GÜNLERİN ve GÜNDEMLERİN HAYIRLISI
Dînimizde, haftanın günleri içerisinde Cumâ gününün ayrı bir yeri vardır. Kur’ân-ı Kerîm’de bu adla başlı başına bir sûre olduğu mâlum. Cumâ namazı emri de Cumâ sûresi’nde yer alan bir âyete dayanmaktadır:
"Ey iman edenler, Cuma günü namaz için çağrıldığı(nız) zaman, Allah'ı anmaya koşun ve alış-verişi (işi-gücü) bırakın. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır. Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lutfundan (nasibinizi) arayın. Allah'ı çok zikredin; umulur ki kurtuluşa erersiniz." (Cum'a: 62/9-10).
Cumâ günü câmi günüdür. Cemaat günüdür. Toplanma günüdür. Toparlanma günüdür. Karşılaşma, selâmlaşma, sohbetleşme günüdür. Omuz omuza verme, bir-berâber olma günüdür. Birlik, dirlik günüdür. Cumâ cemiyettir. Kemiyettir. Keyfiyettir. Cuma, okuldur, okumadır. Dinlemedir, anlamadır, öğrenmedir. Teneffüstür. Oyundur, eğlencedir, sevinçtir, kucaklaşmadır, ikramdır, bayramdır. Cumânın getirdiği kardeşlik iklîmine melekler dahî hayrandır.
Bu coşkunun daha geniş boyutlu yaşanması için İslâm târihinde CUMÂ MESCİDİ uygulamaları yapılmıştır. Bir beldede ne kadar çok câmi ya da mescid olursa olsun, sadece cumâya mahsus bu yerlerde namaz kılınarak sivili ve bürokratıyla tüm o yöre halkının bir araya gelmesi sağlanmıştır. İletişim araçlarının olmadığı o zamanlarda bunun ne kadar önemli bir şey olduğunu tahayyül ediniz.
Başka hangi şey insanları dünyevî çıkar beklentilerinden uzak, gönül coşkusuyla bağdan-bahçeden, işten-güçten alarak böylesine bir araya getirebilir? Tanıştırabilir, kaynaştırabilir? Gören gözler, cumanın , millet için, memleket için gerçek bir bayram olduğunu görür. İdrâk eder. Onun hayrını kavramakta zorluk çekmez.
MÜSLİM ve EBÛDÂVUD’da yer alan hadislerde de Peygâmberimiz (SAV) şöyle buyuruyorlar:
“Güneşin doğduğu günlerin en hayırlısı Cumâ günüdür. Çünkü, Âdem(a.s.) bu günde yaratıldı, bu günde Cennet’ten çıkarıldı. Kıyâmet de bu gün kopacaktır.”
Bu deliller ve benzerleri bir çok sebepten dolayı, müslümanlar bu güne ayrı bir önem atfetmişler, onu bir bayram günü olarak algılamışlardır. Müslümanlar arasında, bu güne mahsus, tıpkı “selâmlaşmak”, “merhabalaşmak”, “bayramlaşmak” gibi, “Cumalaşmak” diye tâbir edilen bir tebrikleşme türü daha vardır. Cuma günlerinde, "hayırlı cumalar", "cumân mübârek olsun" gibi ifâdelerle tezâhür eder ve hemcinsler arasında el sıkışarak, karşı cinsler arasında da şifâhen gerçekleştirilir. Diğer tebrikleşme ve esenleşmeler gibi dostlar, akrabâlar, komşular ve insanlar arasında bir ünsiyet vesîlesidir. Özellikle uzaklarda olanlar için, telefonla da olsa görüşmeyi, sıla-i rahm etmeyi sağlar.
