Menü

Anket

Sitemizi Beğendiniz mi?
Evet (%73,9)
Hayır (%20,0)
Kararsız (%5,93)

Toplam Oy: 219

Tüm Anketler

Takvim

« Aralık - 2025

»

PT SL ÇŞ CM CT PZ
1 2 3 4 5 6 7
8 9 10 11 12 13 14
15 16 17 18 19 20 21
22 23 24 25 26 27 28
29 30 31

İstatistikler

 Toplam Hit: 4607338
 Sitede Aktif: 1
 Ip: 172.70.179.135
 Browser: Default - 0.0
 Toplam Kategori: 20
 Toplam Blog: 561
 Toplam Yorum: 28
 Toplam Resim: 6
 Toplam Mesaj: 17

Etiket Bulutu

15 Temmuz 2016 Cumâ Dirilişi adayname aile âile Akdeniz Üniversitesi akrostiş anı Antalya Antalya Palas aşık edebiyatı ÂŞIK EDEBİYATI BABA başbakan başkanlık Bedford, Araba sevdası Biyografi cami cemaat cemiyet chp cuma cumhurbaşkanı çocuk edebiyatı Çocuk Edebiyâtı ÇOCUK ŞİİRLERİ dede deneme DÎNÎ ŞİİRLER DİNİ-MİLLİ ŞİİRLER DÖRTLÜK edebiyat eleştiri eymür eymür köyü eymürname GÜZELLEME halk şiiri halk şiri HÂTIRA hâtıralar HAYAT HİKÂYESİ HECE HECE VEZNİ hiciv İMAM-HATİP PİLÂV GÜNLERİ işkence KADİR GECESİ KÂFİYE komşu ülkeler koşma köy yazıları köyname lüleburgaz MANİ Manzum Fıkralar mızrap NÂMELER Nasreddin Hoca NURİ KAHRAMAN okul edebiyatı ordu ordu hayat ordu hayat gazetesi ordu imam-hatip Palace Palas RAMAZAN RAMAZAN EDEBİYATI recep tayyip erdoğan siyâset şiir toplum türkiye ulubey Yalçın Yüksel Yeni Türkiye zulüm

MIZRAP 2011

Bu Kategoriye Ait Blogları Rss İle Takip Et
Mar`12
26
KARDAN ADAMLAR, KÂRDAN ADAMLAR..
MIZRAP 2011

Yorumlar(0)

KARDAN ADAMLAR, KÂRDAN ADAMLAR…

            Hafta sonumuz güzel geçti. Öncelikle havalar güneşliydi. Bahar kendini iyice hissettirmeğe çalışıyor artık. Çünkü zamanlar geldi. Her ne kadar, Kürtünoğlu Ferit Amca'nın vefâtı dolayısıyle cuma gün gittiğimiz Şuayib'in tepesi dumanlı idiyse de, Cumartesi ve Pazar boyunca berrak bir gökyüzü vardı her tarafta. Havalar yavaş yavaş ısınıyor sizin anlayacağınız.

            Pazar gün Eymür'e gittik. Oradan tâziye için Şuayib'e geçtik. Hava pırıl pırıldı. İnsanlar bağda-bahçede, işlerinde güçlerinde çalışıyorlardı. Kimisi de, yeni Akdeniz yol güzergâhının geçeceği yerlerdeki ağaçlarını kesiyorlar, odunlarını edip taşıyorlardı.

            Mâlum, bu yıl, Boztepe'nin eteklerine kadar birkaç kez inmiş olsa da kar tutmadı. Kar çiğnemek için yukarılara çıkmak durumunda kaldık çoğumuz. Bundan sonra, "Mart kapıdan baktırır, kazma, kürek yaktırır!" sözü tahakkuk eder de tekrar yağar,  sokak ve caddeler kardan adamlarla şenlenir mi; Rabbim bilir. Her ne olursa, hayırlısı olsun inşâllâh…

            Sevgili okurlar. Diğer bir ifâdeyle, bu yıl kardan adamlar gelmediler, beldemizi teşrif buyurmadılar denilebilir rahatlıkla! Kardan adamlar, ak adamlar görünmedi caddelerimizde. Ortalarda bir kirlilik mi var? Ortamı müsâit mi görmediler? Ateşlerle dolu, cehennemî bir manzarayla mı karşılaştılar? İnşâllâh öyle değildir ve de küsmüş falan da değillerdir… Her neyse…

            Cumartesi günü İmam-Hatip Lisesi'ndeydik. Okul Vakfımızın olağan genel kurulu vardı. İmam-Hatip ve buralarda görev yapan İlâhiyât câmiası, eskiler ve yeniler olarak bir araya geldik. Ne de olsa orası hayâtımızın büyük bir bölümünün geçtiği ve ruh dünyâmızın şekillendiği bir yer. Bundan olsa gerek ki, oraya gidince güllerimiz açıyor.

            Yeni mescid yapılmış yurt binâsına. Öğle namazını orda kıldık. Ne kadar güzel olmuş. Şimdiye kadar nasıl düşünülememiş diye hayıflanmamak elde değil. Rabbimiz düşünüp gerçekleştirenlerden ve emeği geçenlerden râzı olsun. Kitap rafları da yapılmış. Çocuklar için gerçek bir gönül sığınağı olmuş. Tebrikler.

