|
|
Sevgili çocuklar. Gününüz mübârek olsun. Hayırlı Cumâlar.
Zaman nasıl da geçiyor? İşte bir hafta geride kaldı.
Geçen hafta karnelerinizi aldınız. Doğru evlere koştunuz.
Hiçbir yere sapmadan, selâmı sabâhı bile atlayıp âdetâ uçtunuz…
Karneleri, büyüklerinizin tâ burnuna dayadınız!
Bahşiş alan aldı, alamayanlar bir başka bahara kaldı.
ÇİN DENEN ÜLKE
Olmazsa, amcana, dayına, varsa dedene gider gösterirsin karneni!
Daha hala var, teyze var, nineler var; konu var, komşu var.
Memlekette adam kıtlığı yok ya! Gürül gürül bir nüfûsumuz var.
Ülkemizin canlılığı, rengi, güzelliği ve gerçek zenginliği bu.
Büyük nîmet bunlar. Çin denen ülkeyi düşünün; tek çocuklu âileler.
Ne dayı var, ne teyze var, ne de hala. Ne coşku, ne heyecan!
Sizinse her mahallede, her köyde bir akrabanız var.
Ne büyük mutluluk, ne büyük zenginlik, değil mi?
Mâlum, dertler paylaşıldıkça azalır, mutluluklarsa çoğalır.
Her neyse, işin latîfesi. Hepinize hayırlı tâtiller.
NİTELİKLİ BERÂBERLİK
Ne yapıyorsunuz, ne âlemdesiniz? Nasıl vakit geçiriyorsunuz?
Bu konuda size yeterince yardımcı olamıyoruz.
Daha doğrusu öyle bir derdimiz yok, çünkü geleneğimiz yok.
Nitelikli berâberlik nedir, gerçek ebeveynlik nedir bilmiyoruz.
Ne dînin öngördüğü mesûliyetin farkındayız ne de ilmin!
Eskiden köylerde olduğu gibi evden dışarı salıp bırakıyoruz.
Başımızdan gitsin de nereye giderse gitsin der gibiyiz.
Sizler bizim ve ülkemizin en değerli hazînelerisiniz.
Peki, siz biliyor musunuz bunun böyle olduğunu; ya biz?!
Siz iyi olmazsanız ülke iyi olabilir mi? Elbette hayır!
Peki sizin iyi olmanız için iyi gayretler var mı?
Siz görebiliyor musunuz? Göremiyorsunuz; çünkü yok!
Öyleyse biz ne yapıyoruz, siz ne yapıyorsunuz ve nereye gidiyoruz?
VAKİT NEDİR?
Vakit nakittir demiş atalarımız. Haberiniz var mı bilmem!?
Vakit, öyle, öylesine geçirilecek, harcanacak bir şey midir?
Bir nefes alamadığın, ya da veremediğinde ne oluyor?
Elbetteki hayat bitiyor! Öyleyse her nefes çok önemli olmalı.
Hastalara bir bakın bakalım, en çok sıkıntı çektikleri şey nedir?
Gerçi, sağlamken bunlar fark edilmez. Hele sizler gibiyken…
Gerçek şu ki, insanım diyen insanın boşa geçirecek vakti olamaz.
Dinlenmek, gezmek söz konusu olabilir plânlı olmak şartıyla.
Ama, gelişigüzel, gâyesiz, şuursuz geçmemeli zamanlar.
Kendimizi, çevremizi, tüm evreni inceleyelim bakalım;
Lüzümsuz, gâyesiz, düzensiz her hangi bir şey var mı?
Belki elle tutulur olmadığı için farkında değiliz;
Ama, saatler, dakîkalar, sâniyeler; hepsi hepsi çok önemli!...
Bunun için Sevgili peygamberimiz(SAV) şöyle buyuruyorlar:
“İki nîmet vardır ki, insanların çoğu kıymetini bilmezeler,
aldanırlar; SAĞLIK ve BOŞ ZAMAN!” BUHÂRÎ
ÖĞRETMEN ÇOCUKLAR
Sevgili çocuklar! Sizler bizim ümit çiçeklerimizsiniz.
Bize bakmayın. Bizim işimiz çok. Gücümüz çok.
Sizden daha önemli işlerimiz var maalesef!
Ama siz daha anlayışlısınız. Daha çok imkânlar içerisindesiniz.
Tâtili bir fırsat olarak değerlendiriniz.
Okul günlerinde rahat yapamadığınız iyilikleri gerçekleştiriniz.
