Menü

Anket

Sitemizi Beğendiniz mi?
Evet (%73,9)
Hayır (%20,0)
Kararsız (%5,93)

Toplam Oy: 219

Tüm Anketler

Takvim

« Aralık - 2025

»

PT SL ÇŞ CM CT PZ
1 2 3 4 5 6 7
8 9 10 11 12 13 14
15 16 17 18 19 20 21
22 23 24 25 26 27 28
29 30 31

İstatistikler

 Toplam Hit: 4607932
 Sitede Aktif: 2
 Ip: 172.69.6.121
 Browser: Default - 0.0
 Toplam Kategori: 20
 Toplam Blog: 561
 Toplam Yorum: 28
 Toplam Resim: 6
 Toplam Mesaj: 17

Etiket Bulutu

15 Temmuz 2016 Cumâ Dirilişi adayname aile âile Akdeniz Üniversitesi akrostiş anı Antalya Antalya Palas aşık edebiyatı ÂŞIK EDEBİYATI BABA başbakan başkanlık Bedford, Araba sevdası Biyografi cami cemaat cemiyet chp cuma cumhurbaşkanı çocuk edebiyatı Çocuk Edebiyâtı ÇOCUK ŞİİRLERİ dede deneme DÎNÎ ŞİİRLER DİNİ-MİLLİ ŞİİRLER DÖRTLÜK edebiyat eleştiri eymür eymür köyü eymürname GÜZELLEME halk şiiri halk şiri HÂTIRA hâtıralar HAYAT HİKÂYESİ HECE HECE VEZNİ hiciv İMAM-HATİP PİLÂV GÜNLERİ işkence KADİR GECESİ KÂFİYE komşu ülkeler koşma köy yazıları köyname lüleburgaz MANİ Manzum Fıkralar mızrap NÂMELER Nasreddin Hoca NURİ KAHRAMAN okul edebiyatı ordu ordu hayat ordu hayat gazetesi ordu imam-hatip Palace Palas RAMAZAN RAMAZAN EDEBİYATI recep tayyip erdoğan siyâset şiir toplum türkiye ulubey Yalçın Yüksel Yeni Türkiye zulüm

MIZRAP 2010

Bu Kategoriye Ait Blogları Rss İle Takip Et
Mar`12
26
37 YIL ÖNCESİ, KÖYDE BU GÜN..
MIZRAP 2010

Yorumlar(1)

37 YIL ÖNCESİ, KÖYDE BU GÜN…

Tâ 1973’den bu yana, şu veyâ bu şekilde yazmaya, günlük tutmaya başlamışım. Bunlar daha çok şiir formatında olmuş, ancak hâtıra niteliği taşıyorlar. Bu gün, o zamanlara âit çocuksu cümle ve mısrâlar arasında gezineceğiz:

“23 Nisan bayram törenlerinden sonra akşam köye gittik. Yiyip-içtikten sonra saat 10.00’da yattık. Sabah 5,5’ta kalktım. Hava güneşliydi. Kuşlar neşeli neşeli cıvıldaşıyorlardı. Ilık ılık esen yeller ağaçların dallarını sallıyordu. Güneş yükseldikçe çiseler de buharlaşıp yükseliyor, kayboluyordu. Çimenler hep birlikte yatıp-kalkıyorlardı.

Harmana çıktım. Yemyeşil. Akşam bıraktığımız gübre torbaları bizi bekliyordu. Temiz havada biraz dolaştım. Denize baktım. Uzaklarda gökle bitişmiş gibiydi. Şehirse, sanki yakındı; şu tepenin arkasında gibiydi.

Fındık bahçelerine doğru baktım şöyle. Ocaklar sıra sıraydı. Hepsinin boyu aynıydı. Yemyeşil birer deryâydı sanki vâdiler.