            Orada namaz kılıyoruz, ezan sesleri geliyor. Öğle de daha yeni okunmuştu. Allâh Allâh. Sonra aklımıza geliyor ki İmam-Hatip Lisesi'ndeyiz. Hem de yurtta. Kimi ezan okuyor, kimi Kur'an. Daha sabah, nizâmiyeden girişte başlamıştı ilâhî nağmeler bizi karşılamağa.

            Evet sevgili okurlar. Burası İmam-Hatip. Burası farklı. Bizim evlerimizde yeterince okunmayan şeyler burada okunuyor. Çağlamayan nağmeler burada çağlıyor. Boşuna İmam-Hatip denmiyor. Boşuna şer güçler, ellerine fırsat geçmeye görsün, buraya yüklenmiyor. Şerrin görevi ne? Hayrı susturmak! Onun da ülkemizdeki kaynağı neresi? İmam-Hatip Lisesi! Sana düşen, hep ve dâimâ hayırdan yana olmak.

            O zaman, hayrın yanında yer almağa azmeden, bunu çok çok ciddîye alan insan bu müesseselere yakın olma gayreti gütmeli. İmam-Hatibin bir tarafından tutmalı ya da oraya tutunmalı. Oraya öğrenci kazandırmağa can atmalı. Bu müesseselerin yeşermesi, yeniden neşvünemâ bulması için elinden galen gayreti göstermeli, bunu yeniden bir dâvâ hâline getirmeli. Zîrâ, gitgide her şeyler varlaşıyor, lâkin ahlâk yoklaşıyor. Mevlânâ'nın dediği gibi; "İnsanla hayvan arasında fark edeptir!" Edeb, ahlâk, fazîlet olmadıkça hangi insanlıktan, hangi erdemli topluluktan, huzurdan, mutluluktan söz edeceksiniz ki?!

            Vakfın kongresinde dile gelen teklifler arasında Ordu'da bir İLÂHİYÂT FAKÜLTESİ açılması da vardı. Bu konuda gayret gösterilmesi, toplumun aydınlatılması, ilgililerin dikkâtinin çekilmesinin gereği üzerinde duruldu. Biz gazete olarak üzerimize düşeni yapacağız. Lâkin sivil toplum kuruluşlarımıza da görevler düşüyor. Halkımız da bu yönde duyarlılık ve ilgi göstermeli, bu meseleyi, özellikle önümüzdeki üç ay boyunca Rektör adaylarına ve siyâsîlere duyurmağa çalışmalı.

            2. olarak konuşulan ayda bir bir araya gelme ve 3 ayda bir dergi çıkarma fikri de bu gâyeye hizmet edebilir. Ayrıca, okulumuzun ilk müdürü Necdet GARAN Bey Hocamız'ın kitabı da bize, okulla ilgili kalıcı bir şeyler yapmamızın iyi olacağını ilham ve ihtar ediyor. Yurdumuzda ve de dolayısıyla Ordu'muzda büyük çığırlar açan ve topluma derin etkileri bulunan okulumuzla ilgili hâfıza niteliğinde kaynak oluşturucu yayın çalışmaları mutlakâ yapılmalı.

            Diğer yandan, çok hareketli bir haftaya giriyoruz. Aday adaylarının haftası bu hafta. Bakalım peşlerinden yetişebilecek miyiz? Orda, şurda, burda basın açıklamaları var. Rabbimiz, ülkemize ve yöremize, gerek rektörlük, gerekse parlamento seçimlerini en hayırlısıyla neticelendirmeyi nasîp eylesin.

            Elbette ki seçim sath-ı mâilindeyiz. Kıştı, kardı derken kârı da unutmamak gerek. Zîrâ herkes aynı zamanda kâr peşinde. Ama maddî, ama mânevî. Ama kendisi için ama memleket için. Rabbimiz hepimizi de, öbür dünyâda zarar etmeyecek şekilde kâr edenlerden eylesin. Asillerimizi de, vekillerimizi de inşâllâh.

            Bu gündem ve konularla ilgili sıcağı sıcağına yazılarımız olacak. Aklarla karaların mücâdelesinde, gözümüzün seçebildiği kadarıyle fotoğraflar ortaya koyacağız. Rabbimiz bizleri vahim hatâlara düşmekten, insanlara yanlış bilgi ve fikir vermek sorumluluk ve vebâlinden korusun.

            Hepinize, hepimize, Ordumuza, yurdumuza, iyi günler, iyi haftalar, iyi aylar,

            hayırlı seçimler ve de güzel geçimler dilek, arzu ve temennîsiyle ves'selâm… 

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

13.03.2011


Mar`12
26
HÂTIRALARDAN HAKÎKÂTLERE Necdet GARAN..
MIZRAP 2011

Yorumlar(0)

“HÂTIRALARDAN HAKÎKÂTLERE”

Necdet GARAN…

            Geçen gün sabahtan okula gitmek istedim. Ancak, idâreci arkadaşların toplantıda olduğu söylenince oradan Cumhûriyet Lisesi’ne geçtim. Oradaki meslekdaşlarla bir teneffüs miktârı görüşüp hasbihâl ettik. Sonra tekrar İmam-Hatip Lisesi’ne döndüm. Toplantının sürdüğünü öğrenip, rahatsız etmek de istemeyince, danışmadan kimliğimi alıp çıktım.

