Menü

Anket

Sitemizi Beğendiniz mi?
Evet (%73,9)
Hayır (%20,0)
Kararsız (%5,93)

Toplam Oy: 219

Tüm Anketler

Takvim

« Aralık - 2025

»

PT SL ÇŞ CM CT PZ
1 2 3 4 5 6 7
8 9 10 11 12 13 14
15 16 17 18 19 20 21
22 23 24 25 26 27 28
29 30 31

İstatistikler

 Toplam Hit: 4608196
 Sitede Aktif: 8
 Ip: 172.70.100.73
 Browser: Default - 0.0
 Toplam Kategori: 20
 Toplam Blog: 561
 Toplam Yorum: 28
 Toplam Resim: 6
 Toplam Mesaj: 17

Etiket Bulutu

15 Temmuz 2016 Cumâ Dirilişi adayname aile âile Akdeniz Üniversitesi akrostiş anı Antalya Antalya Palas aşık edebiyatı ÂŞIK EDEBİYATI BABA başbakan başkanlık Bedford, Araba sevdası Biyografi cami cemaat cemiyet chp cuma cumhurbaşkanı çocuk edebiyatı Çocuk Edebiyâtı ÇOCUK ŞİİRLERİ dede deneme DÎNÎ ŞİİRLER DİNİ-MİLLİ ŞİİRLER DÖRTLÜK edebiyat eleştiri eymür eymür köyü eymürname GÜZELLEME halk şiiri halk şiri HÂTIRA hâtıralar HAYAT HİKÂYESİ HECE HECE VEZNİ hiciv İMAM-HATİP PİLÂV GÜNLERİ işkence KADİR GECESİ KÂFİYE komşu ülkeler koşma köy yazıları köyname lüleburgaz MANİ Manzum Fıkralar mızrap NÂMELER Nasreddin Hoca NURİ KAHRAMAN okul edebiyatı ordu ordu hayat ordu hayat gazetesi ordu imam-hatip Palace Palas RAMAZAN RAMAZAN EDEBİYATI recep tayyip erdoğan siyâset şiir toplum türkiye ulubey Yalçın Yüksel Yeni Türkiye zulüm

MIZRAP 2009

Bu Kategoriye Ait Blogları Rss İle Takip Et
Mar`12
25
DEYİŞ-NÂME
MIZRAP 2009

Yorumlar(0)

DEYİŞ-NÂME

 

Kırma hiç kimsenin kâlbini kardeş

Bir kiprit bir orman yakar demişler

Her neyimiz varsa emânet bize

Hesabı önüne çıkar demişler

 

Anneye-babaya, büyüğe saygı

Yaşama başıboş taşı hep kaygı

Hasetlik, fesatlık yakışmaz duygu

Her su yatağına akar demişler

 

Hayâdan, edepten olsun nasîbin

“İnsanlık” bekliyor senden Sâhibin

Yolundan gitmeyen nurlu Habîbin

Kendi cezâsını çeker demişler!...

 

Kahramanlık sanma zulmü, zulmeti

İllâllâh ettirme halkı, milleti

İyi kullar için Rabbin cenneti

Zâlimleri sıratta döker demişler

 

Allah ne verdiyse Hak yolda kullan

Kes gayrı ilgiyi kurtlan, çakallan!

Pişman ol, tevbe et; artık akıllan

Toz-duman nefesi tıkar demişler!

 

Allâh ne verdiyse kıymetini bil

İsyânlar, inkârlar insânî değil

Her nere gitsen, etsen de meyil

Yol en son Allâh’a çıkar demişler!

 

Var mı hazırlığın hesap vermeye?

Yüzün var mı defterini görmeye?

Niyet yok mu iyilikler dermeye?

Kötüler kendini yakar demişler!

 

Şâir bey, dikkât et sen de her şeye

Ne bu şehre sığarsın, ne Eymür köye

Sen de sıkışırsın bir gün köşeye

Üzerine kasvet çöker demişler…

 

Nûrânî’yim dostlar derim ki size

Aslında gerek yok çok uzun söze

Anladım, öğrendim ben geze geze

Her canı, toprağı çeker demişler…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

22.02.2009


Mar`12
25
ORDUYA BİR-KAÇ YAHÛDÎ
MIZRAP 2009

Yorumlar(0)


ORDU’YA BİR-KAÇ YAHÛDÎ

Sevgili okurlar. Öncelikle, Cumâ bayramınız mübârek olsun.

