ÇANAKKALE GENÇLERİ
“Size gençler hakkında iyilik düşünmenizi tavsiye ederim; çünkü gençlerin kâlbi yufkadır. Unutmayınız ki Allâh beni bir şâhit, bir müjdeci ve korkutucu olarak gönderdi. Gençler bana uydular, yaşlılar ise muhâlefet etti.” HADÎS-İ ŞERÎF
Hangi dâvâ, hangi gâye ve hangi millet olursa olsun gençlik ve gençler çok önemlidir. Bundan dolayı devletler en büyük yatırımlarını eğitime yapmaktadırlar. Çünkü eğitim, bir geleceği hazırlama eylemidir. Kendisine bir istikâmet çizilmeyen gençlerin nereye gideceği ve âit oldukları toplum, ülke ve medeniyetin geleceğini nereye vardıracağı belirsizleşir. Bundan dolayı her ülkenin ve her medeniyetin kendi hedef ve gâyelerine göre gençlik yetiştirme politikaları vardır. Hattâ başka ülkelerin gençleriyle ilgili bile politikaları vardır.
Gençliğine sâhip olan hayâl ettiği her şeye sâhip olabilir. Nitekim, bizler bugün din adına, örf adına, toprak adına neye sâhipsek hemen hemen hepsi gençlerin fedâkârlıklarının eseridir. İşte gündemimizdeki Çanakkale’ye bakalım; askerlerin yaş ortalaması sâdece 17. Biz bu yaştakilere bugün neredeyse “çocuk” muâmelesi yapıyoruz. Millî Şâirimiz Mehmet Âkif ERSOY’un en az İstiklâl Marşımız kadar duygu yüklü, ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE ithaf ettiği şiirinde belirttiği gibi;
Âsım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmeyecek!
Bir Âsım’ın Nesli var. Mehmet Âkif’in idealize ettiği. Niteliklerini belirttiği. Bir örnek olarak takdim ettiği .Ona göre; “Âsım, Çanakkale örneğinde görüldüğü gibi en az vücudu kadar imanı da kuvvetli, hassas,bilgili, irfan sahibi, ahlaklı, müspet ilimler okumuş bir gençtir. Madden olduğu kadar mânen de donanımlıdır. Ahlâklı ve fazîletlidir. Çünkü ahlâk, bilgi ve fazilet bir milletin olmazsa olmazıdır. Târihi fazilet örnekleriyle dolu, gerçekten büyük bir milletin çocuklarıyız. Ama bu erdemin kaynağında inanç vardır. Allâh sevgisi vardır. O’na saygı ve O’nun sevgisini kaybetme korkusu vardır. O’nun Sevgili Habîbine komşu olamama endîşesi vardır. Adını taşıdığı Peygâmberinin gerçek bir Mehmetçik’i olamamanın kaygısı vardır:
Ne irfandır ahlaka yükseklik veren ne vicdandır.
Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.
Çekilmiş farzedilsin gönüllerden havfı Yezdan’ın
Son asır batının müsbet ilimlerde doğuya galebe çaldığı bir asırdır. Dolayısıyla, fen ve teknikte aldığı mesâfeyle yaklaşık bin yıldır İslâm Dünyâsına âit olan güç ve kuvvet üstünlüğünü ele geçirmiştir. İslâm dünyâsı perişandır, yoksulluk içerisindedir. Her yer adım adım gurbetleşmiştir. Durum, Ziyâ Paşa’nın tasvir ettiği gibidir:
Diyarı küfrü gezdim, beldeler, kâşaneler gördüm
Dolaştım mülki İslâm'ı, bütün viraneler gördüm
Mehmet Âkif de o zamanlar yaşanan her türlü gerilemelerin kaynağında ilim ve dinden uzaklaşmayı görüyor. Bunu da şöyle belirtiyor:
Müslümanlık nerde? Bizden geçmiş insanlık bile
Alem aldatmaksa maksat, aldanan yok nafile
Kaç hakiki müslüman gördümse hep makberdedir.
Müslümanlık bileme ama galiba göklerdedir.
Peki çözüm ne? Deniz bitti mi? Artık dünyânın sonu mu? Elbetteki hayır! Mehmet Âkif’in sözünü ettiği “Âsım’ın nesli” “ Dinleri işimiz, işleri dinimiz gibi” dediği Avrupa’da tahsil görecek, oranın kaynaklarından en geniş şekilde faydalanacak,oradan aldığı bilim ve tekniği yurda taşıyacak ve yaklaşık üç yüz senelik ilim kaybını kapatacak. Böylece, faziletimiz bilgiyle beslenince, tekrar en ileri bir millet haline geleceğiz. Ancak O, Avrupa’ya uğurladığı gençlere uyarı mâhiyetinde durumu anlatmaya çalışır hep:
Fransızın nesi var? Küfrü bir de ilhadı
Kapıştı bunları yirminci asrın evladı
Ya Almanın nesi var? Nefsi okşayan birası
Unuttu ayranı matuha döndü kahrolası
Hani heriflerin dünya kadar sanayi var,
Bedayi var, edebiyatı var, sanatı var.
Giden bir avuç olsun getirse memlekete
Döner muhitimiz elbet muhit-i marifete
Mehmet Âkif merhum hep uyardı, onun yolundan gidenler de. Ama hep bir yerlere toslatıldılar. Günümüzde de öyle. Hattâ şimdi Fransız, Alman örneğine de gerek yok. İçimizdekiler onlardan çok daha şedîtler. Âsım’ın Nesli istemiyorlar. Maalesef İstiklâl Marşı’na bile dil uzatmaya başladılar. Bunu yapanlar İstiklâl Harbi’nde savaştıklarımız değil.
Neyse daha ilerisini söylemeyeyim. Milletimiz biliyor. Mehmet Âkif’in Çanakkale Şehitlerine son mısrâlarıyla sözü tadında bırakalım:
Ey şehidoğlu sehÎd isteme benden makber;
Sana âğûşunu açmış duruyor peygâmber !
Yüce Mevlâ bizleri hiç bir hesap yapmadan yollara düşen, din için, millet için, ezan için, bayrak ve vatan için gözünü kırpmadan canını fedâ eden bu körpecik kahramanlara lâyık torunlar eylesin ves’selâm!
ORDU HAYAT GAZETESİ
18.03.2008