Uğramak isteyişim, hem çoktandır gitmediğimden, hem de hafta sonu Gölköy’de yapıldığını sonradan öğrendiğim il İmam-Hatip Liseleri arası Ezan, Kur’an ve Hâfızlık dallarındaki meslekî yarışmaların sonucunu merak ettiğimdendi.

Bir de, bir yerden kulağıma gelen, merkez liseleri arası İstiklâl Marşı’nı ezbere okuma yarışmasında Ordu İHL’nin açık ara 1. gelip de, Muhammed KILIÇ isimli öğrencinin okul değil de, hafta sonu meslekî yarışmalara katıldığı takım elbiseyle girmesi dolayısıyla 1.liğinin iptâlinin ne derece doğru olduğunu öğrenmekti.

Sonra, bu konuda bir problem olsa ajanslara yansır, bir şekilde de haberimiz olur, belki de toplantı bunun içindir diyerek karışmak da istemedim ve bu sebeple döndüm gidiyorum. Baktım, bizim Mehmet GÖNÜL Ağabey mağazasının önünü süpürüyor. Selâm verdim.

“Okulda çay içemedim. İş sana kaldı!” diye takıldım. Mâlum, çay bahâne. Buyur’la birlikte oturmam için masayı işâret etti. Bir de ne göreyim; orada bir kitap! Adı; HÂTIRALARDAN HAKÎKATLARA ve yazarı da Necdet GARAN. Dünyâlar benim oldu. Gerçekten çok sevindim.

“Neden?” derseniz, yıllarca Ordu İmam-Hatip Okulu için bir hâfıza oluşturulması düşüncesini taşıyoruz ve bu anlamda da kırık-dökük bir şeyler yazmağa gayret ediyoruz. Arkadaşları teşvik ediyoruz yazmaları için falan. Daha okuldayken dergi fikrimizi zaman zaman dillendiriyorduk. Şimdi de ilgili kuruluşlara aynı şeyi söylüyoruz. Gazetemizin sayfaları açık, yazı gönderin diyoruz. Hocalarımızı derneklerimizde konuşturup kayda alalım, sonra da yayınlayalım diyoruz. Bu işlere kafa yoruyoruz.

Bu şartlarda bu kitabı karşımızda gördüğümüzde sevincimizi tahayyül ediniz. Hattâ, bir iki arkadaş olsak da, o ilk yıllardaki hocalarımıza, müdürlerimize gitsek, ellerini öpüp sohbet ve duâlarını alsak diye bile kuruyorum kendi kendime. Bu bağlamda hemen Necdet GARAN ismi geliyordu aklımıza. Çünkü o, bizim okulumuzun ilk müdürüydü. Hattâ, kitaptan öğrendiğimiz kadarıyle, daha ortada okul yokken kurucu müdür olarak atanmış, bula bula da, eski merkez ortaokulunun kömürlüğünün de yer aldığı barakalarda okul açılmış.

Ordu’da yaşananlar ötesinde, bizim çocuk bakışımızla diğerleri gibi bir insan olan Hocamız, meğer ne mâcerâlı bir hayat sürmüş. Her şeyden önce Bulgaristan doğumlu ve göç hâtıra ve gözlemleri açısından zengin. 1932’de doğmuş, 39’da Türkiye’ye göçmüşler. Oralarda neler yaşamışlar, neler görmüşler; yollarda-izlerde başlarına gelenler.

Önce Diyarbakır, oradan İzmir falan. Ne ibretli hikâyeler var. Bunlar sâdece onun değil, Türk Milleti’nin hikâyesi. Daha doğrusu medeniyet mâcerası. 500 yıl önce Türkiye’den oralara giden âile, şimdi tekrar buralara dönüyor.

480 sayfalık kitabın 30 sayfası Ordu günlerine ayrılmış. Ancak, kitap sâdece İmam-Hatiplileri değil herkesi ilgilendiriyor. Her şeyden önce çok sürükleyici. Zengin olay örgüsü yanında bir Balkan görgüsü, medeniyet tutkusu ve inanç hassâsiyeti var cümlelerde. Pratikten öğretici yanları da çok. Ben çok sevdim.

Hocamızı tebrik ediyorum. O bizi tanımaz. Ben de görsem onu tanımazdım. O buradan ayrılalı 42 sene olmuş. Ama, İzmir Yüksek İslâm Enstitüsü’nde de müdür olarak çalışmasının getirdiği ilme yatkınlık ve İslâm Târihine verdiği ağırlıkla olsa gerek bu hâtıraları yazmayı düşünmüş. Çok da iyi etmiş. Hakîkâten çok güzel bir hizmet olmuş. Keşke, 2. müdürümüz Ali ACAR Bey hocamız da yazmış olsa.

Meselâ biz burada Ali DENİZ hocamıza sabah-akşam yalvarıyoruz. Hocamız konuşmayı ne kadar çok seviyor, o kadar da güzel beceriyorsa da, yazmağa karşı durumu da bunun tam tersi. Biz de dâhil kimse de, niyetlense de, bizzat peşine düşüp bir şeyler alalım, yaşanan onca hareketli bir hayâtın bereket ve ibreti uzun soluklu olsun diye düşünmüyor.  Maalesef, üzerimizde böylesine bir ölü toprağı var.

