|
|
ERKAN TEMİZ BEY’İN TELEFONU
Sevgili okurlar. Bilhassa, 29 Mart yerel seçimleri dolayısıyla sergilenen yarışın hızlandığı, siyâsetin kızıştığı, polemiklerin, mesnetsiz yakıştırmaların, uyduruk fısıltıların, hattâ iftirâların kol gezdiği; caddelerin, sokakların, dükkânların, mağazaların, evlerin-barkların, ekranların parkların; her yerlerin toz-duman içerisinde kaldığı şu boz-bulanık günlerde soğukkanlı olabilmenin, ehl-i vakar kalabilmenin ve akl-ı selîm üzere hareket edebilmenin önemi büyük. Şu dönemler, özellikle siyâset yoğun yaşayanlar için hassas dönemlerdir. Mâlumunuz, sabırda önemli olan, olayın en duyarlı noktası, şimdiki tâbirle şok hâlinin yaşandığı nâzik zamanlarda kendine hâkim olabilmektir. Şu sıralar, bu anlamda kritik son haftanın eşiğindeyiz.
SEL GİDER KUM KALIR
Evet, ne demişler; “Sel gider kum kalır.” Öyle olmasına öyle de, peki, seçim gidince ne kalır? Elbette ki geçim kalır! Onun için birbirimizi dinleyelim. İyi geçinelim. Hazır geçimimizi, gelip geçici seçim dalgaları için bozmayalım. Ne de olsa hepimiz hep buradayız. Ömrümüz olduğu sürece yüz yüze bakacağız. Her hâlükârda geçinip gitmeyi becerebilelim. İslâmlığın da, insanlığın da gereği budur.
Gelelim başlık yaptığımız, Saâdet Partisi Ordu İl Başkanı arkadaşımız Sn. Erkan TEMİZ Bey’in gönlünün derinliklerinden gelen, samîmî, hâlis ve de soyadı gibi tertemiz duygularını dillendirdiği telefon konusuna! Geçen akşam, saatin 21.00’i geçtiği sıralardı. O sırada Ordu’ya dönüş yolundaydım. Bildiğiniz gibi, cep telefonu kullanmanın serbest olduğu firmalar var. Bu defâki bindiğim otobüs de öyle denk gelmişti.
Şunun bilinmesini isterim ki, her şeyden önce Sn. Başkanımızın aramasından dolayı memnun oldum. Bir gazete ve yazar olarak aranmak, en azından; okunmanın, etkinin ve de ilginin ifâdesi. Kendisine teşekkür ediyorum. Telefondaki mesele, Sn. Prof. Dr. Nûman KURTULMUŞ Bey’in Ordumuzu teşrifleri dolayısıyla kaleme aldığım AKPARTİ’NİN SAÂDETİ başlıklı yazıydı.
Erkan Bey arkadaşımız, özellikle bir paragrafa takılmış, o kısmı bana aynen okudu. Gerek oradaki ifâdelerimizden gerekse gazetenin, kendisince SP’yle ilgili haberlere sükût geçtiğine inandığı tavrından dolayı sitemlerini ilettiler. Bilmiyorum, 18 paragraflık yazının hepsini okudu mu kendileri? Yoksa sâdece, işâret edilen kısmı mı değerlendirdi? Yazının bütünü okunduğunda hiç de böyle ta’rîzi gerektirecek bir durumun olmadığını, en azından siyasal olgunluğun hazım kapasitesini zorlayan ifâdelerin bulunmadığını düşünüyorum.
SİYÂSETİN SOLUĞU
Siyâset çok sabır ve tahammül isteyen, geniş soluklu olmayı, daralmadan koşabilmeyi gerektiren çok zorlu bir yolculuktur. Orada biz de, bir yazar olarak, düşüncelerimizi dengeli bir şekilde ifâde etmeye çalışmaktan başka bir şey yapmadık.
Kefeleri bir tarafa ağdırmamaya gayret ettik; o kadar. Ordu’daki dengeleri göz önünde bulundurarak AKPARTİ, SAÂDET ya da şu parti, bu parti demeden, hepimizin, tüm Orduluların hayrına olabileceğini düşündüğümüz görüşlerimizi serdettik. Netîcede biz tüm topluma hitap ediyoruz. Eğer yazının bütünü iyi okunup değerlendirilecek olursa orada toplumun saâdet özlemine vurgunun var olduğu da görülür.
Sâdece Saâdet Partisi penceresinden bakılacak olsa bile şöyle denilebilir aslında: Saâdete giderken, eğer felâketse, bâzen felâketi de göze alabilmek gerekir. Risksiz kazanç olmaz. Bizim sözlerimize bu perspektiften bakılarak hayra yorulmaya çalışılırsa birbirimizi de yormamış oluruz. Hem, birbirimizi de yormayalım. Çünkü, bu ülke büyük. Dolayısıyla bâdireleri de. O zaman, büyük düşünmek, hazırlıklı, hazımlı ve tahammüllü olmak zorundayız.
