Menü

Anket

Sitemizi Beğendiniz mi?
Evet (%73,9)
Hayır (%20,0)
Kararsız (%5,93)

Toplam Oy: 219

Tüm Anketler

Takvim

« Aralık - 2025

»

PT SL ÇŞ CM CT PZ
1 2 3 4 5 6 7
8 9 10 11 12 13 14
15 16 17 18 19 20 21
22 23 24 25 26 27 28
29 30 31

İstatistikler

 Toplam Hit: 4607172
 Sitede Aktif: 16
 Ip: 172.70.179.135
 Browser: Default - 0.0
 Toplam Kategori: 20
 Toplam Blog: 561
 Toplam Yorum: 28
 Toplam Resim: 6
 Toplam Mesaj: 17

Etiket Bulutu

15 Temmuz 2016 Cumâ Dirilişi adayname aile âile Akdeniz Üniversitesi akrostiş anı Antalya Antalya Palas aşık edebiyatı ÂŞIK EDEBİYATI BABA başbakan başkanlık Bedford, Araba sevdası Biyografi cami cemaat cemiyet chp cuma cumhurbaşkanı çocuk edebiyatı Çocuk Edebiyâtı ÇOCUK ŞİİRLERİ dede deneme DÎNÎ ŞİİRLER DİNİ-MİLLİ ŞİİRLER DÖRTLÜK edebiyat eleştiri eymür eymür köyü eymürname GÜZELLEME halk şiiri halk şiri HÂTIRA hâtıralar HAYAT HİKÂYESİ HECE HECE VEZNİ hiciv İMAM-HATİP PİLÂV GÜNLERİ işkence KADİR GECESİ KÂFİYE komşu ülkeler koşma köy yazıları köyname lüleburgaz MANİ Manzum Fıkralar mızrap NÂMELER Nasreddin Hoca NURİ KAHRAMAN okul edebiyatı ordu ordu hayat ordu hayat gazetesi ordu imam-hatip Palace Palas RAMAZAN RAMAZAN EDEBİYATI recep tayyip erdoğan siyâset şiir toplum türkiye ulubey Yalçın Yüksel Yeni Türkiye zulüm

MIZRAP 2009

Bu Kategoriye Ait Blogları Rss İle Takip Et
Mar`12
25
YARIŞMALAR GÜZELİ
MIZRAP 2009

Yorumlar(0)

YARIŞMALAR GÜZELİ

Geçtiğimiz hafta sonu bizim için, Kur’ân ziyâfetiyle dolu dolu geçti. Ordu Sosyal Gelişim Derneği’nin (OSGED) organize ettiği KUR’ÂN-I KERÎM ve MEÂLİNİ GÜZEL OKUMA YARIŞMASI göz doldurdu.

Derneğin, Kur’ân’ın anlamıyla buluşmak (KAB) plâtformu adına yürüttüğü program çoktandır özlediğimiz bir havayı solumamıza imkân verdi. Emeği geçenleri kutluyor, bu anlamlı çabalarının diğer sivil toplum kuruluşları ve ilgili resmî kurumlara örnek olmasını temennî ediyoruz.

Şehrimiz hakîkâten, nâdir zaman dilimlerinden birini yaşadı üst üste iki gün. İlk gün İmam-Hatip Lisesi Câmii’nde 22 yarışmacı yarıştı. Program yaklaşık 5 saat sürdü.

Yarışmayla ilgili olarak, daha iki ay evvelinden haberdar edilmiştik. İmam-Hatip Liseleri arasında yapılagelen benzeri yarışmalara görev yıllarımızda çok katılmıştık. Ondan bu yana koca beş yıl geçti. Böyle anlamlı bir etkinlikte jüri üyesi olarak bize de bir pay takdir edilmiş olması benim için sevinçlerin ötesinde bir mutluluktu. Bizi bu onura lâyık gören  arkadaşlarımıza teşekkürü bir borç biliyorum.

Bu etkinlik bir nevî beni kendimle buluşturdu. Emekliliğin bizi biraz uçurduğunu fark ettim bu vesîleyle. Kendimizi sivil piyasa, yazı-çizi ve siyasaya kaptırdığımız noktada, bu etkinlik bizi geçmişte yaşadığımız güzel sayfalarla buluşturdu. Arkadaşlar sağ olsunlar !

2. gün AKM alt, üst lebâleb doluydu. Dün olduğu gibi bu gün de, dikkâtli ve disiplinli bir izleyici topluluğu vardı. Mehmet Hilmi GÜLER Bey başta olmak üzere diğer siyâsîler, dâire müdürleri ve iş çevrelerinin katılımı da ayrıca kayda değerdi. Program sonuna kadar ilgiyle tâkip edildi.