Var, var olmasına da; işte önümüzde yine bir öncü olarak Necdet GARAN var. Tâ İzmir’lerden, o yaşta bize ders veriyor. Bu sevdâ bitmesin. Kim, ne imkânı varsa bu heyecanın yaşaması için ortaya koysun diyor. Allâh(CC) kendisinden râzı olsun. Hayırlı uzun ömürler versin. İnşâllâh görüşmeyi ve ellerinden öpmeyi de nasîp eylesin.

Bizim için hazîne değeri taşıyan, ancak bugün kısa bir alıntı bile yapamadığımız bu güzel kitaba zaman zaman yine döneceğiz. Ekim 2010 baskısı. Hocamız aynı ay Ordu’ya göndermiş. Biz de tevâfukan gördük. Bu bile garipliğimizin göstergesi. İmam-Hatiplilerde bir heyecan olsaydı bu kitap bile bir araya gelmemiz, bu mutluluğu paylaşmamız için bir sebepti. Şahsen, birbirimize müjdelememiz ve de mutlak okumamız gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum.

Âcizâne, buradan okuyucularımıza bu vesîleyle kitabı müjdelemiş oluyoruz. Temin etmek isteyenlere de, ilgililerle görüşerek, en azından iletişim bilgilerine ulaşma noktasında yardımcı olabileceğimizi belirtiyoruz.

Cumâlarımız mübârek olsun. Gönüllerimiz, İmam-Hatip Okullarının o ilk açılış yıllarında millet olarak hep birlikte duyduklarımız kabîlinden sâfiyâne, tertemiz, taptâze heyecanlarla dolsun ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

10.03.2011


Mar`12
26
ÜÇ AY, İKİ SEÇİM
MIZRAP 2011

Yorumlar(0)

ÜÇ AY, İKİ SEÇİM!

Kusura bakmayın sevgili okurlar. Söylemeden duramayacağım. Çok üzülüyor, ziyâdesiyle hayıflanıyorum. Aklıma gelip düşündükçe de duygulanıyor, kahırlanıyorum. Kahırla kahraman kelimesi aynı kökten gözüküyor ama, birinde yiğitlik anlamı varken, öbüründe kendi kendine söylenmek, duygulanmak, yiğitlenmek ve de oradan öteye geçememek anlamı var. Her neyse.

Belki bana katılmazsınız, bilemiyorum ama, şart da değil bu. Çünkü, fikirler mutlak katılmayı gerektiren ve de bekleyen şeyler değildir. Sonuçta inanç esaslarıyla çelişkisi mutlak olmadığı sürece her fikir öne sürülüp tartışılabilir. Akîdemize ters olmadığı, bilinçli bir hakeret içermediği sürece saygı da duyulur.

SİYÂSET ve PİYASA

Sevgili okurlar. Bu şehri ne kadar güzel bulup sevdiğim bir gerçekse, en az bir o kadar da genel sosyal, siyasal ve de yönetsel yansımalarından rahatsız olduğum da apaçık bir vâkıa. Bu güzel şehirde polisiye olarak ve ahlâkî anlamda çok güzel şeyler yaşamadığımızın ötesinde, seçtiklerimizin tutumlarını bir genel tablo olarak değerlendirmeğe kalktığımızda karşımıza güzel manzaraların çıkmadığı da çoğunluğun kabul ettiği bir gerçek.

Bu vilâyet ve şehir adına siyâset yapanların yapı, inşaat, kat, yat, ihâle, proje, plân, program notları çok iyi. Mâşâllah, yöneticilerden aldıkları hızın etkisiyle, piyasa da devletten pek geri kalmıyor. Dereler, tepeler, ovalar binâlarla doldu. Şimdi vâdiler için de sanâyi serbestisi çıktı. Bu Ordu’nun arslanlarını kimse tutamaz. Durduramaz. Öylesine bir heyecan taşıyorlar.

Ancak, bana sorarsanız hepsinin de gönül notları zayıf. Dağlar taşlar delinip geçiliyor, ama gönüllere girilemiyor. Bir yerlerde bir besmelesizlik var. Bereketsizlik gırla. Neredeyse, bunca pervâsızlıklar karşısında lânet olsun diyecek durumlar yaşıyoruz. Bin dâire yaptıran müteahhitlerin çoğu bir dâiresini de mescid yapayım demiyor. İstisnâlar elbette vardır. Rabbim sayılarını çoğaltsın, ancak mâneviyât yatırımları, kültürel çabalar sıfır, elde var sıfır derecesinde. Neredeyse hiç gündemde yok. Binâ da çok, zinâ da sizin anlayacağınız. Ama, tedbir, tefekkür; hak getire!

BELEDİYE-MARKET

Belediyeyle ilgili de bir şey söyleyeyim mi? Gerek var mı? Rutin işlerdeki gidişât ritmi bile tartışmalıyken, ötesine ne diyebiliriz? İşte, şu eser var diyecek bir şey var mı? Bir alt geçit, üst geçit, istimlâk, viyadük, kavşak vs. Bunları görmek için hep il dışına çıkmamız gerekiyor. Var gibi gözüken hizmetler de, ne kadar akıl ve mantık işi?! Kuru bir inatlaşmanın, aceleye de gelse, en ideali olmasa da ben yaptım ve de işte oldu bitti tavrının ürünü! Yelpâzenin ne sağının ne de solunun içine sinmeyen uygulamalar!

