Menü

Anket

Sitemizi Beğendiniz mi?
Evet (%73,9)
Hayır (%20,0)
Kararsız (%5,93)

Toplam Oy: 219

Tüm Anketler

Takvim

« Aralık - 2025

»

PT SL ÇŞ CM CT PZ
1 2 3 4 5 6 7
8 9 10 11 12 13 14
15 16 17 18 19 20 21
22 23 24 25 26 27 28
29 30 31

İstatistikler

 Toplam Hit: 4607403
 Sitede Aktif: 1
 Ip: 172.70.100.74
 Browser: Default - 0.0
 Toplam Kategori: 20
 Toplam Blog: 561
 Toplam Yorum: 28
 Toplam Resim: 6
 Toplam Mesaj: 17

Etiket Bulutu

15 Temmuz 2016 Cumâ Dirilişi adayname aile âile Akdeniz Üniversitesi akrostiş anı Antalya Antalya Palas aşık edebiyatı ÂŞIK EDEBİYATI BABA başbakan başkanlık Bedford, Araba sevdası Biyografi cami cemaat cemiyet chp cuma cumhurbaşkanı çocuk edebiyatı Çocuk Edebiyâtı ÇOCUK ŞİİRLERİ dede deneme DÎNÎ ŞİİRLER DİNİ-MİLLİ ŞİİRLER DÖRTLÜK edebiyat eleştiri eymür eymür köyü eymürname GÜZELLEME halk şiiri halk şiri HÂTIRA hâtıralar HAYAT HİKÂYESİ HECE HECE VEZNİ hiciv İMAM-HATİP PİLÂV GÜNLERİ işkence KADİR GECESİ KÂFİYE komşu ülkeler koşma köy yazıları köyname lüleburgaz MANİ Manzum Fıkralar mızrap NÂMELER Nasreddin Hoca NURİ KAHRAMAN okul edebiyatı ordu ordu hayat ordu hayat gazetesi ordu imam-hatip Palace Palas RAMAZAN RAMAZAN EDEBİYATI recep tayyip erdoğan siyâset şiir toplum türkiye ulubey Yalçın Yüksel Yeni Türkiye zulüm

MIZRAP 2011

Bu Kategoriye Ait Blogları Rss İle Takip Et
Mar`12
26
ÇINARLAR, PINARLAR; YÖNETİCİLER
MIZRAP 2011

Yorumlar(0)

ÇINARLAR, PINARLAR; YÖNETİCİLER!

Önceki gün bir çınar yazısı yazmış, orada, Fatsa’dan, Ünye’den çınarlardan söz etmiştik. Çınarın gölgesinde, çınarsızlığın meydana getirdiği ufuk boşluğu ve kültür kaymalarına vurgu yapmağa çalışmıştık. Bu, öteden beri içimizde bir ukdeydi. Çınardan kopmak, pınardan kopmak; bir nevî kaynaklarından kopmak gibi bir şeydi çünkü.

O yazıda ayrıca, Ordu’nun çınarı olmadığına getirmiştik sözü. Öyle olmaya öyle de, kentimizin çınarı yok da, ya pınarı var mıydı? Şöyle doğru-dürüst bir meydan çeşmesi bile yok! Merhum Sıtkı ÇEBİ’nin yazdığı ÇEŞMELERİMİZ kitabında yer alanlardan kaçı ortada şu anda? Merhum üstad onları süs için yazmadı. Birileri korur, onarır, geliştirir diye düşündü mutlakâ. Çünkü çeşmeler hem insanlara nefes aldırır, hem de kente. Hem de târihe, kültüre, edebiyata. Tüm güzellikler için bir ilham kaynağı olur çeşmeler.

Bir düşünelim; çeşmeler olmasaydı Fâruk Nâfiz’in o enfes, en az, o güzelim yayla çeşmeleri, oba pınarları kadar tatlı, şırıltısı ve çağıltısı sonsuza doğru akıp duran ve çağlayacak olan ÇOBAN ÇEŞMESİ şiiri, duygu-düşünce, kültür pınarlarımızı böylesine besleyebilecek miydi? Ama, neylersiniz ki, çınarlar gidince pınarlar da küsüp, sularını çekip sessiz-sedâsız gidiyorlar gibi sanki bir bir.

