Menü

Anket

Sitemizi Beğendiniz mi?
Evet (%73,9)
Hayır (%20,0)
Kararsız (%5,93)

Toplam Oy: 219

Tüm Anketler

Takvim

« Aralık - 2025

»

PT SL ÇŞ CM CT PZ
1 2 3 4 5 6 7
8 9 10 11 12 13 14
15 16 17 18 19 20 21
22 23 24 25 26 27 28
29 30 31

İstatistikler

 Toplam Hit: 4607403
 Sitede Aktif: 1
 Ip: 172.70.100.74
 Browser: Default - 0.0
 Toplam Kategori: 20
 Toplam Blog: 561
 Toplam Yorum: 28
 Toplam Resim: 6
 Toplam Mesaj: 17

Etiket Bulutu

15 Temmuz 2016 Cumâ Dirilişi adayname aile âile Akdeniz Üniversitesi akrostiş anı Antalya Antalya Palas aşık edebiyatı ÂŞIK EDEBİYATI BABA başbakan başkanlık Bedford, Araba sevdası Biyografi cami cemaat cemiyet chp cuma cumhurbaşkanı çocuk edebiyatı Çocuk Edebiyâtı ÇOCUK ŞİİRLERİ dede deneme DÎNÎ ŞİİRLER DİNİ-MİLLİ ŞİİRLER DÖRTLÜK edebiyat eleştiri eymür eymür köyü eymürname GÜZELLEME halk şiiri halk şiri HÂTIRA hâtıralar HAYAT HİKÂYESİ HECE HECE VEZNİ hiciv İMAM-HATİP PİLÂV GÜNLERİ işkence KADİR GECESİ KÂFİYE komşu ülkeler koşma köy yazıları köyname lüleburgaz MANİ Manzum Fıkralar mızrap NÂMELER Nasreddin Hoca NURİ KAHRAMAN okul edebiyatı ordu ordu hayat ordu hayat gazetesi ordu imam-hatip Palace Palas RAMAZAN RAMAZAN EDEBİYATI recep tayyip erdoğan siyâset şiir toplum türkiye ulubey Yalçın Yüksel Yeni Türkiye zulüm

MIZRAP 2010

Bu Kategoriye Ait Blogları Rss İle Takip Et
Mar`12
26
KADR Ü KIYMET SÜRECİ
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

KADR Ü KIYMET SÜRECİ

Bin aydan hayırlı Kadir Gecesi’ni idrâk ettik. Ülkemiz, Türk-İslâm âlemi ve hepimiz için mübârek, beşeriyet için hayırlara vesîle olsun inşâllâh. Ama gecenin gündüzü devâm ediyor. Zîrâ, şu günümüz de KADİR GECESİ’nin devâmı niteliğinde. Fazîleti tüm enginliğiyle sürüyor. Nitekim Efendimiz (SAV) şöyle buyuruyor:

“Dört gece vardır ki, geceleri gündüzleri, gündüzleri de geceleri gibi (fazîletli)dir: O gün ve gecelerde Allâh Teâlâ, yağmur ve bereketi bol bol ihsan eder;

insanları cehennemden âzâd eder, çok miktarda ihsanda bulunur.

Bunlar KADİR GECESİ ve  SABÂHI, ARİFE GECESİ ve SABÂHI,

BERAT GECESİ ve SABÂHI, CUMÂ GECESİ ve SABÂHI.”

SÜREÇLER SÜRÜYOR

Kaldı ki, kutlu RAMAZAN SÜRECİ bir yana, Kadir Gecesi’ni son 10 günün tek rakamlı gecelerinde aramamıza dâir hadis de hepimizin mâlûmu. Onu geçtik, Arife ve Bayrama da ramak kaldı. Sizin anlayacağınız rahmet ve bereket süreci tüm kuşatıcılığıyla sürüyor. Özellikle şu finâl günleri fırsat içinde fırsat gibi. Ne mutlu kadr ü kıymetini bilenlere.

Kadr ü kıymetini bilmemiz gereken diğer bir süreç de REFERANDUM SÜRECİ. Eğer düşünülürse, Rabbimizin yılların gayret ve çilelerinin bereketi olarak lûtfettiği hamiyetperver idârecilerimiz, bizler için daha güzel bir gelecek demek olan düzenlemeleri önümüze getiriyorlar. Alışılmış çarpıklık ve kirliliklerden yana olan ŞER CEPHESİ, bin türlü demagojiyle süreci aksatmaya çalışıyor. Ancak, böyle fırsatlar her zaman gelmez.

ERKAN YOLAÇ, SELAHATTİN DEMİRTAŞ?

