Menü

Anket

Sitemizi Beğendiniz mi?
Evet (%73,9)
Hayır (%20,0)
Kararsız (%5,93)

Toplam Oy: 219

Tüm Anketler

Takvim

« Aralık - 2025

»

PT SL ÇŞ CM CT PZ
1 2 3 4 5 6 7
8 9 10 11 12 13 14
15 16 17 18 19 20 21
22 23 24 25 26 27 28
29 30 31

İstatistikler

 Toplam Hit: 4607303
 Sitede Aktif: 3
 Ip: 172.69.59.128
 Browser: Default - 0.0
 Toplam Kategori: 20
 Toplam Blog: 561
 Toplam Yorum: 28
 Toplam Resim: 6
 Toplam Mesaj: 17

Etiket Bulutu

15 Temmuz 2016 Cumâ Dirilişi adayname aile âile Akdeniz Üniversitesi akrostiş anı Antalya Antalya Palas aşık edebiyatı ÂŞIK EDEBİYATI BABA başbakan başkanlık Bedford, Araba sevdası Biyografi cami cemaat cemiyet chp cuma cumhurbaşkanı çocuk edebiyatı Çocuk Edebiyâtı ÇOCUK ŞİİRLERİ dede deneme DÎNÎ ŞİİRLER DİNİ-MİLLİ ŞİİRLER DÖRTLÜK edebiyat eleştiri eymür eymür köyü eymürname GÜZELLEME halk şiiri halk şiri HÂTIRA hâtıralar HAYAT HİKÂYESİ HECE HECE VEZNİ hiciv İMAM-HATİP PİLÂV GÜNLERİ işkence KADİR GECESİ KÂFİYE komşu ülkeler koşma köy yazıları köyname lüleburgaz MANİ Manzum Fıkralar mızrap NÂMELER Nasreddin Hoca NURİ KAHRAMAN okul edebiyatı ordu ordu hayat ordu hayat gazetesi ordu imam-hatip Palace Palas RAMAZAN RAMAZAN EDEBİYATI recep tayyip erdoğan siyâset şiir toplum türkiye ulubey Yalçın Yüksel Yeni Türkiye zulüm

MIZRAP 2010

Bu Kategoriye Ait Blogları Rss İle Takip Et
Mar`12
26
GEÇEN HAFTADAN KALANLAR..
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

GEÇEN HAFTADAN KALANLAR…

Kutlu Doğum haftalarında olduğu gibi bu haftalarda da CÂMİ ve GÖREVLİLER bağlamında konuşan öğretim üyeleri, can alıcı tespitlerle birlikte güzel duygu ve düşüncelerini de bizlerle paylaşıyorlar. Nitekim, Bafra Din görevlilerinin organizasyonunda konuşan OMÜ İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa KÖYLÜ’nün şu sözlerine katılmamak mümkün mü?

“Din hizmeti birlik ve beraberlik ister; ilim, irfan, heyecan ve dînî aşk ister. Enerjisi bitmiş, hizmet heyecanı kalmamışların bu hizmete sağlayacakları bir katkı yoktur. Kendimizi her zaman sorgulamamız lâzım. Toplumun sorunlarını iyi teşhis etmeliyiz. Şuan insanımızın en büyük sorunu dünyevileşmedir. Tüm çarpıklıklar, yanlış algılamalar, mutsuzluklar ve problemlerin kaynağında bu vardır”

Ordumuzda da, müftümüzün daha ayağının tozuyla deruhte ettiği ilk program, Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Dr.Yaşar YİĞİT’in Din Görevlilerimize, meslekleriyle ilgili olarak verdiği aydınlatıcı, yaptıkları işin önem ve değeriyle alâkalı yaptığı açıklamalardı. Görevlilerimiz memnundu; çok istifâde ettiklerini söylediler. Hattâ, bu tür meslek içi faaliyetlerin devâmından ve motivasyona katkılarından söz ettiler.

Ordu basını da, başta gazetemiz olmak zere haftaya gereken ağırlığı verdiler. Yer yer övücü, yer yer takdirkâr, yer yer de uyarıcı bir uslûp kullandılar. İyi niyetli tüm bu yayınların da din hizmetlerine olumlu katkılar sağlayacağı muhakkaktır. Her gün nasihat veren din görevlilerimizin, sonuç îtibârıyle hizmette seviye ve kalite arayışlarına katkı mâhiyetindeki bu ufak-tefek serzenişleri geniş yüreklilikle karşılamalarından daha tabiî bir şey olamaz herhâlde.

