Menü

Anket

Sitemizi Beğendiniz mi?
Evet (%73,9)
Hayır (%20,0)
Kararsız (%5,93)

Toplam Oy: 219

Tüm Anketler

Takvim

« Aralık - 2025

»

PT SL ÇŞ CM CT PZ
1 2 3 4 5 6 7
8 9 10 11 12 13 14
15 16 17 18 19 20 21
22 23 24 25 26 27 28
29 30 31

İstatistikler

 Toplam Hit: 4609116
 Sitede Aktif: 1
 Ip: 172.71.254.36
 Browser: Default - 0.0
 Toplam Kategori: 20
 Toplam Blog: 561
 Toplam Yorum: 28
 Toplam Resim: 6
 Toplam Mesaj: 17

Etiket Bulutu

15 Temmuz 2016 Cumâ Dirilişi adayname aile âile Akdeniz Üniversitesi akrostiş anı Antalya Antalya Palas aşık edebiyatı ÂŞIK EDEBİYATI BABA başbakan başkanlık Bedford, Araba sevdası Biyografi cami cemaat cemiyet chp cuma cumhurbaşkanı çocuk edebiyatı Çocuk Edebiyâtı ÇOCUK ŞİİRLERİ dede deneme DÎNÎ ŞİİRLER DİNİ-MİLLİ ŞİİRLER DÖRTLÜK edebiyat eleştiri eymür eymür köyü eymürname GÜZELLEME halk şiiri halk şiri HÂTIRA hâtıralar HAYAT HİKÂYESİ HECE HECE VEZNİ hiciv İMAM-HATİP PİLÂV GÜNLERİ işkence KADİR GECESİ KÂFİYE komşu ülkeler koşma köy yazıları köyname lüleburgaz MANİ Manzum Fıkralar mızrap NÂMELER Nasreddin Hoca NURİ KAHRAMAN okul edebiyatı ordu ordu hayat ordu hayat gazetesi ordu imam-hatip Palace Palas RAMAZAN RAMAZAN EDEBİYATI recep tayyip erdoğan siyâset şiir toplum türkiye ulubey Yalçın Yüksel Yeni Türkiye zulüm

Son Eklenen Bloglar

Mar`12
26
AYIŞIĞINDA FEYİZ ve NOSTÂLJİ
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

AYIŞIĞI’NDA FEYİZ ve NOSTÂLJİ

Cumâ gün akşam, oraya vardığımda sanki zaman tüneline girer gibi oldum. Kaç yıl olmuş ben buraya gelmeyeli? Neredeyse unutmuşum buraları. Hayâtımızdan çıkmış. Bu akşam dâvet üzere geldiğimde, o hep buralarda karşılaşa geldiğimiz, tüm mahallelerimizden, civâr il ve ilçelerden, çeşitli yer ve türden can dostlarını görünce, o eski manzaralar, tadlar ve heyecanlar canlandı gözümde.

Rahmetli Sıtkı ÇEBİ, Câvit KALPAKLIOĞLU Ağabeyler, gönüllü kuruluşlar olarak burada RAMAZAN aylarına mahsus olmak üzere, zamânın Belediyesi ile birlikte düzenlediğimiz KİTAP ve KÜLTÜR fuarlarına dâvet edip birikimlerinden istifâde ettiğimiz efsâne vâlilerimizden Recep YAZICIOĞLU merhumlar ve benzer sîmâlar geldi aklıma. Onların ve de varlıklarıyla bu salona renk ve tad katan cümle katılımcı ve izleyicilerden âhirete intikâl etmiş bulunanların mekânları cennet, kalanların da ömürleri bereketli olsun… Âmin…

10 yıl aralıksız süren o dostluk, kardeşlik, kaynaşma, sohbet, konferans, kitap ve kültür ortam ve iklîminin ardından, şimdi anlıyorum ki yaklaşık bir 10 yıl daha geçmiş.