Meşhur Erkan YOLAÇ’ın Evet-Hayır’ı, kişisel ve toplumsal hayâtımızın, hattâ kritik geleceğimizin tam merkezine oturdu. Kimi evet diyor, kimi hayır. Erkan YOLAÇ’ın derdi, ikisini de söyletmemekti. Şimdi BDP’li Selâhattin DEMİRTAŞ, BARIŞ ve DEMOKRASİ’nin önünü tıkamak adına aynı şeyi yapmaya çalışıyor. Polemiklere sığınıp, bir nevî mızıkçılık yaparak, “ben bu işte yokum!” demeye getiriyor. Çünkü, ÖZGÜRLÜKLER artınca, onun varlığının bir anlamı kalmayacak. İstismâr edecek şey kalmıyor. Hâlbu ki, fikri olan insan ya evet demeli, ya da hayır. Kaldı ki AÇILIM PAKETİ’nin en önemli adımı olan REFERANDUM en çok kendilerini ilgilendiriyor. Ne demişler, en kötü karar bile kararsızlıktan iyidir. Şimdi önümüzde bir REFERANDUM var. Ya EVET diyeceksin, ya da HAYIR! Ortası yok. Ertesi de yok!

“FİŞLER” KİMİN OKUMASI İÇİN?!

Şimdi, bir an için, fikir jimnastiği olsun diye biraz aksini düşünelim. Meselâ, Allâh korusun, sandıktan EVET değil de HAYIR yâni, ülkenin kördüğüm olan meselelerini çözmek adına düzenlenen açılım maddelerine RED çıkmış olsa, bu ne anlama gelmiş olacak?

BİZ, SİVİL BİR ANAYASA İSTEMİYORUZ! BU İŞ BİZ SİVİLLERİN İŞİ DEĞİL!

ERGENEKON İYİDİR. BALYOZ GEREKLİDİR. DARBELER BALLI-BÖREKLİDİR!

FİŞLER ve FİŞLEMELER YANLIŞ ANLAŞILIP ANLATILIYOR! KÖTÜ NİYET VAR! ONLAR SÂDECE CÂHİL MİLLETİ OKUTMAK ve CANINA OKUMAK İÇİNDİR!

YÜCE TÜRK MİLLETİNİN AYDINLANMASI İÇİN SON DERECE FAYDALIDIR!

FİŞLERE, FİŞLEMELERE; DERİN İŞLERE, BEYİN İŞLEMELERE DEVAM!

ERGENEKONCULAR AĞAM, BALYOZ DARBECİLERİ PAŞAM!

            Sevgili okurlar; yüreğinizi ferah tutun! İşin doğrusu, sonuçta HAYIR bile çıksa dünyânın sonu değil. Ülkenin yürüyüşü engellenemez. Tüm dünyâ karşı çıksa sular artık geriye akmaz.

Türkiye büyük. Yakın gelecekte süper ülke olacak!

Buna inancımız tam. Tüm göstergeler ve öngörüler bu yönde. Ama, biz bunu çabuklaştıralım istiyoruz. İçimizdeki aymazlara gereken cevâbı vermek iyi olur diye düşünüyoruz. Kokuşmuşluktan yana olanlara ümit ışığı yakarak, onları da, ülkeyi de tekrar mâcerâlara sürüklemenin bir anlamı yok.

MÂKUS TÂLİHİ YENMEK ADINA!

Sevgili okurlar. Bayramın peşinden, sıcağı sıcağına, millet olarak mâkûs tâlihimizi yenmek adına sandıklara gitmeli, oylarımızı mutlakâ kullanmalıyız. Zîrâ, bu süreç gerçekte REFERANDUMDAN sonra daha da hızlı devam edecek. Asıl yorumlar ondan sonra gelecek. %80’le de EVET çıksa, BREMEN MIZIKACILARI susmayacak, milleti baştan-beyinden edecekler. Yüzde bilmem kaç bu Anayasaya karşı, halkın bilmem şu kadarı yargılamaları onaylamıyor diyerek sonsuz nakaratlarına başlayacaklar. Yok şu kadar katılmayan var diyecekler. Cıngar çıkarmaya çalışacaklar. Onun için katılımlar çok önemli. EVETLER ise çok çok daha önemli. Hem de, GÜÇLÜ bir EVET’le, vatan ve millet sevgisinden şüphe etmediğimiz idârecilerimize yardımcı olup, hem onların hem kendimizin işlerini kolaylaştıralım.

RAMAZAN, BAYRAM, REFERANDUM…

Ramazan bir süreçtir. Arifeler, bayramlar hep birer mânevî fırsat süreçleridir. Bu REFERANDUM da, bir hikmet olarak RAMAZAN ve BAYRAM’a tevâfuk eden çok önemli bir süreçtir. Hak ve Özgürlükler bağlamında hayâtî bir değer arzetmektedir.

           Yüce Mevlâ, Milletimizin ve İslâm Âlemi’nin bayramlarını tamâmına erdirsin.

Milletimizi, memleketimizi, gelecek kuşaklarımızı şerîrlerin şerrinden korusun.

Yaşadığımız tüm süreçleri basîretle değerlendirip, hakla bâtılı tefrik ederek,

bir lûtuf olarak önümüze çıkan fırsatların kadr ü kıymetini bilmek sûretiyle

kendimiz ve ülkemiz adına, isâbetli tercihler yapmayı nasîp eylesin ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

05.09.2010


Mar`12
26
SİVİL ANAYASA HEYECANI
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

SİVİL ANAYASA HEYECANI

Ülkeyi bir REFERANDUM HEYECANI sardı. Kampanyalar, propagandalar, otobüsler gırla.

