YARIN BAYRAM…
Peygâmberimiz (sav) "Bu ay, evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden kurtuluş olan bir aydır.” buyuruyor. Görüldüğü gibi, Ramazan bizim için neresinden bakılsa Rahmet olan bir aydır. Bağıştır, kurtuluştur, cennettir.
“Bu ay sabır ayıdır; sabrın karşılığı ise cennettir.” Hadis
Kaynaklarımızda benzer muhtevâlı onlarca hadîs-i şerîf bulunmaktadır.
Yarın bayram. Bayram; şenlik, donanma. Sevinç, mutluluk. Coşku, heyecân.
Peki, topluca yaşanılan bu bayram neyin sonucudur?
Elbetteki, Ramazan ayı boyunca hep birlikte yaşanılan mânevî sürecin.
CENNET’İ İSTE(ME)YENLER!
Rasûlûllâh (sav):
“İstemeyenler dışında, ümmetimin tamâmı Cennet’e girer” buyurdu.
Bunun üzerine:
-Ey Allâh’ın elçisi, Cennet’e girmeyi kim istemez ki? denildi.
Peygâmber Efendimiz:
“Bana itaat edenler Cennet’e girer; bana karşı gelenler de Cennet’i istememiş demektir!” buyurdular. (Buhârî)
Hepimiz, rahmet ayı Ramazan boyunca sergilediğimiz farklı bir performansla Cennet’e tâlip olduğumuzu gösterdik. İtaat ve teslîmiyetimizi, ciddiyet ve samîmiyetimizi çoğalttık. Kılmakta olduğumuz namazların yanına sahur ve iftarlarıyla oruç kattık. Kendimizi, nefsin her türlü isteklerine karşı kontrolde tuttuk. Biz orucu tuttuğumuz kadar, oruç da bizi tuttu. Terâvihler, hatimler, tekbirler, tesbihler, salavâtlar ve zikirlerle farklı bir atmosfer yaşadık. Âdetâ melekleştik. Bir takım yanlışlardan arındık. Günâhlardan uzaklaştık. Omuz omuza hep birlikte ibâdet etmenin, Allâh’a ve Rasûlüne itaatin hazzına erdik. Hep birlikte, heyecan ve coşkuyla seslendirdiğimiz salavât çağıltıları arasında ümmet olma şuurunu yeniden duyumsayıp tâzeledik. İnşâllâh, Ramazan misâfiri bizden râzıdır. İnşâllâh cehennemden kurtuluş beratını hak etmişizdir! Bunun ümîdi, hattâ hayâli bile bize bayram ettirmeğe yetmez mi? İşte bu bayram o bayram. Hepimize mübârek olsun.
ŞEKER Mİ, ŞÜKÜR MÜ?
Diğer yandan, ülkemizde ötedenberi süregelen ve her Ramazan Bayramı öncesi nükseden, şeker mi, Ramazan mı tartışması epey bir yer işgâl etti medyada yine! Bayramlardan bile tartışma çıkarmayı becerecek kadar yetenekli bir milletiz doğrusu! Bırakın da, Ramazan’ı lâyıkıyla yaşamaya çalışanlar koysun bu bayramın adını. İsim babası kendi kaynağı olsun bayramın. Ramazan Bayramı ifâdesinin kime ne zararı var? Uymuyor mu, örtüşmüyor mu muhtevâsıyla? Ramazanla dargın mısınız yoksa?! Dost ve barışıksanız, bu inat niye? Bu noktada isterseniz sözü biraz da Bayrak Şâiri’mize bırakalım:
Yalnız tad hâlinde ağızlarda mıyım?
Tekbir sabâhıyım, senâ akşamıyım.
Herkes sevinip “Geldi şeker bayramı!” der;
Bilmez ki şeker değil, Şükür Bayramı’yım!