Zamânında, fuar tertip heyeti olarak dâvet edip buralarda tanıştığımız bir çok yetişmiş insan ve de değerlerimiz gibi bizler de artık mâzide kalmış, onların peşine takılıp târih olmuşuz bu arada. Uzun bir gurbet hayâtından sonra sılaya dönmüş, birdenbire, çocukluk ve gençlik yıllarının hâtıralarıyla yüzyüze gelmiş birisi olarak değerlendirdim kendimi. Yıllar da ne çabuk geçmiş meğer…

Bu akşam, benzer duyguları kendisinin de yaşadığına inandığım Osman ÇELİK Hocamızın da öncülüğüyle, ilk başlarda, zamânın Halk Eğitim Salonu’nda başlayıp AYIŞIĞI’nda süregelen o güzelim dostluk, muhabbet, kaynaşma, kültür, edebiyat ve sanat günleri, Ordu  cemiyet hayâtının özel sayfaları arasındaki müstesnâ yerini almış gözüküyor. Bugün, bu akşam bunu çok daha rahat olarak görüyor ve söylüyorum.

Artık, bu aradaki boşlukta Üniversitesi de kurulan şehrimizin, çok daha kapsamlı böylesi organizasyonları behemahal gerçekleştirmesi bir zarûrettir. Ordu, Üniversiteli olmanın alâmet, gerek ve îcâplarını yerine getirmelidir. Sağduyu, yattığı uykudan uyanmalıdır. İnisiyatifi ele almalıdır. O, konferanstan önce izlettirilen animasyonlardan birinde işâret edildiği türden, şeytanın adımlarına uyanlar, atını alıp Üsküdar’ın yolunu çoktan tuttu! Bahâneler arkasına sipere yatmak kimseyi bir yere götürmez ve de sorumluluktan aslâ kurtarmaz.

Bu toplumun yetişmiş insanları, onun evlâtlarına borcunu birikim ve gayretleriyle ödemelidir. Bu güzel vatanın çok çeşitli bölgelerinden kendisine emânet olarak gelecek gençlere, onların maddî-mânevî ihtiyâçlarına hitap edecek ve  enerjilerini, öncelikle kendilerinin, âilelerinin, millet ve memleketin hayrına olacak bir gönül aktivasyonuna dönüştürecek bir müsâit ortam hazırlanmalıdır.

Yine Osman ÇELİK Hocamız’ın OSGED’i organizasyonuyla bu akşam icrâ edilen programı da bu anlamda bir örnek ve öncü faaliyet olarak değerlendirmekte hiç de beis görmüyorum. Burada da sanki mutlu bir tevâfuk söz konusu. Bu mütevâzı faaliyet, meselenin hem besmelesi, hem de özüydü. OKU diyen KUR’AN’la başlıyor ve onun ilkelerini anlatıyordu. Ve de, Yûnusça bir yaklaşımla, okumanın olmazsa olmazı olarak kendini bilmek, Rabbini bilmek ve bunun da olmazsa olmazı olarak KUR’ÂN’ı işâret ediyordu!

Bu anlamda bir plâtform oluşturulmuştu, adı da KAB. Açılımı; Kur’an’ın Anlamıyla Buluşma. Kur’anla buluşma, anlamı ve mesajıyla da buluşmakla gâyesine ulaşabiliyordu ancak. Bunu yapmadıktan, Kur’ân’ın bütününü içselleştirmedikten sonra inancın, insan olmanın, Müslüman olduğunu düşünmekle yetinmenin, çok çok bile olsa okumanın-yazmanın ne anlamı olabilirdi?! Okulların, yurtların, evlerin, apartmanların, şehirlerin, köylerin vs. vs.?!

Sözün özü, KAB’a girmeyen iKAB’dan, yâni cezâdan kurtulamaz. Rabbim, bizleri ve nesillerimizi böylesi vahim ve de sonsuz hüsrân anlamına gelen nasîpsizliklerden korusun… Cümlemizi, muhterem konuşmacının tren yolunun birbirini tamamlayan ve biri olmadan diğerinin anlam ifâde etmediği iki raya benzettiği KİTAP-SÜNNET dâiresinde bir hayâta muvaffak kılsın. Âmin…

Gördüğünüz gibi, asıl konuya giremeden yine yolun sonuna geldik. Konuşmacının, Kur’ân’a adanmış, onunla dopdolu hayâtına ve verdiği mesajlara değinemedik. 80’e yaklaşan yaşıyla buraya kadar gelmiş olmakla, vücud dili, duruşu, jest ve mimikleriyle hâlis, muhlis bir Anadolu insanı ve yüreğiyle başlı başına bir örnekti.

