Menü

Anket

Sitemizi Beğendiniz mi?
Evet (%73,9)
Hayır (%20,0)
Kararsız (%5,93)

Toplam Oy: 219

Tüm Anketler

Takvim

« Aralık - 2025

»

PT SL ÇŞ CM CT PZ
1 2 3 4 5 6 7
8 9 10 11 12 13 14
15 16 17 18 19 20 21
22 23 24 25 26 27 28
29 30 31

İstatistikler

 Toplam Hit: 4609117
 Sitede Aktif: 1
 Ip: 172.71.254.36
 Browser: Default - 0.0
 Toplam Kategori: 20
 Toplam Blog: 561
 Toplam Yorum: 28
 Toplam Resim: 6
 Toplam Mesaj: 17

Etiket Bulutu

15 Temmuz 2016 Cumâ Dirilişi adayname aile âile Akdeniz Üniversitesi akrostiş anı Antalya Antalya Palas aşık edebiyatı ÂŞIK EDEBİYATI BABA başbakan başkanlık Bedford, Araba sevdası Biyografi cami cemaat cemiyet chp cuma cumhurbaşkanı çocuk edebiyatı Çocuk Edebiyâtı ÇOCUK ŞİİRLERİ dede deneme DÎNÎ ŞİİRLER DİNİ-MİLLİ ŞİİRLER DÖRTLÜK edebiyat eleştiri eymür eymür köyü eymürname GÜZELLEME halk şiiri halk şiri HÂTIRA hâtıralar HAYAT HİKÂYESİ HECE HECE VEZNİ hiciv İMAM-HATİP PİLÂV GÜNLERİ işkence KADİR GECESİ KÂFİYE komşu ülkeler koşma köy yazıları köyname lüleburgaz MANİ Manzum Fıkralar mızrap NÂMELER Nasreddin Hoca NURİ KAHRAMAN okul edebiyatı ordu ordu hayat ordu hayat gazetesi ordu imam-hatip Palace Palas RAMAZAN RAMAZAN EDEBİYATI recep tayyip erdoğan siyâset şiir toplum türkiye ulubey Yalçın Yüksel Yeni Türkiye zulüm

Son Eklenen Bloglar

Mar`12
26
ESKİPAZAR; ORDUNUN EYÜP SULTANI
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

ESKİPAZAR; ORDU’NUN EYÜP SULTANI!

Şu, rahatlıkla söylenebilir ki; Ordu’da târih, coğrafya, millet, memleket, vatan diyenler çok;

Lâkin, bu asil kavramların şuurunu taşıyıp da, içini eylemlerle dolduranlarsa, neredeyse yok!

Çünkü, başta millî şuur yok. Osmanlıdan intikâl eden bir takım kavramlar vardı, yine var!

Sakın, Milliyet, Cumhûriyet, Tercüman diyenlere aldanmayın. Şimdi hepsi ULUSAL oldu!

Daha doğrusu, ULUSAL tâbiri, onların gerçek yüzlerini ortaya çıkardı. Hepsi kendini solladı!

Daha da doğrusu kimliğini, geçmişini; hattâ geleceğini bile sollayıp çağa süper ayak uydurdu!

Size SOMUT bir örnek vereyim; işte ESKİPAZAR CÂMİİ ve ÇEVRESİ orada, duruyor.

Ordu bölgesinin bizleşmesinin ilk hâtırası burası. Tıpkı Eyüp Sultan Külliyesi gibi.

İstanbul’un Fethi’nde buranın konumu ne ise, işte şu, ESKİPAZAR CÂMİİ’nin konumu ve durumu da Ordu için odur. Zîrâ, millet olarak bu bölgeyi fethettiğimizde bu tarafların ilk iskâna açılan yeri, işte bu câmiin olduğu yerler ve civârıdır. Bunu bilmek çok çok önemlidir.

Buraların bizim için millî-mânevî, kültürel, turistik, dolayısıyla maddî değeri büyüktür.

Târihî dokusu günbegün eriyerek, kimliği hızla silikleşmeye doğru giden şehrimiz için,

ESKİPAZAR yöresinin mevcûdiyeti her türlü paha ve maddî değerin üstündedir.

Bunu yıllarca yazdık. Hattâ, ENSAR VAKFI ve YAZARLAR BİRLİĞİ olarak,

tüm halka açtığımız KIR GEZİLERİ ve ŞİİR ŞÖLENLERİ için burayı bilerek seçtik.

Gâyemiz, gerek halkın, gerekse yetkililerin dikkâtini buraya yoğunlaştırmaktı.

Kimsenin umûrunda olmadı. Hattâ bu tür gayretlerden bizzat oradakiler rahatsızlık duydular.

Ot hesabı, dut hesabı yaptılar. Süreçler ve yorgunluklar sebebiyle biz de vaz geçtik.