Ama, tüm bunlar; o güzelim çınarlar, tatlı pınarlar hep bir ufuk ister. Dünyâ görüşü arar. İlgi gözler. Zihniyet seçer. Yoksa küser; sizi günlük meşgâlelerinizle, anlık heveslerinizle baş başa bırakıp, geçer-gider ve târihteki yerine oturur. Bir gün merak edip arayan-soran olursa, tozlu raflar, sararmış yapraklar arasından yine de gülümsemeyi ihmâl etmez ziyâretçilerine!

Her neyse. Biz çınar yazısı yazıp ta, Fatsa’da, Ünye’de çınar var; bizdekiler zaman içerisinde kesilmiş diye hayıflanırken dün Fatsa’dan bir çınar haberi kopup geldi. Hem de dalları-budaklarıyla! Biz yok diye ağlarken, onlar da var olanın kıymetini fehm edememe noktasındalar!

Gerçi biz, en azından sevindik. Geçen yazıda, Fatsa için ÇINAR adlı dergiden söz etmiş ama, ağaç konusunda bilgimiz olmadığı için oraya girmemiştik. Şimdi, bu haber vesîlesiyle var olduğunu öğrendik. Aslında bizim de her gidişte gördüğümüz ağaçtı bu ama, o an için hatıra gelmemiş olmalıydı. Her neyse, varlığını öğrendiğimiz lâkin, kolu-kanadı kesileceğine dâir buruk bilgiler aldığımız haberde şöyle deniyordu:

“Koruma altındaki çınarı koruyamadılar. Tarihi çınarın dalları inşaat kurbanı. Ordu’nun Fatsa İlçesi’nde Fatih Sultan Mehmet tarafından Trabzon’u fetih hareketi sırasında dikidiğine inanılan ve adına festivâller düzenlenen 550 yıllık çınar ağacı, yapılan inşaat yüzünden kesildi! Koruma altında olan ve anıt olarak kabul edilen Çınar ağacının dallarının kesilmesi vatandaşlar tarafından tepkiyle karşılandı!”

Haber böyle. Gördüğünüz gibi, çınar bir sembol. Osmanlı’yı ve onun şahsında temessül eden medeniyetimizi çağrıştırıyor. Çınarın dalları yana doğru uzar gider. Heybetli gövdesiyle yukarı doğru da yükselir. Tüm canlılar, özellikle böcekler, kuşlar için kol-kanat ve barınak insanlar için de gölgelik ve sığınaktır. Bundan dolayı çınar, ağaçtan öte kültürel bir figür.

Hadi, bizim Ordu kenti olarak sol bir geleneğimiz var ve bu hâlâ sürüyor. Dolayısıyla belediyelerimiz çoğunlukla, hep geçmişle, târihle problemi olan zihniyetlerden teşekkül etti. Sağı-solu birbirine karıştı. Ya, icraatlarıyla sağduyusunu ispat etmiş olan Fatsa’ya n’oluyor? Aslında, en militan dönemlerinde bile Fatsa muhâfazakârlıkta bizden dâimâ önde olmuştur. 80’de öyleydi, 97’de de, daha önceleri de! Ama şu anda; onlar da mı âdetâ, kolumuzu kanadımızı kırmağa çalışıyorlar şeklinde bir soru geliyor aklımıza?!

Biz elbette, buradan doğru ahkâm kesme durumunda değiliz. Kimsenin işine karışmak ta haddimize değil. Burada, bir vatandaş olarak duygu ve düşüncelerimizi serdediyoruz. Takdir sizlerin ve ilgililerin. Zâten, mesele, şu anki durumun meselesi de değil. Ta zamanında, o çınarın çevresi îmar dışı olabilmeliydi. O bölge, çınar da bahâne edilerek sit alanı diye, şehre bir soluklanma mevkii olarak plânlanmalıydı.

Haberdeki fotoğrafta da açıkça görüldüğü gibi, çınarın dalını kesip onun yerine binâ koymak, insanların gökle olan kucaklaşmasına, ufkuna kota koymak gibi bir şey. Hadi, târihi, kültürü, edebiyatı bir yana bırakalım! Şehircilik açısından da muvâfık değil! Bir kent için, çınar demek, park, bahçe, alan, meydan, yeşillik, genişlik, ferahlık, cıvıltı, muhabbet ve de saâdet demek.

Çınarlar kesildikçe kolsuz-kanatsız, yersiz-yurtsuz kalanlar sâdece kuşlar değildir. İnsanların da nefes alanları daralmakta, soluklanma imkânları azalmaktadır. O zaman, ağaç deyince duralım, çınar deyince her şeyi börtü-böcek adına, nefes adına, kültür adına, geçmiş ve de gelecek adına durduralım ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

26.01.2011


Mar`12
26
ORDU SİYÂSETİ ŞENLENİYOR
MIZRAP 2011

Yorumlar(0)

ORDU SİYÂSETİ ŞENLENİYOR!