Her yanda rengârenk EVET ya da HAYIR kervanları dolaşıyor. Siviller Anayasa seferinde.

Ancak, tüm gürültü, patırtı ve şamatalara rağmen işin özü ve ciddiyeti hâlâ kavranmış değil.

Olaya siyâsî, kliksel bir bakış söz konusu. Gözlükler parti gözlüğü, hava, genel seçim havası.

Hâlbuki, bu bir seçim değil. Seçim, Referandumdan sonraya ve bir yıldan az bir zaman kaldı.

Dolayısıyla, burada oylanacak olan, partiler, liderler ve icraatlar değil, tamâmen ANAYASA.

Yöneten ve yönetilenler arası haklar, özgürlükler bağlamında bir toplumsal mutâbakat metni.

82’den bu yana kaç hükümet, kaç parti geçti. Anayasaya dokunulamadı ve hâlâ yerli yerinde.

Dolayısıyla, bizim için burada önemli olan partiler ve kişiler değil, Anayasanın maddeleridir.

Partiler, hükümetler ve siyâsîler gelip-geçici, ama ANAYASALAR uzun soluklu ve kalıcıdır.

İLK DEFÂ MİLLÎ OLUYORUZ!

İşin doğrusu, ANAYASA kültürümüz yok. Tam olarak ne olup bittiğinin de farkında değiliz. Anayasayı siyâsîler yaptığı için olaya siyâsî bir olay gözüyle bakıyoruz. Yanılgı burada.

Çünkü, önceleri darbe meclisleri yapardı bu işi. Silâhların gölgesinde olup-biterdi her şey!

Aslında burada durup düşünmek gerekir. Bizim seçtiğimiz meclis bir ANAYASA yapabilmiş. Bu bile başlı başına bir olay ve ayrıca sivilleşme adına önemli bir adım, eğer düşünülürse.

Demek ki millet olarak ilk kez böyle bir tecrübe yaşıyor, tâbiri câizse, ilk defâ millî oluyoruz. Erkeni, normâli, geciyle, hattâ kavga ve dövüşleriyle çok seçimler yaşadık ama böylesi ilk.

İlk defâ kendimiz bir ANAYASA yapıyoruz ve tartışarak, hür irâdemizle değerlendiriyoruz.

Hattâ, neredeyse, KIRAN KIRANA diyebileceğimiz bir mücâdele yaşanıyor memlekette!

Önceden böyle miydi? Hiç böyle seçim gibi bir ANAYASA havası teneffüs ettiniz mi?

Çoğumuz, yaş îtibârıyle biliyoruz. Anayasa geleneğimizde ne var? Önce anarşi ve kaos!

Yâni, önce kan gölü. Sonra asker golü. Ve, silâhların gölgesinde BABA gibi bir ANAYASA!

İstersen aleyhte konuş bakalım! 82’de, RED OYU verenler fişlenmiş ve tâkibe uğramışlardı.

Daha önceki anayasaların nasıl yazılıp hangi şartlarda oylanmış olduğunu siz tahayyül edin!

Ya şimdi?! Anayasa’yı darbe değil, normâl seçimle gelen bir meclis yapıp önümüze getiriyor.

Herkes gönlünce, aleyhte ya da lehte duygu ve düşüncelerini kolaylıkla serdedebiliyor.

Hiç böyle bir şey oldu mu daha önce? Olmadı! Darbeciler yaptı, millet mecbûren onayladı!

Bu zamana kadar hep böyle olageldi. Onun için önümüze gelen fırsatın farkında değiliz!

EVET KERVANLARI

Geçen hafta iki EVET KERVANI geçti Ordu’muzdan. Biri SDP; Sivil Dayanışma Plâtformu.

Diğeri de HUKUKÇULAR BİRLİĞİ VAKFI. Genel Başkan Sinan KILIÇKAYA en başta.

Her iki kervan da, geçtikleri yerlerde yaptıkları basın açıklamaları, kurdukları standlar, dağıttıkları broşürler ve düzenledikleri toplantı ve televizyon programlarıyla büyük ses getiriyorlar. SDP kervanında, genel başkan Ayhan OGAN, Hak-iş genel başkan yardımcısı Mustafa PAÇAL, Ensar Vakfı Mütevelli Başkanı Ahmet ŞİŞMAN, AS-DER Başkanı hemşehrimiz YAŞ mağduru Ârif ÇELENK yanında, Genç girişimciler adına Taylan Bey, ulusal televizyonlardan tanıdığımız sunucu Yûsuf ÖCALAN ve Sanatçı hemşehrimiz Ahmet YENİLMEZ kervanların has yolcuları olup, yaptıkları konuşmalarla NEDEN EVET dediklerini yaşadıkları ibretli olaylar ışığında açıkladılar. Ramazan’ı evlerinde yaşamak varken yollara düşen bu güzel insanların elbette bir dertleri var. Her şeyden önce, daha çok sevap almak istiyorlar. Çünkü sefer sıkıntılı. Ama işin içinde bir gâye var. Gelecekte çocuklarının orucundan, namazından, örtüsünden, kısaca inanç ve ibâdetlerinden, ırkından, renginden, bölgesinden dolayı ayrıma tâbî tutulmadığı bir ülkeye doğruydu yolculukları. Yolları ve bahtları açık olsun. Rabbimiz onları ve bizleri hayırlı muratlarımıza erdirsin. Âmin.