Ne o yöreden, ne de başkalarından; “n’oldu, niye daha gelmiyorsunuz?” diyen olmadı.

O çevrede, eğer sevdalı bir insan olsaydı, orası çoktan dinamik bir kültür merkezi olmuştu.

Ne yapılır edilir, eşikler aşındırılır, vekiller ya da başkanlar kaşındırlır; sonuç kotarılırdı.

Tıpkı EYÜP SULTAN gibi. Ama, insanlar kendi menfaatlerini ön plâna çıkarıyorlar.

Kimseye, ne fırsat veriyorlar; ne de yana çekiliyorlar! Milliyetçisi de böyle, mâneviyâtçısı da!

Solun, böyle bir derdi zâten yok! Üstüne üstlük, beri yandan, Ordu halkının da sola zaafı var!

ESKİPAZAR can damarımız

İşin şakası bir yana, ESKİPAZAR bizim can damarımız. Orası canlandırılmalı.

Bunlar her babayiğidin kârı işler değil. Rabbim idârecilerimizin yardımcısı olsun!...

Vâliliğimizin gayretleri her türlü takdîrin üstünde. Benim dile getirdiğim perspektif

dikkâte alınırsa işin önemi daha da anlaşılır, işe verilen ağırlık artırılır inancındayım.

Zamanla, sünnet olan çocuklar, nikâh kıydıranlar oraya gider, duâ eder. Kötü mü olur?

Daha önceleri çok yazdığım gibi, ŞEHİTLİK de buraya yapıldı. Çok güzel bir tevâfuk.

Hepsi birleştirilerek, geçmişler, gelecekler, şehitler, âlperenler herkes için el açılıp

duâlar edilir, milletin-memleketin birlik-berâberliği, hayır ve selâmeti için niyâzlar dillendirilirse ne zararı olur? Çok yakın gelecekte, şehrin tam orta yeri hâline gelmeye

aday olan ESKİPAZAR en kısa zamanda, pırıl pırıl bir merkez hüviyetini kazanmalıdır.

Bu vâdîdeki çabalar gelecek adına ümit verici. Kendilerine başarılar diliyoruz.

Bizim yazdıklarımız da, tüm bunlara paralel bir şerh mâhiyetinde olup, günün ve

geleceğin etkili ve yetkililerine, özellikle, nesiller adına, sonsuza kadar kendisini

Hak katında sorumlu hissedenlere, naz ve niyaz niteliğinde bir arzuhâldir ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

24.05.2010


Mar`12
26
CHPye, YENİ DÖNEM BAŞLIKLARI..
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

CHP’ye, YENİ DÖNEM BAŞLIKLARI…

Öncelikle, yeni genel başkan ülke, CHP, Türk siyâseti ve tüm halkımız için hayırlı olsun.

Bu yazı ve ürettiğimiz sloganlar da, şu günlerde gözleri ışıl ışıl parıldayan CHP’li kardeşlere

bir nevî kıyağımız olsun! İstediklerini beğenip alabilirler, bilboardlarda kullanabilirler!

“Copyright”, “yayın hakkı” falan gibi bir şeyler der, telâffuz edersem, nâmerdim!

Ben şunun şurasında, kıyıda-köşede, köylü, taşralı, halkın içinden nâçiz bir ferdim.

Bu söylem ve sloganları size Anadolu annelerinin ak sütü misâli, gönülden verdim!

Ne de olsa CHP, istiklâl hâtırası bir parti. Sömürge olma ihtimâlini bertaraf partisi…

Her ne kadar, geldiği şu süreçte, halkın neyi varsa gaspedip, bankalarına varana kadar hortumlayanların, onun değerlerini hiçe sayanların, ülkenin “bütün tersânelerine girip!” halkın egemenliğini tanımadığını gösterenlerin yanında yer alıp, Ergenekon avukatlığına soyunduysa da, yine de bir hatırı var. Bu millet vefâlıdır, kadir-şinâstır. Hakkı teslîm eder.

Ancak, CHP, belki bu güne kadar olan-bitenlerden ders almıştır, yeni dönemde biraz daha kucaklayıcı olabilirler; en azından söylem gereği falan diye tahmin ederken, CHP’nin Muharrem İNCE ve İsa GÖK gibi yıldızları TV kanallarında öyle coşuyorlar ki,

mevcut iktidarı daha ilk günden, sorgusuz-suâlsiz Yüce Dîvân’a sevk ediyorlar.

Demek ki, yargı öylesine ellerinde, sonuç, öylesine çantada keklik!

28 Şubat Dönemi geceyarısı baskınlarını hatırlatan bu sözlerin ilhâmı ne olabilir ki insana?