Bugününüz dününüzden daha güzel ve hayırlı olsun inşâllâh.

Yerel seçimler dolayısıyla yakayı ve de köşeyi siyâsete kaptırdık.

Neredeyse kendimizi ve de asıl meselelerimizi unutur gibi olduk.

Gerçi siyâset de asıl meselelerimizdendir.

Çünkü bizleri temsil edenler, netîcede bizlerin aynalarıdır.

Aslında birilerini seçerken, kendimizi seçtiğimizi unutuyoruz.

“Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim!”

Başımıza sorumlu seçerken, tüm şehir ve gelecek adına bizzat kendimizin

büyük bir yük ve sorumluluğun altına girdiğimizin farkında değiliz.

Oy verip koy vermekle meselenin bitmeyeceğini, sorumluluk faturasının

dönüp-dolaşıp, netîcede bize kesileceğini düşünemiyoruz.

Tercihlerimizi belirleyen kriterler çok farklı gibi gözüküyor.

Bugünlerde siyâsete iyiden iyiye odaklanmamızın altında yatan sebep,

şuur altında yatan, bu anlamda duyduğumuz kaygı ve duyarlılıktır belki de.

Bu anlamda ve bu bağlamda sözü daha fazla uzatmadan

pazartesi günü Hürriyet’de okuduğum bir köşe yazısından bir bölümü,

yazarın diyalogla ilgili gerekçeleri ve ön açıklamalarını da atlamadan

konumuz ve gündemimiz bağlamında sizlerle paylaşmak istiyorum:

Bir Yahudi ailesiyle akşam yemeği

"ANTİSEMİTİZM" girdabında çırpınan "muhafazakar" okurlar için küçük bir uyarı:
Başlığı okuyup, "Yahudi ailesiyle yemek ha!" diye homurdanarak bana laf çakmadan önce...

Lütfen şu iki cümleyi bir okuyun:

"Yemek yediğimiz Yahudi ailesinin reisi Bensiyon Pinto'nun Tayyipçiliği, belki sizin Tayyipçiliğinizden bile fazladır... Ayrıca Pinto'nun Tayyip Bey'le olan irtibatı, bendenizle olan irtibatından daha kavidir..."
Tamam... Şimdi istediğiniz kadar laf çakabilirsiniz...
* * *
Nişantaşı'nda bir İtalyan restoranı...
Türk Musevi Cemaati'nin Onursal Başkanı Bensiyon Pinto, eşi, iki oğlu ve iki gelini ile birlikte büyük bir masanın etrafında toplandık. Her daim aşırı iyimser Bensiyon Bey'in riyasetinde teklifsiz tekellüfsüz bir muhabbet başladı... Bazen hep bir ağızdan konuştuk... Bazen birbirimize takıldık... Bazen hayli gürültücü olduk...

Bu yemekten benim çıkardığım sonuç şudur:
Nişantaşı'nda bir İtalyan restoranında sıradan bir Müslüman ailesiyle yemek yemek ile bir Yahudi ailesiyle yemek yemek arasında soğan zarı kadar fark vardır...
* * *
Ne mi konuştuk? Şu türden şeyler:
Bensiyon Bey'den bir askerlik hatırası... 6-7 Eylül'de Bensiyon Bey'in eşi Eti Hanım ne yapıyordu? Musevi cemaatinin lisesi... İmam-hatip liseleri... İsrail seçimleri... Kim hangi yazardan hoşlanıyor? Ekonomik kriz geliyor mu? Yahudi yemekleri... Köşe yazarlarının kendine özgü sorunları... Torun sahibi olmak... İşçinin hakkını alın teri kurumadan verme meselesi... Dünyada yükselen dindarlık... En iyi pizza nerede yenir? Nişantaşı eskiden nasıldı?
* * *
Ertesi gün... İki şey kalmış bende: İyi ve güzel insanlarla buluşmanın dimağda bıraktığı lezzet ve Bensiyon Pinto'dan iki anı... O iki anıyı Pinto'nun dilinden takdim ediyorum:
BİRİNCİ ANI - Eşimle Ortaköy'de bir restoranda yemek yiyoruz... Ezan okunmaya başladı... Ben ezana çok saygılıyımdır... Hemen konuşmayı kestik... Ayaklarımı indirdim... Saygılı bir şekilde dinlemeye başladım... Fakat yan masada ezan sesi duyulunca kasten seslerini daha da arttıranlar vardı... Canım sıkıldı... Onları uyardım... Saygılı olmaları gerektiğini söyledim... Biraz tartıştık... Benim Yahudi olduğumu öğrenince utanıp "haklısınız" dediler.
İKİNCİ ANI - 1950'li yılların başında Kuledibi'nde sinagog sayısı çok fazlaydı... O dönem o semtte oturan babam ve birkaç Yahudi arkadaşı, "Buraya bir cami lazım" diyerek cami yaptırdılar... Camiye atanan imamla da dost oldular... 6-7 Eylül günlerinde bizim evi yakıp yıkmaya gelenlere engel olan kişi o imamdır... O imamla ailecek dostluğumuz hep sürmüştür... O imamın oğlu, şimdi İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde Park ve Bahçeler Müdürü olarak görev yapıyor.”  
(Ahmet HAKAN, Hürriyet 16.02.2009)