Ârif Nihat ASYA
Ramazan demeyeceksek, bâri Şükür diyelim. Çünkü, bizi böylesine güzelliklerle buluşturan ve netîcede cehennemden kurtarıp cennete ulaştıran bir sürecin sonuna şükür çok yakışır. Nasıl, iyilik yapan insana teşekkür bir nezâket gereğiyse, şükür de Yaratan’a bir minnet borcudur. Ama, gel gör ki, o da islâmî bir kavram. Zât-ı âlîleri için ağır kaçar. Keyiflerini okşamaz. Öyleyse, hiç olmazsa çağdaşlık adına, özgürlük ve özgünlük adına, bırakın da vatandaş kendi bayramına ne derse desin! N’olur, şu müdâhalecilik huylarınızdan vaz geçin artık! Gereksiz tartışmalarla ne kendi şekerinizin, ne de vatandaşın bayramının tadını kaçırmayın!
ŞEKER, ÇOCUKLARA!
Çocuklar için, Şeker ismi uyar. Onlar için her bayram şeker bayramıdır zâten! Ama, yaşlı-başlı insanlar olarak bizler her şeyin adını doğru koymalı değil miyiz? Çocuklar gibi, şeker şeker demenin ne gereği var? İnanın bu, çocukların şekerinin tadını bile kaçıracak kadar gülünç ve tatsız bir tartışma. Bu anlamda, sayın entelektüellerimize teessüflerimi bildiriyorum.
Ama netîcede, iyi ki bayramlar var. İsminde anlaşamasak da bayramda anlaşıyoruz. Bayramın esprisi de bu zâten: İnsanların görüşmesi, kırgınların, küskünlerin kucaklaşması, dargınların barışması. Komşuların, akrabâların, dostların ziyâretleşmesi. Âile büyüklerinin ziyâret edilmesi, muhtaçların hâl ve hatırlarının sorulması. Arife gününden başlanarak, mezar ziyâretlerinin de ihmâl edilmemesi.
BAYRAM DA İBÂDETTİR!
Ayrıntılı bilgiler sizlere bir şekilde ulaşacaktır. Benim son söz olarak vurgulamak istediğim şey, bayramın neşe ve sevinç eksenine ağırlık verilerek, Ramazanla kazanılan vakarın kaybedilmemesidir. Bayramların da bir ibâdet şuuruyla yaşanması gerektiğinin unutulmamasıdır. İşte, bunu da yapabildiğimiz, her zaman her yerde kendimizi dağıtmadan, inanç istikâmetinde yürüyebildiğimiz takdirde sonsuz bayramlara ulaşma çizgisini rahatlıkla tutturabiliriz.
Bu noktada, yazımızı taçlandırması ve merâmımızı da daha iyi ifâdeye yardımcı olması bakımından sözü bir gönül dostuna bırakıyoruz:
Can, bula cânânını; Bayram o bayram ola
Kul bula sultânını; Bayram o bayram ola
Mevlâ bizi affede; Bayram o bayram ola
Cürm ü hatâlar gide; Bayram o bayram ola!
M.Lütfi EFE
Sevgili Peygâmberimiz(sav); "Oruçlunun iki sevinci vardır. Orucunu açınca (bayram yapınca) ve bir de Rabbine kavuşacağında sevinir." (Buhari ve Müslim) buyurarak bizleri müjdelere boğuyor. İnşallâh, bu akşam Ramazan’ın son iftarını yaparak bayram edeceğimiz gibi, son nefeslerimizi verince de sonsuz bayramlara erişmemiz temennî ve niyâzıyla sözlerimi noktalıyor, başta siz sevgili okuyucularımız ve Ordu halkımız olmak üzere, tüm milletimiz ve İslâm Âlemi’nin bayramını kutluyor, emperyalist vicdansızların tasallutlarından azâde olarak hep birlikte idrâk edeceğimiz nice bayramlarda buluşmak dileğiyle selâm, sevgi ve saygılar sunuyorum ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
28.09.2008