BİR-İNCİ KEMAL; İ-KİNCİ KEMAL!

İKİNCİ ECEVİT DEĞİL İKİNCİ KEMÂL; CHP’DE ARTIK ÂSÂYİŞ BERKEMÂL!

Bu muhteremlere göre, YARGI, YÖK, TUBİTAK vs. ne varsa, güvenilirliğini kaybetmiş! Yargı’nın, CHP’nin îmâlarını bile emir telâkki edildiği günler sanki sona ermiş gibi.

Tayyip ERDOĞAN’ın adı da yeni dönemde Recep Bey! Kendilerince hafîfe alıyorlar. Büyük iş yaptıklarını düşünüyorlar. Küçümsemeler dorukta. Işıkların arkası kap-karanlık! Allâh korusun, bir iktidara gelseler; o ışıltılı gözlerden kan fışkıracak. Verilen hava bu!

O yumuşak görünümlü, bundan dolayı özellikle GANDİ olarak tesmiye edilen Kemâl KILIÇDAROĞLU bile sert söylemlerde bulundu. Tavırları ve el-kol hareketleri,

ve yukarda sözünü ettiğimiz vekillerinkine benzer söylemleriyle;

Ey CHP’liler; ilk hedefiniz iktidar partisidir! İleriii! der gibiydi!

Zâten, Önder ismi özellikle kullanılan ve, halkın inançlarına saygı noktasında iyi bir karnesi olmayan Önder SAV’ı akla getiren şu slogan, sağduyulu vatandaş üzerinde duş etkisi yaptı:

"Önder'imiz Kemal, hedefimiz iktidar!"

Eğer, bu isim, yine önde ve Önder olacaksa; CHP’de değişen şey yok anlamına gelir bu.

Evet, sadede gelmek gerekirse; hafta sonu yapılan kongre sonucunda, salondan, CHP’nin 7. genel başkanı olarak K. KILIÇDAROĞLU ismi çıktı. Ama, ne KILIÇDAROĞLU’ymuş adam; ammâ da kılıç salladı kongrede. Salvolar çekti. En doğal hakkı olarak iktidara yürüdü. Bir yanına, sol kadınların, bir incisi Rahşan’ı aldı, bir yanına da tüm meclislerin incisi Kamer GENÇ’i. Artık kim durdurabilirdi bu yağız atlı, yalın kılıç süvâriyi?

BİR YANIM RAHŞAN HANIM, BİR YANIMDA KAMER GENÇ!

EY KAHPE RÜZGÂR ARTIK, NE YÖNDEN ESERSEN ES!..

Nasıl buldunuz Nûri FÂZIL’ın(?) bu uyarlamsal, aktüel üstü profesyonel beytini?!

Murat KARAYALÇIN, İsmet İNÖNÜ’nün torunu Gülsün BİLGEHAN, Süheyl BATUM gibi solun ağır topları, stratejik isimler orada. Sâdece BAYKAL yok! Ne kadar yürek burkucu, değil mi? Ama, ne diyelim; neye, neyine küssün? En iyisi kaderine küssün! Bizim suçumuz yok bunda çünkü!

Siyâset bu işte. Vefâsız. Şu, ya da bu şekilde bir katakülliye getiriyor adamı. CHP’de Atatürk hâriç, bir şekilde oyunların kurbanı olanlar olmadı mı? İNÖNÜ, sonra ECEVİT, şimdi sen! Olur böyle vak’âlar; Türk polisi yakalayamasa da İngiliz akademisi yakalar, tüm bunlardan öte, bu işi çözer vicdânla alâkalar!

BAYKAL, hep siyâsetin Bay-KAL’ı iken, bu defâ evin Bay-KAL’ı oldu. Kongreyi, yarım asra varan siyâset hayâtında ilk defâ dışardan, izledi. En son, KILIÇDAROĞU’yu telefonla kutladı. Böyle heyecanlı bir günde, kaç kez kongre kazanmış, muhâlifleri buldozer gibi ezip geçmiş bir arslana, evde yatmak elbette zor gelmiştir. Olacak şey değil, ama oluyor işte neylersin! Neyler misin? Buna da bir slogan gerekmez mi? Elbette gerekir; al işte:

BAYKAL YATAKTA, KILIÇDAROĞLU ATAKTA!

Hem de, ne atak! Solduyu’nun gözleri ışıl ışıl. İnanın ki, sanki kurtuluş savaşı verecekler! Öylesine bunalmışlar! Sanki, mevcut iktidarı bu halk seçmemiş. Vekiller uzaydan gelmiş. Memleketi istilâ etmişler. Şimdi bir ümit ışığı doğdu: KILIÇDAROĞLU, dünyâlıların

önüne geçti. Milleti Egenekon’dan çıkaracak! Yoksa hep mi ERGENEKON’a batıracak; orası meçhûl?! Ancak,şurası kesin olan bir şey var ki; ERGENEKON GÜRÛHU,

benim mâsum halk CHP’lilerimden daha fazla sevinçli. Gözler ULTRA IŞIL IŞIL!