Dernek yönetici ve elemanlarının samîmiyet ve ciddiyeti de  dikkât çekiciydi. Organize mükemmeldi. Her şey zamanında oldu. Gelen yarışmacılara iyi bir ev sâhipliği yapıldı. Tanışma ve sohbet ortamları sağlandı. Uzaktan gelenlerle ilgilenildi. Yarışma boyunca ikramlar, hediyeler, belgeler, sunuş, sekreterya çalışmaları, sahne düzeni, animasyonlar; her şey her şey güzeldi. Almak yoktu, hep vermek; hep gönüllere girmek vardı. Vakıf geleneğinden gelen bir derneğin tüm özellikleri oradaydı.

KAYBEDEN YOK!

Etkinlik îtibâriyle de, ağırbaşlı bir yarışma oldu. Yarışmacılar edep ve erkânıyla okudular. İzleyenler de güzel dinlediler. Netîcede herkes kazançlı çıktı. Bütün bu faaliyetlerin başında olan kişi OSGED Başkanı Nûreddin ODABAŞ Bey’in de dediği gibi bu, kaybedeni olmayan bir yarışmaydı. Okuyan, düzenleyen, değerlendiren, dinleyen herkes, herkes kazanıyor! Ne mutlu; değil mi?!

Hep şöyle geçti içimden: insanlarımız böyle güzelliklerden haberdar olsa; böyle yerlere ya katılsalar, ya görev alsalar; bir şekilde bir yanından ilişseler ne olurdu sanki? Kötü mü olur? Ben şahsen çok mutluyum; iki günde yaklaşık 10 saat, daha önceki jüri toplantılarını da sayarsak daha fazla bir süre Kur’ân, o olmasa ilim, o olmasa sohbet, o da olmasa, abuk-sabuklukların uğramadığı kardeşâne bir muhabbet ortamını yaşadım. Böyle bir süreçte geçen zamanım değerlenmiş oldu en azından.

Kur’ân programına gitmesem, ondan daha değerli olarak nereye gidecektim? Bize emânet olarak tevdî edilen ve zamanı gelince bir sâniyesinin bile çok kıymetli olacağı zaman dilimlerini hayırlı işlerde, hayırlı ortamlarda, hayırlı arkadaşlarla geçirdim. Rabbime şükürler olsun; bana bunu nasîp ettiği ve böyle duygular, böyle nezih arkadaş gruplarıyla ünsiyet bahşettiği için.

YARIŞMANIN İÇİ, DIŞI

Asıl ilginç değerlendirmeyi bundan sonraki yazıya bırakıyorum.

Gerçi birisi içerden, diğeri dışardan giriyor konuya ama,

yarışmanın içerisinden çok dışarısıyla alâkalı bir değerlendirme bu.

Bir şeyi çok takdir ettim, bir şeye de aşırı derecede içerlendim.

Bakalım siz ne diyeceksiniz; yorumlara katılacak mısınız?

O da Pazartesiye inşâllâh… Görüşmek üzere ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

20.11.2009


Mar`12
25
MEVSİMLER GEÇİYOR..
MIZRAP 2009

Yorumlar(0)

MEVSİMLER GEÇİYOR…

 

Bilmem farkında mısınız sevgili okurlar; artık kasımdayız?!

Kasım dediysek, kasım ayında yâni. Şu meşhur sonbaharın, son ayı!

Allâh, Allâh! İşte ben de, şimdi fark ediyor gibiyim meseleyi.

İyi ki yazıyoruz. Yazmasaydık, güzü atlayıp geçecektik sanki!

“En iyi öğrenme şekli yazma” olduğu gibi, en iyi düşünme,

anlama ve duyumsama şekli de yazma gibi gözüküyor!

***

Bizi, kasım kasım kasan, oraya-buraya savuran yaz günleri geçti.

Sıcaklıklarla birlikte başımızda esen kavak yelleri de uçtu gitti.

Yaz bitmiş, neredeyse güz de bitmiş de; haberimiz yok!

Olaylar bizi beşiğinde sallarken, kışın eşiğine gelivermişiz!

***

İmkânlar ve kolaylıklar çoğaldıkça iş-güç de artıyor olmalı.

Bütün zamanlara yayılan meşgâlelerin altında bunalabiliyoruz.

Bunları çok ciddîye alınca da meşakkâtler yumağı ağırlaşıyor.