İş kolu sendika başkanları yanında, diğer kurumlardan da haftayla ilgili güzel açıklamalar geldi. Türk Diyânet Vakıf-Sen Ordu Şûbe Başkanı Bekir KARAKIŞ’ın geniş basın açıklaması ve Diyânet-Sen 1 No’lu Şûbe Başkanı Abdülkadir DEMİR’in “İmam, topluluğu sevk ve idare eden, önder, rehber ve liderlik eden kişi anlamlarına gelmektedir. Din görevlileri bu mânâda bölgesinde kanaat önderi durumundadır.” şeklindeki özet cümlelerini verebiliriz.

Konuşmalar, açıklamalar genelde güzel ama; keşke, başta görevliler ve cemaat olarak bizler bu sözlerin ifâde ettiği mânâ ve sorumluluk derinliğinin boyutlarını düşünebilsek ve de o şuurla hareket edebilsek. Ancak, Diyânet’in, bu meyânda, kendi iç örgüsünde yapmaya çalıştığı zihniyet değişim çabaları  dikkâtlerden kaçmıyor. Görevin kâlp ve temsil boyutunda sağlanmaya çalışılan derinlik ve ağırlık arayışları takdîre değer.  Bu meslekte, gönül terbiyesi, ağız terbiyesinden önce geliyor gibi gözüküyor.

Nitekim, Cumartesi ve Pazar günleri, Bulancak ve Giresun’da yaptığı konuşmalarını dinlediğimiz Diyânet İşleri Başkan Yardımcısı Prof.Dr.M. Şevki AYDIN Hocamızın konuşmalarından, Kur’an ve hâfızlık eğitimi bağlamında hizmetiçi eğitim çalışmalarının artacağını açıklaması, Diyânetteki iç donanım çalışma ve arayışlarının trend ve dönüşümü noktasında müjdeler içeriyordu.

Gazetemiz yazarlarından Mehmet DEMETGÜL hocamız da, KARDEŞ OLMAK,

GÖNÜL BİRLİĞİNİN MERKEZLERİ, BARIŞ DİNİNİN HADİMLERİ başlıklı peşpeşe yayınladığı birbirini tamamlar nitelikteki üç yazısında da din görevlileri ve câmi eğitimi, Kur’an öğretiminin önemi gerçeğini dile getirmeğe çalışıyor, toplum ve görevliler bağlamında benzer konulara vurgu yapıyordu: 

“Camiler, toplumun her kesiminden insanın, hiçbir ayrım gözetmeden ortak bir şuurla, aynı heyecan ve gaye ile bir araya geldikleri, kardeşlik ve birlik şuurunun zirveye çıktığı kutsal mekânlardır.”

“Din gönüllüsü, günlük gelişmeleri dikkatle takip ederek kendini sürekli yeni tutmalıdır. Gazete, dergi ve kitap onun vazgeçilmezidir.

Günümüz toplumu, dine, din görevlisine güvenmeli, dinî içerikli sorular ve problemler için de mutlaka en yakın din görevlisine danışmalı, doğru bilgiyi ondan almalıdır.

Halk din adamına güvenecek, din görevlisi de, dinî kimliğiyle, bilgi ve ilgisiyle halkının yanında ve yardımında olacaktır. Böylece karşılıklı güven itimat tesis edilmiş olacak, bundan da dünya ve ahireti mamur, huzur ve güven içinde yaşayan bir toplum meydana gelecektir.”

Şimdi hafta gitti. Câmiler, görevliler ve cemaat olarak hepimiz yine buradayız…

Câmilerin toplumdaki kapsama alanını daha da genişletecek temsil ve çabalarla,

bunların gereği olan faaliyetlerle bezenmiş nice güzel, coşkulu, bereketli;       madden-mânen engin ve zengin nice böyle haftalara ermek dileğiyle ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

10.10.2010


Mar`12
26
İSKELE-SANCAK; GİRESUN BULANCAK..
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

İSKELE-SANCAK; GİRESUN BULANCAK!..

CÂMİLER ve DİN GÖREVLİLERİ HAFTASI ülke çapında güzel uygulamalara sahne oluyor. Her şeyden önce kurum, halk ve bürokrasi arasında olumlu bir diyalog trafiğine vesîle teşkil ediyor. Bu ziyâretlerde yapılan güzel açıklamalar hem bir iltifat mâhiyeti arz ediyor, hem de motivasyon etkisi sağlıyor.

Mâlumunuz, ilimiz bu haftaya yeni bir müftüyle ve bundan dolayı yoğun bir ziyâretçi trafiğiyle başladı. Kendisini ziyâret eden Sn. Vâlimiz Orhan DÜZGÜN’ün burada yaptığı açıklamalar ve getirdiği açılımlar, meseleye kattığı sosyo-kültürel boyutlar hem kamuoyu hem de görevliler için aydınlatıcı ve de oldukça dikkât çekiciydi.