Ordu’da, bu her iki kervana da sâhip çıkılarak iyi bir ev sâhipliği örneği sergilendi. Ordu Sivil Plâtformu adına söz Ensar Vakfı yetkilisi Zekâi GÖNÜL’deydi. Gerek Şadırvan önündeki basın açıklaması, gerek AKM’de yaptığı konuşma, gerekse her iki kervanla gelen misâfirlere yaptığı rehberlikle ve Giresun’a kadar ulaşan refâkâtleriyle iyi bir sivil girişimci örneği sergiledi. Kendisine, bizler adına gerçekleştirdiği bu güzel temsilden dolayı teşekkür ediyoruz.

ORDU SENDİKALARI

            Bir husûsu da belirtmeden geçemeyeceğim ki; en ön safta bulunması gereken sendikalar bu süreçte olumlu not alamadılar. Bu benim gözlemim değil sâdece. Oralarda açıktan açığa dillendirildi. Gerçekten, katılımları çok azdı. Anlı-şanlı başkanlar, temsilciler, taraflar, konuşmaya başlayınca mangalda kül bırakmayanlar, TOKİ kongrelerini birbirine katanlar, maaş deyince, ihâle deyince herkesten önce koşanlar, televizyonlarda gümbür gümbür edenler ortalıklarda yoklardı. Gerçekten, fısıltı olarak dolaştığı şekliyle AKM o gün hıncahınç dolabilmeliydi. Sivil mücâdelenin öncüleri olarak kâbul ettiğimiz sendikalarımızın yöneticileri gelmiş olsaydı yetiyordu. İyi ki dernek ve vakıf temsilcilerimiz varlardı. Vatandaşın da katılımı tatminkârdı. Sonuçta herkes nasîbini yaşıyor.

Ne diyorduk? Elbette ki, EVET diyorduk! Evet, bir sivil anayasaya “EVET, ama GÜÇLÜ BİR EVET” için tüm bu çabalar. EVET’in güçlü olması da önemli. Zîrâ, inanıyoruz ki bu ANAYASA milleti kendine getirecek ve gerek kişisel, gerekse toplumsal anlamda kendine güvenini artıracak. Ne kadar güçlü olursa, sonuç ta o kadar güzel olur!

Ve, artık o zaman kim tutar bu milleti, ves’selâm?!

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

03.09.2010


Mar`12
26
EVET-NÂME
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

EVET-NÂME

               

 

ONİKİ EYLÜL’de REFERANDUM’da

Anayasaya EVET, EVET de kardeş!

Her nerede olsan, her ne durumda

Anayasaya EVET, EVET de kardeş!

 

BABAYASA’lar devri bitsin diyorsan

İşkenceler, zulümler yetsin diyorsan

Ceberutlar çekilsin, gitsin diyorsan

Anayasaya EVET, EVET de kardeş!

 

Bu BABALAR başkadır, hâlden anlamaz

Her nece konuşsan, dilden anlamaz!

Çiçekten, sevgiden, gülden anlamaz

Anayasaya EVET, EVET de kardeş!

 

Askeri dışa değil içe salarlar

Gidip de çıkmaz sokaklara dalarlar

Sıkı yönetirken, hep parçalarlar

Anayasaya EVET, EVET de kardeş!

 

CHP’yi anlarım, yakışır ona

MHP ile APO safta yan yana

Şu, “Kandilli BDP!” doymuyor kana

Anayasaya EVET, EVET de kardeş!

 

Uyma sakın hayırcı hayırsızlara

Geçmişleri hortumcu şu hırsızlara

Din-diyânet düşmanı uğursuzlara

Anayasaya EVET, EVET de kardeş!

 

İlk defâ sivil anayasan olacak

Hürriyetin artacak, dirlik gelecek

Herkes kucaklaşacak, yüzler gülecek

Anayasaya EVET, EVET de kardeş!

 

Mesele parti değil, hükümet değil

Şuna, buna, kimseye husûmet değil

Terörden beslenenlere etme sen meyil

Anayasaya EVET, EVET de kardeş!

 

Eğer varsa bir derdin seçime sakla

Beğenmediklerini orada hakla

Burada zâlimlere attırma takla

Anayasaya EVET, EVET de kardeş!

 

Fırsat tanıma artık haybecilere

Geçit vermeyelim darbecilere

Kontrgerilla, gladyo, jitemcilere

Anayasaya EVET, EVET de kardeş!

 

                Pireye kızmışsan da yakma yorganı

Kendi bacaklarına çalma sırganı

                Kesip at tependeki yağlı urganı

Anayasaya EVET, EVET de kardeş!

 

Kılıçdar’ın sakın ha, bakma ağzına

Sırf muhâlefet için vurur sazına

Aldırma despotların arsız cazına

Anayasaya EVET, EVET de kardeş!

 

Sivile hayır, nasıl halk iktidârı?