Araya bir pencere de koyamıyoruz! Tek penceremiz ekranlar!

Televizyon, bilgisayar, internet, dijital fanteziler; kısaca Windows!

Onlar da bizi, çamurdan çıkarmak yerine hep batağa saplıyorlar!

Fert ve toplum olarak derin uçurumların kenarlarında dolaşıyoruz!

Maddî-mânevî sorunlar yumağında debelenip duruyoruz!

***

Sâhi, bu sene, gökyüzüne; göçmen kuşlara bakabilen oldu mu?

Bu yıl, bizim buralara uğramadılar mı yoksa? Niye göremedik?

Yoksa, bizleri uğramaya değer bulmadılar mı? Dağınık mı gördüler?

“Bırakın, kendi oyun ve gafletleriyle baş başa kalsınlar;

Hiç olmazsa dünyâlarından gönüllerince kâm alsınlar!” mı dediler?!

“Biz işimize bakalım; yolcu yolunda gerek!” mi dediler?!

***

İşte böyle, hayat rüzgârları bâzen mevsim rüzgârlarını bastırıyor!

Soğuklar kapıyı bacayı sarınca gerçeği anlar gibi oluyoruz ancak.

Yapraklar da bizim gibi; soğuğu görünce ayılıyor gibiler gerçeğe:

Önceleri bir bir düşerlerken, şimdi üçer beşer savrulup gidiyorlar.

***

Tüm bu olup-bitenler, aslında bizim hikâyemiz mi yoksa?

Gelen de, giden de, sararan-solan, dökülen de gerçek de biz miyiz?

Mevsimler mi geçiyor yoksa bizler miyiz geçip gidenler?

Bu sorunun cevâbını bir netleştirebilsek; her şey daha güzel olacak!

Mevsim kelimesi geçince, ÂH MEVSİMLER dememek elden gelmiyor:

Size yıllar öncesinden seslenerek bugünkü sözü bağlıyoruz ves’selâm:

 

ÂH MEVSİMLER

Ey, merhabâ deyip kucak açtığımız

Sarılarıyla gelen nazlı sonbahar

Kışdan başka bize ne hediyen var

Nedendir bilmem sana yandığımız?

 

Âh diyorduk önce, şöyle bir yaz gelse;

Seyretsek, dallarda raksetse de kuşlar!

Ağaç, taş, toprak,çiçek hep bir olmuşlar,

Nedir yıprattıkları ömür değilse?!

 

Ve, kış gelir; her yer aklanmıştır

Göz alabildiğince bembeyaz dağlar

Mezarlıklar da bembeyaz ve de saçlar

Ölüm ansızın meraklanmıştır!

 

Âh mevsimler, hepiniz bir başka güzelsiniz

Yapraklısı, çiçeklisi, başaklısı, karlısı

Fakat, fakat şudur ki işin en efkârlısı;

Bir kuytuda bizleri bırakır gidersiniz!

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

17.11.2009


Mar`12
25
GÜLE GÜLE ARKADAŞIM..
MIZRAP 2009

Yorumlar(0)

GÜLE GÜLE ARKADAŞIM…

“Ordu'dan mutlu ayrılıyorum. Cemaatten ve arkadaşlarımızdan memnun ayrılıyorum. Asla kimseye kırgın değilim. Herkese hakkımı helal ediyorum. Ben de helallik istiyorum"

Bu sözler, Trabzon müftüsü olarak tâyini çıkan Sn.Veyel ÇAKI Bey’in, kendisi için düzenlenen vedâ yemeğinde yaptığı konuşmadan.

Bizler de hakkımızı helâl ediyoruz Sn. Hocam.

Yolunuz ve bahtınız açık olsun. Gerçi burada hiç de gönlünüzce bir hizmet süreci yaşayamadınız. Evdeki hesaplar çarşıya uymadı. Hiç kimse böyle olsun istemezdi. Ama, oldu işte! Hâlbu ki, bizim nesil ve câmianın hemen hemen hepsinde mevcut bulunan ne ideâller ve ne hayâllerle gelmiştiniz kendi coğrafyanıza. Daha ilk günlerde bunu şöyle ifâde ediyordunuz:

 "Bu coğrafyayı tanıyorum, bu coğrafyanın insanıyım. Ancak elbette, ilk olarak meslekî gözle Ordu'yu tanıyacağız. Bunun için belki 6 ay belki daha az bir süre Ordu'yu her yönüyle yakından tanıyarak çalışmalara başlayacağız. Elbette bu bir ekip işi ve çok hassas bir görev, bir şeyler ortaya çıkacaksa onlarla birlikte olacak."

