Menü

Anket

Sitemizi Beğendiniz mi?
Evet (%73,9)
Hayır (%20,0)
Kararsız (%5,93)

Toplam Oy: 219

Tüm Anketler

Takvim

« Aralık - 2025

»

PT SL ÇŞ CM CT PZ
1 2 3 4 5 6 7
8 9 10 11 12 13 14
15 16 17 18 19 20 21
22 23 24 25 26 27 28
29 30 31

İstatistikler

 Toplam Hit: 4607403
 Sitede Aktif: 1
 Ip: 172.70.100.74
 Browser: Default - 0.0
 Toplam Kategori: 20
 Toplam Blog: 561
 Toplam Yorum: 28
 Toplam Resim: 6
 Toplam Mesaj: 17

Etiket Bulutu

15 Temmuz 2016 Cumâ Dirilişi adayname aile âile Akdeniz Üniversitesi akrostiş anı Antalya Antalya Palas aşık edebiyatı ÂŞIK EDEBİYATI BABA başbakan başkanlık Bedford, Araba sevdası Biyografi cami cemaat cemiyet chp cuma cumhurbaşkanı çocuk edebiyatı Çocuk Edebiyâtı ÇOCUK ŞİİRLERİ dede deneme DÎNÎ ŞİİRLER DİNİ-MİLLİ ŞİİRLER DÖRTLÜK edebiyat eleştiri eymür eymür köyü eymürname GÜZELLEME halk şiiri halk şiri HÂTIRA hâtıralar HAYAT HİKÂYESİ HECE HECE VEZNİ hiciv İMAM-HATİP PİLÂV GÜNLERİ işkence KADİR GECESİ KÂFİYE komşu ülkeler koşma köy yazıları köyname lüleburgaz MANİ Manzum Fıkralar mızrap NÂMELER Nasreddin Hoca NURİ KAHRAMAN okul edebiyatı ordu ordu hayat ordu hayat gazetesi ordu imam-hatip Palace Palas RAMAZAN RAMAZAN EDEBİYATI recep tayyip erdoğan siyâset şiir toplum türkiye ulubey Yalçın Yüksel Yeni Türkiye zulüm

MIZRAP 2010

Bu Kategoriye Ait Blogları Rss İle Takip Et
Mar`12
26
EVET, HEPİMİZİN BAYRAMI
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

EVET, HEPİMİZİN BAYRAMI!

REFERANDUM, ülkede sessiz bir BAYRAM havası oluşturdu; gerçek bir BAYRAM!

Adı; EVET BAYRAMI. Kaymaklı dondurma misâli; BAYRAM üstüne BAYRAM!

Böyle, tadından yenmeyen bol kaymaklı, bayram üstü bayramlar her zaman denk gelmez.

Milletimize âfiyet üstü âfiyetler olsun! Ne diyeyim?! Doğrusu bunu fazlasıyla hak etti.

Çünkü çığırtkanlara aldırmadı. Çığırtkanlar diyorum; aslında ben değil, vatandaş diyor!

“Ne oldu yâhû? Yer gök, dağ-taş, köşe-bucak HAYIR!HAYIR! sesleriyle inliyordu.”

“Nerde şimdi o HAYIR’cılar. İyi ki de yoklar! Hele bir kazansalardı, Allâh korusun!”

“Seyretseydiniz şımarıklıkları, azgınlıkları. Ortalığı çoktan karıştırmışlardı bile!”

Elbetteki, işinde-gücünde ve samîmiyetle HAYIR diyen vatandaşlarımızı tenzih ediyoruz.

Ama, PKK, Ergenekon benzeri statükocu derin çeteler için aynı şeyleri söyleyebilir miyiz?! Milletin yarıdan fazlasının arkalarında olduğunu görselerdi, onları kim tutabilirdi artık?

Şimdi ellerine imkân geçseydi neler, neler yapmazlardı? Hiç mi hiç tahmin edemezsiniz!

Referandum öncesi yaptıkları, referandum sonrası yapabileceklerinin teminâtıdır, netekim! EVET toplantılarını basmalar, yumurtalar, domatesler ve benzeri seviyesiz taşkınlıklar ortada. Anayasa raportörü Osman CAN ve benzeri aydınları, ilim ve kültür adamlarını tehditler.

Sezen AKSU Hanım’ın başına gelenler mâlum.

Ünlü, saygın ve büyük bir sanatçıydı ama, küçücük bir suçu vardı! O da, EVET demek.

Öyle bir suçtu ki bu, bütün değerleri altüst ediyor, sokağından adını bile sildiriyordu. Bu rûh, eline fırsat geçse daha neleri silmeye kalkardı sokaklardan, caddelerden; evlerden-barklardan.

Taşrada lokâl olarak yaşanan, basına akseden-etmeyen tatsız-tuzsuz olaylar, tavırlar da var.

Meselâ Ordu’da bile, bir örtülü bayana, bu süreçte bir hınç ifâdesi olarak domates fırlatıldı.

Yine, kalburüstü bir evde, hem de bayramda, TÜM EVETÇİLER ŞEREFSİZDİR gibi yoz, kısır, seviyesiz bir söz ekseninde karı-koca ve çocuklar arasında yaşanan tatsız tartışmalar.

