ŞENOCAK’TAN TOMAKİN’E, KUTLU DOĞUM
Bu haftanın son günleri de ilâhî takdîrin tecellî cümbüşleriyle geçti. Cum’â namazı için birkaç gün önceden arkadaşlarla kararlaştırdığımız plân gerçekleşemedi. Çünkü, büyüklerimizin ötedenberi âilece, dolayısıyla bizim de kısmen tanışıp görüştüğümüz, HacıVeliOğulları olarak bilinen Şenocak âilesinden, Merhum Ali ŞENOCAK’ın eşi, İşadamı İsmet ŞENOCAK’ın yengesi, Atatürk Lisesi İngilizce Öğretmeni, aynı zamanda fotoğraf sanatçısı olan Mehmet ŞENOCAK’ın babaannesi Nâciye ŞENOCAK’ın(82) cenâzesi vesîlesiyle Saraycık Beldemize gitmek durumundaydık.
Varır varmaz câmiye uğradık. Namaza daha vardı. Şöyle bir köy havası teneffüs etmek adına çevre turu yaptık. Daha önceki gelişimizde harâbe hâliyle gördüğümüz eski câmiye rast gelmediğimizi fark ettik bir zaman sonra. Câmiin, îtirâzına rağmen yıkıldığını söyleyen, ağaçlar ve çiçekler arasında güzel bir kompozisyon oluşturan şirin evinin önünde denk geldiğimiz, ilk bakışta ömrü asra yaklaşmış hissi veren bir amcaydı. Kendisi gibi târih olmuş evinin yanında yapayalnızdı. 80’i aşan ömrünün 8 yılı 4’erli iki ayrı dönem olarak hapiste olmak üzere hep buralarda geçmişti. Hanımı ölmüş, çocuklarının da hiçbiri yanında değildi. Ev, taş duvar olarak yapılmış, sonra yıkılmış olmalı ki bir miktar belki de o zamanların yeni piyasa ürünü biriketle devam edilmişti. Daha sonraki tâmirlerde de Uzunisa tuğlası kullanılmıştı. Evin ikinci katı tahta bölgüler arası harç, taş, tuğla karışımı doldurularak yapılmıştı. Kısmen felç olduğunu söyleyen amcamızın yüzü de evinin manzarası gibi yaşının derin çizgilerini yansıtıyordu. Bir zamanların yüreklere korku salan bakışları, toprağı karış karış tırmalayan tırnakları, evin bir direği bel vermiş çıkma tâbir ettiğimiz girişi gibi kiremitlerinin savrulacağı meçhûl zaman dilimlerini bekliyor herkes gibi, istemiyerek.
Cumâ namazının peşinden kalabalık bir cemâatin iştirâkiyle icrâ edilen cenâze merâsimini müminler olarak paylaşmanın mutluluğunu yaşadık. Beyefendiliği ile mâruf Muzaffer YÜCE Amcamızın dili ve gözyaşlarıyle iyilik ve melek huyluluğuna şehâdet ettiği teyzemiz için bizler de içten duâlar ettik ve isminin türdeşi olan necâta ermesi niyâzıyla oradan ayrıldık. Şirin Saraycık Beldemizin Yoroz eteklerinde kıvrılarak akan yollarından kiraz çiçekleri ağırlıklı hoş bahar manzaraları eşliğinde şehre döndük.
Cumartesi gününün yön ve yollarını da bir başka cenâze Günören Köyümüze çevirdi. Tomakin Âilesi’nin büyüklerinden, merhum Yûsuf TOMAKİN’in eşi, Gâlip, Yaşar, Hâlit, Mustafa, Hacı Hasan ve Ali TOMAKİN’in anneleri, gazetemiz başyazarı Dr. Abdurrahman TOMAKİN başta olmak üzere, üye ve çalışanlarımızdan Osman, Mustafa, Rıfat, Birol, Furkan TOMAKİN’le Tamer TOMAKİNOĞLU’nun yengeleri ve yakınları Emine TOMAKİN’in (70) cenâzesi vardı. AkParti Merkez İlçe Başkanı Hâlit TOMAKİN’in annesi olması hasebiyle milletvekilleri Eyüp FATSA, Enver YILMAZ ve il başkanı Fatih Han ÜNAL başta olmak üzere ilçe ve belde belediye başkanları, il, ilçe teşkilât başkan ve üyelerinden büyük bir çoğunluk merâsime katılmışlardı. Katılımın arasından yol geçen iki ayrı harmanı dolduracak kadar çok olması dolayısıyla öğle namazı iki ayrı cemaat olarak kılındı. Çok güzel bir havada çok kalabalık bir cemaatle, çayırlar, çimenler, çiçekler arasında uğurladığımız Emine Teyzemize de mağfiretler niyâz ediyor, yakınlarına da sabr-ı cemîller diliyoruz. Kısacık, Uzunmusa, Yağızlı, Kızılhisar, Şenköy, Yaraşlı üzerinden tekrar dönüyoruz şehre.