OR-Gİ’nin bu ayağında olup-bitenler bir yana, onları değerlendirmeyi erteleyerek, biz bugün aldığımız dâvetler ve yapılan faaliyetlerin ağırlığı ve zamanın da dar olması dolayısıyla 3-4 on km.lik doğu gezisini önceleyerek oralardan bahsedip, sizleri de oralara çağıracağız.

OR-Gİ’NİN ÖBÜR AYAĞI

OR-Gİ’nin öbür ayağı da bu hafta dolayısıyle oldukça faal. Giresun Müftülüğünün, geçtiğimiz cumartesi günü, Bulancak Hacet Köyü Yeni Câmii’nin açılış töreniyle güzel bir başlangıç yaptığı etkinlikler zincirinde bu hafta sonu da HÂFIZLIK İCÂZET MERÂSİMLERİ var.

Daha önce, hafta başında verdiğimiz haber ve köşe yazısında sözünü ettiğimiz mezkûr programda konuşan Giresun İl Müftüsü Necâti AKKUŞ Hoca ve Perşembe İlçemizden oraya atanan, Bulancak Müftüsü Korganlı hemşehrimiz Şâban SADAN Bey bizleri bu törenlere harâretle dâvet etmişlerdi. Biz de, müsâit olanların katılımını tavsiye ediyoruz.

İnsan farklı câmileri, farklı yerleri, yeni yeni din kardeşlerini ve bilhassâ pırıl pırıl pırlanta hâfızlarımızı gördükçe, onlar için harcanan emekleri, yapılan hizmetleri, sergilenen fedâkârlıkları düşündükçe, hem imreniyor, hem de kıvanç duyuyor. Tâzeleniyor, heyecanlanıyor; âdetâ yeniden doğuyor.

SARAYBURNU HÂFIZLARI

İlk program yarın Bulancak’ta; meşhur SARAYBURNU CÂMİİ’nde. Câmi, bünye, özellik, güzellik ve mîmârîsi ile bölgede bir tâne diyebiliriz. İstanbul Şehzâdebaşı Câmii, her anlamda örnek alınarak yapılmış. Zaman zaman gidip namaz kıldığımız bu câmii görmenizi isteriz. Bir de, hâfızlar ve cemaatle birlikte yaşanacak o mânevî havayı teneffüs etmenizi… Zîrâ, adı, tadı, silueti; kısaca her şeyiyle İstanbul’u hatırlatan bu câmideki güzel atmosferin, katılanlara, buralarda her yerde bulamayacağı apayrı hisler yaşatacağını şimdiden söylemek istiyorum.  

22 Hâfızla tanışma imkânı bulacağınız merâsim yarın saat 10’da. Diyânet’in İstanbul ve Rize Eğitim Merkezi Kıraat hocalarından dinleyeceğiniz güzel tilâvet yanında ilâhiler, konuşmalar ve şiirlerle zenginleştirilen program gerçekten izlenmeye değer. Taç giyme ve icâzet merâsiminin ardından yepyeni, Kur’anın hem beyinlerine ve hem de genlerine işlediği, ağzından âdetâ misk kokuları yayılan hâfızlarla berâber hep birlikte yapılacak duâlar ve ardından ikram; doğrusu kaçırılacak bir fırsat gibi gözükmüyor. Ne mutlu katılabilenlere…

AYHAN OKUR’DAN DÂVET VAR

Giresun Müftülüğü’nün merâsimi de Pazar Günü ve Giresun KAPALI SPOR SALONU’nda; yine saat 10’da. “Giresun ilk defâ 42 Hâfıza aynı anda kavuşuyor” denilerek duyurulan programa herkes dâvetli. Bakalım hâfızlar salona sığacaklar mı?!

Ve bilhassa Giresun Kur’an Kursları Müdürü, Ordu’dan oraya atanan ve her zaman olduğu gibi farkını fark ettiren Fatsalı hemşehrimiz Ayhan OKUR Hocamız bizleri hâsseten dâvet etti. Hem dâvete icâbet, hem de, hem gezmek, hem de o günü mânevî bir atmosfer solumak sûretiyle geçirmek, zamânımızı en güzeliyle değerlendirmek adına bu merâsimlere katılmak bu hafta sonu yapılabilecek şeylerin en anlamlısı olacaktır.

Hele bir de âilemizle, çocuklarla, akrabâ ya da arkadaşlarla gidebilirsek, “nûrun alâ nûr” olur. Aslında böylesi sebepler, kendi âile ve yakınlarımızla belirli bir zaman dilimini birlikte değerlendirmek, kaynaşmak, hem gezmek, hem de hasret gidermek adına da bulunmaz fırsatlardır.