Âile, akraba ve hattâ bayram ortamlarını seyrana çeviren bu tavır ülkeyi ne hâle getirirdi?

HAYIR’cılar bu hızla sandığa toslamayıp da geçselerdi n’olurdu; bir tahayyül edin bakalım!?

“Hükümet istifâ. Tayyip kodese!”

“Başörtülüler Arabistan’a!”

Bunlar en hafifi. Daha neler neler dillendirilecekti kim bilir? Yılların kini var adamlarda.

Hatırlayın, bunlardan bir grup, iktidara geldiklerinde, APO’yu îdam edeceklerini söylemişler ve asacakları ipi de büyük bir gurur ve heyecanla halka göstererek sükse bile yapmışlardı. İktidara geldiler mi! Asmaya da kalktılar mı? Evet! Ama, kimi? Necmeddin ERBAKAN’ı!?

Şimdi, tüm vatan-millet-sakarya edebiyâtlarıyla birlikte düşmanlıkları yine benzer çevrelere!

Tayyip Bey’i bir türlü içlerine sindiremiyorlar. Ellerinden gelse bir kaşık suda boğacaklar!

Kendilerini ARABA, onu MARABA görüyorlar! Çünkü o muhâfazakâr bir Anadolu insanı.

Târihiyle, coğrafyasıyla, kültür ve medeniyetiyle övünüyor. İlhâm ve şevkini onlardan alıyor.

Örf, âdet ve geleneklerine bağlı. Halkın içinden biri ve onlarla olmaktan son derece memnun.

Onlar gibi yaşıyor. Onlar gibi düşünüyor. Onlar gibi inanıyor. Ve, aynı duyguları paylaşıyor.

Ne demek istediğim haritada ayan-beyan gözüküyor. Hayır’cı yörelerin çoğunluğu kıyılarda.

Köyünü, toprağını arkada bırakarak, kayıp gittiği kumsallarda yabancılarla yabancılaşanlar!

Kırsaldakileri gerici, kendilerini ilerici kabul edenler. Onlara hor bakıp, hakir görenler. Yâni,

“Kestâne çıkmış, kabuğunu beğenmemiş!” kabîlinden şeyler! Meseleyi abartıyor muyuz?

Kesinlikle değil. Çevrenizden örnek biçin. Hayır’cıları tanırsınız. Yoksa, biz örneklendirelim:

Bakınız, sonucu tahmînde isâbet edemeyen bir ANKETÇİ gerekçe olarak neyi ileri sürüyor: EVETÇİLER KENDİNİ GİZLEDİ!

Peki, neden acabâ? Çünkü, HAYIR’cıların başını çekenler aykırı tipler ve şirret çevreler. EVET’çiler onların şerlerinden çekiniyor ister-istemez. En azından bulaşmak istemiyor.

Peki EVET çıktı. Ne oldu? Var mı bir taşkınlık? Yok. Hattâ, ortam yumuşatılmaya çalışılıyor! Söylenenler; “Vatan-millet-memleket ve hepimiz için hayırlı olsun!” dan ibâret.

Bu anlamda sonucun EVET çıkması herkes için BAYRAM. 73 milyon için BAYRAM.

Zîrâ, sonuç HAYIR çıksaydı memlekette bu güven ve istikrar ortamını bulamazdınız. PKK’lıların yer yer büyük kentlerde, yer yer Güneydoğu kasabalarında sergilediği cinsten, yakan-yıkan, kıran-döken, vuran-öldüren maskeli, maskesiz terör hareketleri başlardı.

Hayırcıları da yanında düşünen PKK ve işbirlikçilerinin nelere cüret edebileceğini

artık siz düşünün! Hükümet, elbetteki bunlara meydan vermezdi. Duruma hâkim olurdu.

Buna gücü var; elinden geleni yapardı. Fakat, istikrar tekrar sağlanana kadar olan olurdu.

Sonuçta da ele hiçbir şey geçmez; aksine 8 yıllık tek parti iktidarı sürecinin kazandırdığı güven ve istikrarla, iç ve dış îtibâr yara alır, milletin-memleketin ağzının tadı kaçardı.

Ülkenin geleceğine dönük bütün proje, politika ve stratejiler zarar görür; akış bozulurdu.

Bundan sağ-sol, kuzey-güney herkes zarar görür, olan vatan ve millete, hepimize olurdu.

Sevgili okurlar; Bereket, sağduyu gâlip geldi de, böylece büyük bir bâdire atlatılmış oldu.

Ülkemizin yakaladığı böylesi bir istikrar süreci bozulmamış, fırsat hebâ edilmemiş oldu.

Ne kadar şükretsek az! Onun için tekrar be tekrar diyoruz ki;

Rabbimize hamdolsun, milletimiz vârolsun…

Memlekette EVET diyen de, HAYIR diyen de

istisnâsız, herkesler bahtiyâr olsun ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

14.09.2010


Mar`12
26
FINDIK ALIR BİZDEN BİZİ
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

FINDIK ALIR BİZDEN BİZİ!