GÖNÜL NOTLARI

Bunlar nâdir örnekler elbette. Gayr-i Müslimler arasında böylesi az çıkar.

Peki ya müslümanlar arasında çok mu çıkar acabâ?

Çok çıkıyorsa, Ordu’ya neden uğramıyorlar da teğet geçiyorlar öyleyse?

Neden DOĞAKENT, KUĞUKENT gibi ilçe çapında sitelerimiz,

bir çok ilden daha büyük boyuttaki semt ve bölgelerimiz câmisiz?

Bence bu ve benzeri sosyâl konular, ev ya da büro toplantılarında

mahalle gezilerinde sorulup dillendirilerek gündeme taşınmalı.

Bizim gündemimizde olmayan şey kimsenin gündeminde olmaz çünkü.

Bu güzel şehrin, “Buraya bir câmi lâzım!” diye gönül notları düşecek

sonra da işin peşine samîmiyetle düşecek kahramanlara ihtiyâcı var.

Şehirden daha önce bizim ihtiyâcımız var. Çünkü bu bir sorumluluktur.

Bu duygularla, yukardaki örnek alınacak anıları idrâklerinize sunuyor,

seçimin, her konuda olduğu gibi bu anlamda da yeni bir ruh getirmesini

bizi kültür ve medeniyet iklimimize götürmesini diliyoruz ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

19.02.2009


Mar`12
25
MUSTAFA KÖKSALIN ARILARI
MIZRAP 2009

Yorumlar(0)

Bu ismi çoğunuz tanırsınız sanırım. Kendisi öğretmen emeklisi.

Asilzâde. Şehirli. Yakışıklı ve hep şık. Ne giyse yakışıyor, yakıştırıyor.

Bundan dolayı olacak “Artist Mustafa” diye mâruf. Çok mütevâzı.

Köylüsü-kentlisi, fakiri-zengini, küçüğü-büyüğü, yaşlısı-genci; herkesle barışık.

Kendisini tâ ilkokul yıllarından tanıyorum. Ev olarak aynı mahalledeydik.

Şarkiye’de, Bülbülderesi kenarında ve sâhil köprüsüne yakın bir yerdeydik.

Köyde oturmamıza rağmen annem-babam çarşıda okumamı istemişlerdi.

İlkokul 3. sınıfı akrabalarda kalmak sûretiyle Güzelordu’da okudum.

Hocam, rahmetli Hüseyin AKTÜRK Bey’di. Çok beyefendi bir insandı.

Cenâzesinde bulunmak da nasîp oldu. Rabbim taksîrâtını afveylesin.

GÂVUR BÜKÜ OBASI

Mustafa Bey’lerle, evlerinde kaldığım babamın amcası giller yakındılar.

Âile dostu ve komşu olarak geliş-gidiş yapılıyordu. Çocuklar da arkadaştılar.

Dolayısıyla biz de tanışıyorduk. Bu yaylada da sürdü. Özellikle kurslarda.

Yayla dediğim Çambaşı. Onlar da hemen yanı başındaki bir obadaydılar.

Kurs Hocamız, benim aynı zamanda dayım olan İbrâhim YÜKSEL Bey’di.

Mustafa Bey’in âilesi çocuklarının dînini öğrenmesini çok istiyorlardı.

O zamanların Mustafa’sının her gün kursa gidip gelmesinden memnundular.

Bâzen âilesi Hocaları dâvet ederlerdi, daha bir kaynaşma olsun diye herhâlde.