Haftada bir de olsa dost ve akrabalarımızın hâl-hatırlarını sormayı bir görev telâkkîsi boyutuna taşıyan bu ve benzeri vesîleler, insanı da, toplumu da yalnızlık ve sevgisizlikten uzaklaştıran, onu insanlara, insanlığa ve hayâta bağlayan köprüler mesâbesindedir. Bu sözlerin anlaşılması için illâ da Avrupalının düştüğü yalnızlık seviyesine dûçâr olmamız gerekmemeli. Oralarda, yaşlı insanların, günde bir saat kendileriyle sohbet etmesi için insan kiraladıklarını duyuyoruz. Hattâ, bunun için doktorların terapilerine eş değerde meblağlar ödendiği anlatılıyor. İsterseniz, bu yaz, tâtile gelen gurbetçilerinize sorunuz. Sizlere bir-çok örnek verebileceklerdir. Biz de Avrupalı gibi, maddenin, paranın, sağlığın yalnız başına her şeye, dolayısıyla insanın kendi kendine yeteceğini sanan, selamsız-sabahsız kibirli bir toplum hâline geldiğimizde, bizim de sonumuzun böyle olması kaçınılmazdır. Ahiretin mahvolması yetmezmiş gibi, dünyâyı da cehennemleştirecek olan böylesi durumlardan Yüce Mevlâ milletimizi, gözümüzün nûru yavrularımzı muhâfaza buyursun…Âmin…
İbn-i Hacer Askalânî MÜNEBBİHÂT isimli eserinde anlatıyor: Sahâbeden Abdulâh b. Abbas’a(r.a.); “Günlerin, ayların ve işlerin hayırlısı hangisidir?” diye soruldu. Şöyle dedi:
1-Günlerin hayırlısı, CUMÂdır.
2-Ayların hayırlısı, RAMAZANdır.
3-İşlerin hayırlısı, VAKTİNDE KILINAN BEŞ VAKİT NAMAZdır.
Bunlar dışındakiler hayırsız mı? Diğer bir deyişle, vakitlerin bu vakitler olması o şeyin ya da işin hayırlı olması için, yalnız başına yeterli mi? Elbetteki değil. Yukardaki sözleri mutlak olarak algılamamak gerekli. Yapılan işin vakti ve şekli kadar özü ve keyfiyeti de önemlidir. Hattâ daha da önemlidir. Nitekim, aradan üç gün geçtikten sonra, Abdulâh b. Abbas’ın (r.a.) yukardaki sorulara verdiği cevâplar, Hz. Ali’ye (r.a.) ulaştı. Peygâmberimiz (SAV)in, “ilmin kapısı” olarak nitelediği Hz. Ali (r.a.) aynı sorulara esasta aynı, fakat ifâdede farklı olarak verdiği cevaplar işin hakîkâtini açıklar nitelikteydi:
“Eğer, dünyânın doğusundan batısına kadar bütün âlimlere, hikmet ehli bilgelere ve İslâm hukukçularına aynı soru sorulmuş olsaydı, Abdulâh b. Abbas’ın (r.a.) verdiği cevâbın daha güzelini veremezlerdi. Yalnız ben de derim ki;
1-İŞLERİN HAYIRLISI; Allâh’ın senden kâbul ettiği ameldir.
2-AYLARIN HAYIRLISI; bir daha günâha dönmemek üzere tevbe ettiğin aydır.
3-GÜNLERİN HAYIRLISI; mümin olarak dünyâdan ayrılıp, Allâh’a kavuştuğun gündür.”
Günlerin hayrı Cumâ şuuruyla başlar. Bu şuur, zaman ve zemin şuurunun da kaynağıdır. Hem cumâyı, hem de cemâati bulduğumuz yer ise câmidir. Namazın dînin direği olduğu gibi, câmi de namazın direğidir. Aynı zamanda kültür ve medeniyetimizin de alâmet-i fârikasi olan câmilerimizin, minâremizin, kubbemizin olmadığı yerde medeniyetimizin varlığından söz etmek de imkânsızdır.
Ordu’muza, yurdumuza, ve yakın çevremize bakarken sâdece parkı, bahçeyi, ağacı değil, bu ölçüleri de göz önünde bulundurmak, dikkâtlice gözlemlemek ve gerekirse sorgulamak kültür, medeniyet, gelecek ve sonsuzluk kaygısı çeken her kes için ihmâl edilmemesi gereken bir görevdir diye düşünüyoruz ves’selâm...
ORDU HAYAT GAZETESİ
08.05.2008