
KILAVUZU ZAN OLANIN, SONU NE OLUR?
Bizler, hayâtımızı bir takvime bağsak da, bağlamasak da, günler geçiyor, seneler dönüyor ve de takvim zamanları geliyor. Nitekim, işte bir yıl daha döndü. Her gün yaprak yaprak dökülen hayât ağacından koca bir dal daha kopup gitti. İnşâllâh, öbür dünyâda çok daha güzel çiçekler, yapraklar açmak, Tûbâ ağaçlarına komşu olarak yeşermek üzere…
Sevgili okurlar; takvimler önemlidir. Onlar, hayâtımızı bir takvime bağlamak isterler. Hangi ayda, haftada, günde ya da zamanda bulunduğumuzu haber verip gösterme yanında, o güne münâsip düşen hâl ve hareketleri de tavsiye niteliğinde bildirme ya da hatırlatma görevini yaparlar. Bağ-bahçe işleri yanında, edebî, kültürel, ilmî, dînî bilgiler vererek, her tür konuda bizleri, kendi boyutlarınca aydınlatırlar.
İsterler ki, hayâtımız takvimli ve de kıvamlı olsun. İyilik, güzellik özelliği bulunan işlere devamlı olsun. Takvim kelimesi, gördüğünüz gibi hemen kıvam kelimesini çağrıştırdı. Mutlakâ, aynı kökten olmalı. Buradan, takvimlerin, hayâtımızı tam kıvâmında yaşamak adına ipuçları verdiğini, tâbiri câizse balans ayarı niteliği taşıdığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Geçen gün bir akrabânın iş yerine uğradım. Temsilcisi bulunduğu firma, bir sürü takvim bırakmıştı reklâm amacıyla. Hep olageldiği gibi, hemen birini alıp baktım. Şöyle bir yaprak denk gelmesin mi? Çok basit gibi görünen, bidiğimiz de bir konu ama, böylesine kolay fakat farklı bir açıdan meseleye öyle çarpıcı bir neşter vuruyor ki! Eğer, “takvim işte!” deyip basite almazsanız nakledeceğim:
Yaprağın Başlığı şöyle: KILAVUZU ZAN OLANIN
Cehaleti müminin azılı düşmanı telakki eden dinimizin, “Sakın cahillerden olma olma!” (En’am:35) uyarısı, en az müşfik bir annenin çocuğunu ateşten sakındırması kadar dikkat celbedicidir. Çünkü cehalet gecenin zifiri karanlığına benzer. Karanlıkta yola çıkan kişinin tek hareket noktası zannı olduğu için, doğru yolu bulması çok zordur.
Kur’ân-ı Kerîm, kesin bilgiden yoksun olduklarından dolayı zanlarıyla hareket eden cahil Yahudiler hakkında bakın ne buyuruyor: “Onlar içinde, Kitab(Tevrat)ı bilmeyenler (okuma-yazması olmayanlar) vardır. Bildikleri sâdece bir sürü asılsız şeylerdir ve kesin bilgileri olmadıklarından dolayı) ancak zanda bulunurlar” Bakara:78
Bu da gösteriyor ki dini, zan ve taklit eksenli yaşamaya çalışan bir zihniyetten sahih amellerin tezahür etmesini beklemek, gözü kapalı atılan okun hedefe varmasını beklemekten farksızdır. Çünkü, bilinçsizce yapılan amelin, bid’at ve hurâfelerle ameli ifsada götürmesi kaçınılmaz bir olgudur. Nitekim Ömer b. Abdülaziz, bu noktaya işâretle demiştir ki: “İlimsiz olarak amel yapanın bozduğu şeyler, yaptığı iyiliklerden çok fazladır.”
Okuyunca belki koparıp atarız bu yaprağı. Ama, görüyorsunuz ki, meseleyi tam damardan îzah ediyor. Ben bundan kısaca şunu anlıyorum: Günümüzde bir çok olay oluyor. Problemler yaşıyoruz. Bunları gerçek anlamda çözmek, yine ve ancak neyle olur; gerçekle olur. Gerçek de İslâm’dan başkası değildir.
Kısaca, Hak, hakîkat ölçüsü önde tutulmayan yol cehâlet yoludur. Yâni Karanlıklarla doludur. Dolayısıyla, bizi çözüme götürmez. Karanlığa, boşluğa, kısaca ebedî felâkete götürür.
Meselâ, gençlerimiz büyük bir boşlukta bugün. Çocuklarınızla, gençlerle bir konuşun bakalım; okullarda, orda-burda olan-bitenlerle ilgili olarak neler anlatacaklardır sizlere. Oraya girmeyeceğim. Durumlar kanlar, cinâyetler, içkiler, uyuşturucular hepimizn mâlumu, kanayan yarası, ızdırabı. Onları İslâmdan başka bir şeyin tatmin etmesi, huzur ve sükûnete, olgunluğa ulaştırması mümkün değil.
Takvim deyip geçmeyelim sevgili dostlar. Onun yaprakları, günümüzün değer diye sunulan koca koca idollerinden daha değerlidir. Buradaki bilgileri, adı Üniversiteye çıkmış, profesöre çıkmış kurum ve kişilerde dahî bulamazsınız. En yakın bir üniversiteye gidin bakalım size değer diye neler sunacaklardır?! Şu takvim yaprağının verdiklerini sana verebilecekler midir?
Yukardaki alıntılar Semerkand Takvimi’ndendi. Bir sürü takvimlerimiz var. Hepsi de güzel. En az bir tane edinmek gerek. Hediye olarak gelmese bile, 2-3 lira verip almalı. Okumak, mümkünse, âilece toplu hâlde okumak daha da güzel olur. Ortamın havası değişir. Hep filimlerin işgâl ettiği ortamlarımıza biraz ilim kokusu gelir hiç olmazsa!
Bugün, eğer şimdiye kadar almamışsanız, “Çarşamba Pazarıdır!” deyip bir tane edinin. Varsa, bir başka takvim daha almanızda mahzur yok. Ama, her şeyden önce okumak şartıyla. Okumayacağınız takvimi alarak, başkasının da yolunu kesmiş olmayın.
Evet Sevgili okurlar! Rabbimiz,“OKU” diyor. Biz de burada sâdece ve sâdece, hatırlatma, dolayısıyla bir kardeşlik görevini yapmaya çalışıyoruz. Nitekim, insanların, ağırlıklarıyla bağdaşmayan hafiflikler peşinde koştuklarını görünce, okumaktan ve de âhiret için güzel elbiseler dokumaktan başka çâre yok gibi gözüküyor. Haydiyin öyleyse;
takvimlenelim ve hayâtımızı İslâm’ın takvimine bağlayalım ves’selâm
ORDU HAYAT GAZETESİ
14.12.2010