Meselâ, bugün Cumâ. Bu haftalık bayramı güzelce değerlendiriniz.
Bir ilmihâl kitabından Cumâ Âdâbı konusuna bakınız.
Onu en güzeliyle uygulamaya çalışınız.
Unutmayınız ki, Cumâlar hepimiz için haftalık fırsatlardır.
Tâtili, kendini dağıtma değil, toparlanma fırsatı olarak görünüz.
Ders dolayısıyla yapamadıklarınızı gerçekleştirmeye çalışınız.
Annenize yardım ediniz. Babanıza ya da akrabâlarınıza.
Komşularınıza ya da çevrenizdeki diğer insanlara…
Zamanlarınızı iyilik ve güzelliklerle süsleyiniz.
Gelip geçici, uçucu-kaçıcı, aldatıcı güzelliklere iltifat etmeyiniz.
Hem madden, hem de mânen, her şeyi büyüklerinizden beklemeyiniz.
Nice çocuklar var ki annelerinin, babalarının öncüleridirler.
Öğretmenleri, hocaları, kılavuzu olmuşlardır.
Sizler okuyorsunuz. Onlar okumadı belki.
Sizler din-diyânet öğrendiniz. Yazın kurslara gittiniz.
Onlar zamânında Din Bilgisi mecbûrî değildi. Öğrenemediler.
Ya da köylerde işten-güçten fırsat bulamadılar, câhil kaldılar.
Ama sizi okuttular. Öyleyse onlara acıyın. Güzellikleri paylaşın.
Ki, sonsuz hayâtta, Cennette de berâberliğiniz sürsün…
SABAH SÜRPRİZİ
Bir sabah erken kalkın meselâ. Namazdan sonra kitap okuyun.
Kahvaltı sofrasını siz hazırlayın. Anne-babanıza sürpriz yapın.
Onlara unutamayacakları bir gün yaşatın. Bu çok zor bir şey değil.
Diğer yakınlarınız ve insanlar için de iyilikler üretebilirsiniz.
Biraz gayret edin, her şeyden önce niyet edin yeter!
Hayırlı evlat olmaya bakın ki hayırlı evlatlarınız olsun!
Öldükten sonra bile anne-babaların defterleri iyiliklerle dolsun!...
EN AZ BİRE ON!
Hayırlı tâtiller, hayırlı tahsiller, hayırlı ömürler sevgili çocuklar!
Sizlerle konuşulacak çok şey var. Sizler çok önemlisiniz.
Dünyâya boşuna gelmediniz. Bir defâ, boşuna insan olmadınız.
Öyleyse, İbrâhim Edhem Hazretlerinin dediği gibi;
“İyilik yap, denize at; balık bilmezse Hâlık bilir!”
Yaratan Hâlık her şeyi bilir. Hiçbir şey O’na gizli kalmaz.
İyiliklere de en az bire karşı on sevap yazar.
Gerçek kâr burada; sen neredesin ve biz neredeyiz ves’selâm?!...
ORDU HAYAT GAZETESİ
29.01.2009 |
|
|
Haberin kaynağı Anadolu Ajansı.Yer; Ayışığı Düğün Salonu. Atatürkçü Düşünce Derneği’nin Uğur MUMCU’yu anma programı var. Mikrofonda Seyit TORUN:
“Türkiye, Uğur MUMCU’nun kalemine her zamankinden fazla ihtiyaç duyduğu bir dönemden geçmektedir. Türk halkı da başta “Ergenekon” soruşturması olmak üzere sonucunu bilmediği birçok olayı yaşamakta ve görmektedir. İçinde bulunduğumuz bu dönemde Türkiye’nin Uğur MUMCU gibi insanlara ne denli ihtiyaç duyduğu bir kez daha açıkça hissedilmektedir. Gerçekten, Uğur MUMCU’nun bu ülkeye kattığı değer çok fazlaydı.”
Buraya kadar her şey normâl. Biz de öyle düşünüyoruz. Ordu halkının, oy versin vermesin saygı duyup sevgi beslediği, polemiklerden hep uzak kala gelmiş olduğu kabul edilen Seyit TORUN Bey’e de bu cümleler yakışırdı zâten. Ama, sözlerinin devâmında kendi partisinden çok Deniz BAYKAL’ın görüşlerini yansıtacak şekilde cümlelerle karşılaşıyor, DSP farkını göremiyor, hayretler ediyorsunuz. İşte o cümleler:
“Şu anda bu ülkede korku imparatorluğu yaratılmaya çalışılmaktadır. İnsanlar 2-3 kişi bir araya gelerek sohbet etmekten çekinir hâle gelmişlerdir. Bağımsızlığın, düşünce özgürlüğünün olduğu ülkemizde, düşünürken bile kendi düşüncelerimizi zaman zaman sorgular hâle geldik.”