Niye derseniz, işte Seyit Torun! Yarın-öbürgün resmen CHP’li. Genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu gelecek almaya. Ağır adamlara ağır misâfir gelir. Seyit TORUN, Ordu siyâsetinde yeni bir dengenin adresi. Hattâ ülke siyâsetinde. Meclise girdiğinde ilgi odağı vekillerden biri olacaktır. Öyle ya, kaç dönem iktidar partisini alt edip, ölü bir partiden başkan seçilen bu adam ne biçim adam?

Kim ne derse desin, Seyit TORUN’la birlikte, Ordu’da hesaplar karışacak. Bilhassa Melet Vâdisi Boyu’nda. Değil mi ki bu havza onu Ordu’ya başkan yaptı; Ankara’ya da vekil  yollayacaktır.

Belki peşinden bir kişiyi daha sürükleyecektir. O zaman geriye 6’dan dört kalıyor. Bir de MHP. Kaldı mı üç?! Mevcut 5 vekil aralarında paylaşsınlar bakalım! Sizin anlayacağınız, iktidar partisi hesabını daha dikkâtli yapmak zorunda. AkParti teşkilâtındaki sancılar da bu kaygılardan kaynaklanıyor.

Sonra, bir de yeniler var. Gerçi, yenilerin hedefi Belediye başkanlığı için bir hamle yapmaktan, ileriye dönük zemin hazırlamaktan ibâret olabilir. Yoksa, şu tabloda adaylığa çıkmanın, hele mevcut vekillerle kanka olup ta, onların önüne geçmeğe yeltenmenin başka ne mantığı olabilir?

Helâli hoş olsun. Birileri Ordu siyâsetini tekeline aldı. Konjoktür müsâit. Kimi vekil. Öteki başkan. Vay babam vay. Bu millete hizmet yapacak kimse olabilir mi kendilerinden başka! Bir belediye başkanı, ancak vekillerin gölgesinde yetişebilir! Yoksa okullar, mektepler, üniversiteler; hepsi hava-cıva! Entrika tecrübesi olmadan diplomalar ne anlam ifâde edebilir ki? Adamlar bulunmaz hint kumaşı. Salla başı, al maaşı; bunların hepsi aynı yumağın kumaşı!

İLLE DE TEŞKİLÂT! GERİSİ MÜŞKİLÂT!

Teşkilât, ille de teşkilât! Gerisi müşkilât! Öyle mi? Tabiî ki öyle ya! Ne kadar donanımlı, bilgili, görgülü olursa olsun, huyunu suyunu bilmediğin, çarklar konusunda tecrübe etmediğin adamı getirirsin de seni dinlemezse, derdini anlamazsa, senden habersiz, senin hânene yazılmayacak ve senin algın-vergin olmayacak işler, hizmetler yapmağa kalkarsa ne olur? En azından fevkâlâde ayıp olmaz mı? Hem de, anlı-şanlı ve de fevkâlâde heyecanlı, hizmet hizmet diye sayıklayıp, uykuları kaçan vekil beyler ve şürekâsına!

AYAKLAR, BAŞLAR; KUYUDAKİ TAŞLAR!

Hani ne demişler sevgili okurlar; bir deli kuyuya bir taş atmış; kırk akıllı çıkaramamış! Ordu siyâseti aynen öyle. Çok akıllılar var, konuşuyorlar, anlatıyorlar, dinletiyorlar, ortalığı inletiyorlar ama sonuçta birbirlerine dolanıp kördüğüm oluyorlar. Bizler gibi, onlar da kötülükleriyle kalıyorlar.

Bununla kalsalar yine iyi; hazır o güzelim birikimlerini ve tüm enerjilerini de siyâsî lâbirentlerde böylece hebâ edip tüketiyorlar. Sonuçta, siyâsette de, hizmette de, kültürde de, ekonomide de, sıfır, elde var sıfır. İnanın, siyâset için harcanan şu zamanlar, imkânlar, gençlikler kültür, sanat ve vakıf işlerine yönlendirilseydi, Ordu çok daha farklı bir yer olur, siyâset te bundan daha kötü olmazdı! Belki de, sosyâl, kültürel seviyeyle birlikte siyâsetin de kalitesi yükselirdi. Gelinen noktada, iki taraf da dökülüyor.