Bay-KAL, Bay-KAL; SEN HEP BÖYLE EVDE KAL!

Buraya da bu slogan iyi gitti. Değmeyelim. O da öyle kalsın. Herkes nasîbini alsın!

Ancak, ben yine de kuşkuluyum! Eğer, benim ekranlardaki ilk intibâm gerçek olur,

yeni dönem, kuru bir söylemden öteye geçemeyip, saman alevi misâlini sergiler de;

VATAN-MİLLET-SAKARYA; BU DEĞİŞİM DE KILIÇDAROĞLU DA FASARYA!

kabîlinden bir hava esmeye başlarsa, yatağındaki ARSLAN hemen kükreyecektir! Neden mi? Bakınız, Sn. BAYKAL’ın, istifâ ettiği günlerde HABER-TÜRK’de şöyle bir manşeti vardı:

SÂHİPSİZ GÖRÜRSEM, GEREĞİNİ YAPARIM!

Ama, burada elbetteki çalışan ve halkı kazanan kazanacaktır. CHP, halkı doğru okuyan, gerçek bir “halk partisi” olursa, hem CHP, hem halk, hem de ülke kazanacaktır. Öyle de olmalıdır. İnşâllâh, hayırlısı olur. Bu fırsat ta hebâ edilmez. Sevinen, halk düşmanları değil, halk olur, tüm millet olur. Bu anlamda yenilik iyidir, değişim ümittir, dönüşüm güzeldir;

                   ve de, yatan arslandan gezen tilki yeğdir ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

 23.05.2010


Mar`12
26
CEZÂYİRDEN BİR ŞİİR, İKİ ANEKDOT:
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

CEZÂYİR’DEN BİR ŞİİR, İKİ ANEKDOT:

1989-90 eğitim-öğretim yılını, ülkemizin çeşitli bölgelerinden, 5 Türk öğretmen arkadaşla Cezâyir’de geçirdik. Arapça stajı için Millî Eğitim Bakanlığımızca gönderilmiştik. Eğitim aldığımız yer Cezâyir Üniversitesi Arapça Dil Enstitüsü. Oranın öğrencileriyle birlikte aynı okul ve yurt hayâtını yaşıyoruz. Yat saati, kalk saati, yemek saati vs. prosedür aynı. Ancak, ecdâdın kredisi, kardeşlik ve misâfir oluşumuzdan dolayı bize verilen değer çok ayrı.

Bunu söylemek bir borç. Rabbim atalarımızdan da, onlardan da râzı olsun.

Allâh için birbirini ivazsız ve garazsız sevenleri cennetinde buluştursun. Âmin.

Orada, Zencisinden Çinlisine, dünyânın her yerinden öğrenciler var. Tanışıyoruz, dertleşiyoruz, kaynaşıyoruz. Dertli olmayan yok ki! Ülkemizin haberlerini de tâkip edebiliyoruz. Büyük başın büyük ağrısı olur hesâbı, bizim diyârların derdi daha da büyük. Stratejik önemiyle orantılı büyük gâileler yaşıyor, başta Türkiye ve Cezâyir olmak üzere tüm coğrafyalarımız. Bunlardan etkilenmemek mümkün değil.

Üstüne üstlük, işin içinde gurbette olmak da var. Gurbet içinde gurbet!

Bir yandan da normâl hayat devam ediyor. Her şey yan yana, iç içe…

Vakit de el vermiş olmalı ki, çok notlar tutmuşuz. Koca koca defterler dolmuş.

Zaman zaman seçerek, çeşni kabîlinden paylaşacağız. İnşâllâh sıkılmazsınız.

İşte bugün, tam 20 yıl öncesi Cezâyir’inden, BİR ŞİİR, İKİ ANEKDOT:

       SELÂMI VAR, SANA YURDUM…

Selâmı var sana yurdum; mahzun akan derelerin!

Gözyaşlarından ıslanmış; puslanmış pencerelerin!

Kaybetmişler yönlerini, unutmuşlar evi-barkı;

Selâmı var sana yurdum; her yerde, bîçârelerin!

KİM DELİ, BU KADIN MI?

“Telefon etmek için genellikle gittiğimiz Osmanlı yapısı büyük târihî postânenin önüne geldiğimde yan tarafta bir kümelenme farkettim. Deli olduğu her hâlinden belli bir kadın. Elinde poşetler var; ne bulduysa doldurmuş, kâğıt parçalarına varana kadar. Onları koyduğu yerden çıkarıyor, açıp bakıyor; bir daha yerine koyuyor! İnsanlar da gülerek, ibretle izliyor.