Evet, fikirdir, saygı duyulur. Ancak, sayın başkan bu sözleriyle 28 Şubat dönemindeki muhâfazakâr vatandaşların durumunu îzâha çalışıyor olmalı. Şu anda normâl vatandaş için hiç bir problem söz konusu değil. Yalnızca suçu olanlar tedirgin.
Sayın başkanımıza ne oluyor, neden kaygı duyuyor ve yâ böyle bir konuya neden girme ihtiyâcı duyuyor, doğrusu çok merak ediyorum. Hele hele şu seçim öncesinde bu konunun sayın başkanımıza ne kazandıracağını da uzun uzun düşünmekten alamadım kendimi.
Şu anda yargının yaptığı, Uğur MUMCU gibi aydınları kimlerin ortadan kaldırdığını bulmak ve suçluları cezâlandırmak. Sayın Uğur MUMCU’nun ozaman yapmak istediğini şimdi savcılar yapmaya çalışıyorlar işte!
Bu ve benzeri olayları yaparak halkı tedirgin edenler, siyâseti etkileyerek demokratik gelişmeleri rayından çıkaranlar kimler?
Bunca fâili meçhûl olay var. Yargı, tek parti iktidarından aldığı güçle işlevini yerine getirmeye çalışıyor. Mesele kısaca bu. Hangi suçsuz insana ne yapılmış ki?
Peki, böyle işlerle uzaktan yakından hiç ilgisi olamayacak, halkıyla iç içe insanlara ne oluyor ki, böyle gereksiz açıklamalara ihtiyaç duyuyorlar, anlamak güç!
Hem, bunlar mesnetsiz şeyler olsa, Askeriye’nin bu işlemlere ve sorgulamalara müsâde edebileceğini, mensuplarının kılına dokundurtturacağını siz düşünebiliyor musunuz?
Sayın Seyit TORUN dâimâ halkla iç içedir. Dürüsttür. Güler yüzlüdür. Mesleğini, hangi okulu bitirdiğini, nerde okuduğunu bilen yoktur. İşin o tarafı insanları hiç ilgilendirmez çünkü. İnsandır ya, yeter de artar bile.
Geçen dönem, CHP onu listesine almadığı için mağdur olarak algılanmış, halk onu kendinden birisi olarak sâhiplenmiş. Hasbelkader girmek durumunda kaldığı partisi sıfırı tüketse bile Seyit TORUN dimdik ayakta. Tüm avantajına rağmen, iktidar partisinin bile önündeki en büyük rakip o gözüküyor.
Kısaca, Seyit TORUN, Seyit TORUN işte. Halkın ona karşı plâtonik, yâni sorgusuz-suâlsiz bir aşkı var. Boşuna dememişler; “Aşkın gözü kördür!” diye. Vatandaş sevmiş bir kere. Sevgilere ambargo koyamazsınız. Zîrâ, “gönül ferman dinlemez!”
Ama aşk, sâdece halkın gözünü değil herkesin gözünü kör edebiliyor. Aşk da zâten sınır tanımadığı, büyük-küçük dinlemediği için aşk. Sultanları bile kul, köle yaptığı için aşk! Farkı orada. İşte halkın Seyit TORUN’u bu: Beş vakit namazını kılar. Hiç cenâze kaçırmaz. Tüm hacıları ayrı ayrı uğurlar. İnsanların gözü arar onu her mecliste. Çünkü alıştırmıştır.
Ama gelin görün ki, netîcede DSP’lidir. Körle yatan şaşı kalkar hesâbı son günlerde güler yüzünün arkasındaki ciddiyet plâtformlarının kapılarını araladı yukarıdaki sözleriyle. Dayanamadı. Durduğu yerde duramadı.
Yine de ETÖ demiyorum; Ergenekoncuların dindarlara neler çektirdiğini, okullarda namaz kılan yavrularımız, üniversitelere örtülü girmek isteyen kızlarımız için ne dolaplar çevirdiklerini, en iyimser uygulamayla iknâ odaları kurduklarını, memlekette fiilî olanlar bir yana, psikolojik terör estirdiklerini görmemiş gibi davranıyor sayın başkan.