Aslında o gün miting dolayısıyla yoğun bir gün geçirdi Sn. Başkan muhakkak. Bunun üzerine o yazı biraz iyi gelmemiş olabilir kendisine. Çok da haksız değiller hani! Çünkü bizi arayan başkaları da oldu ve aynı noktalar üzerinden yorum yaptılar. Ancak, yazıyı yaklaşan seçim öncesi yerinde yapılmış aydınlatıcı bir tahlil olarak değerlendirdiler. Meselâ, bir arkadaş;
- Bu günkü yazından dolayı aradım. Güzel yazmışsın. Hem, MTTB lâfzını görünce duygulandım. AkParti ve Saâdetle ilgili yerinde tesbitlerde bulunmuşsun. Fakat tercihini de yozlaşmadan yana yapmışsın! dedi gülerek.
- Çelişki mi yâni?
- Hayır! Çok isâbetli ve oturaklı bir yazı olmuş. Hem uyarı var, hem yol göstermişsin. Kısaca herkese, söylenmesi gerekeni söylemişsin. Güzel bir tahlil olmuş. Herkes payını alsın! Tebrik ederim.
NE ŞİŞ YANSIN NE KEBAP!
Bir değerlendirme de internet kanalıyla çok uzaklardan geldi. Web sitemize bakabilenler görmüşlerdir. Akkuş’ta görev yaparken tanıştığımız, 20 yıldır irtibatımız devâm eden ve internet kavşağında yeni buluştuğumuz Sn. Selâmi KURNAZ arkadaşımızın, yukarda adı geçen köşe yazımızın altına düşürülen yorumu şöyle:
yazı, yazı gibi olmuş Bu internet işte böyle bir şey.Nerden bilirdik Ordu Hayat gazetesini.Duyduk böyle bir gazete varmış.Bir dost (N.Kahraman) yazı yazıyormuş.Okuduk birkaç yazısını ,açar olduk her gün sayfasını.Kardeşim zaten zar zor takip ediyoruz ulusal basını.Şimdi birde bunu.Zaman bana yetmiyor(yanlış anlaşılmasın ZAMAN GAZETESİ değil) yani 24 saat.Nuri Bey biraz didaktik yazıyor gibi son yazısı iyi bir tahlil.Ne şiş yansın ne kebap. Ama üslûp güzel. Bir misafir böyle karşılanır.
Olumsuz çağrışımları olsa da, arkadaşımızın belirttiği gibi, (ne şiş yansın ne kebap!) kabîlinden, söylenmesi gerektiğine inandığımız şeyleri, yurdumuz-yöremiz, ahlâkımız-töremiz adına hayırlı olacağını düşündüğümüz görüşlerimizi, herkese hitâp ettiğimiz bilinciyle burada paylaşmaya çalışıyoruz.
İnşâllâh, seçimden sonra da, daha açık bir şekilde doğru bildiklerimizi yazmaya devam edeceğiz. Hem de özellikle yazacağız. Bunu bir kardeşlik görevi olarak değerlendiriyoruz. Bunu söylerken, uyarılar da bizim için her zaman muhteremdir ve kayda değerdir; bunun da bilinmesini istiyoruz. Hepimizin gâyesi faydalı olmak ve işin içerisinde iyi niyet olduktan sonra problemin olmayacağını düşünüyoruz.
Câmide, cumâda hep birlikte omuz omuza aynı Rabbin huzûrunda namaza durduğumuz, aynı bayrağın altında hürriyet havasını soluduğumuz aziz vatanımızda bu seçim döneminin de hem madden hem de mânen kazâsız-belâsız geçmesi, geriye kırıklık, küskünlük ve sevimsiz hâtıraların kalmaması en büyük dileğimiz.
Bu seçimin de her yönüyle, Ordumuz ve yurdumuz için hayırlara vesîle olması dileğiyle, okurlarımıza ve tüm kardeşlere selâm, sevgi ve saygılar sunuyoruz ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
20.03.2009 |
|
|
| AK PARTİ’NİN SAÂDETİ!
1- Saâdet Partisi Genel Başkanı Sn. Prof. Dr. Nûman KURTULMUŞ bu gün, memleketi Ordu’da olacak. Geçen hafta Başbakanımızın konuştuğu aynı yer ve aynı saatte konuşacak. Yer; Cumhûriyet Meydanı, saat; 12.00. Hayırlı olsun. Hoş geldi, safâlar getirdi.
2- Bizler halk olarak, yerel düşünceden kaynaklanan, beynini dış güçlere kiraya vermemiş tüm fikirlere ve siyâsî oluşumlara saygı duymalı, en azından onları dinleme olgunluğunu göstermeliyiz. Onları biz yetiştiriyorsak ve onlar da bizim için, ülkemizin iyiliği için koşuyorlarsa, o zaman neden dinlemeyelim?