Bir ara, telefon kuyruğunda bekleyenlerden biri, kadının hâline acıdı; yerdeki kâğıtlardan bir-kaçını toplamak sûretiyle yardım etmek istedi. Kadın birden bire nasıl feverân etti, bağırdı; bir görmeliydiniz! O genç dâhil, herkes neye uğradığını şaşırdı. Ağzında biriktirip biriktirip tükürüyordu gence doğru! Mikamsı meşrûbât kutularıyla uzana bildiği ve gücü yettiği kadar vuruyordu ayaklarına hışımla! Genç almıştı başına belâyı!

Ne kadar gülünç, değil mi? Akıl, büyük nîmet doğrusu. Lâkin, akıllı olanların, akıllı geçinenlerin de bu deliden ne farkı var ki? En başta, biriktirdiklerimizin? Ya da, eşyâmıza dokununca sergilediğimiz tavırların?! Belki biraz nezâket farkı vardır; o kadar! Eğer iyi düşünülürse, netîcede, olan şeyin aynı şey olduğu görülür! Bilmem, yanılıyor muyum?

Bir de bize, akıllı, normâl, standardlara uygun ve herkes, yâni, gülme konumunda olanlar gibi hareket ettiğimiz için gülmüyorlar; ciddî gözüyle bakıyorlar!”

‘DELİDİR; NE YAPSA YERİDİR’ Mİ?!

“O, onlarla oyalanıyor, bizler de başka şeylerle! Onunkisinin mantığı var; “Delidir, ne yapsa yeridir!” Bizimkinde o da yok gibi! O, sokaklardan, çöplerden, karşılık vermeden topluyor. Biz efendiyiz, yerine göre büyük büyük paralar karşılığı ve de modaya, yâni prosedüre uygun, satın alarak topluyoruz.

Çok şey alabilmekten dolayı, kimseye muhtaç değiliz; bakın işte biz farklıyız, ne kadar çok harcayabiliyoruz, siz avucunuzu yalayın gibi havalardan çalımlanıp böbürleniyoruz bir de! Delide bu yok! Ne de olsa deli; akılsız, öyle değil mi?”

HAYVANLARIN DİLİ; AYNEN BURDAKİ GİBİ!

“Yemekhânedeyim. Köpek havlamaları geliyor dışardan. Zaman zaman kediler bağrışıyorlar. Miyavlıyorlar. Aynen Türkiye’deki gibi!

Bütün dünyâda da bu böyle olmalı. Dilsizler de, aynı işâretlerle anlaşıyorlarmış dünyânın her yerinde. Diğer her şeyin dili aynı yâni. Sâdece ve sâdece insanlar ayrı ayrı diller ve lehçelerle konuşup anlaşıyorlar.

Bu da akıl bereketi. Allâh’ın (CC) insanlara bahşettiği bir elvân; lütuf. Hikmet. Dünyâ renklerinin en güzellerinden. Tıpkı çeşit çeşit çiçekler, elvân elvân güller gibi. Elhâmdülillâh… 22 Mayıs 1990 Alger-CEZÂYİR

            Aslında, ırklar da, her türlü farklar da böyle! Elvan çiçekler ve güller gibi.

Rabbim, cümle kardeş coğrafyalara, kin, nefret ve saldırganlıktan uzak,

aynı bahçenin çiçeği olma şuuruyla  içten kucaklaşarak, tekrar, yeniden

elele, gönül gönüle, cennetsi bir hayâtı hep berâber yaşamayı nasîp etsin.

Fitnecilere, fesatçılara, hâin işbirlikçilere fırsat vermesin, ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

21.05.2010


Mar`12
26
GÖLKÖY İRFANI
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

GÖLKÖY “İRFAN”I

Geçen hafta sonu, KIRK KERE İRFAN yazısıyla söz ettiğim İrfan ÖZBİLEN Ağabey Gölköylü. Anlattıkları, öyle üç-beş yazıyla bitecek gibi değil. Biz, yalnızca tanıtmak ve genel hatlarıyla ipucu vererek yerel târih meraklılarını haberdar etmek ve de ilgilileri harekete geçirmek adına bir-kaç yazıyı sizinle paylaşmak istiyoruz; o kadar. Yoksa, geçen yazıda da belirttiğimiz gibi, bize göre bu işin boyutu biyografilik. Ama, tabiî bu, bir ilgi, merak ve yetişme tarzı meselesi.

Her neyse; İrfan Ağabey, Ordu Endüstri Meslek Lisesi 1961-62 dönemi mezunu. Ordumuzun tanınmış mühendis-müteahhitlerinden Remzi KAYAHAN’la  okul arkadaşı. O yıllarda aynı okula devam eden amcalarımızı da tanıyor.