Ben de dayımla birlikte onların obasına gittiğimi hatırlıyorum bir defâsında.

İRFAN KİTABEVİ

Daha sonraki yıllarda, İmam-Hatip Okulu’nda okurken karşılaştığımız olurdu.

Bir ara O, rahmetli Cemil KARADEMİR Ağabey’le berâber kitabevi açmıştı.

Şimdiki Özkök Market binâsı, o zamanlar sinemaydı; Konak Sineması.

Bizim, özellikle akşam 6 matinesinde yabancı filimler için takıldığımız yer.

002 Yavru ile Kâtip film serîsinin hiç birini kaçırmadığımızı söyleyebilirim.

Bu sinemanın pasajındaydı kitabevi. Küçük bir yer. Ama adı güzel: İRFAN!

Mustafa KÖKSAL, hem şehirli, hem artist, hem zengin. Hem de bu isim.

O zamanlar için bu isim çok daha anlamlıydı. Ordu’nun durumu belli çünkü.

Hâlâ da, muhâfazakâr kavramlar ve söylemler iğreti durmuyor mu üzerinde?

ASKERLİK DERSİ

Seneler geçti. Yüksek okul eğitimleri bitti. Görevler başladı.

Dönüp dolaşıp Ordu’ya geldiğimizde onunla aynı çatı altında buluştuk yine.

Ordu İmam-Hatip Lisesi’nde uzun yıllar berâber çalıştık. Yine bir aradaydık.

Yayladaki Kur’an Kursu Hocamız İbrâhim YÜKSEL Bey de bizlerleydi.

Mustafa yine aynı Mustafa’ydı. Sempatik, alçakgönüllü, sanatkâr rûhlu ve cesur.

Cesur diyorum, çünkü, bizim askerî üniformalı Millî Güvenlik öğretmenleriyle

merhabalaşmaya bile çekindiğimiz mâlum nâzik dönemlerde

o dikine dikine tartışıp, düşüncelerini açıkça yüzlerine haykırabiliyordu.

Bunu biraz da deliliğinden ya da artistliğinden mi yapıyordu, bilemiyorum!

AĞITÇI EKİBİ

İki de bir de artist diyoruz ya, boşuna değil. Çok güzel roller de kesiyor çünkü.

Mukallitlikler yapıyor. Uçarılaşıyor. Ona bir hava geliyor; bambaşka biri oluyor.

Meselâ birgün, “mevlid ekibi gibi biz de cenâze uğurlama ekibi kuralım!” dedi.

Bir ağlama, ağlatma edebiyâtı yaptı, bir diller döktü ki örneğini görmemişsinizdir.

Sorduğumuzda bu ağıtları alevî kültürü geleneğinden devşirdiğini söylemişti.

Bir gün baktık, koskoca bir kartona okulun bütün personelinin karikatürünü çizmiş.

Okulu bir kervan olarak tasarlayıp, herkesi özelliklerine göre bir tarafa resmetmiş.

O albümvârî resim çerçevelenip, yıllarca süsledi öğretmenler odasını.

Kendisi olmadığı günlerde bile bakanlara tebessüm ettirdi çizgileriyle.

O bulunduğu yeri hareketlendirir ve neşelendirirdi. Hep de başrollerde olurdu.

Boşuna artist’e çıkmamıştır adı, sizin anlayacağınız.

Bu özelliği hâlâ da devam ediyor.

ÇİZER Mİ, ÇİZMEZ Mİ?

Kamuoyu onu daha çok sporla ilgisi, bu anlamda çabaları ve yazarlığıyla tanıyor.

Yazarlığı yanında çizerliği de var belirttiğimiz gibi. Geçenlerde yanına gitmiştim.

AkParti binâsına yakın bir yerde, bir özel eğitim kurumunda müdürlük yapıyor.

Bu defâ listede hanımının ismini görünce, hayırlı olsuna uğradım bürosuna.

Daha iki gün önce epey oturmuştuk, hiç konusu olmamıştı.

Meğer, hanımı ta Sağra’da çalıştığı yıllardan tanışıyormuş Bahar hanımla.

Özel dâvet ve 20 yıldır çalıştığı müessesenin izin ve ısrârıyla olmuş iş.

Mustafa KÖKSAL Bey’e, geçen gün benim için çizdiği karikatürü sordum.