Değerli okurlar. Sevgili peygâmberimiz, okudukları Kur’an’la amel eden hâfızları ALLÂH EHLİ, Allâh’ın seçkin kulları, ümmetinin en şereflileri olarak nitelemiş, onların meleklerle berâber olduklarını, cennete gireceklerini ve âile fertlerinden 10 kişiye şefaat edeceklerini müjdelemiştir.

Böyle insanlardan olamıyorsak da, hiç olmazsa aralarında da bulunamaz mıyız? Onlara yakın olmayı, heyecanlarına, mutluluklarına ortak olmayı düşünemez miyiz? İnsanlarımızın nice güzel emekler vererek hazırladığı böyle güzel vesîleleleri fırsat bilemez miyiz? Yine, Efendimiz buyurmuyorlar mı; “KİŞİ SEVDİĞİ İLE BERÂBERDİR!” diye?

Cumâmız mübârek olsun. Gönüllerimiz Kitap-Sünnet aşkıyla dolsun…

Rabbimiz; bu yolun yolcularını sevmeyi, bu dünyâda da öbür dünyâda da

sevdikleriyle yoldaş, hâldaş ve de berâber olmayı nasîp eylesin ves’selâm…


 ORDU HAYAT GAZETESİ

07.10.2010


Mar`12
26
ALİ KABANA ŞAŞIRMADIM
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

ALİ KABAN’A ŞAŞIRMADIM!

Geçen hafta sonu medyada, eski Ordu vâlisi Ali Kaban’ın Başbakanlık başdanışmanı olarak atandığına dâir haberi görünce hiç şaşırmadım. Çünkü, kendisini, ilk gelip te, basınla tanışma toplantısı yaptığında, gençliği ve dereceli gözlükler arkasında taşıdığını düşündüğüm entellektüel birikim ve karizmatik görünümüyle taptâze ümitlere kapılmış, “tam aradığımız, derdimizi dinleyecek, bizi anlayacak bir şahsiyet!” demiştim. Ve hattâ demiştim ki, sayın Cumhurbaşkanımız ve de Başbakanımız, bu kendini yetiştirmiş, birikimli bir has bürokratını bizlere lûtfetmiş, bu insanı Ordu’ya özel göndermiş, bu çok vâli değiştiren tâlihsiz yöreye onun eliyle himmet etmek istemiş demiştim.

Ben, az bile düşünmüşüm. Ali Kaban Bey benim bu tahminimin ötesine bile geçti. Çünkü, bunca garip, sıra dışı, polemik götüren uygulamaları, işte tam da böyle, kendisine kimsenin ilişemeyeceğini düşünen birileri yapabilirdi. Müftü gelgitlerini hatırlayın. Vilâyetimiz ilk defâ, kendi evlâdı bir müftüsüne, alnının akıyla ve şanla şerefle görev yapmış bir insanına böyle tahkir edici bir muâmele yapıldığını görmüştü. Bunlar bırakın bir müftüye, hiçbir insana, hattâ hiçbir canlıya yapılacak hareketler ve hakâretler değildi. Bu dediklerim herkesin gözünün önünde oldu, medyaya yansıdı. Belki, sıkıyönetim dönemlerinde bile böylesi görülmemişti.

Gazetemize yapılan baskıları ve yazılarımıza getirilen yasakları herkes biliyor. Aslında bu, özgürlükler peşinde koşan bir milletin seçtiği başbakanın döneminde hiç de olacak şeyler değildi. Yasa dışı bir şey varsa yasalar ordaydı. Ama, o dönemde mesele yasalarla değil baskılarla götürülmeye çalışılıyordu. Tıpkı, müftü beyle ilgili mahkeme kararının hiçe sayılması gibi. Problemler de buradan kaynaklanıyordu zâten.

Peki ya şu pisuvar meselesi. Ordu’nun adı dillere destan olmuştu. Başka mesele yok muydu? İş oraya mı kalmıştı? Hem, bir vâlinin bizzat ve bil fiil ilgileneceği bir iş miydi bu? İlgililer yok muydu?

Mâneviyat büyüklerinin nefis terbiyesi meyânında tuvalet temizliği yaptıklarını birer menkıbe olarak hep duyagelmişizdir de, böylesini ilk duyduk gördük. Acabâ, geçmiş nefis terbiyesi uygulamalarının çağdaş izdüşümü müydü bu? Her neyse, sonuçta o bu meseleye takıldığı gibi, kamuoyu da onu buradan sıkıştırdı ve en sonunda bir ümidimiz daha hayâl kırıklığıyla sonuçlandı.