Biri uyarsın, şu Kemâl Kılıçdar’ı

Darbeli yasalar mı, bu halkın kârı?

              Anayasaya EVET, EVET de kardeş!

 

Halkı küçük görenler geri dönmesin

Tekrardan gelip tepemize binmesin

Yeşeren şu ümitlerimiz sönmesin

Anayasaya EVET, EVET de kardeş!

 

Devlet içinde devlet, devri son bulsun

Yeter, söz de, karar da milletin olsun

Tek halka değil, herkese dokunulsun

Anayasaya EVET, EVET de kardeş!

 

Daha dün yaşadıklarından ötürü

Darbeli dönemlere çek şu satırı

MENDERES’in, ÖZAL’ın varsa hatırı

Anayasaya EVET, EVET de kardeş!

 

Aman gaflete gelme, Allâh korusun

Fâili meçhûllerin kanı kurusun

Sen alnı ak, yüzü pak; arı-durusun

Anayasaya EVET, EVET de kardeş!

 

Şu “hayır” dedikleri,  hayr’a hayırdır

Önü tamâmen yokuş, hepten bayırdır

Onlara lâzım olan, cümbüş, seyirdir

Anayasaya EVET, EVET de kardeş!

 

İşte sivil örgütler hep bir arada

“GÜÇLÜ EVET” yolunda, orda-burada

Millet olarak ermek için murada

Anayasaya EVET, EVET de kardeş!

 

ONİKİ EYLÜL; bayram üstüne bayram

Bütün dünyâ bu güzel millete hayran

“Süper güçlü ülke”ye doğrudur seyran

Anayasaya EVET, EVET de kardeş!

 

Sen târihe hükmetmiş, büyük milletsin

Zincirler, tasmalardan çektiğin yetsin

Buraya kadarmış, artık burada bitsin

Anayasaya EVET, EVET de kardeş!

 

Rabbim yardım etsin bu aziz millete

Düşürmesin buradan tekrar zillete

Zevâl vermesin Allâh, dîn ü devlete

Anayasaya EVET, EVET de kardeş!

 

Nûrânî vatanına âşık bir şâir

                Sözleri hep sevgiye, saygıya dâir

Bismilâh de, eşini-dostunu çağır

Anayasaya EVET, EVET de kardeş!

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

01.09.2010


Mar`12
26
ORUÇ ŞEHRİNE VEDÂ GÜNLERİ..
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

ORUÇ ŞEHRİNE VEDÂ GÜNLERİ…

Mâlum, fındık mevsimiyle Ramazan mevsimini birlikte idrâk ettik ve inşâllâh güzel de götürüyoruz. Allâh kolaylığını veriyor. Yeter ki samîmiyetle arzu edilsin. Şeytanın vesveselerine kulak kabartıp da, hemencecik bahânelere mürâcaat edilmesin. Ne mutlu. Bu, bir taşla iki kuş gibi bir şey. İnşâllâh, hem fındık, hem de Ramazan hasatlarımız bol, harmanlarımız bereketli olur. Yüce Rabbim, özellikle sıcak dönemlere denk gelmesi sebebiyle oldukça zorlu geçen bu çifte süreci lâyıkıyla değerlendirmeyi, oruçluyla ilgili, cennetin dilediği kapısından gireceğine dâir ilâhî vaadleri ziyâdesiyle hak etmeyi bizlere nasîp eder. Bu da, önce niyet, sonra azim, kararlılık ve biraz da gayret istiyor. Efendimiz (SAV)’in de belirttiği gibi Ramazan, sonuçta bir sabır ayı. Ve, “Şüphe yok ki Allâh sabredenlerle berâberdir.” Bakara 153

İşte sabrettik. Ne kaldı şunun şurasında. Önceki günden bu yana “ELVEDÂ, ELVEDÂ, ELVEDÂ YÂ ŞEHR-İ RAMAZAN!” demeye başladık bile. İşte bu kadar. Ne kaybettik ki? Sevap desen ganî. Allâh Teâlâ buyurur ki;

“Kulum, yemesini-içmesini ve şehvetini benim rızâm için terk etmiştir. Oruç, yalnız benim için tutulur. Ve onun hesapsız mükâfâtını ancak ben veriririm, başka ibâdetler ise on misliyle ödenir.”

Evet, Rabbimiz, diğer ibâdetler için bire on, bire yediyüz derken, oruç için bir sınır koymamıştır. Oruç kolay değil, hele bâzıları için neredeyse imkânsız bir şey gibi de gelebilmektedir; ama işte sonucu da o kadar tatlı ve sürprizlidir. Yeter ki biz, her şeye rağmen tutma kararlığında olalım. Rabbimizin hazînelerinin sınırı mı var ki?

