PLÂTFORMUN DİLİ, PANELİN YANKISI…
Cumâ günü akşamı TESK OTEL’de, hepimizin yakından tanıdığı, her biri birer gönül, fikir, misyon ve aksiyon adamı olan yazarlarımız Hüseyin GÜLERCE ve Ahmet TAŞGETİREN’in katıldığı REFERANDUM SONRASI TÜRKİYE başlıklı panel Orduluların yoğun ilgisine mazhar oldu. Bulancak, Ünye, Gölköy hinterlândından da azımsanmayacak bir katılım söz konusuydu.
Bu ilgi, muhâfazakâr çevrelerde, AkParti iktidarıyle gelen rehâvetin artık çok gerilerde kalma zamânının çoktan gelmiş olması gerektiği husûsunun altının kalın bir tonla çizilmek istendiğinin ifâdesiydi. Paneli organize eden ORDU SİVİL DÜŞÜNCE PLÂTFORMU’nun amacı da bu tespit üzerinden okunabilirdi rahatlıkla. Artık bir şeyler yapma zamânı. Bir nevî “zafer sarhoşluğu” olarak niteleyebileceğimiz, bu normâlin ötesine geçen mahmurluğa bir son verilmeli. Yüzler yeniden duru, berrak yayla sularıyla yıkanmalı, gözler açılmalı, ruhlar uyanmalı. Anadolu, belde belde, il il, bölge bölge canlanmalı, yeniden ayağa kalkmalı.
Herkes koşup gelmişti; sanki kâlbinin derinliklerinde bu duygular dolaşıyormuşçasına. Sanki uzun bir sessizliğin ardından şöyle diri bir ses duymak, derin bir nefes almak, bir heyecan dalgası yakalamak ister gibi. Salon, dinleyici bir salondu. Ayakta ya da oturan herkes anlatılanlara odaklanmıştı; ve sonuna kadar da bu dikkât devam etti.
Her kesim ve kısımdan insanlar vardı. Çünkü, bu plâtform herkesin plâtformuydu. Şu an 25 civârında kişinin öncülük ettiği oluşumda toplumumuzun her meslek ve meşrebine hitâp eden insanlar var. Katılmak isteyenlere açık ve her geçen gün yeni renkleriyle gelişerek daha da zenginleşecek gibi gözüküyor.
Panel sonrası yapılan değerlendirme toplantısı, her şeyin düşünülüp dikkâte alındığını, panel ve konferansların yapılacakların sâdece bir bölümünü teşkil ettiğini, bunun oylumlu, derinlikli, sistemli ve de uzun soluklu bir yürüyüş olduğunu gösteriyor. Zâten, panelden önce sunucunun okuduğu ve plâtform adına Süleyman ATABEYOĞLU Bey’in dillendirdiği cümlelerden, bu hareketin dolu, nitelikli ve oturmuş bir manifestoya sâhip olduğu da anlaşılıyor.
Plâtformun dilini biraz felsefî bulanlar var. Ancak kâlp dili ve merâmı açık. Böyle, az da olsa gizem buluması aslında duygu ve düşüncelere derinlik kazandırıyor. Olaya renk, merak ve tahayyül katıyor. Herkes kendince bir şeyler anlamaya çalışarak kendisi de zihnî çabalarla eylemin bir parçası hâline geliyor. Yeter ki, merâmı anlasın, mesajı alsın ve meseleye inansın. Bu da ilk programda gerçekleşmiştir. Gerisi, plâtformun performansına kalıyor.
Kimlerin emeği var, neler konuşuldu? Emek herkesin. Sonuç hepimizin. Konuşulanlar sır değil. Bu sütunlara da sığar değil. Bir kısmı haberlerde yer alacaktır. Referandum sonrası Türkiye’yi ulusal medyadan zâten izliyoruz ve üç aşağı beş yukarı biliyoruz. Etkilerini gözlemleyip içten hissedebiliyoruz. Muhterem konuşmacılar da tüm samîmiyet, hâlis niyet ve heyecanla meseleyi canlı canlı anlattılar.
İşte, Referandum sonrası Ordu! Bundan sonraki yazılarımızda yer yer referans olarak alabileceğimiz bu panel referandumun bir hediyesi olmuştur diyebiliriz rahatlıkla. Daha doğrusu, plâtform. Millet, “yürüyelim arkadaşlar!” demiştir, “söz artık bizde!” demiştir. Ordu da buna karşılık vermiştir. Hayırlı olsun!
ÖZTÜRKLER DE ORADAYDI
Bizlere YER SOFRASI’yla nostâljik lezzetler, millet olarak geçmişte ve günümüzde yaşanmış, yaşanan masalsı incelikler ve doğal ya da kültürel zenginliklerden pasajlar ikrâm eden yazarımız Ayten ÖZTÜRK’den söz ediyoruz. O da gelmişti panele. Yanlarında da güzel mi güzel bir çiftle berâber hem de! Bu çiftler, evlilikleri neredeyse 60’a merdiven dayamış ak saçlı, pâk gönüllü çiftler. İçlerindeki güzellik yaşlarındaki oran nispetinde yüzlerine yansımıştı. Rabbim böylesi örneklerin sayılarını ve nûrâniyetlerini çoğaltsın inşâllâh…
İşte eli öpülesiler; onlar ve benzerleri! Kar-kış demeden, soğuk-buz, kaş-bayır demeden böylesi hizmet kokan yerlere gele gele hepimizi ve ülkeyi bir yerlere getirdiler. İğneyle kuyu kazdılar da, bizler suya ulaştık. Rabbim cümlesinden râzı olsun.
Hepsini temsîlen Haccı anne ve babamızın ellerini öpüyorum. Daha bu dünyâda, çelik-çocuk, torun-torba, dost-akrabâ ve tüm sevdikleriyle berâber daha nice mutlu günler görmelerini, bayramlar yaşamalarını niyâz ediyorum. Sabahattin Âbi’ye de ayrıca selâmlarımı sunuyorum.
YUNUS HOCA’YA RAHMET!
Cumartesi günü sabah, vefatını duyar duymaz ODÜ’ye koşma ihtiyâcı duydum. Prof. Dr. Yunus ŞILBIR Bey kendisiyle ünsiyet edilen, insana değer veren, dost yüzlü, sevecen bir insandı. Görev yaptığımız yıllarda, yakın görüşmesek te, Üniversite imtihanları dolayısıyle okulumuza geldiklerinde merhabalaşırdık. İnsan onda kendine yakınlık hissederdi.
Proğramı sunan arkadaşın dediği ve ondan sonra konuşanların da tekrarladığı gibi, biz de aynı temennîlere katılıyor ve gönülden niyâz eyliyoruz:
Allâh ganî ganî rahmet eylesin!
Rûhu şâd, mekânı cennet olsun!
BAYRAM KARTI!
Sevgili okurlar. Son söz olarak cümlenizin bayramını kutluyor,
kurbanı lâyıkıyla anladığımız, maddesi-mânâsıyle, büyüğümüz-küçüğümüz,
çeliğimiz-çocuğumuzla doya doya yaşadığımız bir bayram olması,
milletimiz, memleketimiz, İslâm âlemi ve insanlık için hayırlara vesîle olması;
ve de bayramdan sonra sıhhat, âfiyet ve selâmetler üzre yine buluşmak dileğiyle,
en kalbî selâm sevgi ve saygılar sunuyorum ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
14.11.2010