SEYİT TORUN, BAHAR ÇEBİ.

Evet, Ordu siyâsetine dönecek olursak, bu tarafta, Ak Parti’nin misyonu hiç kaale alınmadan, kişisel menfaat ve gelecek hesapları uğruna ortalık toza dumana katılırken, birileri adına, birbirinin benzeri isimler ortaya atılırken, Seyit TORUN, zâhir plânında, birilerinin kıskandığı ilgiyi hak ediyor da aynı zamanda. Vatandaşın beklediği ne? Güleryüz, tatlı söz. O da Seyit Bey’de fazlasıyla var. Dün gittiğimiz cenâzelerin ikisinde de vardı meselâ. İnsanlarla tek tek tokalaşıyordu. Hâl-hatır soruyordu.

Hattâ Boztepe’deki cenâzede Ayşe Bahar ÇEBİ hanım da vardı ve örtüsüyle dikkâtleri çekti. Ak Parti cenahında Bahar Hanım, çoğunluğun, hattâ çok yakınımızdakilerin ilgi duymadığı, Dil Edebiyat Derneği Ordu Şûbemizin Mehmet ÇAVUŞOĞLU Konferansı gibi, benzeri tüm sosyâl, kültürel etkinliklere katılmağa çalışarak bu tarafın açığını nispeten dengeleyen bir isim.

HATTÂ, PARTİYİ BİLE!

Ak Partili vekiller ve il teşkilâtına gelince, hâlâ iktidar olmanın rehâvetini yaşıyorlar. Seçimlere ramak kaldığı şu noktada bile tavırlarını bozmuyorlar. Kimseye minnetleri yok gibi. Durumlarından çok eminler. Onun için, öyle cenâze, dâvet, düğün-dernek ihtiyaçları yok. Hele şu sıra, kendilerinden başka şey düşünecek durumda hiç değiller! Hattâ, partiyi bile! Bir il başkanlığı için bin dalâvere çevirmekle meşgûller çünkü!

Sevgili okurlar. Bu il başkanlığı denilen şeyi, menfaat söz konusu olmadığı sürece, imkân ve zamânı el veren herkes yapar. Süreç sürükler sizi zâten. Ama, önemli olan bu değil ki! Şu an vekillikten de önemli. Çünkü vekillik süreçlerinde de etkili olacağı düşünülüyor ki, büyük ölçüde öyledir. Öte yandan, ortada bir iktidar var. Mutlakâ, pastalar, börekler, çörekler söz konusu. Yoksa, Allâh rızâsı için değil tüm bu kavgalar. Yanılıyorsun diyen varsa; beri gelsin. Ben de o zaman derim ki, eğer hizmetse, beri yanda bir sürü dernek var, vakıf var, hizmet birimleri var. Oralarda niye yoksunuz?!

Bilmem haksız mıyım? Bu günlük te bu kadar ves'selâm... 

 


ORDU HAYAT GAZETESİ

25.01.2011


Mar`12
26
ÇINAR, BİR AYNA MIDIR?
MIZRAP 2011

Yorumlar(0)

ÇINAR, BİR AYNA MIDIR?

           

Ağaçların her biri ayrı güzel, ap ayrı bir kompozisyon. O girift, helezônî şekillerin hiç biri diğeri değildir. Her ağaç bulunduğu yere güzellik ve de özellik katar. Onlar âdetâ topraktan fışkıran cennet örnekleridir.

            Çınar deyince de akla hemen bir ağaç gelir. Doğru. Ama o nasıl bir ağaç? Elbetteki onun, ağaçlar içerisinde ayrı bir yeri var.

            Sâhi çınar ne? Hangi ağaca çınar deniliyor. O ayrı bir tür mü? Daha çok nerelerde yetişir? Meyvesi var mıdır? Gelin görün ki, işin bu tarafı hiç de ilgilendirmiyor kimseyi gâlibâ.

            Botanik kitapları ve ansiklopediler bize bu konuda bilimsel açıklamalarda bulunabilirler. Lâkin, eğer düşünülürse o, dal, budak, gövde, yaprak olmaktan çok öte bir şeydir. Bulunduğu yerde sanki, bir ağaç değil de ruhtur o!

            Bu ne ağacı diye soruyorsunuz insanlara; çınar diyorlar. Bir başka yerde değişik tür olduğu âşikâr bir ağacı soruyorsunuz. Vatandaş, yine çınar diyor. Dalı nasıl, yaprağı nasıl? Çiçeği var mı? Çınar diye bir tür var mı?