Yazımızı bağlarken, yeniden başlayan AYIŞIĞI yolculuğumuzun doğa hârikası güzel şehrimiz ve sâkinleri için her anlamda hayırlara, yeni yeni maddî, mânevî, kültürel  özellik, güzellik ve de bereketlere vesîle olmasını temennî ediyoruz ves’selâm...

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

09.05.2010


Mar`12
26
HEM YÂRSIN, HEM DİYÂR..
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

HEM YÂRSIN, HEM DİYÂR…

Anneciğim, sen çok başkasın; senin yerin dolmaz. Kimse senin gibi olmaz, olamaz.

Hani derler ya; bütün dünyânın kadınları gelse bir anne etmez diye! Aynen öyle…

Ve işte tam da bunun için, ANA GİBİ YÂR OLMAZ denilmiştir, sevgili anneciğim.

BAĞDAT GİBİ DİYÂR. Ama, bizim Bağdat’ımız da ancak senin olduğun yerdir.

Sen bunları bilirsin ya da bilmezsin ama; anne olmayı herkesten çok daha iyi bilirsin.

Belki okumayı da çok sökemezsin; ama anneliği senden özge bilen, beceren yok.

O da yetiyor sana; çünkü, CENNET ANNELERİN AYAKLARI ALTINDADIR!...

Kim bilir ne zorluklarla doğurdun bizi, ne çileler çektin o imkânsızlık günlerinde…

Feryat figân arşı tuttu, her kes işinde gücünde; yaylada, değirmende, çok uzaklarda.

Çarşıda-pazarda alışverişte, koyun-kuzu, at-eşek, odun-köz-çalı peşinde ormanlarda.

Kimseler yoktu civârında, telefon da yoktu, araba da. Olsa n’olacak, doktor nerede?

Tam sekiz çocuk ve hepsi ayrı bir süreç. Biri bitiyor öbürü başlıyor; yeniden başa!

Bir koşmaca, koşturmaca gidiyor durmamacasına. Özellikle senin için anneciğim…

Durmak ne, gece ne, sabah ne, akşam ne? Her şey sana bakıyor, herkes seni bekliyor!

Büyükler var, küçükler var; yaşlılar, bebeler var. beli bükrü nineler var, dedeler var.

Kimi içerde, kimileri dışarıda; inek-dana ahırda, tarlada imece var. Öğle vakti yaklaştı.

Sen neydin öyle be anne? Nasıl geliyordun onca yükün, onca sorumluluğun üstesinden?

Sâhi sen kaç canlıydın? Misâfirlere sen hizmet ederdin, her yerlere sen giderdin!

Çocuklar lâf dinlemiyor. Su sâdece çeşmelerde. O da uzaklarda. O da su var da akıyorsa.

Çocuklar oyun peşinde, meyve kovuşturma, tarlalarda bostan kütürdetme derdinde…

Sen bir yanda beşik, bir yanda mutfak, bir yanda ahır; hepsi, hepsi sana bakıyor…

Ve hâlâ koşuyorsun, koşturuyorsun, koşuşturuyorsun ve hâlâ hizmet ediyorsun…

Ama senin suçun; bizi böyle sen yetiştirdin. Biz, hep hizmet almaya alıştık. Yâni hazıra!

Gücün yetene, ayakların gidene, bileklerin oynadığı yere kadar da gideceksin ve bizleri,

evet bizleri böylece kabûl edeceksin. Ayrıca nazımızı da çekeceksin. Biz şimdi dertliyiz.

Çocuklara lâf anlatamıyoruz. Kızıyoruz, köpürüyoruz. Sığınağımız yine sensin…

Derdimizi sana döküyoruz. Bizim en büyük ırmağımız sensin. Kimse dert anlamıyor.

Ufacık bir sitemden zihni bulanıyor sevgili anneciğim. Sensin yine üstümüze titreyen.

Bizim çocuklarımıza bile sen bizden daha çok ihtimam gösteriyorsun sevgili anneciğim.

Bizden daha çok titizleniyorsun; bizden daha çok ilgilenmeye ve hizmete davranıyorsun!

Sen öylesine bir annesin işte! Sen nasıl şeysin böyle. Örneğini göremiyorum çevre içinde!