Yine bahar geldi, yapraklar açtı. Çiçekler rengârenk. Parklar, bulvarlar. Bağlar, bahçeler. Ağaçlar, dağlar-taşlar. Menekşeler, nilüfer çiçekleri. Sevgili Belediye başkanımızın şehrimizin her tarafına serpiştirdiği çeşit çeşit renkler ve türlerde lâleler. Adını ezberlemekten âciz olduğumuz envai çeşit çiçekler, güller, meyveler, sebzeler. Her şey, her şey; yeniden filizleniyor. Önceki gün Turnasuyu, Saraycık, dün Öceli, Yaraşlı, Günören, bugün Uzunisa, Meşâyıh, Eymür. Manzaralar ortada. Hava mis. Cemreler düşeli bayağı oldu bir bir havaya, suya, toprağa. Sonra ağaçlar meyveye durdu, dallar yaprağa. Kurbağalar başladı vıraklamaya. Hem de nasıl? Boğazları yırtılırcasına! Hele geceleri geçmeye görün sulak yerlerden; değil boğazlarını, sizin kulak zarlarınızı bile yırtmaya azmetmişlerdir sanki! Nedir dertleri acabâ? Kime, neyi duyurmak istiyorlar? Belki bahârı! Ama, bahar nerede?
Bahar neresi, yaz neresi? Son bahar ne, kış ne? Bize bahar görünen şey bir başkasının son baharı mı?İşte cenâzeler ortada! Onların baharı bitti mi yâni? Aslâ! Onlar için asıl hayat şimdi başladı. Eğer kazanmışlarsa,gerçek bağlar, bahçeler, yapraklar, çiçekler, nehirler, çaylar bundan sonra onlar için. Nitekim bir Hadîs-i Kutsî’de şöyle buyurulmuştur:
“Kullarıma gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, hatır ve hayâle gelmeyen nîmetler hazırladım. Bu nîmetlerin yanında dünyâ nîmetlerinin sözü edilemez!” Buhari-Müslim
Bahar mevsimiyle Rahmet-i Rahmân’a tevdî ettiğimiz, memleketin taşında-toprağında, nesillerinde emeği olan ve kalabalık cemâatlerin iyiliklerine şehâdet ettiği her iki annemize de öbür dünyâda da Cenâb-ı Allâ’tan baharlı diyârlar niyâz ediyoruz.
Pazar Günü de, Ordu Müftülüğümüzün gayretli ve kadirbilir, çalışkan personelleriyle beraber imece şuuruyla ve Peygâmber aşkıyla hazırladıkları Kutlu Doğum programının ilk adımı olan KERMES ÇARŞISI’nın açılışı vardı. Her şey mükemmeldi. Katılım da. Allâh sebep olanlardan, gayret gösterenlerden ve katılanlardan râzı olsun. Orta Câmi yanında açılan ve bir hafta sürecek olan bu hayır çarşısına mutlak uğramanızı, bu coşkuya âilece katılmanızı tavsiye ederim.
Kutlu Doğum programlarıyla verilmek istenen mesaja uygun olarak yaşadığımızda ölümümüz gerçek bir kutlu doğum olacaktır: “Bir akşam güneşi gibi, bu fânî dünyâyı terk eden insan; bitmeyen bir sabah güneşi gibi, ebediyet ufuklarında doğar! MUHAMMED İKBÂL
Yüce Mevlâ cümlemize bu ruhla yaşayıp, emâneti teslim etmeyi nasîp eylesin ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
13.04.2008