Halkın Seyit TORUN’una bu yakışmadı bana göre. Kendisi nasıl değerlendirirse değerlendirsin. Sözlerimi yalnızca samîmiyet için söylüyorum. İyiler neyin peşinde koştuklarını, kimin ekmeğine yağ sürdüklerini iyi düşünmeliler diye hatırlatmayı bir kardeşlik borcu olarak görüyorum.
Peki, böyle yapmaya, buna mecbur muydu? Demek ki mecburdu! Çünkü huy diye bir şey var. Meşrep var. Âidiyet var! Atalarımız boşuna mı söylemişler, “Huylu huyundan vaz geçmez!”, “Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim!” diye?
Soruşturmaların sonucunu bekleyebilseydi hiç olmazsa, ya da seçimden sonraya bırakabilseydi değerlendirmelerini. Ama, olamıyor işte. Çünkü huyu bırakmıyor, çevresi bırakmıyor, partisi bırakmıyor.
Son olarak, Ahmed b. Hanbel’in sözüne bakıyoruz: “Bir dağın yer değiştirdiğini işitirseniz inanın, fakat bir adamın huyunda bir değişiklik olduğuna inanmayın. Çünkü insan, hangi tabiatta yaratıldıysa ona uyar!”
Takdîri sizlere bırakıyorum ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
28.01.2009 |
|
|
1- Nihâyet, mübârek Cumâ günü Trabzon’da konuşan Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN, Ordu Belediye başkan adayı olarak Ayşe Bahar ÇEBİ ismini bizzat telâffuz etti. Bizler de canlı yayınlardan izledik. Bu isim halk arasında bir bahar havası estirdi. Çeşitli mülâhazalarla mesâfeli duranlara rağmen, her yerde yine de bir heyecan dalgası hissediliyor. Gözler ışıldadı, gönüller ümitlendi. Hayırlı olsun!
AYŞE ile BAHAR
2- İsim olarak hem Ayşe hem de Bahar çok güzel isimler. Anadolu damarının has isimlerinden her ikisi de. Türk milleti, dolayısıyla Ordu halkının rağbet ettiği ve hemen hemen her âilede bulunan, ona çok yakın isimlerden. Hattâ, çocuklarına ayrı ayrı Ayşe ismini veren kardeşler tanıyorum.
3- Bence bu isimler, biraz düşünülünce, sâhibinin âilesi konusunda da ip uçları veriyor. Bu isimleri çocuğuna lâyık gören âile muhâfazakâr bir âile olmalı. Bu isimleri, hem de ikisini de coğrafyamızın renklerinden, toprağımızın çiçeklerinden, öz kültürümüzü besleyen kaynaklardan seçen bir âile Türk halkının sosyâl, kültürel, dînî değerlerine sâdece saygılı olmaktan öte, sevgili, hattâ iç içe bir âile olmalı. En azından âidiyet duygusu noktasında kompleks taşımayan bir âile olmalı.
4- Ayşe Bahar Hanım’ın sâdece adı değil, kişiliği de halka çok yakın. Üst üste iki dönem deruhte ettiği belediye başkan yardımcılığı yıllarından, Ordu halkı kendisini tanıyor. Özel sektörde çalıştığı zamanlarını bilmiyoruz. Ancak, 10 yıllık belediye görevinde hep insanlara yakın oldu, sıcak davrandı. Çözüm insanı oldu. İnsanlara ünsiyetli ve iyi niyetli davrandı; değer verdi, dinledi.
ŞUBAT SOĞUĞU
5- Gönüllü kuruluşlara çok yardımcı oldu. Ayırım gözetmedi. Onların her faaliyetine katıldı. Destek verdi. Halkla iç içe olmak, onların arasında bulunmaktan sanki özel zevk alıyor gibiydi.
6- Askerden, organize sivil güçlere, idârî kademelerden medyaya tüm ceberut güçlerin hor gördüğü, hakâret ettiği şubat soğuğu günlerde bile halkın her kesimiyle yan yana fotoğraf vermekten gocunmadı. Çağrılan her açılışa katıldı, programlara koştu.
7- Ayşe Bahar Hanım’ın âilesinin, kendisinin sonraki soyadından dolayı, ilk etapta düşünülenin, ya da öteden beri sanılanın aksine, siyâsî anlamda da, en azından, Demokrat Parti çizgisinde bulunuyor olması gerektiği rahatlıkla söylenebilir. Çünkü, atalarımızın dediği gibi, “Küpün içinde ne varsa, dışına o sızar.”