“Sana vermiştim ya!” dedi. Ben ise aldığımı hatırlamıyordum. Her neyse…

“Yeni neler var, bir bakayım” dedim. Biraz duraksadı ve şöyle bir baktı.

Sonra, “Artık çizmek yok!” dedi hafiften, espriyle karışık! Şaşırdım.

Son çizdiklerinden birini uzatarak; “Şuna bak!” dedi tebessümle. Baktım.

AkParti KARİKATÜRÜ

Ortada bir AkParti binâsı. Çevresini arılar kuşatmış, vızılcık atıyorlar.

Ampuller kelebek olmuş, binâya girmek istiyorlar ama, nâfile!

Vatandaş öteden sesleniyor: Ohoo, n’oluyor yâhû, vay vay vay! Diye.

Anlatılmak istenen mâlum: AkParti’nin ANAP’laştığı îmâ ediliyor.

Ama bunda ne bir anormâllik vardı, ne de gizlenecek bir durum.

ANAP’ı ANAP yapan meşhur DÖRT EĞİLİM değil miydi?

Peki bunun ne zararı olmuştu? Hattâ çok çok faydası olmamış mıydı?

Değişik görüşler bir potada kaynaşmış, aynı gâyede buluşmamışlar mıydı?

Bunun sosyâl barışa ve ülke kalkınmasına katkıları inkâr edilebilir miydi?

Ülkeyi kamplara bölmek isteyenlerin oyunları bozulmamış mıydı böylece?

MUSTAFA BEY NECİ?

Mâlum, Mustafa Bey ülkücü bir arkadaştır. Dolayısıyla MHP’li olması gerekir.

Şimdi bu, bir bakıyoruz ANAP’lıydı. O zamanlar hep öyleydi insanlar. Bizler de.

Asker sopasını gören mevziini sûretâ terk edip harc-ı âlem bir noktada toplanıyordu.

Bizim taraf, kimi KEÇECİLER, kimi N.K.Zeybek tarîkiyle aynı çatı altındaydı.

ANAP gitti, DYP öne çıkmaya başladı. Baktık Mustafa Bey onlarla da barışık!

-         Hayr’ola Mustafa Bey, n’oluyor? Şimdi de DYP mi?

-         Değil ama, olabilir de! Neden olmasın? Onlar da arkadaşım! Hem, ben ülkücüyüm. Ülkücülüğün menfaati neredeyse ben de oradayım.  Bugün buradadır, yarın başka yerde olabilir!

O zamanlar için böyle şeyler yadırganıyor, fikir haysiyetine mugâyir kabul ediliyordu. Ama bu gün gâyet doğallaştı. Mustafa Bey’in o zamanlar, belki de öylesine serdettiği bu yaklaşımlar günümüz siyâsetinin ana esprisi hâline geldi. Hepimiz de artık büyük ölçüde böyleyiz! Nereden nereye? Belki böyle durumlar için söylememişti ama, ne demişti şâir:

Zamanla nasıl değişiyor insan;

Hangi resmime baksam ben değilim

İşte öyle bir şey. Her neyse…

Dün, son uğrayışımda karikatürleri yeniden görmek istedim. Aradı, bulamadı. Gazeteye sordu. Benim için çizdiği de dahil oraya göndermiş. Arzu edildiği takdirde, Ordu Kent gazetesi ya da web sitesinde görebileceğini sanıyorum.

MEĞER, BİZ NEYMİŞİZ?!

Evet, sevgili okuyucular. Daha önceki yazımda bir vesîleyle aklıma gelen bu isim onca özetlememe rağmen buraya taşarak, bırakın paragrafı, bir yazı boyutunu da kat kat aştı. Demek ki, öylesine yaşadığımız tanışıklıkların derin boyutları olabiliyor. Ne dostlukmuş meğer. Hiçbir şey basit değil. Hele arkadaşlıklar, kardeşlikler; çok çok önemsenmeye değer.

Mustafa Bey iyi bir arkadaş. Hanımı da,  Ayşe Bahar hanımın listesinde. Kazandıkları takdirde Uğurcan Hanım’ın Başkan yardımcısı olma şansı çok yüksek.

İsâbetli bir seçim.  İnşâllâh, Ordu halkının teveccühüyle başarılı olup tüm kadro birlikte, yepyeni bir ruh ve coşkuyla, elele, gönül gönüle, güzel Ordu’muza güzel güzel hizmet ederler. Mustafa Bey gibi bizler de hep birlikte kıvançla izleriz.