Şimdiki anneler de öyle mi bilmiyorum; ama siz odalar ve avlular dolusu bereketsiniz.

Onlar salonlar, bulvarlar, bahçeler, parklar ve de sâhiller boyu hareket ve mârifet…

Siz en az 3 ya da 5 doğururdunuz kimse görmeden, duymadan, hiç farkına varmadan.

Şimdikiler bir doğuruyorlar, pir doğuruyorlar, memlekete emir ve âmir doğuruyorlar!

Daha ana karnında ceninken çekiliyor fotoğrafları. Dağıtılıyor, gönderiliyor tüm dünyâya.

Örtülüsü açığı göğsünü gere gere dolaşıyor heryerlerde muzaffer komutan edâsıyla…

Ki, elbette önemli şeydir çocuk ve onu doğurmak; en zor iş ve de en mukaddes bir ameliye.

Anneciğim, şimdi çocuk az ama isim çok, böylece sağlanıyor artık âilelerin büyüklüğü…

Şimdi, 1 ya da 2 çocukla ve bunca imkânlarla, herkes sizlerden daha çileli, daha muzdarip!

Sevgili anneciğim. Ne diyeyim, zaman değişiyor. Hepimiz değişiyoruz. Herkes kendi

zamân ve şartlarını yaşıyor ve de herkes kendi bulunduğu şartlarla değerlendiriliyor…

Herkesi kendi şartları bağlıyor daha doğrusu. Her dönemin değeri kendi içinde. KDV’si de.

Sizlerin yükü bizlerden çok daha ağırdı. Bizimkileri de hâlâ omuzlamaya devam ediyorsunuz.

Siz bu gidişle ayağınızın altına serilen yeri çok çok hak ediyorsunuz. Eğer sizler, orayı bulamazsanız, bu gamsız ve de çilesiz gidiş ve lâubâlî yaşayışla bizim bulma şansımız yok.

Ümitsiz değiliz. Çünkü sen gibi bir anneye sâhibiz. Orada, önce Allâh, sonra siz varsınız.

“Allâh’ım, çocuklarımı benden ayırma!” demen bizim için en büyük ümit kaynağı!...

Sana babamla ve çocuklarınla birlikte nice mutlu ve güzel günler diliyorum.

Tüm günlerin ve zamanların kutlu ve de mutlu olsun sevgili anneciğim.

Ver elini öpeyim, hakkını biz hayırsız haylazlarına helâl et ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

07.05.2010


Mar`12
26
GÜZEL ORDUYA BU HAVA YAKIŞMIYOR
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

GÜZEL ORDU’YA BU “HAVA” YAKIŞMIYOR!

Hangi hava derseniz elbetteki şu KARA MANŞETLER’deki HAVAALANI “HAVA”sı!

Kasdımız bu retçi, dışlayıcı, nefret kokan, sevgisizlik ilham eden negatif kumpanya!

Bu, sevmeyen varmış gibi “YA SEV, YA TERK ET!” karmaşası üretmeye benziyor!

Klâsik anlamdaki solu da, sağı da anlamak mümkün. Onlar muhâlefet çizgisi. Ancak,

ülkede sağduyuyu bayraklaştıranların da “hükûmete red manşetleri” anlaşılır değil!  

Çok sevgili arkadaşlar, kusura bakmayın. Bir HAVAALANI tutturdunuz gidiyorsunuz.

OR-Gİ’yi bir TAM-TAM ritmi, Ankara’yla Ordu arası kıyasıya savaş hâline getirdiniz.

OR-Gİ de OR-Gİ! Başka büyük yok!  Zannedersiniz ki, bir o kaldı; o da bir yapılıverse,

şu bizim sevgili arkadaşlar, artık hükümete aslâ lâf etmeyecekler. Dikine gitmeyecekler.

Kendileri aleyhte lâf etmeyecekleri gibi, kimseye de ettirmeyecekler. Öyle mi acabâ?!

Peki beyler, şu tünelleri, şu Karadeniz yolunu kim yaptı? Ya baraj ve Dereyolu vs. vs.

Sosyâl alanda yapılan yardımları, köylerdeki uygulamaları; saymaya kalksak, bitmez.