Hâlâ, seyrek de olsa karşılaştığımız Güneydoğu plâkalı minibüslere bakarsak, fındık hasat süreci, en azından yüksek kesimler için devam ediyor. Dün denk geldiğimiz Yokuşdibi’nden bir vatandaş, son günlerde havalar yağmurlu gittiği için fındık toplama işlemlerini bitiremediğini söylüyordu. Bir başkası da yeni patoza verdiğini belirtti. Dolayısıyla, daha harmana gelememiş fındıklar söz konusu. Şehirde, sokak aralarında fındık kurutulduğunu hepimiz zâten görüyoruz. Bunlar da, yukarılarda kurutma zorluğundan dolayı buralara getirilen fındıklar.

Hattâ, Bayram ziyâretlerinde konuşulduğu kadarıyle, fındığını işçi tutarak değil de bizzat kendileri toplayanlardan bâzılarının, orta kesimlerde olmalarına rağmen bu işlemleri devam ediyormuş. Önceki yıllardan, fındık harmanlarına kar yağdığı zamanları hatırlarsak bu sürecin bitmesine daha hayli zaman var diyebiliriz.

Temmuz’u da sayarsak, bölge olarak 3-5 ay, neredeyse her şeyimiz ona odaklı. Varsa yoksa fındık. Akşam fındık, sabah fındık. Fındığın dışında her şey, en azından ikincil konuma düşmüş. Âmirlikler, memurluklar, meslekler, sanatlar; cümle ticâretler. Çoğu insanlar fındık için, yaşadıkları yerlerdeki güzelim işlerini, gezmeleri-tozmaları, tâtilleri askıya alıp uzak gurbetlerden geliyorlar memleketlerine. Binlerce kilometre katetmeyi göze alarak düşüyorlar yollara; hem de çelik-çocuk. Otobüslerle gelenlerin çileleri hep başka. Bilet bulmak zor. Dönüş daha zor. Bilet bulsan, bu defâ bagaj problemi çalıyor kapını. Dönüş manzaraları ana-baba günü âdetâ.

Buradakilere gelince; onlar da, o görkemli yalıları, yaylaları, sâhilleri, dükkânları, mağazaları, işleri-güçleri bırakıp fındık bahçelerinin kavurucu sıcaklığına, yorucu yamaçlarına koşup varıyorlar. Şimdi dönüş sürecine girilse de herkes fındık harmanda olduğu sürece köylerdeydi. Bu anlamda bu yıl, çoğumuz Ramazan yanında Bayramı da köylerimizde idrâk ettik. Komşular olarak eski günlerimizi yaşadık. Hem ziyâret, hem ticâret. Hem fındık, hem sıla-i rahim, hem bayramlaşma. Çok da güzel oldu.

FINDIK ACISI, SANDIK ACISI!

 Bu fındık olayı, öylesine bir odaklanış ki, bütün diğer işler çok uzaklardadır artık. Hatırlayınız, Başbakan gelince bile kalabalık, başbakanın OR-Gİ hedefli sorularını ilk etapta FINDIK olarak algıladılar. Tek-tük fındık sesleri yükseldi. Ama, verilen müjde OR-Gİ ile ilgiliydi. Onu da kimse, Tayyip de söylese, inandırıcı, daha doğrusu mühim bir şeymiş gibi algılamak istemedi. Çünkü vatandaş için eline geçen sıcak para önemliydi. Bakmayın Havaalanı için “YAPMAYANA OYUNUZU VERMEYİN!” şeklinde kampanya yapanlara. Onların hepsi siyâsî husûmetten kaynaklanan şeylerdi. Sonuç olarak, vatandaş için havaalanı bile havaydı! O, fındığın fiyâtına ve cebine girecek paraya bakardı!

Bırakın Tayyip ERDOĞAN’a ve siyâsete bakışları, REFERANDUM gibi millet ve memleketin geleceği adına hayâtî önem taşıyan bir konuyu bile fındık ölçeğinde değerlendirenler olmuştu. Fındık meselesinden kafayı takıp, kendisini, Tayyib’i RED anlamına geldiğini düşündüğü HAYIR’a şartlandıranlar vardı. Anlatmak zordu. Sen ne dersen de!

“Beyefendi, bu bir referandum. Ülkenin ve hepimizin tüm geleceğini ilgilendiriyor. HAYIR diyenleri bir gözden geçir. Çoğunluğu, geçmişte onaylamadığınız tipler. Onlarla yan yana olmak memlekete hayır getirir mi? Bu, “pireye kızıp yorgan yakmak” gibi bir şey! Eğer bir meselen varsa 8-10 ay sonra seçim var. Ona sakla!”

“HAYIR, BEN ŞİMDİ HIRSIMI ALAYIM DA; SONRA NE OLURSA OLSUN!”

Mübârek bayramda da devam etti tartışmalar. Mevhum fındık acısı öyle bir acıydı ki, küskünleri barıştıran şu koskoca bayram dâhî hafifletememişti onu. Ne acı geçiyordu, ne de öfke hafifliyordu. Şu bayram hemen geçiverse de, hırsını alacağı sandığa bir an önce gidebilseydi! Bu acı hiçbir acıya benzemiyordu! Dağlarda evlatlarımız elden gider, onların acısı geçer, üstüne üstlük PKK ile EVET karşıtı politikalarda omuz omuza bile verebiliriz ama, bu fındık acısının târifi hiçbir lügâtta yoktur! Dolayısıyla affı da yoktur! Hattâ, PKK için af telâffuz olunabilir ama, bu mesele için aslâ!