            En son şu kanaate varıyorsunuz ki, dalıyla-budağıyla insanı saran ve rûhunu sarmalayan, kısaca insanda çınar hissi uyandıran her ağaç çınardır! O izâfî bir şeydir. Kültürdür, biraz mîmârîdir, ufuktur, edebiyattır. Otantik ve romantik çağrışımları vardır. Yazarların ve de şâirlerin zengin ilham kaynaklarından biridir.

            Öte yandan, bir câmiyi düşünecek olsak, sanki ona bile, ayrı bir ruh katıyor gibidir çınarlar. Siz çınarsız bir Osmanlı Câmii tahayyül edebiliyor musunuz? Ya da medrese, kütüphâne veyâ bedesten? O târihî binâların, figürlerin ve de resimlerin hangisine yakışmazki çınar ağacı?

            Geçenlerde Samsun’a gittiğimizde yine dikkâtimizi çekti. Târihî büyük câmiin hemen yanında bir çınar var. Yanıbaşında da, sağ tarafında yolun karşısında bir meydan ve orada geniş, konakvârî ulu bir de çay evi mevcût.

            Hepsinden önemlisi, ayrıca bir de çınar ağacı. Kiremitli çatıya doğru kanatlarını yaymış. O çınarla birlikte o civardaki mânevî, kültürel hava daha bir sarıp-sarmalayıcı sanki. Çınar olmayınca binâ da, meydan da çırılçıplak bir mermerden ibâret kalacak gibi. Çınarla o çevre, o binâlar, o sokak ve caddeler, ete-kemiğe bürünüyor, can buluyor âdetâ.

            Gel gelelim buraya! Biliyor musunuz sevgili kurlar; Ordu’nun çınarı yok! Ya da ben bilmiyorum. Varsa, bilmek ve de altında bir çay içmek isterim. Bizim çocukluğumuzda, şimdi teleferiğin 2. ayağının yapıldığı yerlere yakın, Yalı Câmi avlusu denebilecek bir noktada böyle bir ağaç vardı; zaman içerisinde kesildi.

            Meselâ, Ünye’de bir ulu çınar var. Liseli yıllarda gördüğümde çok daha uluydu. Şimdi büyük dalları kırılmış; ama yine de bir çınar olarak Cumhûriyet Meydanı’nı süslüyor. Geçen hafta sonu gidişimde yanından özellikle geçtim. Yaslandığı Saray Câmii’ne baktım, târihî konağın duvarlarını izledim. Saray, Çınar, Konak yan yana. Çınarlar, köklü târihin sağlam damarları gibi duruyorlar.

            Fatsa’nın da çınarları var. En azından ÇINAR diye bir dergisi var, 80’li yıllarda yayınlanan. Bu derginin 1986 târihli 2. sayısı var elimde. Bu isim ve ruh o taraflarda yaygın. Sanırım Çınar diye bir de dersaneleri olacaktı. Bunlar hep kodlara işlemiş çınar kültürünün tezâhürleri.

            Ordu’ya gelince, buralarda çınarın adı da, tadı da yeşermiyor. Esâmesi geçmiyor. Daha önce çınarlarda adı geçenler de buraya gelince kentleşiyor, yâni kent havasına uyuyor. Çınarı da, pınarı da unutuyor gibiler. Bu son sözlerimizi ileriki bir yazıda biraz daha açıp, ne söylemek istediğimizi anlatmağa çalışacağız inşâllâh.

            Şimdilik, çınarlı duygular, pınarlı düşünceler dileğiyle ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

24.01.2011
 


Mar`12
26
SİVİLDE KÜLTÜR, SİYÂSETTE BİT YENİĞİ
MIZRAP 2011

Yorumlar(0)

SİVİLDE KÜLTÜR,

SİYÂSETTE BİT YENİĞİ!

         Ordu’da güzel şeyler oluyor. Ona yakışan da o. Ordu güzel bir yerleşim yeri. Allâh bol ol tabiî güzellik ihsân etmiş. İnsanlar bu lûtfu fark eder de, kendisi de kendine düşeni güzellik ve estetik lehine değerlendirirse ortaya her anlamda bir huzur ve medeniyet şehri çıkar. Nitekim, son zamanlarda şehirde sergilenen güzel hareketler, insanların güzel davranışları gibi insanın içine sevinç ilkâ ediyor. Ufkunu şenlendirip, gönlünü gönendiriyor.