İşte, şehrin yeşil dokusunu katle yönelik kararlar furyası. Ülkede bütün belediyeler, resmî kurumlar yeşil deyince iş birliği yaparken, bizler, “AH YİNE YEŞERİYOR FINDIK DALLARI!” türküsünü söylemekle yetiniyor, Tekmezar ormanlarındaki yeşillik bize yeter de artar bile anlamına gelen politikalar uyguluyoruz?!

Memlekette bir market furyası var. Diğer adıyle AVM’ler. Bilhassa dışarıdan gelenler söz konusu olunca biz hemen karşı çıkıyoruz! Neden? Çünkü, onlar sâdece paramızı alıyorlar, buradan hiçbir sektörle alışverişleri yok. Para bırakmıyorlar. Çoğu personellerini bile dışarıdan getiriyorlar. İçlerinde başörtülü çalıştırmayacak kadar topluma saygısız olanlar bile var.

Peki, ya Ordu Üniversitesi?! Mâlum, böyle geniş kapasiteli eğitim kuruluşlarına, bulunduğu yere getireceği ticârî, iktisâdî, kültürel hareket ve istihdam yönüyle bacasız sanâyi gözüyle bakılır. Bu noktada ODÜ’nün durumu nedir? Rektör adayları, gazeteci arkadaşların soruları ve piyasada dolaşan değerlendirmeler, meselenin tedkîke değer bir tarafı olduğunu gösteriyor.

FİZİK, MÜZİK; YÜZÜK!

ODÜ’nün gidişâtından memnun olanlar da vardır elbette. Fizikle ilgilenenler, müzikle ilgilenenler için durum ve sonuç gâyet iyi görülebilir. Ancak, dışarıdan bakanlar manzarayı beğenmediklerini ifâde ediyorlar. Üniversitenin şehre ve topluma beklenenden çok farklı şeyler yansıttığını düşünüyorlar. Çünkü, Üniversitemizin fizik ve müzik yapılanmasına diyecek yok. Tüzük de iyi gidiyor. Hem tüzel, hem de özel olarak. Ama, yüzükte problem var anlaşıldığı kadarıyla. Yâni, Üniversite hangi kültürle evli, hangi piyasayla el ele ve hangi çevrelerle kolkola? Orduluların bu noktada soruları ve de çözemediği sorunları var gibi gözüküyor.

Kurucu Rektör, Prof. Dr. Halûk KEFELİOĞLU tekrar aday olduğunu açıkladı. ODÜ’yü hem kadro ve personel, hem de yapı olarak hızla ve kendi kriterlerine göre şekillendiren mevcut rektör, sanırım, bu süreçte zihinlerde uyanan istifhamları giderme fırsatı bulacaktır. Zâten, diğer rektör adayları da konuştukça bu meseleler ister-istemez gündeme gelecektir.

Sevgili okurlar. Önümüzdeki üç ayda iki önemli seçimimiz var. Biri milletvekilliği genel seçimi, öbürü de, Ordu için, bence öbüründen daha fazla önem arz eden rektörlük seçimi. Her ikisi de, duâyı da ihmâl etmemek kaydıyle himmete muhtaç. Ordu, Ordu olmak istiyorsa, Ordulular bu üç ayı çok iyi değerlendirmek durumunda.

Yoksa, adın Ordu değil ne olursa olsun, adam seçildikten sonra ne seni tanıyor, ne Ordu’yu, ne seçeni ne de seçmeni. Ok yaydan çıkmış oluyor. O zaman, ok yaydan çıkmadan yapılması gerekenleri ciddiyetle yap. Üzerine düşenlerde ve yapabileceklerinde ihmâllik gösterme.

Benden söylemesi sevgili okurlar… Üç ay, iki seçim. Adaylar biçim biçim…

Şerliler gitsin, hayırlılar kalsın, ganîsi gelsin, gazâmız mübârek olsun ves’selâm  

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

09.03.2011


Mar`12
26
ÜNİVERSİTE, ŞEHİR ve ADAYLAR
MIZRAP 2011

Yorumlar(0)

ÜNİVERSİTE, ŞEHİR ve ADAYLAR!

Önceki gün cepten arandık. Kendini tanıtan ses, bizi, dün îtibârıyle düzenlenen bir  toplantıya dâvet ediyordu. Gittik. Bizi kapıda karşılayan ve ilk defâ yüzyüze geldiğimiz kişi bize kendisini, Yusuf DEMİR olarak tanıttı.

Oldukça ağırbaşlı seyreden toplantının sebebinin, toplum ve basın olarak epeydir konuşulan milletvekili aday adaylığı değil de, Ordu Üniversitesi Rektörlük adaylığı konusu olduğunu, dağıtma aşamasında kitapçığın üzerinde gördüğümüz Ordu Üniversitesi fotoğrafından anladık.

Kahvaltının öncesinde hocamız kendisini kısaca tanıttı. Bizleri de tek tek sorarak tanımak istedi ve bundan sonra inşâllâh hep görüşeceğimizi belirtti.

Prof. Dr. Yûsuf DEMİR  Ordu Merkeze bağlı Erenli Köyü’nden. 1964 doğumlu. İlk etapta genç, birikimli, deneyimli, idealist ve enerjik olarak gözlemlediğimiz hocamız, daha sonra, asıl açıklamasını kahvaltı bitimine bıraktı.