AB ve AB
8- Tevâfuka bakınız ki, bu isimleri taşıyan kişi, A(yşe) ve B(ahar) adlarıyla Türk halkının muhâfazakâr geleneğini yansıttığı kadar A ve B baş harfleriyle, AkParti’nin, dolayısıyla Türkiye’nin Avrupa Birliği(AB) mâcerâsının belediye bazında önemli isimlerinden biri hâline gelmeye doğru gidiyor sanki. Çünkü zâten bu konuda, daha önce görev yaptığı yıllardan deneyimleri var.
9- Hatırlanacağı üzere kendisi 1997 yılında AB Bölgeler Meclisi’nde Türkiye’yi temsil eden ilk yerel yönetici olmuş, savaş döneminde Bosna, Hırvatistan, Kosova ve Sırbistan’da yapılan seçimlerde de AB adına gözlemci olarak görev yapmıştı.
10- Bu anlamda o, kökü mâzîde olan âtî söyleminin tam adreslerinden biri gibi. Belediye Başkanlığını kazandığı takdirde hem Ordumuzun, hem de Türkiyemiz’in Avrupa’ya bakan yüzlerinden biri olacaktır. Güzel şehrimiz, onun, sâdece kişiliğiyle değil, hizmetleriyle de Türkiye’nin gündem şehirlerinden biri hâline gelecektir diye umuyoruz.
ÇEBİ ve ÇEBİ
11- Ancak, aynı soy ismi taşıyan bir rakîbi var; Kenan ÇEBİ. Geçen akşam tevâfukan dinlediğim Kenan ÇEBİ bana çok birikimli geldi ve şöyle düşündürdü: Ordu’da herkes Seyit TORUN ismini mit hâline getirmiş. Aslında bu Ordu’ya bir kötülük. Sanki daha iyisi olamazmış gibi. Kenan ÇEBİ bana çok daha tutarlı geldi ve projeleri îtibârıyle mantıklıydı. Dersine iyi çalışmıştı yâni. Ancak bu isim, Seyit TORUN’dan çok, ÇEBİ soyadı dolayısıyla Ayşe Bahar ÇEBİ için mi dezavantaj olacaktır acabâ?
MUHÂLEFET ve ENDÎŞELER
12- Diğer bir husus, oy pusulalarında yan yana bulundukları Saâdet Partisi de, Ordulu hemşehrimiz olan yeni genel başkanıyla oyunu artırma gayretine girecektir. Daha doğrusu, SP’liler gelecek seçime yatırım amacıyla partilerinin trendini, dolayısıyla oy oranlarını yükseltme temâyülünde olacaklardır.
13- Dürüst imajıyla öne çıkan Seyit TORUN, başkan adayının kendisinden şüphe duyulmasa bile, çevre ve vitrini îtibârıyle güven vermeyen AkPartili ya da diğer adaylar karşısında seçmene her zaman daha yakın ve hemşeri gelecektir.
14- Birden bire ilgi sağanağına tutulan Ayşe Bahar ÇEBİ, Seyit TORUN’u bile sollayan mütebessim, hoşgörülü ve sevecen kişiliği ile, çevresine şu veyâ bu şekilde sızmaya çalışan çıkar çevrelerine nasıl dur diyebilecektir? Ölçüsü ne olacaktır?
15- Propaganda için çarşıda-pazarda gezerken yanına kimleri alacaktır? Yardımcılarını ve meclis üyelerini, kendisini oraya taşıdıklarını söyleyenler mi, yoksa samîmiyet ve kişiliğine güvendikleriyle birlikte kendisi mi belirleyecektir?
16- Endîşe duyduğumuz husus, Ayşe Bahar ismiyle gelen bahar havasının tozu-dumanı içerisinde sapla samanın birbirine karışmasıdır. İşte o zaman, bir ümit daha hebâ olabilecektir.
17- En tehlikeli olan şey de, önceleri, “kazanılsın da nasıl olursa olsun!” deyip halk arasındaki imajından dolayı kendini kenara çekenlerin, sonradan, “nasıl olsa alıyoruz!” zehâbıyla dayanamayıp, tekrar vitrine ya da çevreye balıklama atlamaya kalkarak manzarayı flû hâle getirmesidir. İşte o zaman, tıpkı 1.de olduğu gibi burada da sonuç beklendiği gibi olamayabilecektir.
18- Öyleyse, bahârın, yine, bir başka Bahar’a kalmaması için, fedâkârlık yapması gerekenler başta olmak üzere herkes üzerine düşeni yapmalı; adıyla sanıyla Bahar olan adayımızı başkanlığa taşımak sûretiyle şehrimizin yürüyüşünü iktidar enerjisiyle berâber zaptedilmez bir sinerjiye dönüştürme kararlılığında olmalıyız.