            Aslında, herkes bulunduğu yere güzel katkılarda bulunmağa çalışsa, etki alanında bulunan yerlere iyilikler, hoşluklar ekmeğe çalışsa her yer güllük-gülistanlık olur. Kent, daha bir yaşanmağa değer hâl alır. Bunu yapanlar da mutlu olur, muhâtap olanlar da. Ama, neylersiniz ki, herkes kendi sevdâsının peşinde. Kendi adına bile güzellik tutkusu yok. Öyle bile olsa, yine problem yok. O zaman, sonuçta herkes güzel olacağı için ortalık bütünüyle güzelleşir. Lâkin, ara ki bulasın!

           Çünkü, güzel peşinde koştuğunu sanan bile bunu başkasına nispet için yapıyor. Güzel giyiniyor, güzel yiyor, güzel içiyor ama çevreyi es geçiyor. Bazen de ya arkadaşına, ya komşusuna, ya da insanlara sükse yapıyor. Kendince geliştirdiği güzelliğin toplumun hırçınlığını, doyumsuzluk ve mutsuzluğunu beslemekten öte bir işe yaramadığını fark edemiyor. Aslında fark eder de, öyle bir derdi yok.

 

SADECE OKUMAK YETERLİ Mİ?

           Bunun için, sâdece şehirde yaşamak, eğitim görmek, çok okumak yetmiyor. İlâhî kaynaktan beslenen bir insanlık, medeniyet ve de emânet algısı da gerekiyor.

             Sivil toplum örgütleri son günlerde, bu anlamda üzerine düşen görevleri yerine getirme çabasında gözüküyorlar. Herkes kendi imkân ve kapasitesi oranında kentine ve insanlarına, onun kültür ve irfânına, gündem ve çağ algısına hizmet etmeğe çalışıyor.

              Kültürel konulara ilgimiz dolayısıyla kimi zaman haber, kimin zaman katkı mâhiyetinde bu tür faaliyetlerin bir yerlerinde bulunma durumunda oluyoruz. Millet, memleket ve medeniyet için bir şeyler yapmağa çalışan, bundan herhangi bir gözle görülür maddî menfaati de olmayan bu insanların çabalarına tanık olmak bile ümitlerimizi canlandırmağa yetiyor.

               İşte OSDEP. Ordu Sivil Düşünce Plâtformu. Geçen akşam AKM’de Mustafa ÇALIK’ı dinledik. Ondan bir akşam önce ORİMDER’de Ali DENİZ Hoca’yı. Her ikisi de çok istifâdeli programlardı. Kimliğimizi, kişiliğimizi, kültürümüzü, irfânımızı, birliğimizi-berâberliğimizi pekiştiren programlardı. Yarından sonra Çarşamba günü akşamı Saat 19:00’da yine AKM’de Vehbi VAKKASOĞLU, toplum olarak çok muhtaç bulunduğumuz ÂİLEDE SEVGİ İLETİŞİMİ konulu bir konferans verecek.

             Halk içerisinde ya da bürokraside, kimi insanlar ellerindeki imkânı halk ve ona hizmet lehinde değerlendirmek için elinden geleni yapıyorlar. Çoğu defâ, devletin yapması, ya da siyâsetin yürütmesi gereken işleri, kendisine tüm verilenlerin sâhibi olmaktan öte, emânetçisi bulunmak algısından dolayı üzerlerine alıp götürmeğe çalışıyorlar. İyilikler, güzellikler, böyle düşünen fedâkâr ve cefâkâr insanların omuzlarında buralara kadar geldi. Onlar, belki yoruluyorlar ama, Allâh’ın kendilerini böyle işlere vesîle kılmasından dolayı çok mutlular. Rabbim sayılarını artırsın.

              Beri yanda bir takım insanlar da var ki, halkın, kendilerine hizmet edecek diye ümitlenerek öne kattığı bu kişiler, tevdî edilen emânetleri kendi menfaatleri uğruna, bizzat ya da dolaylı yoldan çarçur yolunu tercih ediyorlar. İşte görüyorsunuz. Siz, şu son günlerde piyasada dönen siyâsî çarkların halkın menfaatine ya da Hakkın hatırına döndürülmeğe çalışıldığı noktasında iyimser misiniz? Aktörlere güvenciniz tam mı? Yoksa endîşeleriniz mi var?

                GİDENLER NİYE, GELENLER NİÇİN?