Evet sevgili dostlar. Fındık işte böyle bir şey. Bir kısım vatandaşın gözü dönmüştü âdetâ! Çünkü, o artık, din deyince, îmân deyince, örtü deyince kırmızı görmüş boğaya dönenler ve de daha önceleri, neredeyse kanlı-bıçaklı olduğu çevrelerle berâber olmaktan hiç bir rahatsızlık duymuyordu. Hattâ, inadıya denebilecek bir tavrı vardı ve böylece hıncını alacağı için de çok mutlu görünüyordu. Hem de, millet, memleket hiç umurunda değilmişçesine! Hırs, öylesine gözünü bürümüştü sizin anlayacağınız!

Daha da ötesi, fındığın azameti(!) ve de dayanılmaz câzibesi karşısında ibâdetlerini aksatanlar dahî olabilmişti! Fındık, her şeyin ötesinde bir şey gibiydi! Oruç bir yana, üç defâ peşpeşe terki, dînen oldukça tehlikeli olan cumâ namazları bile, çeşitli eften püften bahânelerin kurbanı olabiliyordu, fındık söz konusu olunca!

İşte böyle; insanoğlu Rabbine karşı bile onca nankörlükler sergilerken, kendisi gibi birer beşer olan insanlar ne oluyordu ki? Ama yine de Ordu vilâyeti genel olarak kadirşinâs çıktı. Bereket, vatandaşın hırsı, belediye seçimlerinde olduğu gibi Ordu Merkez ve Gülyalı, Perşembe, Gürgentepe gibi sağdan, soldan ve arkadan kendisini markaja alan bu ilçelerle sınırlı kaldı da ilin genel oyu %64 EVET olarak gerçekleşti.

Sonuçta bu, bir siyâsî seçim değildi. Dolayısıyla EVET diyenler, en azından özgürlükler ve vatandaşlık hakları noktasından, yapılan hizmetlere bir şükrâne olarak insafla düşünerek üzerlerine düşeni yaptılar. Herkes için de iyi oldu. İnşâllâh, yanılmadığımızı düşünüyoruz.

Sevgili okurlar! Zamanlar, devirler, dönemler gelip geçiyor. Ömürler de!

Geriye hırsların tortuları, işlerin eksileri-artıları, tavırların ölçüleri-tartıları kalıyor.

Ne mutlu işlerin sonunun sonunu düşünerek hareket edebilenlere ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

13.09.2010


Mar`12
26
ÇAĞ ARTIK, BUNDAN SONRASI
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

ÇAĞ ARTIK, BUNDAN SONRASI!

Ramazanla iç içe, güzel bir hasat mevsimi yaşadık. Havalar denk gitti. Süreçte sorun yaşanmadı. Sonra Bayram. Ve, hicrî takvimin her yıl hicret içinde hicret ettiren takviminin bir ikrâmı olarak bu yıl hepsi de köyde gerçekleşti. Konu-komşu, hısım-akrabâ, tüm bu güzellikleri, hep birlik olarak idrâk ettik. Çocukluğumuzun, köyde yaşadığımız masalsı günlerin bayramlarını hatırlatan bir bayram oldu. Çok da güzel oldu. Şükürler olsun. Herhâlde, bundan böyle 3-5 yıl daha Bayramlar köy günlerine tevâfuk edecek, köylerimizi ve evlerimizi şenlendirecektir.

Şunu da belirtmek gerekir ki, hepimiz ve ülkemiz için çok önemli bir başka şey daha tevâfuk etti bu zaman dilimine: REFERANDUM. Dün, ateşli geçen kampanyaların ardından, aziz milletimize yakışan bir vakarla sandık başına gittik. Ordu, REFERANDUM gününü her defâsında olduğu gibi olgun ve medenîce geçirdi. Sonuç kadar, bu tavır da önemli. Millet-memleket için hayırlı olsun.

            Bu arada, ORDUSPOR’un Cumartesi günü aldığı 4-0’lık gâlibiyetten başka, akşamleyin de Basketbol Millî Takımımızın Sırbistan karşısındaki zaferi bayram üstüne bayram oldu. REFERANDUM öncesi bir doping niteliği arz etti. Kampanya süresince yer yer gerilmiş olabilecek sinirleri de teskin edici oldu.

Bayram içinde bayramlar lûtfeden Rabbimiz  Referandum sonucunda da ülkemize yeni yeni ve de taptâze güzellikler bahşedecektir inşâllâh. Eğer buna lâyıksak, tüm güçleri, sinsilikleri, desîseleri ve şirretlikleriyle gözleri üzerimizde olup cıngar çıkarmak için fırsat kollayanların hevesleri kursaklarında kalacaktır.

Ülkemiz büyük. Göründüğünden çok öte, dünyânın derinliklerine nüfûz etmiş târihî kökleri var. Semânın sonsuzluklarına uzanan mânevî elleri var. Hele gönül coğrafyası çok geniş. Bir de gönülden öte, tüm mazlum ve adâlet arayışındaki milletlere uzanan güven coğrafyası var. Şehitleri, ârifleri, erenleri var. Kültürü, edebiyâtı, efsâneleri, destanları var. Ne Türkiyemiz dünkü ülke ve ne de aziz milletimiz ufak rüzgârlarla sarsılacak, panik yapacak insicâmsız, acemi bir gürûh. O dünyânın en eski, en köklü, en asil milletlerinden. Dünyâya timsâl olmuş ve şu an da, geleceğin ümit ülke ve milletlerinden biri. Niekim, bu coğrafya da en az bizim kadar dikkâtle bu Referandumu tâkip etmektedirler. Dolayısıyla, bizim geçmişte kendini ispat eden medeniyetimizin tekrar gündeme gelmesini ve model olmasını dört gözle bekleyenler var.