19- Muhâlefet verebileceği kadarını vermiştir. Neler yapabileceği, ufkunun ne kadar olduğu görülmüştür. Ordu belediyesinin şu anda muhtaç olduğu en âcil şey iktidar ve onunla gelecek yeni bir heyecan, ufuk ve rûhtur.
20- Yüce Rabbimizden, bunca zaman esen kuzey rüzgârlarından sonra beliren sıcak bahar meltemleri umûdunu bizlerden ve şehrimizden esirgememesi, dolayısıyla, bu şuur doğrultusunda tüm etkili, yetkili ve ilgililere ferâset ve basîret vermesini diliyoruz ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
25.01.2009 |
|
|
Son ulaşan bilgilere göre AkParti, Ordu Belediye başkan adayını yarın açıklayacak. Şimdiden hayırlı olsun. Tüm dikkâtler adayın kim olacağına odaklandı. Böyle olması da çok doğal. Çünkü herkes kabul eder ki Ordu şehri ve vilâyeti için önümüzdeki beş yıllık sürecin ve hattâ sonrasının en önemli olayı belediyede olabilecek değişikliktir. Buna en yakın parti de iktidar partisidir tabiatıyla. Şu söz merâmımızı ne kadar güzel ifâde ediyor:
Dünle berâber gitti, düne âit ne varsa cancağızım.
Bu gün yeni şeyler söylemek lâzım. MEVLÂNÂ
Bilmem, bu söz sizi sarıp, rûhunuzu heyecâna getiriyor mu? İçinizde kıpırtılara sebep oluyor mu? Evet, yeni bir şeyler olmalı. Baharla birlikte toprağa düşen cemre Belediye’ye de düşmeli. Mart’tan Nîsan’a geçerken yepyeni bir coşkuyla tanışmalı şehrimiz!
ADAY KİM?
Bunu yapacak aday kim? Daha doğrusu, hem seçimi alacak, hem de başarılı olacak!
Şu anda gerçekten bilemiyoruz. Gelen haberlere bakılırsa; “teşkilât içi, teşkilât dışı tüm anketlerde önde giden Ayşe Bahar ÇEBİ AkParti’nin adayı” deniliyor.
Kimisi de, “Hayır!” diyor. “Temâyülde FâtihHan öndeydi. Teşkilât desteği de var. Şansı ÇEBİ’den daha az değil.”
Kimisi de “Ne o, ne o. İkisinin arasında ikisini de temsil eden ve belediyecilik tecrübesi bulunan Fikret TÜRKYILMAZ’ın şansı daha fazla” diyor.
Bir diğer grup da, “Belki de hiç biri değil, Halûk KARAMANOĞLU!” diye görüş belirtiyor. Olur mu olur?! Diğer illerin aday belirlemelerinde hepsine de uyan örnekler var.
HİÇ BİRİ DEĞİL; HEPSİ!
Ama, seçimi alıp başarılı olacak, hem de Ordu’yu şahlandıracak aday kim, biliyor musunuz? Bence hiçbiri değil; hepsi! Elbetteki hepsi belirlenmeyecek ama, hepsi, belirlenen adayın yanında yek vücut olacak. İşte bunu sağlayabilecek olan adaydır ideâl aday.
Sâdece bununla kalmayacak o aday; çevresini güven veren isimlerden oluşturacak. Bir tâne muammâ insan bile insanları tedirgin etmeye, “Hâââ!?” dedirmeye yeter. Öyleyse, öyle bir vitrin oluşacak ki, muhâliflere bile;
- AkParti’ye oy atmayı düşünmüyordum. Ama, şu kadro tam bir hizmet kadrosu. Bunlar gerçekten şehir için bir şeyler yapmak üzere göreve tâlip olmuş kişiler gibi gözüküyorlar. Bunlara kimse yanlış yaptıramaz. Hem belki iktidarın da avantajıyla değişik icraatlar yaparlar! Dedirtecek. Hattâ, diyelim ki, başkan adayı içine sinmese bile, vatandaş;
- Yanlışlar bu çemberden geçemez! diyebilmeli.