“Bizim zamanımızda müdür Hakkı ÇAVULDUR’du. Baban Sâlim Âbi de tanır. Yakışıklı bir adamdı. Hanımı da Kız Sanat Okulu Müdiresiydi. Biz Metâl İşleri bölümü öğrencisiydik. Zâten bir de, Marangozlukla, Torna-Tesviye bölümleri vardı. İmkân nerde? Sâdece iki makine vardı koskoca okulda!”

Okuldan mezun olunca, o da sanatkâr âilenin tâmirhânesinde çalışmış doğal olarak. O zamanlar, öyle fazla araba nerde; hele minibüs, otobüs gibi kapalı olanları?! Yükü de, yolcuyu da kamyon ya da kamyonetler taşıyor! Hem, yol nerde doğru-dürüst? Fren nerde, rot nerde; düzen-takan nerede?

“Şu sizin BEDFORD çok namlı arabaydı. Baban yeni almıştı. Çok temiz tutuyordu. Gıcır gıcır, yeşil mâvisi bir araba. Gören, dönüp bir daha bakıyor. Biz de genciz; yeni olduğu için çok heves ediyoruz.”

“Sene 54’de bizim de 48 model Ford’umuz olmuştu, kamyon. Ona, yolcu taşımak için Görele’de kasa yaptırdık. Zâten bölgede kasa sâdece orada yapılıyordu. Ordu’da frezeci yoktu, Bulancak’a gidiyorduk. Penceresi aşağı-yukarı, elle çalışıyordu. Böylelikle, Gölköy’e ilk kapalı arabayı biz getirmiş olduk.”

İrfan Ağabey’in kendi çevresiyle ilgili anlattıklarından not alabildiklerime gelince, şöyle bir şeyler;

“Babam Fatsa, Tokat, tam 22 sene okumuş. Arapça, Osmanlıca icâzet almış. Adı; Abdullâh Şükrü.  Kişi olarak, sözü dinlenen, hitâbeti ve güzel konuşmasıyla kendisini dinleten, sohbeti özlenen, ulemâdan bir insan. 50 sene fahrî hatiplik yapmış. Sonraları devlet maaş tahsis etmek istemiş ama kabul etmemiş.

Meselâ, bizim bir edebiyât öğretmenimiz vardı Ordu’da, Endüstri Meslek Lisesi’nde okuduğumuz yıllarda. Babama hayrandı. Muzaffer AKDOĞAN diye bir adam.

Yusuf isimli Amcam Mısır El’Ezher Üniversitesi’nde okumuş, İstanbul Süleymâniye Medreselerinde ve Şeyhülislâmlık makâmında görev yapmış, ilmiyyeden bir insan. Dedemden daha âlim. Çanakkale’ye katılıyor ve orada kalıyor, yâni şehit oluyor.

Ahmed Amcam da Kurtuluş savaşı sırasında Kütahya’nın Köte yöresinde Yunanlılarla çarpışırken şehit düşüyor. Onun – o zamanki tâbirle karalı’sı, yâni- şehitlik beratı gelmiş, ama Yusuf Amcamın ki gelmemiş.

Bir amcam da Tokat’tan Sarıkamış’a geçerken yolda hastalanmış. 20-25 günde zar-zor Gölköy’e gelebilmiş. Öyle bir hâle gelmiş ki, görenler tanıyamamış. Onun adı da Mehmet.

Sülâle olarak Tokat’tan, Turhal kazâsı TUCUK Köyü’nden -ki bir Türkmen köyüdür- buralara ilk gelişimiz 1700’lü yıllarda olmuş. Dedemiz, kadılık ve müftülük yapmış, Müftü Ali Osman Efendi olarak mâruf. Gölköy, yâni o zamanki adıyla HAPSAMANA MÜFTÜSÜ.”

Burada, Ahmet ÇAKIR Bey;

“-Dedeleri kadı bunların. “Müftünün Şükrü” derlerdi. Babası da kadı. Üç göbek kadılık yapmışlar burada!” sözleriyle araya girerek İrfan Bey’in sözlerini teyid etti.

İrfan Ağabey, kaldığı yerden devam ediyor:

“ Dedemizin çocukları, yâni babamlar 5 kardeş. Mehmet Amcamı görünce o da tanıyamamış. Saç-sakal karışık. Durum permeperişan. Hemen banyo yaptırmış. Sakalını traş ettirmiş. Şöyle bir çeki-düzen vermiş hâline. Ancak, 3 gün sonra ölmüş evde!