3- Bağlı olduğumuz siyâsî hareketlere saygı da bunu gerektirir. Çünkü, yalnızca bir yere saplanmak, başka yerlere kulak asmamak, bağlı bulunduğumuz yerleri de bozar. Zamanla yozlaşmasına sebep olur. Nasıl olsa körü körüne destekleyen, gözünü başka yere açmayan, kulağını vermeyen meczuplar grubu var. Öyleyse, biz ne yapsak uyar anlayışı alır başını gider. Partiler târihimizde bunun örnekleri çoktur.
4- Ondan öteye, Saâdet Partisi Türkiyemizin ihtiyâcı olan büyük bir boşluğa işâret etmektedir. Otobüslerle îlân yapılırken söylenen, ÖNCE AHLÂK ve MÂNEVİYÂT sloganı hangimizin ihtiyâcı değil? Neyin ihtiyâcı değil? Ahlâk, edeb, hayâ, nâmus, sadâkât, hürmet, selâm kavramları günlük konuşma dilinde yer bulamıyor artık.
5- Ayrıca üzerinde durmaya değer ki, gençlik zor durumda. Kötülük unsurları her gün biraz daha artıyor. Ahlâk demek yadırganır bir hâlde. Ahlâka karşı bir mahalle baskısı var sizin anlayacağınız. Bu konu çok ihmâl ediliyor. En zayıf nokta burada.
6- Geçen gün bir yerde bir genç arkadaş şöyle bir şey söyledi: “- Hocam sizin zamânınızda MTTB eksenli mazbut, sağlam ve faal gençlik kuruluşları varmış. Şimdi, parti gençlik teşkilâtları var. Bir ümitle gidiyoruz; nereye gitsek yozlaşma var. her şey karmakarışık!” Ne kadar doğru bir tesbit. Bu gençlik n’olacak?
7- Bu konuyu daha fazla îzâha gerek görmüyorum. Toplum olarak en çok ihtiyaç duyduğumuz şeyin Ahlâk ve Mâneviyât olduğunu gazeteler, televizyonlar her gün söylüyorlar. Hem de son derece iştahlı bir şekilde ve malzeme olarak kullanmak için dört gözle beklercesine! Ama, ne yazık ki ateşler, sâdece düştükleri yerleri yakıyor ve her şey orda kalıyor.
8- Zâten özümüzden uzaklaştıkça “söz”ümüzden de uzaklaşıyoruz. Rabbimize ne söz vermiştik, ne yapıyoruz? İnsan bile yok artık kullanılan cümlelerde; birey var, kişi var. Saâdet de yok, mutluluk var. Sizce bu iki kelimenin ağırlığı ve kapsamı aynı mı? Tüm kavramlar mâneviyât elbisesinden soyulmaya çalışılıyor sinsi sinsi. Şarkılara bakın, sanat adı altında sergilenen tüm etkinlikleri inceleyin; Allâh’ın insana bahşettiği değerle mütenasip olmayan her şey lâyık görülüyor ona. İnsan insanlıktan çıkarılmaya çalışılıyor kısacası.
9- Kaldı ki, Sn. Genel Başkan, hemşehrimiz olması hasebiyle ilgi odağı olabilecektir. Bunun yanında sol partilerden bıkıp da, iktidarı da beğenmeyenler varıp gidebileceklerdir. Burada sağduyunun kaybedeceği bir şey olabilir mi? bunun ülkeye bir zararı olur mu? Elbetteki hayır!
10- Bu bakımdan, ne olursa olsun, AkParti daha iyiye gitmeğe mecburdur. Bunu ona zorlayacak olan da elbette ki Saâdet Partisidir. Dolayısıyla AkParti, SP’yi ensesinde hissetmediği derecede duyarsızlaşabilecektir. Bu da, ne AkParti, ne de ülkemiz için, hele hele gençliğimiz ve de geleceğimiz için iyi bir sonuç vermeyecektir.
11- AkParti’nin saâdeti Saâdet’le mümkündür yâni. O mayadan uzaklaştığı oranda yozlaşma ve buzlaşma kaçınılmaz olacaktır. Bu da zemin kaymalarına, çığlara, dolayısıyla felâketlere sebep olacaktır.
12- Ben inanıyorum ki, eğer bu iktidarın bir alternatifi olabilecekse o Saâdet Partisi ya da onun kriterinde yeni bir oluşum olacaktır. Çünkü, AkParti ne kadar hizmet ederse etsin, mânevî açılım getiremediği sürece toplumda gerçek mutluluğu sağlayamayacaktır. Dolayısıyla insanların arayışı sürecektir.
13- İşte bundan dolayı, şu an için her ne kadar âcil bir durum sözkonusu değilse de, Saâdet Partisi ülkemizin ilgisiz kalınmaması gereken ümit partilerinden ve geçmişi ve referansları îtibârıyle de en köklü partilerimizden birisidir.