BİR ADIM DAHA ÖNE
Eğer, her şey eskisi gibi devâm ederse, “çok kötü şeyler olacak!” demek istemiyorum. Şimdiye kadar olmadı ki şimdiden sonra olsun. Çünkü, Seyit TORUN Bey’in ne kişiliğinden ne de onun öncülüğündeki kadrodan bu topluma zarar gelmez. Bizim burada vurgulamak istediğimiz husus, hizmet olarak daha çok kâr etme meselesidir. Şehir adına daha kârlı bir alışveriş yapma şansını zorlamaktır. Bir adım daha öne çıkabilme ihtimâlinin peşinden koşmaktır. Mevcut yönetim devam ederse bu devran böyle gelir böyle gider diye düşünüyorum. Çok şey bekleyemezsin. Bahâneler hazırdır çünkü:
- İktidar bize farklı davranıyor; yardımcı olmuyor, parayı az gönderiyor!
Doğrudur ya da yanlıştır. Onu irdeleyecek değilim. Benim demek istediğim, iktidarın
mâzeret gösterme imkânı olamaz. İstediğiniz gibi yüklenebilirsiniz. Olabilecekten çok daha fazlasını isteyebilirsiniz! Ankara’dan gönderme imkânı olmazsa Büyük şehirlerden transfer ettirir, ne yapar yapar, bir şekilde, mâkul olan tüm teklifleri icraata dökmeye gayret eder. Bilmem yanlış mı düşünüyoruz?
Allâh nasip ederse, seçilecek kadroya, şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da, şehrimiz için neler yapılabileceği noktasında aklımız erdiğince fikrî katkıda bulunmaya çalışacağız. Biz bunu hep yapageldik ama, zerre kadar yankısını görmedik. Bizim düşüncelerimizi ancak aynı zihin dünyâsını paylaştığımız insanlar ciddîye alır. Biz de zâten bunun için “Beledi ye, Belediye!” deyip duruyoruz.
Mevcut performansın yeterli olduğunu düşünenlere ne diyebiliriz ki?! Ama biz yapılabilecek çok daha güzel şeylerin olduğunu düşünüyoruz. Anlatmaya çalıştığımız şeyler, sol belediyelerin tüzüğünde olabilen, sol söylemin kitabında yer alabilecek şeyler değil. Bunlar, örnekleri görüldükçe, yaşandıkça farkına varılabilecek şeyler. Aday açıklanıp da projeler, plânlar, programlar bir bir dile getirilmeye başlandığı zaman her kes bunun böyle olduğuna kanaat getirecektir. Bu noktada AkParti çok iyi bir çalışma ile birlikte güven verici bir kompozisyon oluşturmak zorunda. Kötü hâtıraları çağrıştıracak görüntü vermemeye, kelime kullanmamaya ve pozisyon oluşturmamaya azamî dikkât etmesi gerekir. Bu, çok çok önemli!
ÇİFTE BAHAR!
Derken, Ordu’nun AkParti adayı olarak Ayşe Bahar ÇEBİ isminin haber sitelerine düştüğü söylendi sabah işyerine geldiğimizde. Hemen baktık; doğruydu. Hayırlı olsun. İnşâllâh Ordu’ya Bahar gelir dedik espri mâhiyetinde. Kış mevsimindeyiz zâten. Kışın peşinden de bahar geliyor, tâ ilkokulda öğrendiğimiz kadarıyla! Ama biz, inşâllâh hayırlısından çifte bahar yaşayacağız! Ordu’nun artık iktidar partili bir Belediye başkanına ihtiyâcı var. İnşâllâh öyle olur ve inşâllâh sonuçta hayâl kırıklığına uğramayız. Temennî ve beklentimiz bu.
“İktidar partisinden olsun istiyorum. Geçen dönem olmadı da iyi mi oldu? Ben, memlekete hizmet gelsin istiyorum. Ancak, kim olsun derseniz, size kısaca şunu söyleyebilirim: Allâh’ın, bir de Ankara’nın işine karışmam!”
Geçen hafta, adaylarla ilgili haber peşinde koşarken kendisiyle görüştüğümüz ve düşüncelerini öğrenmek istediğimiz Aziz ALTUNSOY Ağabey’in sorumuza verdiği karşılık böyleydi. Şu anda gelinen nokta da tam burası.
Bu noktadan sonrası; hangi kelimelerle nasıl cümlelerin kurulacağı ve ortaya nice bir kompozisyonun çıkacağı meselesidir. Bu kompozisyon, ne kadar dengeli ve ölçülü kelimelerden seçilirse o kadar harc-ı âlem olacak, halktan olumlu puan alacak ve o ölçüde sonuca yaklaşacaktır.