Ancak, yalancı cennet mesâbesindeki dünyâya ve onun, yine Allâh’ın lütf u ihsânı olan nîmetlerine, çeşit çeşit güzelliklerine aldananlar, ufak bir bahâneyle, yalancı cenneti hakîkisine tercih eder bir manzara sergiliyorlar. Allâh’ın verdikleriyle, Allâh’ın emir ve yasaklarını ihlâl ediyorlar. Dünkü yazımızda da vurgulamaya çalıştığımız gibi, kâhir çoğunluğu oruç tutan memleketimizde, ne Hak’tan, ne de halktan çekinmeden, mâsum çocuklara, rehber yoksunu gençlere kötü örnek oluyorlar. Böylelikle günâhlarını daha da katmerli hâle getiriyorlar. “Bırakın bizi. Cennetiniz sizin olsun. Bize dünyâ yeter. Gerisi de bizi hiç ilgilendirmiyor. Sizi de enterese etmez!” demeye getiriyorlar.

Haklılar. Herkes kendi yolunu kendisi seçer. Herkes kendi sonucuna kendisi gider. Ancak, bizim hemşeriler, vatandaşlar, komşular ya da arkadaşlar ve de her şeyden önce bir insan olarak beklediğimiz biraz saygı. Nezâket. Çocuklarımıza kötü örnek olmamaları. Gizlice yemeleri. Mâzereti olanlar için şeriat ruhsat veriyor ve de bunun âdâbını da belirtiyor. Oruç yenilecekse bile, bunun da kitaba uygun yapılması gerekiyor. Bundan ötesi apaçık isyân anlamına gelir. Rabbimiz böyle bir durumdan cümleyi korusun. Âmin.

Ramazan, ayrıca hatim ve mukâbele mevsimi. Okurken şu âyet geldi önümüze:

Kasas 58:   “Biz, nîmetler içinde şımaran

nice memleket halkını helâk etmişizdir.”

Evet, sevgili okurlar; şımarıklık hiç iyi bir şey değil. Bu anlamda, diğer yöreleri pek bilmiyorum ama, şehrimizin durumu iç açıcı görünmüyor. Bir şükürsüzlük, nîmetlere nankörlük, aldırmazlık, kayıtsızlıktır almış başını gidiyor. Kimse ne yaptığının ve de ne yapmadığının farkında değil. Bir sürü misâli, şuursuzca, basın-yayın ve dizilerin gazıyla, nefislerinin de yordamıyla akıp gidiyorlar meçhûllere doğru. Bundan hepimiz sorumluyuz.

Bu yöre bizim, hepimizin ve onun gidişâtındaki sorumluluklar da hepimize âit. Tercihlerimiz, beğenilerimiz ve oylarımızla; toplumsal faaliyetlerimiz, kişisel ya da çevresel örnekliklerimizle bu genel manzaranın bir parçasıyız. Onda, kıyısından köşesinden, az ya da çok bir payımız var. Dolayısıyla, kimse kendini bir yana çekemez. Her kes üzerine düşeni yapmalı, çocuklarını, gençlerini, geleceğini, onların ve de kendilerinin âhiretini düşünenler bir inisiyâtif peşinde koşmalıdırlar. Edilgenlikten etkenliğe, seyirci koltuğundan sahneye geçilmeli, söylenecekler söylenmeli, mârifetler gösterilmelidir. Yanlışlıklara dur demek, işin doğrusunu sergilemek, ve bilhassâ çelik-çocuğumuz adına bunu yapmak zorundayız. Aksi  takdirde, ne dünyâmız, ne de âhiretimiz, oturduğumuz yerden hayâl ettiğimiz gibi olmayacaktır.

Zîrâ, bu iş yıldan yıla arta arta toplu bir çılgınlığa doğru gidebilir. Daha yaz aylarının girmesiyle toplumda bir hayâsızlık yarışı başlamıştı. Sokaklar, caddeler çıplaklık yarışındaydı. Topluma ve gençliğe yön veren yerel çevreler de eğlence eksenli organizasyon yarışındaydılar. Bunun ardından mübârek Ramazan geldi. Kendisini dünyâ süs ve lezzetlerine, gösterişe, teşhîre böylesine kaptırmış bir toplum, karşısında Ramazan’ı görünce birdenbire kendisini ne kadar frenleyebilirdi ki?

Güneydoğulu işçiler, çetin şartların insanları. Çoğu, açlığı, yoksulluğu yaşıyor, tanıyor. Oruç ona ağır gelemeyebiliyor. Bu insanlar dirençli ve güçlü insanlar. Her bâdireye hazır, gözü pek, irâdelerine sâhip insanlar. Oruç ne ki? Ve nitekim de, hemen hemen hepsi, günboyu sıcakta çalışmalarına rağmen oruç tuttular.

Burada, bir eli yağda, bir eli balda olanlar, canı isterse çalışanlar, canı istemese yatanlar ise çeşitli bahâneler üreterek orucu teğet geçebiliyorlar. Çünkü, üç öğüne üç daha katanların, yeme-içme sürecinden kopmaları daha zor olabiliyor. Yârın başa gelebilecek belâ ve musîbetler karşısında nasıl direnecekler?İşte rabbimiz de, sabrı yaşayalım, bu nîmetleri fark edelim, yokluğunu da,varlığını da görelim, her hâlükârda şükretmeyi bilelim, bunun için de fakirleri anlayalım, onlara yardımcı olalım diye, imtihanın ötesinde ayrıca bir de ders olarak orucu emrediyor. Tutup da, her anlamda istifâde edenlere ne mutlu!