14- Bu seçimde elbetteki hepimizin oyu Ayşe Bahar ÇEBİ’ye olmalı. Çünkü, iktidar iktidardır. Her zaman muhâlefetten daha muktedirdir. Vatandaş olarak da, iktidarı seçmediğinizde, ne muhâlefetten bir başkanı, ne de başkanını seçmediğiniz siyâsîleri hizmete, bırakın zorlamayı, çağıramazsınız bile.
15- Bence, bu defâ artık böyle bir sonuca meydan verilmemeli. Takıldığımız, içimize sinmeyen yerler olabilse bile, onları kesinlikle değerlendirme dışı bırakmalı. Aksi takdirde, bu şehrin ve onun geleceğinin vebâli hepimizin üzerinde olacaktır.
16- Belediyeciliği sâdece yaprak-çiçek, park-bahçe, dere-balık olarak görüyorsanız ona bir şey diyemem. Ama, kâlp olarak da sizleri tatmin edecek, mânevî, kültürel duygularınızı okşayacak bir şeyler de olmalı değil mi?
17- Ben son 5 yıllık Belediyede, böyle bir boyut ve duyarlılık görmedim. Ancak, bu noktada AkParti Belediyeciliğinden ümitliyim. Tabiî takdir sizin!
18- Sözlerimizi bağlarken, Sn.Prof.Dr.Nûman KURTULMUŞ Bey’e hoş geldiniz diyor, kendisini sevgiyle selâmlıyor, 29 Mart seçimlerinin Ordu’muz, yurdumuz, İslâm Âlemi ve tüm insanlık için hayırlara vesîle olmasını diliyorum ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
17.03.2009
|
|
|
Hz. ALİ’nin PARASI ve ZÂLİM YÖNETİCİ
İki cihan güneşi sevgili peygâmberimiz (SAV), Hz.Ali’yi (kv) bize ilim şehrinin kapısı olarak tanıtır: “Ben hikmetin sarayıyım. Ali ise kapısıdır!” buyurur. Hz. Ali Efendimiz ilim ve hikmet kutbu idi. Nitekim, târih boyunca Hz. Ali (kv) kişiliği ve sözleriyle sayısız araştırmaya konu olmuştur. Hz. ÎSÂ sevgisinin çığırından çıkarıldığı gibi, onun sevgisi de yer yer ilâhlık derecesinde değerlendirmelere kadar vardıysa da işin temelinde Allâh vergisi, peygâmber görgüsü engin bir donanım damarı olduğu muhakkak. Daha kendi çağında, günün büyük âlimlerinden CÂHIZ tarafından sözleri derlenerek kitap hâline getirilmiştir. O günden bu güne artarak çoğalan eserlerden yararlanılarak, çağların ihtiyâcına göre çeşit çeşit derlemeler yapılmıştır.
Çok yakın geçmişimizde, Merhum Turgut ÖZAL’ın, kendisine sorulması üzerine, okuduğu kitaplar arasında Hz.Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler adlı bir kitabın da bulunduğunu söylemesi bugünkü tâbirle “şok!” ve çok câlib-i dikkât olmuştu. O günlerin Türkiye’sinde devlet adamlarımızdan birisinin böyle bir kitap okuyor olması oldukça anlamlıydı. Aynı zamanda, o zamanlara kadar adı konulmamış ama iyiden iyiye hissedilen, hattâ enselerde hissedilen derin örgütlenmelerin kıskacındaki bir yöneticinin bunu söyleyebilmiş olması, özellikle bu gün daha da iyi anlaşılabilecek bir cesâret numûnesiydi. Allâh rahmet eylesin. Yüce Rabbimiz, hem Hz.Ali’den, hem de onun izinden gitmeye çalışanlardan hikmet ve ibretler devşirip tatbik etmeyi nasîp eylesin bizlere.
Bu gün sizlerle Hz. Ali Efendimizin hikmetli sözlerinden birkaçını paylaşacağız. Umarız, peygâmberî terbiyenin imbiğinden süzülen bu sözler, hırslarla, tamahlarla, kinlerle, nefretlerle, anlamsız mücâdelelerle, yalan-dolanlarla karartılmış hayâtlar için birer ışık huzmesi olurlar. Yanlışlarla bunalmış çağımız insanlarının intibâhına vesîle teşkil ederler. İnsanların geçici menfaatler, üstlerine şirin görünmeler uğruna birbirlerini kırmalarının, üç kuruşa dostluklarını değişmelerinin, birilerine yaranmak için diğerlerine zulüm etmelerinin anlamsızlığını ilhâm eder. Böylece, her hâlükârda adâlet üzere yaşama hassâsiyeti kazanmalarını sağlar.
HAYIR NEREDE?