Mâlum, büyük söylem ve eylemlerle kavuştuk üniversiteye. Büyük hayâller kurduk, ümitler besledik. Ama, bu gün geldiğimiz noktada hayâllerimizin iri iri kırıklarına toslayıp kaldık. Şehir ayrı âlem, Üniversite apayrı bir âlem. Neredeyse tamâmen kopuk. Bu konuda çok yazı da yazdık. Sonuçta, biz çaldık biz oynadık.

Demek istiyoruz ki, ODÜ’nün toplumla, onun ekonomi, gelenek ve kültürüyle bütünleşme, şehirle elele yürüme noktasında sıkıntısı var. En azından bizim gözlemimiz bu. Hocamızın basın açıklamasının sonunda basın mensubu arkadaşlarımızın sordukları sorular da, bizim bu değerlendirmelerimizi doğrular nitelikteydi.

SİYÂSET, BELEDİYE ve ÜNİVERSİTE

İşte bundan dolayı, ODÜ’nün yönetimine tâlip bir isim olarak Prof. Dr. Yusuf DEMİR’in söyleyecekleri çok önemliydi. Çünkü, bizim bildiğimiz üniversite, ya da düşündüğümüz, bulunduğu bölgeye her anlamda motor olabilecek bir üniversite siyâsetin de, belediyenin de üstünde olumlu fonksiyonlar icrâ edebilirdi.

İşte, bir ümit ışığı olarak dinlediğimiz, en azından fikirlerinden istifâde ettiğimiz hocamızın, sizlerle paylaşmakta da fayda oduğuna inandığım duygu, düşünce, tespit, yaklaşım ve görüşlerinden seçtiklerimiz:

“Şehrin parlak geleceğini belirleyecek güçlü vizyon ancak, şehrin duyarlılığını harekete geçirme bilinciyle geliştirilecek diyalog ve uyumlarla oluşturulabilir. Bulunduğu şehirden ve halkından kopuk bir bilim yuvası olamaz.

Bu anlamda şehrin ekonomik ve ictimâî hayatına katkı verme misyon ve gayreti önemlidir. Şehirle ünüversitenin bütünleşmesi, kaynaşması onun ideallerini gerçekleştirme sürecine ivme kazandırır. Meselâ, şehrin temel problemleriyle ilgili gösterilecek duyarlılık, yapılacak araştırma, geliştirme, uygulama plân ve projeleri o yerin her türlü gelişimine katkı sağlayacaktır.

Üniversite bir şehrin dünyâya açılan penceresidir. Bir üniversite o şehrin gelecek 50 yılını plânlayacak kadar onunla her yönüyle ilgili ve iç içe olmalıdır.

Kısır çekişme ve geçmişin dedikoduları üzerinde durmak istemiyorum. Gelecek üzerinde durulmalı, fikirler açıkça söylenip tartışılmalı. Şehrin meseleleri konuşulmalı. Problemler masaya yatırılıp çözümler üretilmeli. Raporlar geliştirilmeli. Uygulamada öncülük edilmeli.”

ŞEHİR ve  TAKIM BİLİNCİ

“Buraya kimseyle yarış için gelmiş değiliz. Bu güzel kentin geleceği için, aydınlar olarak, basın-yayın, iş çevreleri ve köylüsü kentlisiyle halk olarak her zaman el ele, kol kola olmalıyız. Bizim yaptığımız, önümüze sunulan bu süreci şehir ve üniversitemiz için, hepimiz için her anlamda katma değere dönüştürmek.

Bunun için de ilin sivil inisiyâtif kuruluşları ve âkil insanlarıyle mutlaka görüşeceğiz, konuşacağız. Ekonomik ve sosyâl anlamda piyasanın, ustaların, sanatkârların yolunu açacağız, onlara öncülük edeceğiz. Potansiyellerini belirleyip, bir adım öne gitmek adına yeni plânlar, projeler üretip açılımlar getireceğiz.

Nasıl ki futbol, oyuncusu, yöneticileri ve hocalarıyle, hattâ seyircileriyle bir bütünlük arz ediyor, bir takım oyunu sergileniyorsa, üniversite ve şehir olarak ta bir takım bilinci geliştirilmelidir.

Üniversite sâdece kariyer yeri değildir. Kapılar ardında, kendi içinde kendince bir döngüye sâhip, etrafına ilgisiz ve onun durumundan habersiz, kopuk ve de bağımsız hareket eden üniversite olamaz. Toplum gerçeklerine, onun kültür ve geleneklerine bîgâne kalamaz. Onun her anlamda tercihi öncelikle çevresi olmalıdır. Bu bakımdan üniversite şehrin geleceğidir. Aksi takdirde, o üniversite o şehir için yük olmaktan öteye bir mânâ taşımaz.

Öte yandan halk, benim bir üniversitem var deyip yakınlık duyabilmeli ve orayı âdetâ evi gibi görmeli. Gelmeyi, gezmeyi, görmeyi arzulayabilmeli. Çekince duymamalı.”

SAMSUN-TRABZON; ODÜ!

Ordu olarak Samsun ve Trabzon gibi iki merkezin arasında kalıyoruz. Onlardan biri Fen ağırlıklı, diğeri Teknik. Bizim, onların arasından sıyrılabilmek için üniversite olarak farklı bir dala ağırlık vermemiz gerekli. Sosyo-kültürel branşlar bizim için bu anlamda kurtuluş olabilir. Aksi takdirde onlarla yarışmamız mümkün olmaz.