Gözü olan görüyor, kulağı olan işitiyor. Anlamak isteyen anlıyor. Siz de bir düşünün!

Yapılanlar az yatırımlar mı? Ufaktan bir teşekkür ettiniz mi hiç? Oy verdiniz mi?

Şimdiye kadar verdiniz de(!) artık, “HAVAALANINIZI YAPMAYANA OY YOK!” ha!

GÜZEL ŞEHİR, KİBAR İNSAN…

Kardeşler, işin doğrusunu söylemek gerekirse benim de beklentilerim çok bu hükûmetten.

Ağzımı bir açsam neler çıkar kim bilir! Ama her şeyin bir zamânı var bir de usûlü, edebi!

Her şeyden önce, ben de HAVAALANI istiyorum. Taleplere tamâmen katılıyorum. Sâdece,

“HAVAALANINIZI YAPMAYANA OY VERMEYİN!” türü söylemlere katılmıyorum.

Ordululara, şu güzel doğanın kibar insanlarına, böyle bir tavrı aslâ yakıştıramıyorum.

Çok nezâketsiz ve antipatik buluyorum. Bu sloganda pozitif bir hava ve motivasyon yok.

Hükümete, dolaylı bir dayatma var. Küçümseme, kaale almama, sinek kadar görmeme var.

Türk ahlâk ve töresine uymayan büyüğe saygısızlık, hoyratlık, edep-erkân tanımazlık var.

Hiç de efendice olmayan böylesi tavırlara, siz olsanız prim verir, boyun büker misiniz?

Bir vatandaş olarak, gururlu, haysiyetli bir insan ve medenî bir Ordulu hemşehri olarak.

Şimdi, bir çocuğa bile zorla iş yaptıramıyorsunuz. Yaptırsanız da tadı-tuzu olmuyor.

Peki, hükümettekiler insan değil mi? Onların da gurûru, gönlü, hissi, duyguları yok mu?

Bir dilenci sizden zorla para istese verir misiniz? Her şeyin bir âdâbı, kâidesi yok mu?

BU GARÂBET SON BULMALI!

Hem, bu söz kime âit? Tuzu kuruların TOBB Başkanı M.Rıfat HİSARCIKLIOĞLU’ya.

O ve  Türkiye’nin kalburüstü iş adamları halkın hükümetini zora düşürme çabasındalar.

Başbakan’ın, “Bize yardımcı olun, herkes iş yerine birer işçi alsın!” gibi gâyet mâkul,

emekten ve çözümden, halktan ve de memleketten yana isteklerine bile %98 red gösterdiler.

Onlar, sizinle hükûmetin arasını açmak için ortaya üfürmüş olabilirler. Kaldı ki, dünkü

MİLLİYET GAZETESİ’nde aradaki buzların çözüldüğü yazıyordu. Şimdi manşet n’olacak?

HİSARCIKLIOĞLU’yla BAŞBAKAN KUCAKLAŞTI. Sizlerde de bir gelişme olacak mı?

Bence olmalı. BU GARÂBET SON BULMALI. Mücâdeleye devam;  ama, yakıştığınca!

Benim gibi duygusal kişilerden bâzıları bu noktada benzer çıkışlar yapabilir. Normâldir.

Ama bütün Orduluları böyle magandamsı tavırların içinde göstermeye hakkımız yok.

Bu olayın oyla hiç alâkası yok. Sonucu çok etkilemez. Bizim yaptığımız bize kalır.

HAVAALANI  ve TELEFERİK

Eğer tehditle olsaydı AkParti Belediye’yi alırdı. Bu işler gönül meselesi. Havaalanı da!

İki dönemdir Belediye’yi vermeyen Ordu’da hizmet devam etmiyor mu? Geri kalan ne? Ama,

HAVAALANI farklı. Bir TELEFERİK bile ne zaman söz verildi, ne zaman yapılıyor?

Demek ki her şeyin bir olgunlaşma süreci var. Olacaksa, alelacele de olmasın bana göre.

Havaalanı gibi havaalanı olsun. Yapıldığına değsin. Çok iyi ve kapsamlı düşünülsün.

KARADENİZ UŞAĞI; SEVGİ, KARDEŞLİK KUŞAĞI

Evet arkadaşlar! Bu, hükûmetle müsâbaka havası taşıyan, KARAKUŞAKLAR misâli

KARAMANŞETLER hareketlerinden vaz geçelim. GİRESUN’da da varsa onlar da!