1- Malının ve evlâdının çokluğu sana hayır getirmez. Kişiye hayrı dokunacak şey, ilminin ve amelinin çokluğudur.
2- Hz.Ali(kv) parayı eline koyar ve şöyle derdi:
EY PARA! DOĞRUSU ÖFF SANA!
ÖYLE BİR ŞEYSİN Kİ;
İNSANIN, ELİNDEN ÇIKMADIKÇA
ONA BİR FAYDAN DOKUNMUYOR!
3- Cimrinin malını vârislere müjdele! (çünkü kendisinin değerlendirme şansı yok!)
4- Rahatlık, beklentisizlikle elde edilir. (beklemek sıkıntı, ulaşamamak üzüntü)
5- En korktuğum şey nefsin hevâsına uymak ve uzun emeldir. Zîrâ, böyle hırsla imkânsız işler peşinde koşmak, hevâya tâbî olmak haktan saptırır ve âhireti unutturur.
6- Ayıplarını örtmek ve nefsini selâmete ulaştırmak istersen, az konuş, çok dinle! Böylece fikrin terakkî eder, kâlbin nurlanır, insanlara karşı da taarruzda bulunmamış olursun.
7- Danışmayı terk etmekle doğru bulunmaz.
8- Hürler, iyilikle kul köle edilir.
9- İntikamla efendilik olmaz.
Hz.Ali(kv)’den İKİ DÖRT
1- Amellerin en güç olanı şu dört haslettir:
- Gazaplı anda afvetmek
- Sıkıntılı durumdayken cömert davranmak
- Kapalı ve tenhâ yerde nefsine hâkim olmak
- Korktuğu veyâ menfaat umduğu kimse için de olsa hakkı söylemek!
2- Dünyâ, dört şeyle ayakta duruyor:
- Âlimlerin ilmi
- Hükümdarların adâleti
- Sâlihlerin ibâdeti
- Cömertlerin sehâveti.
ORDU NEREDE?
Sevgili okurlar. Özellikle şu son söz ışığında baktığımız zaman, Ordu’muzun görüntüsü nasıl sizce? İsterseniz siz de şöyle bir değerlendirin bakalım!
Hani ilmiyle, ameliyle; kisvesi ve vakarıyla eli öpülesi örnek bir âlim?
Hani, adâletiyle, asâletiyle; hürmet, meşveret ve istikâmetiyle örnek bir yönetici?
Hani bilgisi, görgüsü, gönlü ve yaşantısıyla; sûret ve sîretiyle mâruf sâlih zatlar?
Hani semt semt câmiler, Kur’an Kursları, bir İlâhiyât Fakültesi; hani zenginler?
Varsa bile kıyıda-köşede, numûnelik?
Peki Allâh’ın bahşettiği tüm bu varlıklar nelik?
Hepsi gurur, hepsi kibir, hepsi gösteriş, hepsi hava, hepsi birer kuru dâvâ!
Makam, mevkî; zulmetme zevki! Para pul; insanlar kul!
Ey sevgili, garip, zavallı gencim; ara ki, kendine bir örnek bul!
Sana lâzım olanı ne dersâne veriyor, ne ana-baba, ne toplum, ne okul!
Büyükler hep, büyük büyük işler peşinde!
Herkes kendince, dünyâdaki bir cennet düşünde!
Bir yandan da hem yanmak istemiyor Cehennem ateşinde!
Hepimiz, hiç bir şey yapmadan, her şeyin işte böyle; beleşinde!
Bana sorarsanız, dört maddenin dördünde de zayıf noktadayız. Daha belli-başlı meselelerini hâlletmemiş bir Ordu olarak haddimizi aşan güzellikler talep ediyoruz gibi düşüncelere kapılıyorum zaman zaman. Bu bağlamda inançlı insanlar ve sorumlu vatandaşlar olarak yapmamız gereken çok işlerimizin olduğunu, boşa geçirecek zamanımızın bulunmadığını söylemek istiyorum.
Bir defâ, en başta örneklerimiz değişmeden hiçbir şey değişmeyecek gibi gözüküyor. Bizi biz yapan ve her şeyleriyle genlerimize işleyen mâzîmizin mîmarlarıyla buluşmalı, kahramanlarıyla tanışmalı, ahlâklarıyla kaynaşmalıyız.
Bu noktada yöneticilerimizin sorumluluğu çok büyük. Çünkü kumanda odasında onlar var. Yönetici demek yönlendirici demek çünkü aynı zamanda. Şu da bir gerçek ki, zulüm sâdece fiilî olmaz. Maddî ya da mânevî, adâletin olmadığı yerde zulüm var demektir. Çünkü, adâlet, bir şeyi yerli yerine koymaktır. Bir şey lâyıkınca yapılmıyorsa adâlet yerini bulmuyor demektir. Bu kültürde de böyledir, sanatta da, her vechesiyle hayatta da!