Oruç şehrine, yâni Şehr-i Ramazan’a vedâ günleri yaklaştı. İnşâllâh bereketlerle, birlik-berâberlik, sevinç ve mutluluklar içerisinde kardeşçe yaşadığımız daha güzel ve feyizli nice ramazanlara ve bayramlara ulaşırız.

Cumâmız mübârek, oruç şehrimizin mânevî caddeleri ibâdet feyziyle aydınlık,

Hem Ramazan, hem de fındık harmanlarımız bereketli olsun. Yüreklerimiz

dünyâ ve âhiret bayramlarına kavuşacak olma ümitleriyle dolsun ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

26.08.2010


Mar`12
26
ŞEN OLASIN ORDU ŞEHRİ
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

ŞEN OLASIN ORDU ŞEHRİ!

Artık yerli işçi bulmak zor. Çünkü, şimdi her kesin kendi fındığı var. Yukarı ilçe ve köylerden gelenler de fazla duramıyorlar. Buralarda mevsim geçmeden, onların da fındığı başlıyor. Bu sebeple, yöremizin fındık toplama ihtiyâcı artık yurdumuzun doğu kesimlerinden gelen işçiler vâsıtasıyla gideriliyor. Rabbimiz, insanları birbirlerine sebep olarak yaratmış. Onlar olmasa, bölgemizde fındıklar dalda kalacak gibi gözüküyor. Rabbimiz, bizlere birbirimize muhtaç olduğumuzu gösteriyor. Anlamayı ve özümsemeyi de nasîp etsin inşâllâh.

Köyümüzdekilerden gördüğümüz, bildiğimiz kadarıyla, istisnâlar hâriç, gurbet şartlarının elverişsizliği, çalışma ve hava durumlarının ağırlığına rağmen çoluk-çocuk hepsi de oruçlarını tutmaya çalışıyor. Onlara telefon geliyor memleketlerinden, “biz burada gölgede ağzımız kurumuş, yanıyoruz, yattığımız yerde oruçta zorlanıyoruz, gelin de görün!” diye. Her telefon açan, “sıcaktan ölüyoruz!” diyormuş. Yine iş olsa da yapsak diyorlar. Buralar yeşillik, serin. Çalışıyor olsak da, buralarda oruç bizim için daha kolay diyorlar. Ama, iş bulamayınca dün bir kısmı gitmek durumunda kaldılar. Yolları ve bahtları açık olsun.

Bu yıl fındığı, iki bölüm hâlinde patoza verdik. İlk harman patozcularımız oruç tutmuyorlardı. Patozcuların, iş yoğunluğu sebebiyle genelde tutmadıkları biliniyor, ya da konuşuluyor. Ama, geçen gün tevâfuk eden patozcularımız Termeli ve kardeştiler; ikisi de oruç tutuyorlardı. Bilâl ve Cemâl kardeşler, genel intibânın aksine, isimleri gibi güzel ve temiz yüzleri, ayrıca iş titizlikleri ile dikkât çekiyorlardı. Güzel, temiz, sağlam insanlarla iş yapmanın ayrı bir tadı-tuzu var. Rabbim, sayılarını çoğaltsın. Âmin.

DÖNERLİ RAMAZANLAR

Maalesef, bu kentin Ramazan manzaraları pervâsızları oynuyor. OBKT’si, ve inadına siyâsî tercihleriyle meşhur kentimizin, oruçsuzluk damarı da şöhret yolunda gibi. Ordumuzda, yerel yönetim ve akademik çevrelerin, yıl boyu sergiledikleri ve genel havayı yansıtan etkinliklere bakarak bunun gâyet normâl olduğunu söylemek mümkün. Atalarımız, ne ekersen onu biçersin dememişler mi? İşte ortada. Şunu kabul etmek gerekir ki, AkParti iktidarıyla birlikte millî-mânevî değerleri önceleyen çevrelerde bir rehâvet söz konusu. Faaliyetler yok denecek kadar az. Ordu’ya hâkim hava zevk ve eğlence eksenli bir âlem. Her hâlde, adımızın Ordu olmasına güveniyoruz!

İşçilerin ekmek hesabı dolayısıyla, bir fırıncı arkadaşla sohbet imkânımız oldu.

“11 lokantaya ekmek veriyorum. Ramazan başında, 2’si hâriç diğerleri ekmek almayacaklarını bildirdiler. Gelişen zaman içerisinde iş tersine dönerek, ekmek almayanlar ikiye düştü!” Müşterilerin lokantacıları zorladığını ve tekrar açmak durumunda kaldıklarını belirtti. Ben de, “köyden indim şehre, şaşırdım birden bire!” darb-ı meselinin ifâde ettiği gibi, işçileri uğurlamak için geldiğimiz şehirde, Güzelordu’nun, OTOGAR çevresindeki kahvehânelerinin doluluğunu görüp, dışarıya atılan masalardan gelen taş ve çay kaşığı seslerini duyunca şaşırmadım desem yalan olur. Şehrimizin bu kadar hızlı yozlaşacağını tahmin edemezdim doğrusu. Fırıncının beyânına göre, Köprübaşı’nın oralarda, lokantalar Ramazan öncesi dönerlerinin aynısını hazırlıyorlarmış müşterileri için.