Ama siz öylesine bir hizmet aşkıyla doluydunuz ki, değil 6 ay, 6 gün olmadan, -kimsenin belki de adını bile öğrenme fırsatı bulamadan- hamlelere başladınız. Sizin bu hızınız ve “ekip” kelimesi kendince bir ritmi olan teşkilâtta şaşkınlığa ve tedirginliğe sebep oldu.

Teşkilât zâten bu anlamda sancılıyken sizin bu beyanlarınız, ‘acabâ’ları artırdı. Üst düzey bürokrasideki yenilikler, uygulamalardaki sürprizler şaşkınlıkları besledi. Üstüne üstlük, bir de müftü gel-gitleri sizin de, teşkilâtın da balansını bozdu. Bundan herkes, her şey nasîbini aldı. Ama siz işinizi çok ciddîye alıyordunuz ve de çok hassastınız. Bunu gelir-gelmez açıklamıştınız:

"Bu öyle hassas bir görev ki bir iyiliğin karşılığını, hemen belki yarın değil, 20-30 sene sonra görürsünüz, ama aynı şeklide bir hatânın tamiri için de çok uğraş vermeniz gerekir. Ve o hatâ belki bir kanser hücresi gibi tek başına kalmaz, çoğalır. Onun için özenli olmak gerekiyor.”

Siz ne kadar özenli olursanız olunuz, biraz da şartların elvermesi gerekiyor.

“İNSANIN İSTEMEDİĞİ OT BAŞINDA BİTERMİŞ!”

“Ben televizyonlara çıkarak, tanınmak için ya da şöhret için ya da başka bir sebep için dînî hayat adına tutarsız şeyler söyleyenleri temiz insanların vicdanlarının ve dudaklarının bağışlayacağını sanmıyorum."

Çok doğru söylüyorsunuz. Ancak, “insanın istemediği ot başında bitermiş!” diye bir ata sözü var. İstemediğiniz hâlde elinizde olmayan sebeplerle hep ekranlarda oldunuz. Bırakın yereli, ulusalı; dünyâ medyasına geçtiniz. Belki üstleriniz ya da siyâsîler sâyesinde. O da sizin şansınız.

Aslında, o, başta söylediğiniz 6 aylık süre, va’zlarda, hutbelerde hep konu edilen, özel sohbetlerde tavsiye buyurulan SABIR, meslektaşınızın emekliliği beklenerek gösterilebilseydi o da memnun, siz de memnun, herkes memnun; hizmetler tadıyla-tuzuyla sürüp giderdi -demiyorum- gidebilirdi.

Hem siz vaazlarınızla daha ilgi topluyordunuz. Süre dolunca da makâmınıza gelir otururdunuz. Ama, neden olamadı, onu da tam olarak biliyor değiliz!

Her neyse, olan oldu; artık her şey amel defterlerine havâle. Ancak, yaşadığınız bunca strese rağmen vedâ programında serdettiğiniz şu sözler olgunluğunuzun, âlîcenâplığınızın ve -sayın yeni vâlimizin de tesbitiyle- vakarınızın bir ifâdesi:

“Ordu’dan ayrılıyorum, fakat kimseye kırgın değilim.”

Yaptığınız işlerin özeti sadedinde de;“Göreve geldiğim dakikadan sonra  hep iyi hizmetlere imza atmak için uğraştım. Yapmak istediklerimin içerisinde başardıklarımız ve başaramadıklarımız var. İki şeyi çok önemsedik: Bir, ehliyeti öne çıkarmak istedik; yâni bozuk bir aletle mükemmel bir iş yapamazsınız. İkincisi; bayanlara yönelik din hizmetini önemsedik ve ön plana çıkardık.”

Çok doğru. Burada ayrıca Kur’an Kursu hizmetini de unutmamak gerekir. Yıllarca kafa yorulan, Tâceddin Bey’in iyice olgunlaştırdığı projeyi siz de kuvveden fiile çıkardınız. Çizimleri câmilerimizin kapılarını süslüyor. Ordu, onca med-cezirin içinden bir hizmet âbidesi görüntüsü çıkarmayı başardı. Tez zamanda temeli atılıp tamamlanır da Tâceddin Bey’le berâber açılışında buluşursunuz inşâllâh…

Bir de yukarda vurguladığımız gibi vaazlarınız ve ekran sohbetleriniz güzeldi. Ancak, gelişinizin ilk başında habercilere söyledikleriniz gibi bunlar da nazara geldi. Hep sözü edilen “Ahlâk modeli olmak” öncelikle yönetici konumundakiler için, bu çağda ve özellikle yöremizde -ahlâkî ve siyâsî şartları îtibâriyle- çok zor. Tesbit ettiğiniz şekliyle en az 6 ay durup beklemek, ondan sonra da ideâllerinizi en uygun tarzda eyleme geçirmek en güzeliydi. Söylemi eylemin önüne geçirmek sonucu nazara ve pazara getiriyor gibi gözüküyor.