Dünyâ Harbi sonlarında erkek nâmına kimse kalmamış civarda. Dedem,  Gölköy’de KADI. O zaman,  

“Benim üç oğlum harp kaybı. Bir oğlum var, onu da geri hizmete jandarma yazdırın” diye ricâ etmiş. Bunun üzerine babamı Rize’ye veriyorlar, Lütfullâh Amca’mı da Trabzon’a jandarma olarak gönderiyorlar.

Babam eski yazıyı zâten biliyor doğal olarak ama, yeniyi de öğrenmiş. Rize’de bölük komutanlığı yapıyor. Şapka isyânında orada. Atatürk’ün el yazısıyla taltifnâmesi var babamın; ne de güzel yazmış. M. Kemâl yazıyor altında. İmzası da var.”

Soruyorum kendisine; “Ağabey, bu belge duruyor mu?” diye ve, cevâbı, “EVET” oluyor.

Geçmişlerimize rahmet, kalanlarımıza sıhhat ve âfiyet;

Cumâlarmız mübârek olsun, gönüllerimiz sürûrla dolsun ves’selâm…


 

ORDU HAYAT GAZETESİ

20.05.2010


Mar`12
26
POPÜLER MASONLAR ORDUDA
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

“POPÜLER MASONLAR” ORDU’DA!

Bu bir suçsa, bana âit değil! Eğer bir vebâl söz konusuysa, belirtelim ki; bizi bu konuya getiren ve POPÜLER MASONLAR’ı Ordu’ya getirttiren Teyneli Köyü’nden Hüseyin KILIÇKAYA Ağabey oldu! Ben sâdece marabayım, o kadar! Ne demişler; ELÇİYE ZEVÂL OLMAZ!

Kendisi millî-mânevî, ve bilhassâ bunların siyâsî olanlarında fevkâlâde duyarlı, sempatik, sevilen, daha doğrusu kendisini çene, mene ve de mete-zoruyla sevdiren ve herkese nazı geçen bir ağabey! Allâh(CC) selâmet versin.

Bu kitabın adını duymuş ya da gazetede görmüş; benim kitaba ilgimi bildiğinden, “Bul, al, getir; anlamam!” dedi kesti-attı! Ordu’da bulamadım. Geçen Ankara’ya gidince AŞTİ’den aldım. Çünkü artık kurtuluş yoktu. Çünkü mâzeret ileri sürecek bir bahâne kalmamıştı. İyi de oldu. Biz de istifâde ettik. İnşâllâh şu anda sizler de ediyorsunuz.

Mâlumunuz; bizler de sizler gibi, taa 70’li yıllarda duyduk MASONLUK denen şeyi. Aziz milletimiz boş durur mu? Hemen, bir sürü uyarıcı kitaplar kaleme almışlar, ya da tercüme etmişlerdi. Bunlardan birisini iyi hatırlıyorum; çok ince ve 75 kuruşluk bir kitaptı. Ama, adı çok vurgulayıcıydı: DİNSİZLİK DÎNİ; MASONLUK!

Çocukluk ve gençlik yıllarımız dâhil, ülkemiz 40 yıl boyunca, Süleyman DEMİREL adıyla yattı, kalktı. Bu muhteremin şahsıyla özdeşleşen masonluk, onun sahneden çekilmesiyle gündemden düşmüş gibi oldu. Ancak, şu an ülkemizde kıyasıya yaşanan mücâdelelerin derin boyutlarında, gizli güçlerin parmağı, hattâ eli, kolu, irâdesi olduğu muhakkak.

Hatırlıyorum; daha o yıllarda bir köy meydanında bir seçim dönemi öncesi vatandaşlarla sohbet ederken, propaganda ve uyarı mâhiyetinde, Süleyman DEMİREL’in masonluğundan dem vurmuştuk. Hiç ummadığımız, oradakilerin en yaşlısı, câmi cemaatı bir vatandaş, “Masonluk ne demek? Yardımlaşma demek; NE VAR BUNDA?” diye îtiraz etmişti. Doğru; ancak, neyin ve kimlerin yardımlaşması?

Bakınız, adı geçen kitapta ne yazıyor? “Siyonizm’in vazgeçilmez uzantısı konumundaki mason localarına üye olmak, bu asil millete karşı yapılan alçaklıkların en büyüğüdür. Çünkü, açıklıkla görüldüğü kadarıyla her iki şer odağının da yegâne amaçları, dünyâ üzerinde hükümranlık kurdukları yerleşim merkezlerinin insanlarını ekonomik kaosa sürüklemekten başka bir şey değildir.”(Shf.9)”

Masonluk, bize her zaman soğuk ve sevimsiz gelmiştir. Anadolu insanının o derin sezgisi, bu kelimenin içselleşmesine aslâ müsâde etmemiştir. Siyâsîlerimizin de, karşı tarafı mason olarak nitelemesi bu konudaki bilinci pekiştirmiş, yazılan kitaplar da zihinlere perçinlemiştir.