Bizleri utandırmayacaklarını düşünüyor, onlara güveniyoruz.

Ve de, başarılarına duâcıyız ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

17.02.2009


Mar`12
25
LİSTEYE BAKINCA
MIZRAP 2009

Yorumlar(0)

LİSTEYE BAKINCA

AkParti Ordu il teşkilâtı, 29 Mart 2009 yerel seçimleri için

kendilerince teklif edilip, Ankara’da değerlendirilerek belirlenen

İl genel meclisi, Belediye meclisi ve kontenjan adaylarının isimlerini

geçen hafta Perşembe günü îtibârıyla kamuoyuna açıkladı.

Geçen yazımızda kısaca değinmiş, ayrıntıyı bu yazıya bırakmıştık.

Şimdi, önce listeye şöyle bir göz atınca neler görüyoruz bakalım?

Birkaç kelimeyle; denge, harmanlama, uyum ve açılım diyebiliriz.

Hem yöre, hem eğilimler, hem de renkler anlamında denge.

Soldan sağa her görüş, kendini hissettirecek derecede var gözüküyor.

Kimsenin, kendisi yoksa bile, “biz yokuz!” diyemeyeceği bir liste.

TÜRKİYE DEĞİŞİYOR

Ancak, her şeyi kendi bulunduğu yerden değerlendiren kimilerimiz üzerinde

ilk etapta şok etkisi yapmış olabilir bu liste.

İşte, tam burada, bâzı şeylerin farkına varılma zamânının geldiğini anlıyoruz.

Bir defâ; Türkiyemiz değişiyor. Bunu hepimiz iyi görmemiz lâzım.

Siyâset değişiyor, anlayışlar değişiyor. Baksanıza CHP bile değişti!

Geçen seçimde MHP adayı olan meşhur profesör bu defâ DSP’den aday!

Artık hiçbir eğilim için katışıksız liste söz konusu değil bundan sonra.

Katışma olmazsa gelişme de olmaz çünkü. Herkes kaldığı yerde kalır.

Büyüyeceğim diyen büyüklüğün gereklerini yerine getirmek zorunda.

Herkese kucak açmak zorunda. Yoksa büyüyemez. Güçlenmesi güçleşir!

Büyüklük ise, tahammül gerektirir, sabır gerektirir, hoş görü gerektirir.

Osmanlı’yı büyük yapan, herkese tahammüllü olup, kol-kanat germesiydi.

Bu gün dünyânın o misyona ihtiyâcı açıkça ortada değil mi?

Ulusçuluk gibi hizipçilik de beşeriyetin hayrına şeyler değil…

CİLVELER ve MEYVELER

Bu anlamda elimizde, hiç kimsenin îtiraz edemeyeceği bir liste var.

Elbette kayıtlar, îtirâzlar, burun kıvrılan yerler olabilir. Normâldir.

İki kişiye bile liste yapın dense, bu böyledir. Öbür listeyi beğenmezler.

Hattâ bir kişi dahî liste yapsa, 2. okuyuşta beğenmez; değişiklik yapar.

Listenin yarısının ismiyle ilk defâ karşılaşıyoruz. Bu sevindirici.

Demek ki, yeni yeni değerler yetişiyor. Kıvanç duymak lâzım.

Herhâlde seçenler de hakkâniyet ve liyâkâti esas almışlardır.

Buna rağmen gözden kaçanlar, gerçekte güvene lâyık olmayanlar bulunabilir.

Nitekim bu anlamda bir-kaç isme takılıp isyân edenler var.

Ancak, aynı isimlere bir başka yerde gâyet ılımlı ve olumlu bakılıyor.

Bunlar her listenin cilveleridir. Önemli olan birliğin meyveleridir.

50’ye yakın ismin hepsinin bizim beklediğimiz cinsten olması mümkün değil.

O hâlde, bir yerlere takılmadan, itilip kakılmadan hedefe kilitlenmek gerek.

BAYAN ELİ

Başkan adayı bayan olduğu kadar, listede de beşte bir oranında bayan var.

Genç isimler de çok. Sanırım bu anlamda da farklılık yaşıyor Ordu şehri.

İnşâllâh sonuç ta çok farklı, dinamik, heyecanlı ve bereketli olacak.

Yapılacak olan, netîcede bir maç değil. Ciddî bir seçim yaşıyoruz.

Koskoca bir şehrin ve onun güzel insanlarının geleceği söz konusu.