Doğrusunu söylemek gerekirse hepimizin sizin şahsınızda gerçekleşeceğine inandığımız güzel  hayâllerimiz vardı. Ordumuz gerçekten mânevî, kültürel hizmetler yönünden çok zayıf kalan bir il. Ordu Müftülüğü ile ilgili yazdıklarımız bu hassâsiyet ve beklentilerimizin bir sonucuydu. Gönül, şimdiye kadar yazdıklarımızın kat kat fazlasını, hizmetler ekseninde yazmak isterdi. Ama, neylersiniz ki şartlar sizin için de bizim için de el vermedi. Olaylar hep hizmetin önüne geçti. İnşâllâh bundan sonrası böyle olmaz. Burada da, gittiğiniz yerde de. Bu da biraz hem sizlere hem de bizlere bağlı.

DİYÂNETİN TALTÎFİ

Son söz olarak şunu söylemek isterim. Diyânet teşkilâtı sizi, emeklilikte yaş haddinize az bir zaman kala, -Tâceddin Bey’de olduğu gibi- taltif ederek, hem memleketinize komşu ve hem de  hizmet yeri olarak bir gömlek önde bir ile verdi. Dileğim, selefinizin yaşadığı gibi bir tâlihsizliğe uğramadan tadıyla-tuzuyla emeklilik günlerine ulaşmanız. Böylelikle Trabzon halkının da, sizde olduğunu gördüğümüz ve inandığımız söz cevherinden ve hizmet kâbiliyetlerinizden istifâde etme imkânı bulması.

Umarım, son dönemlerde vâlilerimizin stajyerliklerini burada yapıp gittiği gibi, yaşananlardan sizin de yeni yeni tecrübeler edinmiş olarak, gittiğiniz yerde daha temkinli davranıp, en sonunda ve âhır görevinizde, tekrar şöyle demek zorunda kalmamanızdır:

“En önemli sıkıntımız, çok güzel dediğimiz şeyleri maalesef hayatımıza yansıtamıyoruz. Kötü ve yanlış dediğimiz şeyleri çok kolay yapabiliyoruz.”

Hizmet yolun-yordamın ve her türlü hayır bahtın açık olsun!

Allâh’a emânet ol sayın arkadaşım. Ve, “GÜLE GÜLE” ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

15.11.2009


Mar`12
25
DOMUZ-NÂME
MIZRAP 2009

Yorumlar(0)

DOMUZ-NÂME

“Avrupa, Amerika!” deyip dururken

Ortalığı kapladı, sardı domuzlar!

Nasıl da anlamışlar merâmımızı

Meraktan bizleri kurtardı domuzlar!

 

Biz oralara varamadan, geldiler

Bekleyenlerini çabucak buldular

Çiftlikde, sofralarda kanka oldular

İyice tüylendi, gubardı domuzlar…

 

Bizim çocukluğumuzda kurt çakal vardı

Karşı çalılıklardan bağrışırlardı

Işıksız gecelerde yatan korkardı

Hepsini geçip öne vardı domuzlar!

 

Nerden peydâ oldular, eskiden yoktu

Tavşan, tilki duyardık; bir de porsuktu

Necisti ve haramdı; gâvurda çoktu

“Aman ha, ateşe yakardı” domuzlar!..

 

Televizyon gösterdi, filimde gördük

Geceleri yatmadık, ekranı dördük

Biz bu seviyelere kolay mı erdik?

Çağdaş uygarlığa çıkardı domuzlar…

 

Domuzun lâfı da yok, “hınzır” denirdi

En ağır kelimeydi, zor söylenirdi

En galîz küfürlerden daha zehirdi

Lâfıyla, boğazlar sıkardı domuzlar…

 

Şimdiki dünyâ domuzlarla barışık

Filmlerde kareler karmakarışık

İzleyen çocuklar dostluğa alışık

Tââ evlere-barklara vardı domuzlar…

 

Önce turist olarak gezdi her yanı

Sonra virüsleşerek buldu her canı

Genlere işleyip yıktı vicdanı

İnsanlığı ateşe verdi domuzlar…

 

Domuzlar geldi, memlekete yurt oldu

Ayağına yer etti, başa dert oldu

Gönderenlerin cebri gâyet sert oldu

Vitrinlerde köşe kotardı domuzlar!