          Gidenleri götürmeğe çalışıyorlar, neden? Kötülüğü nerde, nasıl ve kime? Devlete mi, millete mi, kişisel menfaate mi? Yerlerine gelecekler kim? Allâh için daha lâyık olan mı, yoksa yalan-dolan mı? Ben, daha iyisinin geleceğinden emînim!? Ama, hangi anlamda ve kime göre daha iyisinin geleceği noktasında fikir sâhibi değilim! Siz, fikir sâhibiyseniz ve de sonuçtan da eminseniz, bizi de haberdar edin de yüreğimizi ferahlatın.

            İşte, Ordu’nun tam hizmet beklediği noktada, etkili konumda olanların kendilerince ve de yalnızca lehlerince oluşturdukları akışın peşine ve kaygısına düşmeleri, milletin ruh dünyâsına hitap edecek kültürel, mânevî, görünür ihâlesi olmayan konulara iltifat etmemeleri, hattâ, gündeminin en son sıralarında bile yer verilmiş olabileceğine dâir ümitlerin artık tükenmiş olması bizlerin dikkâtini sivil toplum hareketlerine yönlendirdi.

            Gelinen şu noktada dahî, maalesef, asıl etki ve yetki sâhipleri sormuyorlar bile hizmetler ne âlemde diye?! Eğer soruyorlarsa, içinde mutlakâ bir bit yeniği arama ihtiyâcı duyuyorsunuz. Çünkü, Ordu siyâsetinin dilinde hizmet kavramı hiçbir zaman emânet kavramıyla örtüşmedi şimdiye kadar. Ufacık bir örneğini dahî görmedik! Böyle bir şey olsaydı, emârelerini bir yerlerde görenler olurdu. Bizimle paylaşırlardı da, yüreğimiz yağ bağlardı! Ama, nerde?

OLGUNLUK VE DE DOLGUNLUK!

            Ey aziz millet, sana fayda yine senden olacak! İş yine başa düşmüştür. Görünen köy kılavuz istemez. Sivil yapılanmalar hizmet peşinde, siyâsetse, en ufak bir harekette bile entrika, dalavere, menfaat. Tercih ve takdir senin!

           Ya siyâseti olgunlaştıracaksın, ya da sivil hizmetlerin gözünü, gönlünü;

        salon ve de balonlarını dolgunlaştıracaksın! Derseniz ki, her ikisine de tâlibiz!

          Böylesi daha da Aliyyül’Âlâ! Ne dedimse gönlümden dedim vallâ; ves’selâm…

 


ORDU HAYAT GAZETESİ

23.01.2011


Mar`12
26
ŞİİR BİR GEMİ; YOKTUR YELKENİ
MIZRAP 2011

Yorumlar(0)

ŞİİR BİR GEMİ; YOKTUR YELKENİ!

Ünye’den bizlere seslenen KÜNYE yazarımız Zeki Ordu Bey, geçen gün gazetemizde yer alan TABLODAKİ DENİZ adlı ilk yazısında dikkâtimizi denizlerin enginliğine doğru çekiyor. Meraklarımız tablolarda kalmasın. Seyrine daldığımız manzaranın aslı var bir adım ötemizde. Çelik-çocuğumuzla, dostlarımızla birlikte oralara doğru gidelim. Deniz ufuklarında hayâllerimize doğru adım atalım demeğe getiriyor.

Gerçekten haklı. İnsanoğlu genelde, içinde bulunduğu nîmetlerin kıymetini bilmez. Ülkemizde deniz görmeğe can atan bir sürü insan varken biz, burnumuzun dibindeki denizin farkında bile değilizdir. Tıpkı şâirin;

Ol mâhîler ki, deryâ içredirler; deryâyı bilmezler!

dediği gibi. Yâni, öyle balıklar ki, denizin içindedirler ama, ne denizin, ne de kendilerine hayat veren suyun, kısaca içinde bulundukları nîmetin farkında ve şuurunda değillerdir. Biz de sanki öyle gibi değil miyiz?

Biz de bu gün, Zeki ORDU Bey’in yazısından ilhâmla dolaştığımız sâhillerin daha ötesine gitmeğe çalışacağız. Hayr’ola, şu kış günü, şu soğukta nereden çıktı bu böyle derseniz, söyleyeyim; dâvet var çünkü! Hem de İsmail Kaptandan! Kaptan dedikse, o da bir şâir. İsmail KARAKURT. Şiirini, arasıra uğradığım Millî Eğitim’de gördüğüm bir dergiden aldım.