Daha geçen gün ŞUAYİP TEPESİ’nin etrafını çeviren tel örgüleri gördüm. Hattâ şimdi, girişlere asılan perişan levhaları niye görüntülemedim diye hayıflanıyorum. Yazık değil mi ümitlere ve de milletin parasına? Ben de, projeyi ilk duyduğumda; “ne güzel düşünülmüş, o güzelim tepe değerlendirilmeliydi, bravo vâliye!” demiştim. Ancak, gel gör ki, bilimsel gerçeklerle bağdaşmayan proje, hem oraya bırakılan karaca hayvanlarının, kendilerini tel örgülere vurup intihar etmesi, hem de onca yatırımın hebâ olmasıyla sonuçlandı.

Eski Vâlimiz Ali Kaban’la ilgili haberde, atandığı çeşit çeşit görevlerin uzun bir listesi var. “Az zamanda çok işler başaran!” bir cumhûriyet entelektüeli olduğu oradan da anlaşılıyor. Acabâ, oralarda da Ordu’daki gibi kısa süreli kaldığından mı, yoksa çok başarılı görüldüğü için daha iyi görevlere lâyık görüldüğünden mi bu hızlı görev trafikleri söz konusu oldu? Orası bize meçhûl.

Mâlum olan bir şey vardı; Ali Kaban Bey’in biraz bekletilip iyi bir yere getirileceği. Nitekim de öyle oldu. Başbakanlık danışmanlığından ötesi başbakanlık, olmadı cumhurbaşkanlığı! Ama, o biraz zor. Çünkü sandık var, seçim var; millet var! İyiki de öyle! Yoksa, hâlimiz nice olurdu?! İşte, örneğini bir yıl öncelerinde bol bol yaşadık. Sayın Kaban, Ordu’ya gelip seçime girse yüzde kaç oy alabileceğini düşünebilir acabâ? Kendi durumunu buradan kendisi değerlendirsin. Başka bir şey söylemiyorum.

Ali Kaban’ın yeni görevi hayırlı olsun. Netîcede onun hayrı bizim hayrımız; milletin- memleketin hayrı. İnşâllâh, hiç olmazsa bundan sonra, hepimizin yüz akı, milletin ve tüm sağduyulu insanların ümîdi, çağın örnek liderleri, kendisinin de çok sevdiğinden aslâ şüphe etmediğimiz, başta başdanışmanı olduğu Başbakanımız Recep Tayyip ERDOĞAN ve Cumhurbaşkanımız Sn. Abdullâh GÜL olmak üzere milletin bel bağladığı bu güzel kadroya lâf getirmeyecek, polemiklerden uzak, uyumlu, başarılı hizmetler verir.

Bu temennî ve hayr’üzre yolu ve bahtı açık olsun ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

05.10.2010


Mar`12
26
ORADA BİR HACET VAR, ŞURADA..
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

ORADA BİR “HACET” VAR, ŞURADA…

Bir gün öncesi akşamı çarşıdan eve giderken hemen yakınımızdaki MADEN Markete uğradım. Oktay Kardeş, ayrılırken “Yarın seni Câmi açılışına götüreyim!” dedi. “Nereye?” demeye fırsat kalmadan, “Bulancak!” diye ekledi. “Tamam!” dedim. Zâten az önce Mehmet Ali AYDIN Bey’le berâberdik. O haber vermişti ve hattâ birlikte gidebileceğimizi belirtmişti.

Sabah evden yeni çıkmıştım ki, sâhil yoluna doğru giderken Oktay Bey, yanında kayınpederi Ahmet ÖNEY olduğu hâlde yolun ağzında durdu. Hocamızın da olacağını zâten tahmin etmiştim. Bu da aliyyül’âlâ bir tevâfuk oldu. Sohbet ede ede gittik.

Daha önce orada yapılan bir törene gittiğimizde bir çoğumuz gibi Ahmet ÖNEY Hocamız da özel dâvetli olarak yine oradaydı. İstanbul’dan Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi’nin de teşrif buyurduğu programda, günün Kur’an tilâvetini Ahmet ÖNEY Hocamız yapmıştı. Ben onun aşere takrîb üzere okuyuşuna ilk defâ orada şâhit olmuştum.

Ahmet ÖNEY Hocamız, Ordu Bölgesi Kur’an Kursu Eğitim ve ta’lîmi noktasında öncü ve yetkin isimlerden. Okuyuşu yanında, sohbet ve hitâbetiyle de kendini dinleten bir üstad. Bence, zaman zaman, ihdâs edilecek bir takım vesîlelerle kendisine Kur’an okutturarak, konuşturulup hâtıra ve tecrübelerini seslendirmesine fırsatlar verilerek kendisinden istifâde edilmeli.