Yüce Rabbim, sâdece kendi menfaati için böyle durumları fırsat bilenlerin şerrinden hem partilerimizi, hem şehirlerimizi, tüm insanlarımızı ve ülkemizi korusun. Bu anlamda ilgi sağanağına tutulan adaylarımızın da ferâset, basîret, tefrîk ve tavır koyabilme kâbiliyetini artırmak sûretiyle yardımcısı olsun ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
22.01.2009 |
|
|
Ordu partilerinde belirlendi adaylar Zafer bizim diyerek çekiliyor halaylar Seyit TORUN başköşe, Kenan ÇEBİ'de neşe MHP'den Ali AYDIN; duymayan var mı baylar?
Seçim de bir maç, mâlum; oynayan bütün millet Kendini kaptırana illet üstü bir illet Fifa kokartlı hem de, hakemimiz bile var Maçı kazanacakmış, kim satarsa çok bilet!
Saâdetle AkParti, sır vermezler, ser verir Mâlumdur, âhır gelir; derler bezme ekâbir Geç kaldı desinler; geçmiş olsun demesinler! Netîcede sonuçlar, hayırlı olsun zâhir!...
AkParti, bugün-yarın; sonuç açıklanacak Kimisi sevinirken, kimi gıcıklanacak! "Kader" de, "kısmet" de, geç; "hayırlısı olsun" de! Bundan sonra kapılar birliğe tıklanacak!
Yorgun-argın, Başbakan Brüksel'den gelince Eve-barka gitmeden, tam merkeze inince Şu Ordu başa belâ; incele ha incele Neden hep zorlaşıyor, iş Ordu'ya gelince?!
Aday adayları çok; bu bir hizmet yarışı En son birinin olur, netîceye varışı Doğal olan kabûldür, hep birlikte o bir'i Kenetlenmek orada; sen, ben, ya da öbürü!
Herkes bir kavga verdi, adayının ardından Belki memleketinin, belki kendi derdinden Bu Ordu bizim Ordu, bu şehir hepimizin İnsan ikrah eder mi, vatanından yurdundan?
Bundan sonra sen, ben yok; biz varız, hepimiz var Memleket hepimizin, taş gibi tapumuz var Belediyeye lâzım iktidar avantajı Alan almış götürmüş; sanmayın küpümüz var!
Onlarca yazı yazdık Belediye diyerek Ne görüp duyduk ise, döküp sergileyerek Ayna tutmak istedik gidenlerin yoluna Sürç-i lisan var belki; bilerek-bilmeyerek!
ATABEYOĞLU dedik, TEKİNTAŞ, ÜNAL dedik HÂRUN Bey'i görmeden, broşüründen sevdik Fikret TÜRKYILMAZ bir de KARAMANOĞLU Halûk Ayşe Bahar ÇEBİ'yle, hepsine de yer verdik!...
Tanıttık adayları; ad-soyad, meslek, yöre Yaşı kaç, boy-pos nasıl; mektep-medrese nere? Ordu güzel bir şehir, güzel hizmetler ister Bülbül Dere'den sonra sırada Civil dere!...
Melet ırmağı ordan beni de yazın diyor Ben de akıp dururum; hem güz, hem yazın diyor Otogarım sıkıştı mahalle arasında Ak ak diyerek çalsın, bu defâ sazın diyor!
Bir yenilik gerekir Ordu'ya tâzesinden Hele şöyle biraz da sağın yelpâzesinden Belki değişik şeyler, değişik projeler Şahlandırır Ordu'yu, donuk endâzesinden!
En mühimi barıştır; birlik-berâberliktir En güzel hedeflere doğru seferberliktir Hayırlı olsun seçim; millete, memlekete Yapılan şey; garazsız-ıvazsız neferliktir!
AkParti beklemede; ne gelirse âmennâ Kabul etmeyenlerin dâvâsına inanma Kızar da çeker gider, kırıp-dökerse sonra Bunu hiç memleketin, halkın hayrına sanma!
Nûrânî yeter artık, adaya bırak sözü Neyi varsa okusun, ele alınca sazı Bu gün olmazsa yarın, belli olacak gayrı Hayırlı olmasıdır, gönüllerin niyazı!...
Mikrofon onda artık, ona gerek söz, kelâm, Anlatsın bundan geri, başkanlıkta ne meram, Her kim olursa olsun, her kim gerlirse gelsin Niyet hayırsa, âkibet hayr’olur vesselâm...
ORDU HAYAT GAZETESİ
20.01.2009
|
| Toplam 65 Blog, 13 Sayfada Gösterilmektedir. |
|
«« « 8 9 10 11 12 [13]
|
|