Biz KARADENİZ UŞAĞI’yız. Sevgi, kardeşlik, coşku, halay, horon ve yayla kuşağıyız…

            Cumânız kutlu, mübârek, güzel şehrim güzel insanlarla lebâleb olsun;

Nefretler, kıskançlıklar, yozluklar, horluk-hoyratlıklar son bulsun,

Gönüller hoşgörü ve sevgiyle, tavırlar saygıyla dolsun ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

06.05.2010


Mar`12
26
FETİHTEN AÇILIMA
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

FETİHTEN AÇILIMA                

               


                    GEÇMİŞE GAZEL

            Bir târih boyu hep güneşe koştuk

            Karanlık doğmadı hiç batımızdan

           

             Mazlûmlar bizlere hasret çekerler

            Zâlimler titrerdi karaltımızdan

           

            Yediden yetmişe yönler Allâh'a

            Küfür geçemezdi hiç hattımızdan

           

            Âfâkı kaplayan göz geçirmezler

            Tozdu, dumandılar hep atımızdan

           

            Allâh aşkından hey, cihad aşkından

            Su gibi akardı yer altımızdan!

           

            Gidip renk-âhenk verdiğimiz yerler

            Huzûra yol buldu san'atımızdan

           

            Nedense, gün geldi, pek garipleştik

            Şer nasipleniyor saatımızdan

           

            Sen dön yine bize ey yüce duygu

            Biz dönemiyoruz inadımızdan!

                      Nûri KAHRAMAN

Yorum:O demler yine gelmez mi...R. GÖK www.yenikalemler.net

            Azizim Nuri bey, Mehmet Akifimizin mısralarını düşürdün aklıma: Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz / Gelmişiz dünyaya milliyyet nedir öğretmişiz. Milletimizin o ihtişamlı zamanlarına yeniden döneceğine inananlardanız. Çünkü, bir Batılının dediği gibi, bir kere gerçekleşen bir kere daha niye gerçekleşmesin? Samiha Ayverdi de o kutlu müjdeyi yıllar öncesinden vermemiş miydi: Gene aynı kan, aynı insan, tekrar o devridaim macerasına dönüp, yine çekirdeğe zuhur emrini vermek yolunda için için demlenip yeni bir kıvama hazırlanmaktadır.   Tarih : 17.03.2010 23:33:01 

           

           Bu gün sizlerle 80’li yıllarda yazdığım bir şiiri paylaşacağız. Yanda da gördüğünüz gibi, bu bir fetih şiiri. Fetih deyince akla gençlik geliyor. Gençlik ve Fetih kavramlarını, yanyana birlikte telâffuz edince de Mayıs. Hem bu aya, hem de bu şiiri güzel bir resim ve yorumla tâkipçilerine sunan www.yenikalemler.net’e ve ekibine cemîle olmak üzere buraya alıyorum.

            Sizlerin de beğeneceğini umuyor, baharın getirdiği canlılıkla yaza yürüdüğümüz şu günlerde rûhumuzu güzelliklere ve fetihlere doğru kanatlandırıp millî-mânevî açılımlara ulaşalım inşâllâh diyorum. Ne de olsa, gündem olarak da hep açılımlardayız! Fetih de, şiir de özü îtibârıyle açılımdır.              Şimdi burada, müsadenizle, yorum sahibi ilgili arkadaşa seslenmek istiyorum:

            Sevgili Rıdvan Bey Kardeş. Şahsınız ve siteniz olarak bu şiirimize gösterdiğiniz ilgi, eklediğiniz resim ve altına serdettiğiniz düşüncelerinizden dolayı çok teşekkür ediyorum. Yorumunuza gelince, inancımız elbette ki öyle. Elbette ki gelir o demler yine. Lâkin, bu da, ilâhî cilve ve de imtihan gereği bir gayretin, sancının, kıvranışın, her şeyden önce yakarışların, sızlanmaların ve de bunların sonucu bahşedilebilecek bir lûtfun ürünü olacaktır. Nitekim, Ra'd sûresindeki 11. âyeti hatırlayalım:

            "…Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez. Allah, bir kavme kötülük diledi mi, artık o geri çevrilemez. Onlar için Allah'tan başka hiçbir yardımcı da yoktur."