Kaptan, şiirin adı, şâirin değil. Ama, o bugün bizim kaptanımız olacak. Hani, seçimi kaybeden başkanlara; “Gönüllerin başkanı!” derler ya, onun gibi. Biz de bugün şâirimizi gönüllerin kaptanı îlân ediyoruz! Mevsim kış da olsa havalar ve ufuklar açık. Şöyle bir deniz turu hiç de fenâ olmaz. Nasıl olsa, hem hafta sonundayız. Zaman da bu anlamda müsâit görünüyor.

Hadi hep birlikte şâirin dâvetine kısmen de olsa uyalım bakalım; bizi nerelerde, hangi ufuklarda, nasıl dolaştıracak?!

             

KAPTAN

-bu sana kaptan

Ben bozkırlı bir çerçiyim kaptan

Hiç deniz, hiç uçan gemiler görmedim.

Ama benim içimde zaten deniz var

Tuzuyla, fırtınasıyla, köpüğüyle…

Kitapların yelkeniyle açılırım

İçimdeki denize; ne kürek ne tayfa

Bir fakir içer suyundan, bir karıncalar;

Bir bakır taslık sana da var!

Palamarı çözemem başak dövdüğüm kadar

Deniz türkülerini bilmem

Sen deniz türküleri söyle kaptan

Ben de bozkır bozlakları

Haydi kaptan: “Aganta burina burinata”

Çubuklar arya! İskele/sancak alabanda,

Güneşin saçlarından süzülerek

Vira bismillah! Açıl, sonsuzluğa…

Bense badem kokulu rüzgârlarla

Yollarında gezerim çocukluk günlerinin

Başımda tüter bir tütün, böyle duydum

Yüzümü sererim bir dizenin içine.

….

Altı kırk beş vapuru, ateşten taşınan su

Sorguya çektiğin tufanları yokluyor

Yokluyor yüzünü bir fısıltıyla

Geceleri mehtap dalgınlığı bazen

Ah kaptan! Uykuyu tünettiğinde yelkenlere,

Kader de öpsün dalgınlıkla, hayal ettiklerini

Kederlere salarsın bozkırlı çerçiyi

Biletsiz yolcuları ölümün dümenine

Zaman akar, deniz derin, ben gider gelirim

Küçülür ruhlar arasındaki camadan

Yılkıyım, kırbacın açtığı yarayla

Ya Nuh’um ol, ya Nuh’un olayım

Ara bitti… Şiir de, aşk olsun kaptan!..

(B.A.A. EĞİTİM Sayı:118 Aralık 2009)

Ne mutlu kendisine ve çevresindekilere Nuh olabilme şuuruyla yaşama cehd ve gayretinde,

o gemiye binmemeğe direnenlerin hayretinde olanlara!

Sevgili okurlar; hepinize şiir tadında hayırlı, uğurlu, şuurlu güzel günler;

ve de sevdiklerinizle birlikte idrâk edeceğiniz sonsuz mutluluklar dileğiyle ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

21.01.2011


Toplam 92 Blog, 19 Sayfada Gösterilmektedir.
«« « 10 11 12 13 14 [15] 16 17 18 19 » »»

En Çok Okunanlar Son Yorumlananlar Hakkımda
POPÜLER MASONLAR ORDUDA (7140)
AKROSTİŞ YAZILARI (5512)
FOTOĞRAF-NÂME (5186)
MODA-NÂME (5064)
EYMÜR-NÂME 2 (4928)
EYMÜR-NÂME 1 (4652)
Bedford-nâme (4624)
Nûri KAHRAMAN (4617)
EYMÜR-NÂME 3 (4590)
BAYRAMLAŞALIM DOSTLAR! (3949)
ÜÇ ÖZTÜRK, BİR MEVLÂNÂ.. (1)
CHP-NÂME (1)
GACAROĞLU AHMET EFENDİ (1876-1962) (1)
FOTOĞRAF-NÂME (4)
37 YIL ÖNCESİ, KÖYDE BU GÜN.. (1)
NASIL BİR İL BAŞKANI? (1)
ERKAN TEMİZ BEYİN TELEFONU (1)
BİZ DE İMAM-HATİPLİYİZ Sn. ADİL AKYURT (1)
MODA-NÂME (3)
AKROSTİŞ YAZILARI (4)
 

Www.GirdapTasarim.Com Tarafından Hazırlanmıştır...