 

Yedi iklim, dört köşe; cirit atıyor

Allâh’tan korkmayanlar alıp-satıyor

Aziz vatandaş yiyip-içip-yatıyor

Kursak, mîde, bağırsak; vardı domuzlar!

 

Korkunç rakamlardaymış tüketimi

Günbegün artıyormuş üretimi

Bu gidişle bozacak hüviyetimi

Domuzu piyasaya sürdü domuzlar!

 

Şimdi de moda oldu çıktı gribi

Ne zengini dinliyor ne de garibi

Aşı işleri bile domuzluk(!) gibi

Dövizleri derledi dürdü domuzlar!

 

Okulda, hastânede; her yerde panik

Memleketin hâllleri çok dramatik

Kaypanalar uzakdan yapıyor nanik!

Ağızları tââ kulağa vardı domuzlar!..

 

Bu domuz işlerinde var bir mûzurluk!

Ortalıkta dönenler hinlik, hınzırlık!

Domuzlaşmaya karşı var mı hazırlık?

Kurban havalarını kırdı domuzlar!...

 

Aşısı bile hınzır,  alanı felç ediyor!

Hemşiredir demiyor, doktor demiyor

Hacıların peşinde; lâf dinlemiyor

Milleti evirdi-çevirdi domuzlar!

 

Avrupa Birliğinin yolunda ülke

Kriterlerini hep, edinmiş ilke

Cümle rezâletleri ettirir dikte

Domuzlukları revâ gördü domuzlar!

 

Zararları mânevî, hem de maddîdir

Tahrîbâtları sinsi; lâkin ciddîdir

Aleyhinde konuşmak kimin haddidir?

Yasaların rûhuna girdi domuzlar!

 

Televizyonda değil, şimdi her yanda

Önüne çıkabilir, belki arkanda!

Kadem basmış olmalı sırra Tarkan da!

Oktur, yaydır; ne varsa kırdı domuzlar!

 

Çoktan almış hakkını; serbest dolaşır!

İstediği yere gümrüksüz ulaşır

İster virüs olup vizesiz bulaşır

Çağdaş özgürlüklere erdi domuzlar…

 

Artık köyümüzde; bahçede-bağda

Çakallar gideli; kraldır dağda

Sabah, ya da akşam; dilediği çağda

Ziyârete niyet kurdu domuzlar…

 

Ne meyvedir diyorlar ne de sebzedir

Bahçe, tarla serâpâ yardı domuzlar

Fındık-fıstık, domates; mısır, fasulye

Hepsini birbirine kardı domuzlar!..

 

Fındığın derdi yoktu; bir de bu geldi

Amelelerden önce bahçeye daldı

Geriye haşat olmuş ocaklar kaldı

Dallarını yerlere serdi domuzlar…

 

Zararın-ziyânın haddi-hesâbı yok

Kimini aradan çıkardı domuzlar

Ümitler hayâller târümâr oldu

Üreticiyi kâlpten vurdu domuzlar…

 

Uzaklaştırdık evden atı, katırı

İnek-dana ne varsa vurduk satırı

Artık gözetmez olduk helâl hatırı

Tezgâhı haramlara kurdu domuzlar…

 

Adı sarımsak, soyadı Anadolu

Batı hastalığından kurtulma yolu

Toprağımız bereket; hep ilaç dolu

Yerli malını hakir gördü domuzlar…

 

Hem, zenginin malında fakirin payı

Unutma fındığı, hem, mısırı çayı

Vermediğinde alır domuz ya ayı

Öşürü unutturdu, yerdi domuzlar…

 

Nûrânî, her şeylerde vardır bir hikmet

Selim bir akıl ile, yeter ki fikr’et

Sebepsiz bir şey yoktur, almalı ibret

Domuzlaştırmadan yurdu domuzlar!...

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

12.11.2009


Mar`12
25
GELENLER, GİDENLER, KALANLAR
MIZRAP 2009

Yorumlar(0)

GELENLER, GİDENLER, KALANLAR!