Yola çıkıp ta Bulancak’a yaklaşmışken Oktay Kardeş’i arayan çok sevdiği bir arkadaşını 15 dakîka kadar orada bekledik. Teyneli Köyü’nden İsmail KARADAĞ Kardeş’le de bu vesîleyle tanışmış olduk. Oradan Hacet Köyü’ne doğru 13 km. gittik. Geçen gelişimizden sonra asfalt yenilenmiş. Dere vâdisi çok güzel. O zaman dikkâtimizi çekmemişti. Kavak ağacı gibi bol ve serâzâd çınar dediğimiz türden ağaçlar var çok miktarda. Ufaktan bir de şelâle. Oktay Kardeş oldukça esprili. Tanıyanlar bilir. Kendisi, hepimizin büyüğü ve bir dönem neslinin yiğit ağabeyi İbrâhim MAĞDEN’in oğlu.

“Niagara gibi!” diyor. Bu çevreye göre öyle elbette. Ben de ondan aşağı kalır mıyım; “Hayır, Niagara demeyelim de, belki NİGÂR uyar!” dedim, espriye espri mâhiyetinde. Görüldüğü gibi, esprili ve bol sohbetli, denizi, deresi, şelâlesi, ağaçları, dökülen yaprakları, bakımlı bahçeleri, düzenli yol boylarıyla doyumsuz manzaralı bir yolculuğun sonunda HACET’e vardık.

Ordu’dan çıkarken yağmurlu gibi olan- hattâ saatler sonra geri dönüşte sağanakla karşılayacak olan- hava Hâcet’e yaklaştıkça yükseldi ve sonraları yer yer güneş bile açtı. Bizi ta dışta karşılayan Mehmet Ali Bey’e buradaki havanın sırrını sorduk yarı şaka olarak;

“Kayınpeder akşam dua ediyordu; Allâhım, yarın bize müsâde et. Törenimizi hayırlısıyla, meşakkâtsiz, misâfirlerimiz perişan olmadan tamamlayalım!” diye, dedi ciddî ciddî. Ben de bu gün kimseden aşağı kalmamak niyetindeymişim ve de öyle bir zorum varmış gibi, ona da bir karşılık yetiştirmeye çalıştım:

“Bu gün sabah, Ahmet ÖNEY Hocamı arabada görünce, o heyecanla onları önce selâmladım, hemen peşinden de “GEL GÖR BENİ!” diyerek mûsıkîyle merhabaladım. Buraya bir de geldik ki, Bulancak Din Görevlileri ekibi;

Ben yürürüm yâne yâne, aşk boyadı beni kâne

Ne âkilem ne dîvâne; Gel gör beni aşk neyledi?

ilâhisini seslendirmiyor mu? Tevâfuka bak! Her neyse, bunlar işin muhabbet tarafı. Kısaca o gün, Allâh’ın bir lûtfu olarak, gerek tören, gerekse çevreyi temâşâ, havâlar müsâit olduğu için gâyet kolay oldu.

Köyün etrafı vâdilerle çevrili. Yayla tarafları ulu tepelerle sarılı. Şu tarafta BEKTAŞ Yaylası, şu taraf PAŞAKONAĞI, şu dağa GABAR diyorlar vs. gövdesinde büyük bir TÜRK BAYRAĞI dalgalanan minâreye çıkmak isterdim aslında. İnşâllâh bir gün nasîp olur. Gerek Veysel Hocamız, gerekse dâmâdı Mehmet Ali Bey, her zaman dâvet ediyorlar zâten. Her iki gelişimizde de eve çaya kalmamızı arzu ettiler ama mümkün olamadı. Sağolsunlar. Kısmet olursa bir dahaki sefere inşâllâh…

Törenden sonra ikram arasında, câmiin bulunduğu yerden 50 m. Güney tarafa doğru gidince uçurumvârî bir vâdi olduğunu gördük. Karşı tepelerin aralarında engin dereboyları. Karadeniz’e has bayırlarda, omuzlu yamaçlarda, Câmi etrafında nispeten yoğunlaşan kasabamsı yerleşimler. Her biri cennetten birer köşe. Çok şükür. Ama, tüm bu güzellikleri tamamlayan ve tabata ruh katan şey câmiler ve minâreler. Rabbimize sonsuz hamd ü senâlar olsun ki, aziz milletimiz bu konuyu aslâ ihmâl etmiyor. Madden, mânen ve kültürel olarak geliştikçe gün be gün daha da güzellerini ortaya koymak için tüm varlığını seferber ediyor.

HACET KÖYÜ MERKEZ CÂMİİ de bunlardan biri. Geçen yazımda da ifâde ettiğim gibi köy güzel. hem düz, hem yüksek. Câmi de tam merkezî noktada ve her taraftan görülebilecek ve de her tarafı görebilecek bir yerde. HACET Köylüler eserleriyle ne kadar övünseler az. Rabbim her köye nasîp etsin.