Önemli olan inadıya muhâlefetin kazanması mı, şehrin kazanması mı?

Böyle olunca sonuç bir miktar heyecanlı ve de çok çok havalı olur; ya sonra?!

Heyecanlar biter. Bahâneler başlar. Her şey eski tas eski hamam devam eder.

Ama, iktidar kazanırsa onlar için asıl iş ve çalışma o zaman başlayacaktır.

Eğer bu seçimde derdimiz Ordu için kapsamlı hizmet ve icraatsa, adres belli.

Ufak tefek şeylere takılmak yok. Hele hele saplantılara çakılmak, hiç yok.

GAZZE, DAVOS ve BELEDİYE

Listeye güveniyoruz. Bizi yanıltırlarsa vebâli, günâhı kendi boyunlarına.

Halkın teveccühünü istismâr edenlerden daha zavallısı olamaz.

Hele, orada Gazze’deki çocukların kanını, Davos’ta ölümüne estirilen rûhu

burada kendi kirli emel ve çıkarlarına tahvîl edecekler varsa, kendi bilecekleri iş.

Kötülük edenler, kötülüğü kendilerine ettiklerini anladıklarında artık çok geçtir.

Biz, Ordumuz, yurdumuz ve de tüm insanlığın hayrı için

Durmak yok, yola devam diyoruz, ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

15.02.2009


Mar`12
25
SEÇİM BAHARI
MIZRAP 2009

Yorumlar(0)

Öteden beri süregelen değişmez gelenekler, espriler, cilveler vardır Türk siyâsetinde. İki dönemdir devam eden tek parti iktidârının getirdiği istikrar ve güvenle birlikte bütün zamanlara yayılan çalışmalar, hizmetin başıyla sonu arasındaki performans farkını en aza indirse de, yine de kıyıda-köşede numûnelik uygulamalar yok değil. Çünkü alışkanlıklar kolay terk edilemez. Eşyânın tabiatı da tamâmıyla değişmez!

Demek istediğimiz, seçimlere yakın zamanlarda, söz konusu yerlerde hizmetler, koşuşturmalar hızlanır her nedense! Her zaman yapıla gelen zamlar gamlanır; alçak uçuşa geçer, hattâ düşüşler bile vâkî olabilir! Doğalgazda olduğu gibi.

Merhum Turgut ÖZAL;

“Ben seçim öncesinde zam yapacak kadar enâyi değilim!”

sözüyle bu gerçeği unutulmayacak tarzda, en vecîz şekliyle ifâde etmişti.

Seçimler arefesinde belediyelerde bir telâş, bir telâş ki sormayın gitsin! Bu farklı tavırlar vatandaşın da işine geliyor ne yazık ki! Ne kadar kânunsuz işi varsa, yöneticilerin seçim gümbürtüsü ve siyâset gürültüsü arasında hâlletmeye çalışır!

Bunun böyle olması da çok normâl. Zîrâ, netîcede yöneticiler halkın, halk da yöneticilerin aynası ve de aynısıdır! Sevgili Peygâmberimiz (sav);

“Siz, nasılsanız öyle idâre olunursunuz!”

buyurmuyorlar mı? Bu hadîs-i şerif, mefhûm-u muhâlifiyle;

siz nasıl idâre olunuyorsanız, öylesinizdir!

anlamına gelmez mi? Elbette gelir!

ULUBEY KLÂSİĞİ

Şimdi bakınız; Ulubey’de, heyelân dolayısıyla yapılan âfet konutlarının tapularının dağıtımı tam da seçimler öncesine denk gelir meselâ! Bu ve benzeri durumlar bir Ulubey klâsiği midir nedir, bilinmez?! Ulubey Belediye Başkanlığından gelen Ordu Belediye Başkanımız Sayın Seyit TORUN da benzer uygulamalara imza atıyor. Geçen seçimin akabinde hemen hâllediliverilecek olan şu meşhur çöp meselesi 4-5 yıl bekledi. Çözümü ise -kısmen de olsa- tam da seçim öncesine denk geliverdi! Teleferik konusu da tam bu günlerde, Ordu Belediyesi’nin gelişmiş modern İtfâiye birimlerince bile söndürülemeyecek derecede alevlendi! Tüm bunlarda bir kasıt yok belki de. Tamâmen tesâdüf. Ama, tabiî ki bütünüyle mutlu bir tesâdüf! Hayırlı olsun efendim, ne diyelim!