Böyle olmaya böyle fakat; bir o kadar da gerçek ki, küresel çeteler ve onların yerli işbirlikçileri, başta en mukaddes kavramlar, millî değerler olmak üzere her şeyi istismâr ederek zihinleri bulandırmaya çalışıyorlar. Ülkede kargaşa çıkarıp kaos meydana getirmek için her fırsatı değerlendiriyorlar.

Bugün sonuçlar netleşmiş olacaktır. Dün akşam îtibârıyle gelen haberler, EVET-HAYIR’ın ORDU merkezde birbirine yakın gittiği, ilçelerde de EVET’in %70’lerle önde olduğu şeklindeydi. Ama, muhâlefet olanlar her hâlükârda, EVET’ler 20-30 puan önde olsa dahî, kendilerince toplamalar çıkarmalar yaparak ortamı germeye, zorlama yorumlarla suları bulandırmaya çalışacaklardır.

Ama biz hem geçmişimize, hem geleceğimize güveniyor ve inanıyoruz. Milletimizin, tüm oyunları bozacak sağduyusu ve irfanından emîniz. Çatlak sesler çıksa, hattâ yer yer kulakları patlatacak boyuta ulaşacak gibi olabilse de, milletimizin yeniden şahlanışına halel getiremeyecektir. Nitekim, ekranlardan tâkip ettiğimiz kadarıyla, ülke çapında öyle ciddîye alınacak boyutta bir olumsuzluk yaşanmadı. Sâdece Hakkâri, PKK’nın emrinde bir tavır sergiledi. Daha doğrusu, orada şu veyâ bu şekilde, baskının etkileri kendini gösterdi. Diğer yerlerde tedbirler işe yaradı. Katılmayanların durumu da çok önemli değil. Zîrâ, sandığa iltifat etmeyenlerin sandıkla ilgili söyleyeceği sözü olamaz. Olsa bile, kıymet-i harbiyesi olmaz. Kendileri konuşur, kendileri dinlerler.

Referandumun en ilginç tecellîsi de, “sık sık, bir oyun önemine vurgu yapan”, sandıklara sâhip çıkılması için sıkı tembihlerde bulunan CHP liderinin kendisinin oy kullanamamış olması! Bu da kaderin cilvesi, siyâsetin garip bir tecellîsi olsa gerek!

Sonuçta, oran ne şekilde tecellî ederse etsin, bu referandum ülkemiz için bir ileri adımdır. Değişikliklerin gündeme gelmesi bile, dönüşü olmayan bir yola girilmiş olmasının bir ifâdesidir. Türk toplumu bunun peşini bırakmaz. Er ya da geç milletin dediği olur, hak tecellî eder. Hiçbir şey artık referandum öncesi gibi olmaz. Şu saatten sonra Türkiye artık çok farklı bir Türkiyedir. Referandumun açtığı yolda yüründükçe onun bereketleri görülecektir.

Sevgili okurlar. Bizlere böyle güzel süreçler yaşatan, bu günleri gösteren Rabbimize sonsuz şükürler olsun. Önümüzde bir ümit ışığı olarak beliren Referandum ve sonrası hayırlı olsun. Hayırcılara da, evetçilere de, retçilere de, herkese; çeliği-çocuğu ve tüm millet olarak hepimize ve insanlığa hayırlar getirsin inşâllâh ve getirecektir de ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

12.09.2010


Mar`12
26
EĞRİYE EĞRİ, DOĞRUYA DOĞRU; HAYIRA HAYIR, EVETE EVET
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

EĞRİYE EĞRİ, DOĞRUYA DOĞRU;

HAYIR’A HAYIR, EVET’E EVET!

Başka zaman bir araya gelmek için pek fırsat bulamayan mahalle ya da köy komşularımızı, akrabâ ve dostları, bilhassâ gençler ve çocuklarımızı; kuzenleri ve arkadaşlarıyla berâber câmilerde, cemaatlerde buluşturan, salavâtlarıyla kulaklarımızın ve de kubbelerin tozunu silerek bizlere mânevî bir şehrâyin yaşatan terâvihlerin sonuncusunu da dün akşam kıldık. Rabbim cümlemize tekrarını ve yeni yeni kardeşlerimizle birlikte idrâk edeceğimiz daha coşkulularını görüp yaşamayı nasîp etsin inşâllâh.

RAMAZANI OLMAYANIN BAYRAMI OLUR MU?

Takvimlerde belki! Bu gün ARİFE GÜNÜ. Mübârek Ramazan, Bayram hediyesiyle birlikte vedâ ediyor. İnşâllâh bizlerden memnun ayrılıyordur. Onunla gerektiğince ilgilenmiş, ona karşı bir saygısızlık etmemiş, kadr ü kıymetini bilmiş, bu kutlu misâfirimizden mânen istifâde konusunda âzamî gayreti göstermekte ihmâlkâr davranmamış, hem bu dünyâda, hem öbür âlemde bayramları hak etmişizdir.