            Bir yazarın röportajında okumuştum; yazar orada şöyle diyordu: "Ben, ağlayanlara hep gülerdim; ağlamakla nereye varılır diye. Ancak, şimdi anlıyorum ki, bir şeye ulaşmak için önce ağlamak gerekli.

            Binâenaleyh; bizim de, şiir diliyle yapmaya çalıştığımız ve  sergilediğimiz de, bundan başka bir şey değil gibi görünüyor ves'selâm…


 

ORDU HAYAT GAZETESİ

05.05.2010


Mar`12
26
BOZTEPE Mİ, TELEFERİK Mİ?
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

BOZTEPE Mİ, TELEFERİK Mİ?

Önceki gün alt geçidin oradan Şadırvan’a kadar yürüdüm. Doyum olmuyor doğrusu.

Ordu şehri güzel şehir sevgili dostlar. Güzeller içinde bir güzel ki; emsâli az bulunur.

Tatlı, güzel bir Mayıs sabahı. Ayın ilk hafta başı. Yollar erguvan, sâhiller rengârenk.

Rabbim tüm nîmet ve güzellikleri bahşetmiş. Toprak, su, hava, deniz, yeşil, mâvi, mor.

Yapraklar, çiçekler canlanmış. Sokaklar, parklar cıvıl cıvıl insan kaynıyor.

Bir yanınızdan çeşit çeşit, renk renk arabalar geçiyor, her coğrafyadan ayrı selâmlarla.

Deniz ufuklarıyla, uzak ülkelerin esintileri, kardeş bölgelerin hayâlleri birbirine karışıyor.

Onlarla yarışırcasına sporcular ve konforun göstergesi obezler geçiyor diğer yandan.

Ayrıca sağlık adına, dinçlik ve genç kalmak adına adımlayanlar da yok değil sâhilleri.

Bülbül Deresi hârikulâde. İki yanına döşenen eski tip yeni taşlar da çok yakıştı hani.

At kestâneleri de çınar gibi durunca, romantikle otantik güzel bir terkip oluşturuyor.

Biraz ötesi masmâvi deniz. Boğaz Köprüsü’nün gibi gibisinin gibisi bile güzel…

Oradan yola dönüp ilerilere bakınca, Boztepe çıkıyor karşınıza; yemyeşil elbisesiyle.

Eteklerinde yer yer beton, yer yer kiremit örtülü kargir binâlar. Meyveler çiçeklenmiş.

Hâsseten, bahçeli evler esrârengiz bir çeşni katıyor şehrin havasına. Ama, nereye kadar?

En çok da Boztepe’yi merak ettim o an; acâba bu yeşillerinin ömrü ne kadar diye!

Derken, dün gazetemizde BOZTEPE BETONLAŞIYOR diye bir başlık. Sanki,

içimi okumuşlar da manşet yapmışlar gibi. Endîşeler örtüşüyor demek ki. Çünkü, 

kimsenin şu “çağ, teknik, entel” kelîmeleriyle ifâde edilen şeylere güveni kalmamış!

Ülkemizde, bilhassa yöremizde uygulandığı kadarıyla, tüm bunlar BETON demek!

Bizim yeşilden, yeşilliklerden bıkmış gibi bir hâlimiz var. Şu sokaklara bakınız lütfen!

Şu evlere, şu caddelere, kaldırımlara. Her yer araba işgâli altında. Park meselesi ciddî.

Binâlar yapış yapış; sıkışık. Nefes alacak yer yok. Aralarından hava bile geçemiyor!

Nasıl bir îmar plânıysa, nasıl şehirleşmeyse; yeni yerleşimler de aynı tarz devam ediyor!

Eski tas, eski hamam ne güzel yürüyüp gidiyor işte; işler ne güzel! Daha ne olsun?!

Hangi işiniz geri kalıyor ki? Geri kalmıyor belki ama biz biraz ileri gitsin istiyoruz!...

Gerçekten, Selimiye’nin yukarılarına doğru manzara hiç de iyiye yorulacak gibi değil.

Eğer böyle devâm edecekse, BOZTEPE yüzüne bakılacak olmaktan çıkacak gibi sanki.