Memleketi anlamak zor. Sağ oylar çoğalıyor. Medyaya göre, dincilik artıyor. Gelgelelim, oruçsuzluk, edepsizlik, çıplaklık, hayâsızlık çoğalıyor ve de aleniyet almış başını gidiyor. Mâşâllâh, vatandaş, Allâh’ın bildiğini kuldan saklamıyor! Ne kadar açık-seçikler görüyorsunuz. İsyânları bile harbî! Saklama ihtiyâcı duymuyorlar. O kadar şeffaf, böylesine demokrat ve de haddinden fazla dobra! Bu ise, Müslümanlığa sığmadığı gibi Hristiyanlığa da sığmıyor. Çünkü, batılıların öteden beri oruçlulara saygı adına, onların gözü önünde yememeyi bir nezâket olarak sergilediklerini biliyoruz. Bu anlamda, bizimkileri, sonradan görme laikçiler olarak nitelemek en isâbetlisi olacak gâlibâ.

Şu ya da bu şekilde oruç tutmayanlar, aslında, kendi zaaflarının kurbanı olduklarının pekâlâ farkındalar. Onlar da biliyorlar ki, sonuçta, ibâdete ihtiyâcı olan bizleriz. Gerçekte, fındık hasadı, hayat hasadına örnek teşkil edecekken, tam tersi olarak, engel olabiliyor maalesef. Fındık hasadı, mâneviyât kesadını getirirse bunun kârı ne olabilir ki zarardan başka?! Gaflet denen şey bu olsa gerek! Rabbim cümlemizi korusun.

ASIL KAHRAMANLIK!

Ayrıca, bu günâhını saklama ihtiyâcı bile duymayanlara, bunun bir kahramanlık olmadığını, asıl kahramanlığın, olumsuz arzu ve isteklere karşı direnmekle olabileceğini söylemek gerekir. Nitekim, Peygâmber Efendimiz (SAV) de, Bedir Savaşı’ndan dönerken ashâbına, asıl savaşın nefisle yapılan savaş olduğunu belirtmiştir. Bu bağlamda, bugünün pervâsızlarına, aşk çağlayanı Mevlânâmızın şu sözlerini tekrar hatırlatmak yerinde olacaktır:

“Nefsinle savaşa girişince; “Ben orucu öyle ucuza satmam!” diye kendini yere at, ellerini çırp, ayaklarını vur, diret!

Sen, canının içinde Kur’an nûrunu istiyorsan, şunu bil ki, oruç, bütün Kur’ân’ın tertemiz nûrunun sırrıdır!”

            İşçiler artık memleketlerine dönüyorlar. Birisinin, vedâ sürecinde dediği gibi; “İyi davrananların iyiliği söylenir. İşte gidiyoruz. Herkesin bahçesi, evi-barkı, suyu-odunu kendisine kaldı. İyiliği ya da kötülüğü de yanına! Ne oldu yâni?!” Dünyâ da böyle. Aslında, birilerini kaale almadan, hor görerek bir şeyler yapanlar, kimseye değil, tüm kötülükleri kendilerine yapıyorlar.

Sözün özü, netîcede mülk Allâh’ın. Ve dönüş de O’na. Her kes arzu ve hevesleri, kendisi ve çevresindekilerle imtihan oluyor. Ve de, herkesin hesabı kendine.

Rabbim cümlemizi, Ramazan iklîminin mânevî atmosferi bereketiyle,

Ömür boyu, her hâlükârda, dâimâ, iyilik ve güzellikleri şiâr edinerek

hesabını kolaylaştırma şuuruyla yaşayanlardan eylesin ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

25.08.2010


Toplam 228 Blog, 46 Sayfada Gösterilmektedir.
«« « 13 14 15 16 17 [18] 19 20 21 22 23 » »»

En Çok Okunanlar Son Yorumlananlar Hakkımda
POPÜLER MASONLAR ORDUDA (7140)
AKROSTİŞ YAZILARI (5512)
FOTOĞRAF-NÂME (5186)
MODA-NÂME (5064)
EYMÜR-NÂME 2 (4928)
EYMÜR-NÂME 1 (4652)
Bedford-nâme (4624)
Nûri KAHRAMAN (4617)
EYMÜR-NÂME 3 (4590)
BAYRAMLAŞALIM DOSTLAR! (3949)
ÜÇ ÖZTÜRK, BİR MEVLÂNÂ.. (1)
CHP-NÂME (1)
GACAROĞLU AHMET EFENDİ (1876-1962) (1)
FOTOĞRAF-NÂME (4)
37 YIL ÖNCESİ, KÖYDE BU GÜN.. (1)
NASIL BİR İL BAŞKANI? (1)
ERKAN TEMİZ BEYİN TELEFONU (1)
BİZ DE İMAM-HATİPLİYİZ Sn. ADİL AKYURT (1)
MODA-NÂME (3)
AKROSTİŞ YAZILARI (4)
 

Www.GirdapTasarim.Com Tarafından Hazırlanmıştır...