Bu sene Ramazan, fındık mevsimine denk gelmenin yanında, darbe ürünü olmayan bir ANAYASA yolunda, ülke târihinde ilk defâ özgür bir REFERANDUM gibi, önemli bir sivil adımla tevâfuk etti. Biri mânâ, biri madde, öbürü de hak-hukuk noktasında üç önemli süreci bir arada götürmeye çalıştık. ÜÇÜ BİR ARADA, yoğun fakat tatlı bir süreç oldu. İnşâllâh hepsi de hakkımızda hayırlı olur.

Hayırlı deyince; HAYIR ile ŞER de birbirine karıştı!  En azından kavramsal olarak!  Adı HAYIR diye HAYIR’ı mı tercih edeceğiz? Kemal KILIÇDAROĞLU, Referandum için gittiği her yerde; HAYIRLI OLSUN! deyip iniyor kürsüden! Çık şimdi işin içinden!

Ama, bu millet çıkar bu işin içinden. O az mı bâdireler atlattı? Ne felâketler, kanunsuzluklar, haksızlıklar, işkenceler, hakâretler, tahrikler, darbeler, tâlihsizlikler yaşadı; ama sabrıyla işte bu günlere geldi. Her gün daha iyiye gidiyor. Kolay kolay, böyle kelime oyunlarına gelmez. Hayır nerde, şer nerde sezer. Onun o inanılmaz sağduyusu ve irfanı, meseleyi yağdan kıl çekercesine hâlleder. Şunun şurasında 3 gün kaldı. Hep birlikte göreceğiz inşâllâh. Ne mutlu iyilikler ve güzelliklerde az ya da çok katkısı olabilenlere!

NÜKTELER… NOKTALAR…

Bilmem dikkâtinizi çekti mi? Öğretmenler Sitesi’nin orada, üzerinde,

DAHA ZENGİN, DAHA ÖZGÜR, DAHA GÜVENLİ BİR ÜLKE İÇİN:”

diye slogan yazılı bir pankart var. Peki, bunun devâmına ne yakışır sizce sevgili okurlar?

EVET mi, HAYIR mı? SÖYLE BANA NEDİR SENİN CEVÂBIN?!”

Pankart CHP’ye âit. Öyle olunca, şimdiye kadar kendisinden bu millet için hayırdan başka bir şey vârid olmamış(!) CHP, bu sloganının sonunu da gitmiş HAYIR’a bağlamış doğal olarak!

Hâlbu ki, bu söylem tam da EVET söylemi. Dahasını isteyenin yenilikten, değişiklikten yana olması gerekmez mi? Çünkü, mevcutla bir yere gelememişsin demek ki ve daha iyisi peşindesin. Olmalısın! Öyle değil mi? Bence bu söylem, hiç HAYIR’a alâmet değil! Broşürler de öyle. Çalakalem hazırlanmış gibi. Bence yukardaki pankart her şeyi açıklıyor. Çelişki ve tutarsızlıklarla dolu.

Sayın Kemal KILIÇDAROĞLU, benim söylemek istediğim; adınız ve de yaşça da kemâliniz îtibârıyle, şunu en iyi sizin bilmeniz gerekli! Ki, büyüklerimiz ne demişler?

KEM ÂLÂT İLE, KEMÂLÂT OLMAZ! Aksi takdirde, bu eylem ve söylemlerinizle bir yere varamaz, hazır elinizdekini de yitirirsiniz. Benden söylemesi!

GÜLYALI’DA “EVET” HAYRI!?

Dün yerel gazetelerimizde bir haber vardı: GÜLYALI “HAYIR” DİYOR! diye. Ben inanmıyorum. Birileri gitti, nutuk çekti, paşa gönlü öyle istedi diye öyle olmaz. O devirler geçti. Ağalık, paşalık, maşalık dönemleri geride kaldı. Kimse kimsenin ağzına bakmıyor. Bakıyor da, sâdece ölçmek-biçmek adına. Sonra kararını kendisi veriyor.

Ama, ne derler, İNSANOĞLU ÇİĞ SÜT EMMİŞTİR. İnsanlar, hepimizin gördüğü gibi, şu mevsimde bile Allâh’a karşı açık açık nankörlük ediyor da, kullar kim oluyor ki? Ve netîcede GÜLYALI Ordu’nun ilçesidir. Ordu’da dereler yukarı akar diye inanılır! OR-Gİ’ye rağmen, ondan önce kıyı-köşe hizmete rağmen, insanların dünkü yediğini unutması misâli, tüm bunları görmezden-duymazdan gelenler olabilir.

O zaman da biz deriz ki; burasının eski adı neydi? EBÜL’HAYIR ya da ÂBUL’HAYIR. Hayrın babası veyâ Hayır suyu, hayırlı su anlamında. Adında hayır olan yerin tadından da HAYIR çıkar mı çıkar?

Evet, Ebül’Hayr olan Gülyalı’dan HAYIR çıkacak, ama “EVET” hayrı çıkacak! Bâzı insanlar, sâhil kesimindeki oruçsuzların çokluğuna ve ayrıca pervâsızlıklarına bakarak, Türkiye artık köylü bir başbakanın ağzına bakmaz, hattâ ona gıcıklığına hareket eder diye düşünerek böyle bir sonuca varmış olabilirler. Ancak, köylerde hiç %80’in altında bir rakam telâffuz edilmiyor. Bunun da bilinmesini isteriz.