Yeter ki bir şeyler olsun memlekette. Ne zaman olduğu önemli değil. Niye seçim var? Böyle durumlar için! Niye demokrasi var? Millet içün, vatan içün ve de benim halkım, benim vatandaşım içün! Ne demişti müteveffâ ECEVİT o şâir diliyle:

Ne ezilen ne ezen; insanca, hakça bir düzen!

Netekim, basından da tâkip ettiğimiz kadarıyla Ordu ve Ünye başta olmak üzere ülkemizin her tarafında şu sıralar tüm belediyelerde hizmet performansı tavan yapmakta. Tunceli örneğinde olduğu gibi, kimi resmî kurumlarda da durum farklı değil:

Yollarda çukur varsa şerbetlenip şaplanır!

Kazma-kürek ne varsa, onlar bile  saplanır!

Köydür, dağdır, tepedir; denmez çöpler toplanır

Her hâlde ki, her şeyler; inceden hesaplanır!

HESAP-KİTAP

Benim yöneticim hesabını bilecek elbette ki; kitabını da! Aksi takdirde, hesapsızlık da, kitapsızlık da felâkettir! Ne demiş atalarımız:

Hesap bilmeyen kasap; ne satır kalır elinde, ne masat!

Yine, geçen gün çarşı-pazar dolaşırken dikkâtimi çekti; bâzı yol kavşakları ya da geniş kaldırımlar düzenlemeler yapılarak ağaçlandırılıyor. Her taraf yemyeşil fidanlarla donatılıyor. Hattâ, benden önce, yanımda bulunan ve fidancılık işleriyle de uğraşan bir arkadaşın dikkâtini çekti bu durum. Âdetâ, bahar gelmeden bahar getirilmeye çalışılıyor kente! İçimden şöyle mûzipçe tekerleme-vârî cümleler geçti. Ne de olsa, Ecevit kadar olmasa da biraz şâirlik var ya!

Bahar coşkusu sarmış canım Güzel Ordu’yu

Gönüllere çiçekler, nazlı güller doluyor

Bilmem, Belediye’nin acelesi nedir ki?

Daha mevsim gelmeden her şey bahar oluyor!..

BAHAR LİSTESİ!

Yazının bittiği noktada Ankara’dan, Ordu’ya âit AK PARTİ BELEDİYE MECLİS ÜYE ADAYLARI’nın listesi geldi. Hayırlı olsun. Tanıdık-bildik isimler çok azınlıkta olduğu için şimdiden bir yorum yapamayacağım. Çünkü, özellikle yerel seçimler için bir çürük diş bile kuşku uyandırmaya, baş ağrıtmaya yeter de artar bile. Onun için, bu konuyu daha sonra değerlendirmek üzere, şimdilik, bu listenin inşâllâh “ilk bahar listesi” olmasını dilemekle yetineceğim.

Sözün özü, inşâllâh bu liste, hayırlar için “İLK BAHAR”, şerler için de “SON BAHAR” olur diye temennî ediyoruz ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

12.02.2009


Toplam 65 Blog, 13 Sayfada Gösterilmektedir.
«« « 6 7 8 9 10 [11] 12 13 » »»

En Çok Okunanlar Son Yorumlananlar Hakkımda
POPÜLER MASONLAR ORDUDA (7140)
AKROSTİŞ YAZILARI (5512)
FOTOĞRAF-NÂME (5186)
MODA-NÂME (5064)
EYMÜR-NÂME 2 (4928)
EYMÜR-NÂME 1 (4652)
Bedford-nâme (4624)
Nûri KAHRAMAN (4617)
EYMÜR-NÂME 3 (4590)
BAYRAMLAŞALIM DOSTLAR! (3949)
ÜÇ ÖZTÜRK, BİR MEVLÂNÂ.. (1)
CHP-NÂME (1)
GACAROĞLU AHMET EFENDİ (1876-1962) (1)
FOTOĞRAF-NÂME (4)
37 YIL ÖNCESİ, KÖYDE BU GÜN.. (1)
NASIL BİR İL BAŞKANI? (1)
ERKAN TEMİZ BEYİN TELEFONU (1)
BİZ DE İMAM-HATİPLİYİZ Sn. ADİL AKYURT (1)
MODA-NÂME (3)
AKROSTİŞ YAZILARI (4)
 

Www.GirdapTasarim.Com Tarafından Hazırlanmıştır...