FINDIKTAN REFERANDUMA
Fındık mevsimi artık eskisi gibi normâl gündemiyle gelip buyurmuyor bahçelerimize, tarlalarımıza, evlerimize-ocaklarımıza, balkonlarımıza, harmanlarımıza. Bu sene sanki, Ramazan öncesi atmosferin getirdiği hızlı temponun, insanlar üzerinde bir baskısı var gibi. Fındık mevsimi, her zamanki şen-şakrak havasını estirmemekte ısrarlı sanki. Şarkılar, türküler, maniler gelmiyor akıllara. Coşkular şavkımıyor karşı yamaçlara. Sessiz-sedâsız, derinden bir mevsim yaşıyoruz. Herkes içine kapanmış âdetâ.
Özellikle bu dönem, ayrıca bir de, referandum öncesine denk geldiği için, bir-kaç yıldır tartışma konusu yapılan doğulu işçiler meselesi iyice siyâsî polemik malzemesi hâline getirildi. Bunun getirdiği bir kekrelik de var gibi ortalıkta. Duygular ve düşünceler ipotek altında olmalı. Bir sıkıntı olduğu ap-açık.
Ancak, Ordu Vâliliğimizin mevsime özel olan, bu konudaki çabaları gâyet olumlu. Doğulu Fındık işçileriyle ilgili öteden beri yapılan açıklamalar oldukça sağduyuluydu. Hazırlanan geçici yerleşim birimleri de çok beğenildi. Sosyâl imkânlar îtibârıyle de çok yeterli görüldü. Ordu insanının geleneksel misâfirperverliği ile örtüşen bir tavırdı ayrıca bu. Sayın vâlimize, bir Ordulu olarak da bu anlamda ayrıca teşekkür ediyoruz.
Bizler de bu tavrı örnek alarak, bu insanlara, her şeyden önce bir insan, bir misâfir, bir kardeş olarak, bize yakışan tavrı göstermeliyiz. Bu memleket ne kadar bizimse, o kadar da onların. Bu, bin yıldır böyleydi, şimdi de böyle ve hep böyle olacak. Başımıza belâ edilen bu konuyu açıklamak için de olsa “BİZLER, ONLAR!” diye bir ayırım yapmak insanın vicdanına ağır geliyor doğrusu. Onlara yapılacak bir kötülüğün tüm ülkeye, ve hattâ tüm İslâm Âlemi’ne ve insanlığa yapılmış olacağını, bunun olumsuz sonuçlarıyla bu dünyâda olmasa da âhirette mutlakâ karşılaşacağımızı unutmayalım.
Bu anlamda, dün yaptığım ufak bir gezi ve bir nevî yoklama, gerek iş sâhipleri, gerekse misâfir işçilerle sohbetlerimiz sonrasında vardığımız kanaat, genelde bir problem olmamasına rağmen, özelde, bu misâfir insanlara karşı yer yer hiç umulmadık çıkışlar ve beklenmedik sataşmalar yapıldığı şeklindeydi.
Gerek işçilerden, gerekse hemşehrilerimizden konuştuğumuz insanlar bu tavırdan son derece rahatsızlar. Hem de, halkımız son derece sağduyulu ve de çok sağlıklı tahliller yapabiliyorlar.
“Bu referandumda EVET demesi gerekenlerin başında
MHP ve BDP gelmeliydi aslında!” diyorlar.
Zâten, işin çilesini çekmiş gerçek ülkcülerin evet’çi olduğunu vurguluyorlar. Adı BARIŞ ve DEMOKRASİ olan BDP’nin, bu tavrıyla, savunduğunu söyledikleri doğu halkından, Barış ve Demokrasi’den daha çok, darbelerden ve askerî anayasadan, dolayısıyla ERGENEKON olarak adlandırılan derin yapılanmadan yana olduğu açıkça ortaya çıkmış oluyor diyorlar.
PKK, BDP, CHP ve ne yazık ki MHP de aynı yerde;
red safındalar yâni. DOĞRUSU ÇOK İLGİNÇ!
GÖRENEDİR GÖRENE; KÖRE NEDİR, KÖRE NE?
Siyâsî taassup, ya da, görüntüde halktan, esasta tam tersi bir yerlerde, kapalı kapılar arkasında duran insanlar, gruplar ve her türlü sosyâl oluşumların hırsları sebebiyle zaman zaman ülke genelinde bâzı yerleşim birimlerinde meydana gelen gerginlikler, buralarda, taşra köy ve kasabalarında yaşanan tiranlıklar, Osmanlı’ya yaptıklarıyla yetinmeyen gizil güçlerin sinsi siyâsetlerinin dışarıya yansıyan tezâhürleridir.
Hesaplar tutacak mı? Bence, RED CEPHESİ’nin hesabı tutmayacak.
Bu cephenin öndeki aktörlerinin aksine, doğulusu-batılısı, güneylisi-kuzeylisi, siyahı-beyazı, sarışını-kumralı, milletin ezici çoğunluğu işin farkında.
Önümüzde Ramazan var. Sonra, 3 gün BAYRAM. 4. gün 12 EYLÜL. Bu 12 EYLÜL, o bildiğiniz darbe 12 EYLÜL’ünün sonu olacak. Ülkemizde, milletin sesini daha gür çıktığı yepyeni bir dönem başlayacak.
Rabbimiz, kardeşçe yaşamamızın önünde, bilerek ya da bilmeyerek engel teşkil etmek isteyenlere fırsat vermesin. Milletin-memleketin, dînin-diyânetin selâmeti için çalışanların yardımcısı olsun ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
08.08.2010