NEREDEN NEREYE?

Önceki hafta sonu, AKM’de program düzenleyen SİVİL DAYANIŞMA PLÂTFORMU ekibinde yer alıp konuşma yapan Ensar Vakfı Mütevelli Heyet Başkanı Ahmet ŞİŞMAN, kürsüye geldiğinde, söze şöyle başladı;

            “Daha önce Ensar Vakfı Ordu Şûbesi’nin açılışı dolayısıyla yine burada konuşmuştuk. Ancak, o günden bu güne burası çok değişmiş. Aynı şekilde, bu REFERANDUM sonrası EVET tercihlerinin çok olması durumunda ülkemiz de yenileşecek ve her şey daha güzel olacak!”

Sayın ŞİŞMAN çok iyi hatırladı, güzel bir bağlantı yaparak REFERANDUM konusunun önemini vurguladı. Bizleri de geçmişe götürdü. O şûbe açılış merâsiminden başka, aynı salonla ilgili ayrıca, 12 Eylül 1980 sürecinde 10 günlük bir tutukluluk mâcerâmız da var. Ondan da bahsetmek isterdim ama, artık o bir başka zamâna kaldı. Şu kadarını söyleyeyim ki, yazarımız Mustafa ÖZATA ile aynı zamanda mahpusluk arkadaşlığımız da var o günlerden. Sanırım o, MGV başkanlık görevi dolayısıyla iki ay kadar kaldı orada.

30 sene önce, olağanüstü olarak bir darbe nezârethânesi görevi yapan o zamanın HALK EĞİTİM SALONU bugün bir KÜLTÜR MERKEZİ olarak, yine bir 12 Eylülde yapılacak olan sivilleşme yolunda önemli bir adım olan ANAYASA REFERANDUMU ile ilgili önemli bir faaliyete ev sâhipliği yapıyor! NEREDEN NEREYE?

BEREKET, HAREKET ve EVET!

Son söz olarak deriz ki; mânevî hasat mevsimimiz olan Ramazanlarımız BEREKET’li,

Onun dünyâdaki meyvesi olan bayramlarımız sevinçli, coşkulu ve de HAREKET’li,

ilk sivil ANAYASA için tercih yapacağımız Referandumumuz da bol EVET’li olsun!

Tüm bu süreçler, insanlığın zâlimler ve şerîrlerin pençesinden kurtularak,

hak ve adâlet eksenli bir dünyâya kavuşmalarına vesîle teşkil etsin inşâllâh.

Rabbimize hamdolsun, milletimiz vâr olsun; insanlarımız birbirine yâr olsun!

Tüm İslâm Âlemi olarak bayramlarımız, bayramca bayram olsun ves’selâm!..

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

07.09.2010


Mar`12
26
REFERANDUM ve ONBİNLERİN İSRAFI
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

REFERANDUM ve ONBİNLERİN İSRAFI!

İsraf, kişisel ve toplumsal anlamda tüm hayâtımızı en ücrâ köşelerine kadar istilâ etmiş îtikâdî, amelî, ahlâkî ve de ekonomik bir hastalığımızdır. İsrâf, geleneksel algı olarak, kısaca “aşırı harcama” olarak bilinir. Bu da, daha çok, işin parasal boyutunu hatırlatır. Ancak, incelendiğinde isrâf’ın, tüm aşırılıkları kapsayan çok daha geniş boyutlu bir kavram olduğu görülür.

Prof. Dr. Ahmet COŞKUN Hocamızın, SOHBETLER ve HÂTIRALAR adlı, herkese harâretle tavsiye edebileceğimiz akıcı ve tatlı eserindeki İSRÂF tanımı şöyle:

“İsrâf, sâhip olduğumuz değerleri Kur’an ve Hadîs’in sesine ve yasağına kulak vermeden aklımıza estiği gibi kullanmaktır.”

Hayâta ve olaylara bu pencereden baktığımızda karşımızdaki hangi ayrıntı kapsam dışı kalabilir ki? Zaman, mekân, para, ekmek, su, ilâç, ağaç, enerji, ömür, kitap, defter, kâğıt, eğitim, öğretim, yönetim, merâsim, düğün, dernek, giyim-kuşam vs. Aklınıza her ne gelirse. Zîrâ, her şeyin bir ölçüsü varsa ve o aşılıyorsa, orada bir sapma, dolayısıyla bir israf söz konusu demektir.

            Burada, ayrıntıya girecek kadar yerimiz yok. Ancak, her şey de israf kapsamında düşünülmemeli. Zorunlular yanında, kolaylık ve rahatlık sağlayan maddeler için yapılan harcamalar da sakıncalı görülmemiştir. Ama, bunun ötesinde daha çok gurur, kibir, faydasız rekâbet, gösteriş, övülme gibi bencil duyguların körüklediği tüketim ve harcamalar kesin olarak isrâf kâbûl edilir. Burası, yaşantımızdan örneklerle detaylandırılması gereken önemli bir konu. Ama, bizim bu gün söylemek istediğimiz, yine bu bağlamda ama, işin en güncel tarafına mercek tutmak niteliğinde.