1 trilyona mâlolan câmiin, tüm masraflarını HACETLİLER, başkalarına HÂCET kalmadan deruhte etmişler. Ağırlığın yarısını, Ordu’da da görev yapmış, çoğumuzun yakından tanıdığı Veysel TATLI Hoca ve yakınları üstlenmiş.

Proğram benim için çok verimli oldu. Başta Ahmet ÖNEY Hocamızın, geçmişten günümüze Ordu’da din hizmetleriyle ilgili olarak yol boyunda anlattıkları. Sonra oradaki tören. Katılımın bürokrasi ve halk boyutu. Yapılan konuşmalar ki, her biri ayrı ayrı üzerinde durmaya değer. İkramlar. Karşılama nezâketleri. Göz dolduran organizasyon. Köylülerin imece usûlünü hatırlatan hizmet heyecanları. Okunan çift ezan. Belge törenleri. Karşılıklı espri ve jestler. Basının ilgisi. Hangi birini yazmalı.

Maalesef, şu an hiç birini yazacak durumda değiliz. Önce yerimiz müsâit değil. Ammâ ve lâkin, kaydettiğimiz bilgileri, izlem ve gözlemleri yeri geldikçe zaman zaman sizlerle paylaşmaya çalışacağız.

Bulancak, Giresun taraflarında önümüzdeki hafta da bayağı benzer programlar var. Bulancak Müftüsü Şâban SADAN Bey ve Giresun Müftümüz Necâti AKKUŞ Hocamız, törende yaptıkları konuşmalarda herkesi, önümüzdeki hafta sonu yapılacak hâfızlık icâzet merâsimlerine dâvet ettiler.

CÂMİLER ve DİN GÖREVLİLERİ HAFTASI’na denk getirilen tüm bu etkinliklerin yöremize, nesillerimize ve hepimize hayırlar getirmesini diliyor, emeği geçenleri ve tüm görevlileri kutluyor, başarılar diliyorum ves’selâm…


 

ORDU HAYAT GAZETESİ

03.10.2010


Mar`12
26
DOST, POST ve de TOST
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

DOST, POST ve de TOST!

Bir ara Muzaffer GÜNAY Bey, Olay Gazetesinde bir-kaç DOST ve DOSTLUK kavramları eksenli yazılar yazdı. Çalışma şartlarının elvermediği uzun bir süreden sonra feraha erince tekrar yazmaya başlayan yazarımız Mustafa ÖZATA Bey de, bir başladı, pîr başladı; gel gelelim DOST’tan, DOSTLUK’tan başka bir şey yazmaz oldu. Son yazısında da, “artık tamam olduğundan!” değil de, kendisi dışındakilerce yeterli görüldüğünden dolayı son yazısında başlık olarak BİR DOSTLUK KALDI diyerek, “durumu anladık, dostluğun konusu bile zamâne insanlarını sıkar oldu; ama müsterih olun. Artık bunlar bu konuda son cümleler, gözünüz aydın!” demeye getirdi.

Şunu kabul etmek gerekir ki, bu konu tatlı bir konu. Tadından yenmiyor âdetâ. Dostsuz, arkadaşsız, yârânsız, sırdaşsız, ihvansız hayât olur mu, olursa da çekilir mi? İnanç ve kültürümüz bize yalnızlığın Allâh’a mahsus olduğunu söyler. Onun dışında herkes muhtaçtır. Neye; arkadaşa, dosta, ahbâba.

Bu konu, aynı zamanda hem de sımsıcak bir konu. Tıpkı post gibi. Sıkıldınız, yoruldunuz, darlandınız; altınıza bir post serilse de otursanız ya da yatsanız ne kadar tatlı ve hoş olur değil mi? Dost ve post. Bir de tost var tabiî. Bu da işin ikram tarafı!

Dostunuz var, size post seriyor; bir de üstüne tost ikram ediyor; değme keyfine gitsin be birâder! Ama, işte bu sâdece bir muhabbet ve de temennî olabiliyor yalnızca! Mevsimler gibi gelip geçiyor. Hem insan baldan bile bıktığına göre bâzen de değişikliği canına minnet biliyor. Mekân ya da konu değiştirmek istiyor. Hep dost, hep post ve de tostla gitmez bu iş.

Böyle dememe rağmen ben de bu konuyu işleyeceğim gâlibâ bugün. Biraz da mecbur kaldım. Çünkü, bir cenâze dolayısıyla gittiğim Şuayip Köyü’nde bir vatandaşımızın, gelen-geçen ibretle okusun diye evinin duvarına yazdığı şu cümleler bana hemen, yukarıda sözünü ettiğimiz yazıları getirdi. Onlara bir nevî katkı ve de koroya katılma adına fotoğraflayıp sizlerle paylaşmanın faydalı olacağını düşündük.