Eskiden Denizcilik Lisemiz vardı. Şimdi de Fatsa’da Deniz Bilimleri Fakültesi var. Bu geliştirilebilir. Ayrıca, bir zamanlar Perşembe’de Öğretmen Okulu vardı. Kaldırıldı. Ama bizim üniversitemizde hâlâ öğretmen yetiştiren eğitim fakülteleri açılmış değil. Bunlar değerlendirilip geliştirilmeli”

En son, bizlere dağıttığı kitapçığın toplumla ortak sözleşme ve senet metni olduğunu belirten Prof. Dr. Yusuf DEMİR, “Sürekli gelişen, güçlü ve başarılı ORDU ÜNİVERSİTESİ için EL ELE…” diyerek sözlerini bitirdi.

Biz de, Ordumuz için konum ve fonksiyonunun çok önemli olduğuna inandığımız ODÜ ve bulunduğu şehir için serdettiği güzel düşünceler, beslediği duygular, getirdiği açılımlar ve yaktığı ümit ışıklarından dolayı hocamıza teşekkür ediyor, güzel niyetleri noktasında kendisine hayırlı başarılar diliyoruz ves’selâm… 


ORDU HAYAT GAZETESİ

08.03.2011


Mar`12
26
TÂHİR ÂLİMLER, MÂHİR HOCALAR..
MIZRAP 2011

Yorumlar(0)

TÂHİR ÂLİMLER, MÂHİR HOCALAR…

            Mâlum, geçen Pazar günü, ilmî kimlik, karizmatik kişilik, misyon ve siyâsî liderlik vasıflarıyla tüm İslâm Âlemi’ne mâlolmuş Muhterem Necmeddin ERBAKAN Hocamız vefat etmişti. Haftaya da bu cenâze damgasını vurmuştu. Dünyânın belli-başlı çevrelerinin ilgilendiği, özellikle coğrafyamızın bizzat katılmağa çalıştığı cenâze unutulmayacak bir kalabalığa sahne olmuştu

 Geçtiğimiz gün de, daha çok İslam alimi vasfıyla anacağımız, bir dönem milletvekilliği de yapan Tahir BÜYÜKKÖRÜKÇÜ hocamız vefât etti. Dün, yıllarca vaaz verdiği Kapu Camii'nde kılınan cenaze namazının ardından vasiyeti üzerine Konya Üçler Mezarlığı'nda, hocası Hacı Veyiszâde Mustafa Efendi'nin yanına defnedildi.

İSLÂM’IN YILDIZI

Tâhir Hocamız da Cumhûriyet Dönemi Türkiye’sinin halk ve yöneticiler nezdinde ağırlığı olan önemli ilim ve misyon adamlarından biriydi. Biz daha İmam-Hatipli yıllardayken onu kitaplarından tanımıştık. Onun, İSLÂMDA EDEB adlı küçük fakat etkide ve mânâda büyük kitabı hâlâ kitaplığımızı süslüyor.

Hoca'nın "Hakiki Vechesiyle Mevlana ve Mesnevi", "Mevlana ve Mesnevi Gözüyle Peygamber Efendimiz", "Müslüman, Peygamberini Tanımalısın", "Mübarek Ramazan ve Oruç" adlı başka basılı eserleri de bulunuyor.

Ancak, onun asıl vechesi kitaplarından çok hitaplarıydı. O şüphesiz, bilgisi, donanımı ve ilmiyle âmil örnek kişiliğiyle bu çağın nümûne-i imtisâl İslâm yıldızlarından biriydi. Mekânı cennet olsun.

ÜMMETİN HOCASI

Tâziyeleri kâbul eden oğul Abdurrahman Büyükkörükçü, milletin, yeri doldurulması zor bir büyüğünü daha kaybettiğini ifade ederek "Onların kaybı hakikaten millet için büyük kayıptır. Cenab-ı Hak lütfu ve keremiyle yerini doldurmayı nasip etsin" dedi.

Tahir Hocaefendi'nin kendisinin babası olmasının yanı sıra ümmetin de hocası olduğunu dile getiren Büyükkörükçü, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Onun için kardeşlerimden Fatihalar, Yasinler, dualar kelime-i tevhidler, Kur'an hatimleri bekliyorum. Bütün kardeşlerime ben de baş sağlığı diliyorum. Onların baş sağlığı mesajlarını gönlümde hissediyorum. Cenabı Hak cennetinde birleştirsin inşallah."

TÂHİR HOCA ve SİYÂSET

Hoca'nın bir aydan fazla zamandır da hastanede yattığını ve son günlerinde biraz durgunca olduğunu dile getiren Abdurrahman Büyükkörükçü, 1977’de MSP’den, Konya Milletvekili olarak meclise girip 12 Eylül döneminde tutuklanarak 11 ay hapiste kalan hoca için; "Babamın siyasi hayatı bir latife, bir şaka, bir cilve idi. Babam asıl olarak ilim adamı idi" ifadelerini kullandı.

İSLÂM’I YAŞAYIN!