Yüce Mevlâ cümlemizi, kendisiyle ve çevresiyle, tüm varlıklarla ilgili her türlü yükümlülük ve sorumluluk alanlarında üzerine düşeni lâyıkıyla yapmak sûretiyle adâleti yerine getirenlerden, çok ufak derecede de olsa zulmetme konumuna düşmekten ve zâlim nitelemesine muhatap olmaktan muhâfaza buyursun ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
15.03.2009 |
|
|
BAŞBAKAN’IN FERHAT ile ŞİRİN’İ!
Mâlumunuz haftaya Mevlid Kandili bereketiyle başlamıştık değerli okurlar.
Âlemlere rahmet sevgili peygâmberimizin rahmet iklîmini soluduk.
Hayâtına ve hâtırasına yöneldik. Gönül dünyâmız tâzelendi.
Mevlâm hepimizi o kutlu rahmet elçisinin şefâatine erenlerden eylesin.
Bu arada haftalık bayramımız Cumâmızı da idrâk ettik. Elhamdülillâh.
Rabbimiz bizleri onun özellik ve güzellikleriyle bereketlendirsin inşâllâh.
YEPYENİ TÜRKİYE!
Hafta ortasında da, seçim dönemi bereketi olarak bir misâfir ağırladık:
Sn.Demirel, BÖYYÜK TÜRKİYE! diyordu hayâlinin Türkiye’si için.
Muhterem Hocamız Prof. Dr.Necmeddin ERBAKAN da bu ifâdeyi,
kof bir benzetme olarak algılayıp, kabak gibi büyümek olarak niteleyerek
kendisi, YENİDEN BÜYÜK TÜRKİYE diye çerçevelendiriyordu fikirlerini.
Peki, bu kriter çerçevesinde Sn.Başbakan’ımızı nasıl takdim etmeli?
Yepyeni bir Türkiye’nin mîmârı demek en uygunu gibi geliyor bana.
Evet, sevgili okurlar; Sn. Başbakanımız Sn. Recep Tayyip ERDOĞAN,
Hafta içi şehrimize teşrîf buyurarak, bizlere târihî bir gün yaşattılar.
Zaman da zemîn de güzel tevâfuk etti. Katılım da fevkâlâdeydi.
Uzak ilçe ve köylerden gelenler, meydan yerini bilmeyip soranlar çoktu.
İlgi ve coşku doruktaydı. Havalar da tam bir “bahar” havasıydı hani!
Ordu’ya baharın geldiği daha bir hissedildi sizin anlayacağınız.
Sözün özü Ordumuz bir güzellikler manzûmesi yaşadı o gün. Hayırlı olsun.
NE BİÇİM FERHAT?
Konuşmalar her gün medyadan dinlediğimiz bildik genel polemiklerden ibâretti.
Özelde, yapılanlardan başka, Havaalanı, Dereyolu gibi projelerden söz edildi.
Adaylar tanıtıldı. Efsâneleşen AkParti Belediyeciliğine vurgular yapıldı.
Bunlar çevremizde, basında, görsel medyada hep izleyegeldiğimiz şeylerdi.
Ancak, o kadroyu karşınızda görmek, yakınlığını hissetmek apayrı bir şey.
Bir de, sergilenen gayretlere, katlanılan meşâkkatlere bizzat şâhit olmak,
partili partisiz, insan olarak herkesi duygulandırıp motive ediyor şüphesiz.
Başbakanımızın, onca gürültü patırtının arasından sıyrılıp görüntüye yansıyan
satır aralarından sızan duygu ve samîmiyeti her şeyin ötesinde etkileyici.
O sâdece dağları delmekle kalan bir Ferhat değil, gerekirse canı pahasına,
onu eşkiyâdan temizlemeye çalışan gözü pek bir yiğit aynı zamanda.
Şirin milleti için her türlü riski göze almış sevdâlı bir kahraman!
BİZ HANGİ FERHAT’IZ?
İzlemek zevkli ve güzel ama, tüm bu tablonun bize yüklediği sorumluluklar var.
Acabâ biz, gece-gündüz demeyip koşan bu gayret ve performansın neresindeyiz?
Bu samîmiyete ve ümitle bekleşen insanlara lâyık olmak adına neler yapabiliriz?!
Belediye de alınır, seçimler de; bahar da gelir yaz da, Allâh’ın izniyle!
Asıl önemli olan, bizlerin yapılmak istenenlerin neresinde olduğumuzdur.
Kendi kendimizi sorgulamamız ve seçim sonrasına kendimizi iyi hazırlamamızdır.
Bizde de biraz Ferhatlık var mı meselâ? Varsa, hangi dağların ferhadıyız?
ŞİRİN’İMİZ KİM?
Şirin’imiz kim? Nerede? Onun için, hangi çile, ferâgat ve fedâkârlıklara hazırız?