            Sözün özü, gelelim, bu konunun REFERANDUM’la ilgisine: Sevgili okuyucular. 1980 Darbesi öncesi Sağ-Sol çatışmaları, PKK Terörü, Madımak, Çorum, Maraş vs. birbirine kırdırılan on binler bir yana, eğitim-öğretim sistemleriyle son 100 yıldır, belki 200 yıldır, ülkemizdeki en korkunç isrâf beyin ve zihin isrâfıdır. Dünyânın, insanlığa faydalı olacak en zekî gençleri, en akıllı beyinleri yanlış yönlendirmeler, sakat sistemler, kasıtlı eğitimler, saptırmalar dolayısıyla heder edilmiştir. Yasaklarla, terörle, kamplaştırmalarla, dünyâya hükmetmiş, fazîlet timsâli olmuş bir millet ve onun nezih evlâtları hüsrâna uğratılmış, tepesinde hora tepilmiştir.

            Milletin, ne zaman aklı başına gelecek olsa bir şekilde cıngar çıkartılmış, gençler birbirlerine kırdırılmış, üzerlerine darbeler yapılarak yasal görünümlü hukuk dışılıklar sergilenmiş; aylar, yıllar, asırlar ve de günâhsız nesiller, milletin maddî-mânevî tüm birikimleri hoyratça hebâ edilmiştir.

            İşte, bu REFERANDUM, aynı zamanda tüm bu aymazlıkların son bulması, her şeyin yerli yerine oturması için atılacak en büyük adımlardan biridir. Artık her şey rahat konuşulacak. Hak edenler hak ettikleri yere gelebilecek. Kimse 2. sınıf vatandaş muâmelesi görmeyecek. Prof. Dr. Ahmet COŞKUN’un kitabında ayrıntı var. İnşâllâh bir vesîleyle değiniriz.

Kısaca söylemek gerekirse, dünyânın en zekî gençleri nüfûsa oran îtibârıyle bizde. Ama, görüntünün arkasındaki derin güçler, menfaatlerine uygun düşmeyen, keyflerinin tadını kaçırabilecek zekâları ve kâbiliyetleri bir şekilde engelleyerek tüm ülkenin ve cihâna hükmetmiş büyük Türk Milleti’nin mukadderâtıyle oynuyorlar. Dolayısıyla tüm İslâm-Türk Âlemi ve küresel siyâseti olumsuz yönde etkiliyorlar.

 Bu sizce, isrâfın, ölçüsüzlüğün, zorbalığın, Hak ve halk karşısında haddi aşmanın daniskası değil midir?

            12 EYLÜL REFERANDUM’u aynı zamanda bu haksız, hukuksuz, ölçüsüz gidişe dur demenin de bir adımı olacak. Örtülü ya da açık, güneyli-kuzeyli, doğulu-batılı, şu ve ya bu, kim olursa olsun, gençlerin önüne set çekilmeyecek. Zekâlar, fikirler, akıllar isrâf edilmeyecek. Genç enerjiler birbirine karşı değil, ülkenin geleceğini kardeşçe, birlikte inşâya yönlendirilecek.

Değerli okurlar. Merâmımı anladınız. İnşâllâh hepimiz bu değişim ve dönüşüme katkıda bulunalım. Akla hayâle gelmedik kelime ve mantık oyunları, saptırmalar ve polemiklerle şaşırtılmaya çalışılan çevremizi, en az onlar kadar gayret ve heyecanla aydınlatarak üzerimize düşen vatandaşlık görevini yapmaya çalışalım.

EVET. Her şey eskisinden daha iyi olacak inşâllâh. İnancımız bu.

Ramazan’ın da son günlerindeyiz. Hayırlı, bol feyizli, mübârek olsun.

Gönüllerimiz daha güzel bir geleceğin muştularıyla dolsun ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

06.09.2010


Toplam 228 Blog, 46 Sayfada Gösterilmektedir.
«« « 12 13 14 15 16 [17] 18 19 20 21 22 » »»

En Çok Okunanlar Son Yorumlananlar Hakkımda
POPÜLER MASONLAR ORDUDA (7140)
AKROSTİŞ YAZILARI (5512)
FOTOĞRAF-NÂME (5186)
MODA-NÂME (5064)
EYMÜR-NÂME 2 (4928)
EYMÜR-NÂME 1 (4652)
Bedford-nâme (4624)
Nûri KAHRAMAN (4617)
EYMÜR-NÂME 3 (4590)
BAYRAMLAŞALIM DOSTLAR! (3949)
ÜÇ ÖZTÜRK, BİR MEVLÂNÂ.. (1)
CHP-NÂME (1)
GACAROĞLU AHMET EFENDİ (1876-1962) (1)
FOTOĞRAF-NÂME (4)
37 YIL ÖNCESİ, KÖYDE BU GÜN.. (1)
NASIL BİR İL BAŞKANI? (1)
ERKAN TEMİZ BEYİN TELEFONU (1)
BİZ DE İMAM-HATİPLİYİZ Sn. ADİL AKYURT (1)
MODA-NÂME (3)
AKROSTİŞ YAZILARI (4)
 

Www.GirdapTasarim.Com Tarafından Hazırlanmıştır...