Nitekim, bu gidişle güzelim BOZTEPE, bir plânsızlığın kurbanı olacak gibi gözüküyor!

Bu tepe böyle kalamaz. Bırakmazlar! Ama, hiç olmazsa yapılanlar bir şeye benzese!

Şimdi teleferik de yapılıyor. Yukarılara doğru çıkarken hangi yüzümüzü izleyeceğiz?

Kendimizi aynada nasıl görmek istiyoruz? Abur-cubur, pejmürde ve de karmakarışık mı?

Yanımızda misâfirlerle çıkarken, utanacağımız bir manzara mı görmek istiyoruz?

Bir çok ülkede uçaklar ve teleferikler o yörenin foyasını çıkarırlar meydana! Nasıl mı?

Otobüsle sizi güzel yerlerden götürürler. Geniş caddeler, parklar, bahçeler, bulvarlar vs.

Ama uçağa binip yükselirken ya da teleferikle kuşbakışı gerçek manzarayla karşılaşırsınız!

Özellikle, Boztepe misâli tepeler ve yüksek yerler, her ne hikmetse hep perişandır.

Boztepe’de de buna meydan verilirse, hem orada oturanlar için sağlıksız bir şey olur,

hem de şehir adına onun müktesep imajını tersyüz eden bir tâlihsizlik yaşanır.

Buna meydan vermemek; bağlı-bahçeli, bol ağaçlı, düzenli yerleşimler sağlamak gerek.

Yoksa, yazık olur teleferiğe, Ordu’ya ve de Ordulu’ya. Lütfen sevgili yetkililer…

                        Boztepe’ye çıkmalı; şu Ordu’ya bakmalı”

Söz sâhipleri artık; inadı bırakmalı…

Rabbimizin ikrâmı bu güzel şehir için

Hep elele vermeli; hırsı, kini yakmalı…

Sevgili dostlar. Bu gün günlerden Çarşamba. Meselâ, pazara gelen hemşerilerimizle,

Hep berâber, herkes şöyle teleferikle bir Boztepe keyfi yapmak isteyecektir mutlakâ.

Oradan bakınca herkes örnek bir manzarayla karşılaşmayı arzu edecektir doğal olarak.

Kaldı ki bu gün bir çok köylerimiz bile, şehirle, plân, program ve düzen yarışındadır.

Şehirdekilerden çok daha güzelleri en ücrâ yerleşim birimlerinde karşımıza çıkmaktadır.

Dolayısıyla, tüm ilgililer çok daha titiz olma durumuyla karşı karşıyalar.Sözün özü; en az, TELEFERİK kadar, BOZTEPE’nin îmârı ve de ORDU’nun imajı da çok önemli…

Hem TELEFERİK, hem BOZTEPE; ve de her şeyler, güzel ORDU için ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

04.05.2010


Toplam 517 Blog, 104 Sayfada Gösterilmektedir.
«« « 71 72 73 74 75 [76] 77 78 79 80 81 » »»

En Çok Okunanlar Son Yorumlananlar Hakkımda
POPÜLER MASONLAR ORDUDA (7140)
AKROSTİŞ YAZILARI (5512)
FOTOĞRAF-NÂME (5186)
MODA-NÂME (5064)
EYMÜR-NÂME 2 (4928)
EYMÜR-NÂME 1 (4652)
Bedford-nâme (4624)
Nûri KAHRAMAN (4617)
EYMÜR-NÂME 3 (4591)
BAYRAMLAŞALIM DOSTLAR! (3949)
ÜÇ ÖZTÜRK, BİR MEVLÂNÂ.. (1)
CHP-NÂME (1)
GACAROĞLU AHMET EFENDİ (1876-1962) (1)
FOTOĞRAF-NÂME (4)
37 YIL ÖNCESİ, KÖYDE BU GÜN.. (1)
NASIL BİR İL BAŞKANI? (1)
ERKAN TEMİZ BEYİN TELEFONU (1)
BİZ DE İMAM-HATİPLİYİZ Sn. ADİL AKYURT (1)
MODA-NÂME (3)
AKROSTİŞ YAZILARI (4)
 

Www.GirdapTasarim.Com Tarafından Hazırlanmıştır...