Elbette ki, herkesin bir sevdâsı vardır. Volkan KONAK’ın çok güzel yorumladığı;
“Herkesin bir derdi var, durur içerisinde!”
diyen bir şarkı var. Başbakanımız bu derdi kendince yorumladı:
Siyâsetçideki derdin millete hizmet sevdâsı olması gerektiğini vurguladı.
Ordu, belediye hizmetleri bakımından çok zayıf kalmış bir şehir.
Başbakanımızın sözünü ettiği aşk ve sevdâya ihtiyâcı her beldeden fazla.
ORDU FERHATLARI!
Dolayısıyla AkParti’li siyâsîler birer Ferhat olma ideâliyle işe koyulmalılar.
Seçimler sonrası Güzel Ordu’su için hizmet gardlarını Şirin’ce almalılar.
Seçildikleri takdirde, Başbakanımızca rahat bırakılacaklarını sanmıyorum.
Bu anlamda Ordu’nun özel bir ilgiye mazhar olacağını hissediyorum.
Çünkü, Ankara’nın bir gözünün Ordu üzerinde olacağına inanıyorum.
KAZMA!
Tüm bunlardan sonra, yanlış kazmalara meydan verilmeyeceğine dâir güven,
ve, iktidar partili belediyenin şehrimiz için daha avantajlı olacağı düşüncesiyle
“Haydi Güzel Ordu; hep birlikte, Şirin Ordu’ya doğru!” diyoruz ves’selâm!...
ORDU HAYAT GAZETESİ
13.03.2009
|
|
|
BAŞBAKANA MEKTUP
Sayın Başbakanım. Güzel şehrimize hoş geldiniz. Safâlar getirdiniz.
Size daha önceki gelişlerinizde de mektuplar yazdım, ama yazdığımla kaldı.
Fakat bu defâ, sizinle her şeyin daha iyi olması adına dertleşmek istiyorum.
Gizlimiz kapaklımız yok. Öyle sanıyorum ki dert te ortak dert!
Öncelikle, belediyecilikten gelen bir başbakan olarak, daha ilk bakışta
ilimizin şanssız bir il olduğunu sanırım fark etmişsinizdir.
Güzel bir Ordu Türküsü; “Boztepe’ye çıkmalı, şu Ordu’ya bakmalı!” der.
Biz de çıkar ve hep bakarız öteden beri. İsterseniz buyurun siz de bir bakın.
Güzeller güzeli Ordumuzun, doğal güzelliklerine bayılacaksınız.
Ama, fizikî konumuyla mütenâsip bir şehir manzarası bulamayacaksınız.
HEP MUHÂLEFET!
Belediye târihimiz hep muhâlefet diyor; iktidar diyemiyor çünkü bir türlü.
2004’de, sizin de katılımınızla Ordu’muz, târihinin en büyük mitingini yaptı.
Dolayısıyla, AkParti’yle yerel iktidârı yakalayacağımız ümîdi çok yüksekti.
Ancak, siyâsette hep olagelen bildik, tanıdık ayak oyunları
belediyeyle iktidarın o defâ da buluşmasına engel oldu maalesef.
AkParti ve Tayyip rüzgârını kendi lehine çevirmek isteyenler türüyor.
Bir şekilde işi kotarıyor. Kaybeden de hep Ordu ve insanlarımız oluyor.
Bunda en büyük kabahat partinin yerele hükmeden sorumlularında .
Çünkü halkla bir türlü bütünleşemediler. Halka inemediler.
NE PARTİSİ?
Bu gün de en büyük sıkıntı yine burada. Şu anda, mevcut belediye başkanının
halkın gönlünde efsâneleşmesi bizimkilerin eksilerinden kaynaklanmıştır.
Mevcut başkan düğün-cenâze, her cemiyete katılmış, bizimkilerse sanki,
inadıya katılmamışlar, dolayısıyla mevcut başkan gönülleri kapmıştır.
Bizimkiler, icâzeti hep Ankara’dan alma yönüne gittiler.
Milleti ciddîye almadılar. Halkla partiyi bütünleştirecek hiçbir ortam olmadı.
Bir kere insanları toplayıp da Ordu’nun hiçbir problemini tartışmadılar.
Kendileri çalıp kendileri söylediler. Kimseler umurlarında olmadı.
Dolayısıyla hükümetin devâsâ hizmetlerini de anlatamadılar.
Parti sâdece işi olanların, tâyinci ve menfaatçilerin partisi olarak kaldı.
Daha çok da ihâleler ve dolayısıyla yolsuzluklarla gündeme geldi.
SÖZ HAKKI!
Sayın başbakanım. Sizinle aynı yaşta sayılırız. Sanırım bir-kaç yaş büyüksünüz.
İstanbul’da okuduğumuz yıllarda MTTB ve benzerlerinde, aynı kareleri olmasa da
aynı miting meydanları ve faaliyet ortamlarını paylaştığımız çok oldu.