Mâlum, geçtiğimiz hafta sonu havalar çok güzeldi. “Yazdan kalma” diye tâbir edilen cinsten. Bunu fırsat bilerek çocuklarla köy ziyâreti yaptık. Dünyâya 10 gün önce, anneannesinin köyü Yaraşlı’ya ilk defâ gelmiş bulunan Ayşe Begüm hanımefendi ile de yüz yüze gelmem orada oldu. 1 hafta sonra da Bulancak Pazarsuyu’na, babaannesine gidecek.  Öyle tatlı ve güzel ki! Nûri eniştesine uzun uzun baktı, hem de gözlerini kırpmadan. “Bu ne biçim adam?” diye geçmiş olmalı içinden. Öylesine inceler gibiydi yâni! Her neyse, devran el verirse ilerde sorarız konuşmaya başlayınca; “neydi o, tanımaktan çok irdeler gibi bakışlar öyle?” diye! 

Elvin-İbrâhim çifti ve âilelerinin mutlulukları sonsuz. Rabbim tamâmına erdirsin inşâllâh. Ayşe Begüm Hanımefendi daha şimdiden yenilikler ve bereketler getirdi âileye. Babası, daha ilk günlerde girdiği imtihanda başarı göstererek istediği bir yere, Giresun merkezde bir göreve geldi. Kız, şehirli geldi şehirli gidecek; öyle anlaşılıyor.

Yüce Rabbimizin lütuflarına sonsuz şükürler olsun. Onun doğumundan bir hafta kadar önce bizim tarafta da bir Ayşe teşrif etti dünyâya; Ayşe Deniz hanım. Kulağına ezan okumam için daha ilk günden çağırdılar. Amcamın oğlu Bülent Bey ve eşi Burçin Hanım’ı buradan tekrar tebrik ediyoruz. Her sâniye her şey yenileniyor. Çocuklar sabâhlar gibi bir tâzelik getiriyorlar çevrelerine ve çağlarına. Yenilik, ümit, heyecan. Yüce Rabbimiz ümitli yürekleri, hayırlısından muratlarına erdirsin inşâllâh… Cümlenin mutluluklarını sonsuz kılsın!

O gün köyde, belki son meyvelerimizi topladık ağaçlardan. Yarıdan fazlasını kuşların gagaladığı, diğerlerinin de sularının çekilmeye yüz tuttuğu, ama tadından bir şey kaybetmemiş olan üzümler mevsimin son ikramları olmalıydı. Babamlar da, bizim köyden incir getirmişlerdi. Annem hep yaptığı gibi çevreye de dağıtmıştı az da olsa. Çarşıya geldiğimizin sabahında bana da yemek nasîp oldu tekrar. İlk bakışta bayağı buruşmuşlardı ve câzip görünmüyorlardı ama çok lezzetliydiler yine de. Hem neden olmasın ki, yıllanmış kuru incirleri satın alıp alıp yemiyor muyuz aylar sonrasında onca bayatlığına rağmen?

GELEN AYŞE, GİDEN NEŞE!

Daha Pazar akşamından almıştık ölüm haberini. Pazartesi köyümüzde cenâze var. İkindiye kalkıyor. Öğleyi müteâkip annem ve babamla yola çıktık. Havalar yine hafta sonu olduğu gibi. Güz manzarası tamâmen hâkim olmuş tabiata. Yapraklar uçlarından kıvrılmış. Kimi tamâmen kuruyup dökülmüş.

Yol inşaatı hızla devam ediyor. Dedeli’deki viyadükün ayakları tamâmen yerleştirilmiş. Çavuşoğlu’ya kadar en kısa zamanda bitirme kararlılığı gözüküyor ekipte. Gece-gündüz çalışılıyor.

Köye vardığımızda okul yanlarının arabalarla dolmuş olduğunu gördük. Cenâzeye katılım çoktu. Okulun yanını geçip Hacılar Çayırı dediğimiz yere geldik. Her taraf insan. Öbek ya da grup hâlinde çayırda, birbirlerine kısa aralıklar bırakarak serpilmiş 5 armut ağacından birine yaslanmış ya da ocakların arasına çekilmiş şekilde sohbet ediyorlar. Köyümüze bu perspektiften hiç böyle uzun uzun bakmamıştım. Buradan her taraf daha bir başka gözüküyor. Demek ki her açı ayrı bir görüntü kazandırıyor bakanlara.