Aslında durup da, bu vatandaşımıza sorsaydık, bu yazıları buraya nakşetmek neden îcâbetti acabâ? Bir derdi, sıkıntısı mı vardı; neye ciğir etti?! Öyle ya! Durup-dururken niye yazsın ki? Mutlakâ bir sebebi olmalıdır. İnsan sıkıntıya düşünce hemen dostluk ve dostlar gelir akla meselâ. Bu yazı eski bir yazıya benziyor. Demek ki dertler ve sıkıntılar epeydir devam ediyor, hepimizi, herkesi zaman zaman yokladığı ve hırpaladığı gibi. Sonuçta her şey bir imtihan. Onu da başarabilmek ver. Ne mutlu işi sabırla geçiştirebilenlere!

İşte burada, namazlarda hep okuya geldiğimiz şu duâyı tekrarlamak yerinde olacak:

Rabbimiz, dertli kullarına devâlar, hasta kullarına şifâlar,  borçlu kullarına

en yakın zamanda ve en kolayından edâlar nasîp eylesin inşâllâh…

            Zamanımız yaşama zamanı. Ne yazık ki bu herkes için böyle. Bunun için de çok dikkât gerekiyor. Herkes yaşamak istiyor ve bundan tâviz vermiyor. Oradan öteye, dost bilinenlerin yapacağı şey duâdan başka bir şey olmuyor. İnanın, buna da şükretmek gerekiyor. Zîrâ, kıskanıp keyf olanlar da çıkabilir. Dolayısıyle,insanlar artık kendi hayâtını öncelediğinden başkalarıyla bir yere kadar gidiyor.  Oradan ötesi için çok kolaylıkla, “kusura bakma arkadaş!” diyebiliyor.

            Bu sâdece zamânımızın derdi de değil. Hesabı kitabı iyi yapmak gerekiyor. Çok evvel zamanlardan bir örnek verelim: Bir kimse CÜNEYD-İ BAĞDÂDÎ Hazretlerine;

            “Bu zamanda hakîkî kardeşlikler azaldı. Nerde o Allâh için olan kardeşlikler, eski dostluklar?” demişti.

            Cüneyd-i Bağdâdî, bu sözün sâhibine şu karşılığı verdi:

            “Eğer senin sıkıntılarına katlanacak, ihtiyaçlarını giderecek birini arıyorsan, bu zamanda öyle bir kardeşi ve dostu bulamazsın. Ama, kendisine Allâh için yardım edeceğin, sıkıntılarına Allâh rızâsı için katlanacağın kardeş ve dost arıyorsan, böyleleri çoktur.”

            Evet sevgili okurlar, DOSTLUK konusu çok ciddî ve aynı zamanda çok da derin bir konu. Gördüğünüz gibi, daha giremeden yerimiz tükendi. İnşâllâh dostluk konusu hepimiz için köşe yazısı ve edebiyât olmanın ötesine geçer.

Rabbimiz bizleri kendine ve sevgili kullarına, mümin kardeşlerine hakîkî dost olma gâye, şuur ve gayretinde olanlardan eylesin ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

01.10.2010


Toplam 228 Blog, 46 Sayfada Gösterilmektedir.
«« « 9 10 11 12 13 [14] 15 16 17 18 19 » »»

En Çok Okunanlar Son Yorumlananlar Hakkımda
POPÜLER MASONLAR ORDUDA (7140)
AKROSTİŞ YAZILARI (5512)
FOTOĞRAF-NÂME (5186)
MODA-NÂME (5064)
EYMÜR-NÂME 2 (4928)
EYMÜR-NÂME 1 (4652)
Bedford-nâme (4624)
Nûri KAHRAMAN (4617)
EYMÜR-NÂME 3 (4590)
BAYRAMLAŞALIM DOSTLAR! (3949)
ÜÇ ÖZTÜRK, BİR MEVLÂNÂ.. (1)
CHP-NÂME (1)
GACAROĞLU AHMET EFENDİ (1876-1962) (1)
FOTOĞRAF-NÂME (4)
37 YIL ÖNCESİ, KÖYDE BU GÜN.. (1)
NASIL BİR İL BAŞKANI? (1)
ERKAN TEMİZ BEYİN TELEFONU (1)
BİZ DE İMAM-HATİPLİYİZ Sn. ADİL AKYURT (1)
MODA-NÂME (3)
AKROSTİŞ YAZILARI (4)
 

Www.GirdapTasarim.Com Tarafından Hazırlanmıştır...