Lâkin, bu dâvâ bitmiş değildir. Hak-Bâtıl mücâdelesinin somut tezâhürü şeklinde, gizli ya da açık olarak bütün dehşetiyle devam etmektedir. Millet olarak son 300 yılın bütün belli-başlı olaylarında, yabancılaşma mâhiyetli tüm kültürel hareketlerinde bu kavramın parmağının olduğu görülür ya da hissedilir.

Popüler Masonlar Ordu’da derken bir şey bildiğimi sanmayın. Ordu’da mason var mı yok mu? Bu konuda herhangi bir fısıltı duymuş değiliz. Ancak, masonluğun arka bahçesi diyebileceğimiz, kitaplarda masonlukla yan yana yazılan Rotary Kulübü’nü duyuyoruz yalnızca. Görüldüğü kadarıyla, faaliyetlerini de açık yapıyorlar. Bir de Masonluğun fideliği niteliğinde LİONS kulüpleri var. Uluslar arası derin siyâsî boyutu ifâde eden BİLDERBERG var.

Hattâ meşhur TV Programcısı ve yazar Hulki CEVİZOĞLU’nun, MASONLUK ve ROTARYENLİK adlı, iki kavramı ve diğer ilgili kuruluşları anlatan geniş boyutlu bir kitabı da mevcut. Bu kitap ve masonlukla ilgili diğer konular detaylandırılmak istenirse; kütüphânelerde ve sanal âlemde içte ve dışta yayınlanan sayısız materyâl var. Oralara başvurulabilir.

 

Konumuz olan POPÜLER MASONLAR adlı kitapta, bu gün ERGENEKON soruşturmaları bağlamında adları sık sık geçen isimler yanında, hiç umulmadık, ilginç isimler de var:

Sinan Aygün, Mehmet Haberal, İhsan Doğramacı, Bedrettin Dalan, Turhan Çömez, Doğan Hızlan, Dinç Bilgin, Ali Avni Balkaner, Selçuk Yaşar, Şarık Tara, Faruk Süren, Fehmi Tahincioğlu, İshak Pinhas, Necdet Tokatlıoğlu, Bülent Akarcalı, İlhan Kesici, İlnur Çevik, Gabriel Esmersoy, Telman İsmailov; aynı zamanda BİLDERBERG üyeleri de olan Kemal Derviş, Gazi Erçel, Cem Boyner, Mustafa Koç.

Gayretini bu ve benzeri konulara hasr’etmiş yazar Süleyman YEŞİLYURT, kitabın önsözünde şöyle diyor:

“SİYONİSTLER’in payandası olarak bütün üniteleriyle kronikleşmiş bir yapı teşkil eden MASONİZM, liyâkâti ve bilgisi ne kadar üst seviyede olursa olsun, gerçek ANADOLU insanlarına hayat hakkı tanımadığı gibi, arzuladığı makamlara erişmelerini her zaman ve her devirde engellemektedir.” Shf:9

Bu gün ülkemizde, ekonomiden siyâsete, hattâ spordan medyaya, her sahada sergilenen mücâdele, tam da bu değil midir? O zaman, ne masonluk, ne bahçesi ne de çevresi; bizim yerimiz, durağımız, hele hele çerağımız aslâ olamaz!

Selâm ve selâmet; İslâm’a tâbî olanlar içindir, yalnızca; ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

19.05.2010


Toplam 517 Blog, 104 Sayfada Gösterilmektedir.
«« « 69 70 71 72 73 [74] 75 76 77 78 79 » »»

En Çok Okunanlar Son Yorumlananlar Hakkımda
POPÜLER MASONLAR ORDUDA (7140)
AKROSTİŞ YAZILARI (5512)
FOTOĞRAF-NÂME (5186)
MODA-NÂME (5064)
EYMÜR-NÂME 2 (4928)
EYMÜR-NÂME 1 (4652)
Bedford-nâme (4624)
Nûri KAHRAMAN (4617)
EYMÜR-NÂME 3 (4591)
BAYRAMLAŞALIM DOSTLAR! (3949)
ÜÇ ÖZTÜRK, BİR MEVLÂNÂ.. (1)
CHP-NÂME (1)
GACAROĞLU AHMET EFENDİ (1876-1962) (1)
FOTOĞRAF-NÂME (4)
37 YIL ÖNCESİ, KÖYDE BU GÜN.. (1)
NASIL BİR İL BAŞKANI? (1)
ERKAN TEMİZ BEYİN TELEFONU (1)
BİZ DE İMAM-HATİPLİYİZ Sn. ADİL AKYURT (1)
MODA-NÂME (3)
AKROSTİŞ YAZILARI (4)
 

Www.GirdapTasarim.Com Tarafından Hazırlanmıştır...