Oğul Büyükkörükçü, babasının vefatından önce, son günlerinde yaşadıkları bir anıyı da şöyle anlattı, "Geçenlerde çok rahatsızdı. Kendisine sorduğumda 'Baba, bir emriniz var mı?' diye. 'Size emrim namazlarınızı kılın, İslâm’ı yaşayın" dedi. Halbuki ben sağlığıyla ilgili bir emri var mı diye sormuştum. Onun bütün arzusu bütün gençlerin insanımızın şeriatla ameliydi. İnşallah onu sevenler onu unutmayacaklar. Onun yolunda gidecekler diye umut ediyorum."

NAMAZ VURGUSU

Erbakan Hoca’nın da vurgusu hep namaz olmuş. Ben pek izleyemedim ama, dinleyenlerin anlattığı kadarıyla, korumalarından biri, son demlerinde bile yanında tuğla taşımak sûretiyle teyemmümle namaz kıldığını ve her ne durumda olursa olsun namazını aslâ terk etmediğini söylemiş. Bir kurmayı da, çok sıkışık bir zaman diliminde, gayr-ı müekked, yâni zaman zaman kılınamayabilecek bir yatsı namazı sünnetinin terk edilmesi teklifini ilettiğinde Hoca’nın cevâbı;

“- Bu sünneti kılmadığımızda, onun yerine, ondan daha önemli bir şey varsa yapılacak, onu söyleyin!” diyerek olumsuz cevap vermiş.

Ömrünü İslam'a adayan Tahir Büyükkörükçü Hocaefendi, 1925 yılında Konya'da doğdu. Konya'nın ünlü hocalarından Hacı Veyiszade Mustafa Kurucu Hoca'dan Hadis dersleri aldı. Mahmud Sami Ramazanoğlu hazretlerinden de ders alan Büyükkörükçü, askerlik dönüşü, Boncuk Camii'nde imamlığa başladı. 1951 yılında Konya merkez vaizliğine tayin edildi. 1965 yılında da Konya müftüsü oldu. 1973 yılında emekliye ayrıldı.

YILDIZLAR GEÇİDİ

Ama özellikle, peygâmberlerin vârisleri olan âlimler için görev bitmez. Son nefese kadar devam eder. Nitekim, resmî emeklilikten sonraki yaklaşık 40 yıl Tâhir Hoca’nın çok daha faal dönemleri oldu. Tâhir Hocamız da ismi gibi tâhir, tertemiz bir insandı. Tâhir aynı zamanda Mustafa gibi Efendimizin onlarca isminden biriydi. Hayâtı O’nun ahlâkıyla ahlâklanma ve bir âlim olarak O’nun mîrasını yaşamak ve yaşatmak hassâsiyetiyle geçti.

Erbakan hocamız da bunu, bir ibâdet olarak gördüğü siyâsî hizmet anlamında yapmağa çalıştı. Son âna kadar gayreti elden bırakmadı. Önceden hırs olarak değerlendirilip yadırganan bu tutum, ölümünden sonra mâkul olarak algılanmağa başlandı. Hattâ, örnek telâkkî edildi.

Kimi zaman Hadis, kimi zaman Arap Atasözü olarak kaynaklarda geçen bir söz şöyle söyler: “Âlimin ölümü âlemin ölümü gibidir.” Biz de diyoruz ki, üzerlerine düşeni lâyıkıyle ve çileleriyle birlikte yılmadan yerine getiren bu her iki büyüğümüzü de Rabbimiz bitimsiz rahmet deryâlarına gark eylesin. Bizleri de onlarla, Efendimiz(SAV)in komşuluğunda buluştursun inşâllâh. Âmin…

Evet, onlar ve benzerleri gönüllerde yaşayacak ve hep hayırla yâd edilecekler.

Rabbim örneklerini, hayrül’haleflerini çoğaltsın ve de her yöreye nasîp etsin…

Ne mutlu onlara, tüm onlar gibilere; ve onları sevip örnek almağa çalışanlara!

Selâmetle gidin... Ebediyete uzanan yolculuklarınız mübârek olsun ves’selâm!…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

06.03.2011


Toplam 92 Blog, 19 Sayfada Gösterilmektedir.
«« « 3 4 5 6 7 [8] 9 10 11 12 13 » »»

En Çok Okunanlar Son Yorumlananlar Hakkımda
POPÜLER MASONLAR ORDUDA (7140)
AKROSTİŞ YAZILARI (5512)
FOTOĞRAF-NÂME (5186)
MODA-NÂME (5064)
EYMÜR-NÂME 2 (4928)
EYMÜR-NÂME 1 (4652)
Bedford-nâme (4624)
Nûri KAHRAMAN (4617)
EYMÜR-NÂME 3 (4590)
BAYRAMLAŞALIM DOSTLAR! (3949)
ÜÇ ÖZTÜRK, BİR MEVLÂNÂ.. (1)
CHP-NÂME (1)
GACAROĞLU AHMET EFENDİ (1876-1962) (1)
FOTOĞRAF-NÂME (4)
37 YIL ÖNCESİ, KÖYDE BU GÜN.. (1)
NASIL BİR İL BAŞKANI? (1)
ERKAN TEMİZ BEYİN TELEFONU (1)
BİZ DE İMAM-HATİPLİYİZ Sn. ADİL AKYURT (1)
MODA-NÂME (3)
AKROSTİŞ YAZILARI (4)
 

Www.GirdapTasarim.Com Tarafından Hazırlanmıştır...