Siz hep başrollerdeydiniz. Şimdi aynı misyonla dünyâ arenasındasınız.
AkParti bizim partimiz. Bizim elimizde büyüdü. Hep birlikte büyüttük.
Dolayısıyla, en az, şu anda yönetimde ve karar mevkiinde olan arkadaşlar kadar
söz söyleme ve düşüncelerimizi paylaşma hakkımız olduğuna inanıyorum.
ANADOLU HAREKET ve BEREKETİ!
Siz Ankara’dan, her tarafı tâkip edemezsiniz. Tam burada, şunu söylemeliyim:
Daha bir defâ, buradan ya da Ankara’dan herhangi bir yetkilinin;
danışmakta, görüşmekte fayda mülâhaza ettiği insanlarla bir araya gelip;
“Arkadaşlar! Biz elimizden geleni ve her şeyi iyi yaptığımızı zannediyoruz.
Ama netîcede insanız. Gözden kaçırdığımız yerler olabilir.
Sizce yapılanlar, yapılamayanlar, yapılması gerekenler nelerdir?
Hepimizin gâyesi hizmet. Bu fırsatlar her zaman ele geçmez.
Bu konuda düşünce, değerlendirme ve önerilerinizi almak isteriz. Hattâ,
varsa hatâlarımızı söyleyin ki emânetin hakkını vermeye çalışalım!”
dediğini görmedik, duymadık. AkParti halkın, tabanın partisi olmalı değil mi?
Bir kazanan bir daha geri bakmıyor. Sâdece işine bakıyor! Sıkıntı burada.
Ne danışma var, ne görüşme, ne de kaynaşma! Parti sâdece partinin partisi!
Bence bu bir Anadolu hareket ve bereketinin özelliği değil.
BU SEÇİM BAŞKA SEÇİM
Sayın Başbakanım; size içinde bulunduğumuz bu dönemden bahsetmek istemiyorum.
Hem vaktinizi almayayım, hem de seçimler yaklaştı. Yapılacak işlerimiz var.
Netîcede bu seçim alınmalı ve alınacak. Hep birlikte buna gayret ediyoruz.
Çünkü hem Ordumuz hem de yurdumuz için bu seçim alınmak durumunda.
Ancak, şunu belirtmek isterim ki; bu sonucu hiç kimse kendine mâletmemeli.
Bu sonuç, inadıya aldırmazlık ve duyarsızlıklara rağmen partisine sâhip çıkan
Ankara’da ve dünyâda Tayyip ERDOĞAN ismininin ve onun sesinin gürlüğünün
ne anlama geldiğini bilip bağrına taş basan samîmiyet ordusunun başarısı olacaktır.
Siyâsetin zor iş olduğunu görüyor, gözlemliyorum. Ayrıca büyük mesûliyeti mûcip.
Bizim, olmasını istediğimiz şey, onların yaptıklarının yanında devede kulak bile değil.
Aslında, Ordu’daki siyâsetin tadı-tuzu için pastaya bile gerek yok. Çay yetiyor.
Ama, bunu neden esirgerler, yapmazlar, ya da yapmak istemezler bilemiyorum!
SEBEP NE?
Gurur mudur, kibir midir, karakter midir, cibilliyet midir, ufuk mudur?
Ya çok bildiklerinden, ve yâ hiçbir şey bilmediklerinden kaynaklanıyor bu!
Neden ve nereden kaynaklanırsa kaynaklansın olanlar hoş şeyler değil ve çok mes’ûliyetli!
Güzel Ordumuzun havasına, suyuna ve insanlarının genel huyuna yakışmayan bir durum.
Hele hele halk adamı Tayyip ERDOĞAN’ın partisine hiç mi hiç yakışmıyor!
Üç-beş kişi de olsa bu insanların tutumları tüm teşkilâtı olumsuz yönde etkiliyor.
Çok ufak bir samîmî gayret bu sevimsizliği ortadan kaldırmaya yeter de artar bile!
Keşke, biraz da bu anlamda teşkilâtlar araştırılabilse, çevre yoklaması yapılabilse!
Ama ümitliyiz. Belediyeyle birlikte belki bir kaynaşma ve sempati zemîni oluşacaktır.
ORDUMUZ ve YURDUMUZ
Sevgili başbakanım! Sözlerimi bağlarken, Ordumuz ve yurdumuzun iyiliği adına
Yollara düşerek, onca meşakkâtlere katlanıp tâ buralara kadar geldiğiniz için
Ordulu bir kardeşiniz olarak size teşekkür ediyor; Yüce Mevlâ’nın, her şeyi
pusulası çıkarlar olmayan güzel gönüllerin murâdına göre şekillendirmesi dileğiyle
sevgi, saygı, sonsuz başarı ve esenlik dileklerimi sunuyorum ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
10.03.2009 |
|