Merhûmenin yeğeni, Eymürlüler Derneği Başkanı Bahtiyar PALA başta olmak üzere, diğer yakınları ve çocukları bekleniyor. Gece İstanbul’dan yola çıkmışlar. Şu an Ünye-Fatsa civârındaymışlar. O arada namaz oldu. Öğlede olduğu gibi tekrar çadırlar serildi. Ezan okunup cemaatle namaz kılındı. O arada gelecekler geldi. Feryâd ü figân koptu. Evin önündeki helâlleştirmenin ardından okulun düzünde Yusuf Ziyâ ÖZTÜRK hocamızın imâmetinde namazı kılındı. Mezarlığın, okulun hemen yanıbaşındaki kısımında da toprağa verildi. Allâh mekânını cennet eylesin…

Yatan değil, yeten ölür derler ya; aynen öyle. Yaklaşık 11 yıl önce kocası Şevket Amca’ya bahçede koyun yayarken kâlp vurmuş, orada öyle kalakalmış, çok sonraları fark edilmişti. O günden bu güne kâlbinde pille yaşıyor. Ha bugün, ha yarın misâli, eller yürek üstünde. Derken 1,5 yıl önce gencecik evlâtları Güngör Kardeş bir trafik kazâsında rahmetli oluyor. Yüreklere ateş düşüyor. Evlât acısının zorluğunu tadanlar hep söylüyor. Murâdiye Yenge’nin yaşadıklarını komşuları anlatıyor. Allâh sabır versin. Dehşetinden korusun! Rabbimiz kimseye taşıyamayacağı yük yüklemesin…Âmin!

Öte yandan, Murâdiye Yenge de o gün tarlada bel bellemiş. Bir sürü işler yapmış. Köyde iş tükenir mi? O arada kocası Şevket Amca sık sık olduğu gibi rahatsızlanmış. Pazar dememiş, tatil dememiş; onu bir şekilde doktora götürmüş getirmiş. Akşam normal bir şekilde yenilmiş-içilmiş, istirâhate geçilmiş. Bir zaman sonra Şevket Amca lâvabodan dönünce bir inilti sesiyle karşılaşmış. Arada-sırada olduğu gibi bir baygınlık zannetmiş. Daha sonra ambulans çağırma falan derken emr-i hak vâkî olmuş.

Geçen Cuma sabahı mescidde tanıştığımız Sinop-Ayancık doğumlu Hâşim kardeşe buralarda ne aradığını sordum. Buralardan evliymiş, kayınvâlidesi yoğun bakımdaymış; onun için gelmiş. Durumunun ağır olduğunu söyledi. Geçen akşam namaz çıkışı cenâze falan konuşuluyor. Sorduğumda, meğer beklenen değil de onun âbisi ölmüş. Kayınvâlidesi şimdi biraz iyileşmiş. Kendisi dün sabah İstanbul’a döndü. Neye niyet, neye kısmet? Velhâsıl, kimin kimden önce ya da sonra gideceği belli değil.

Ayrıca, gelenler sevinçler getiriyor, gidenler de ağız tadını bozup neş’eleri kaçırıyor! Ama, devrân böyle. Hepsi de bizim için; gelmek de, gitmek de! Peygâmberimiz (SAV) “Ağız tadını bozan ölümü çok anınız!”, “Ölmeden önce ölünüz!” buyuruyor.

Yüce Mevlâ hayâtımızı da, memâtımızı da hayırlı eylesin. Hâşim Kardeşin de dönüp-dolaşıp vurguladığı gibi son nefes çok önemi. Hepimize o anda îmânla can vermeyi nasîp eylesin ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

11.11.2009


Toplam 65 Blog, 13 Sayfada Gösterilmektedir.
«« « 1 2 3 [4] 5 6 7 8 9 » »»

En Çok Okunanlar Son Yorumlananlar Hakkımda
POPÜLER MASONLAR ORDUDA (7140)
AKROSTİŞ YAZILARI (5512)
FOTOĞRAF-NÂME (5186)
MODA-NÂME (5064)
EYMÜR-NÂME 2 (4928)
EYMÜR-NÂME 1 (4652)
Bedford-nâme (4624)
Nûri KAHRAMAN (4617)
EYMÜR-NÂME 3 (4590)
BAYRAMLAŞALIM DOSTLAR! (3949)
ÜÇ ÖZTÜRK, BİR MEVLÂNÂ.. (1)
CHP-NÂME (1)
GACAROĞLU AHMET EFENDİ (1876-1962) (1)
FOTOĞRAF-NÂME (4)
37 YIL ÖNCESİ, KÖYDE BU GÜN.. (1)
NASIL BİR İL BAŞKANI? (1)
ERKAN TEMİZ BEYİN TELEFONU (1)
BİZ DE İMAM-HATİPLİYİZ Sn. ADİL AKYURT (1)
MODA-NÂME (3)
AKROSTİŞ YAZILARI (4)
 

Www.GirdapTasarim.Com Tarafından Hazırlanmıştır...