Câmi görünüyordu aşağıda. Minâresine güneş vurmuştu

Bir de baktım ki karşıya; Sali Amca tarlaya durmuştu

                        *

Annem çağırdı aşağıdan beni. Gübreleri atmak için

Yükledim arabaya torbaları. Bahçeye gitmek için…

Yük 100 kg.  Tekerlek de lâçka olduğu için, yumuşak ve engebeli yokuşta  zorla gidebiliyorum. Hattâ, bâzen devriliyor, tekrar yükleyip yola koyuluyorum. Saat 06.00’da bahçedeyiz. KUFA dediğimiz gübre atma kaplarını elimize alıp başlıyoruz atmaya. Kemre dediğimiz hayvan gübreleri, zâten önceden atılmış. Çarşı gübresini de onun üstüne katınca daha çok fındık alacağımızı umuyoruz.

Gübre işinden sonra HARK, yâni hendek açma işi başladı:

Biri babam, biri ben; Başladık hark açmaya

Yığılan toprakları, Kenarlara saçmaya…

Yakında olan sel sebebiyle yıkılan bâzı peyleri onardık sonra. Bir taşta çok uğraştık. Belki 1,5 saat sürdü.

Her neyse; saat 10.00’a doğru eve yönelebilmiştik. Sabahtan bir şey yemeden çıktığımız için karnım zil çalıyordu. Bu heyecanla bahçeyi şöyle bir dolaştım. Gübre kufalarını topladım. Arabaya koydum. Vurdum yokuşa…

Başladım yokuşu çıkmaya; Yük az olmaya az belki ama

Yoruldum, hem tıkandım; Bir yanda açlık, bir yanda yama!...

                        *

Çeşme yanına gelince; Baktım ki sular çok fazla

Açtım yağmur sularını, Yıkadım elimi-ayağımı mintak’la…

Eve geldiğimizde teyzemin de geldiğini gördüm. Fatih’le Necdet oynuyorlardı. Babam birazdan tabanca vesîkası işlemleri için Merkez’e (Ulubey) gidecek. Arabayı çalıştırdı. Basıp gaza gitti.

Köye çalışmaya gelmiştik. Boş durma şansımız yoktu. Yemeğin peşinden harmanın başına çıktık. Başladık kazma kazmaya. Bir yandan da kemre dağıtıyor toprakla karıyorduk. Radyo da, akasya ağacında asılıydı. Arada ona eşlik etmeyi de ihmâl etmiyorduk. Öğle yemeğine yakın harmanın çimeninde biraz oynadık. Yemekten sonra kaldığımız yerden işimize devam ettik.

Yine radyo çalıyor; Bâzen Meteoroloji, bâzen Ankara

Kazmalar kazarken, Patateslerde açıyordu yara…

                        *

Annem kâh kazma kazar, Kâh eve gider bâzen

Yemeklere bir bakar; Yine işe döner hemen…”

2 erkek, 5 kız olmak üzere 7 kardeşiz. Hep bir aradayız. Büyükler de bize yardım ediyor. Küçükler, gidip çeşmeden su alıp geliyorlar bize, dağıtıyorlar. Sonra oyun oyun oynuyorlar. Hep bir arada, yorgun-argın ama cıvıl cıvıl günler. biz günlüğe devâm edelim:

“Çalıştım, çalıştım; ellerim patladı

Ayaklarıma toprak dolu, acıyor; sanki çatladı!

Ne de olsa hamlık var. omuzlarım, adelelerim acıyor. Hep beraber çalışıyoruz; kimimiz kazıyor, kimimiz kemre taşıyor, kimimiz onları birbirine katıyoruz.

Derken akşama doğru babam geldi

Yine de işleri beğenmedi…

Bu nasıl kazma kazış toprak dönmemiş?

Otlar yine meydanda, çayır sönmemiş!

Kemre iyi dağılmamış, top top duruyor

Mısır tâneleri meydanlarda kuruyor!

Bir de dal kırdığımız ya da yaraladığımız yerler olmuş ki, babamın en hassas olduğu şey! Zâten bütün çabalar dallar için değil miydi? Her neyse, hep birlikte noksanlarımızı telâfi ettikten sonra, kazma, kürek ne varsa toplayıp eve yöneldik. Eve varır-varmaz da üst-baş değişikliği başladı.

Arabaya binerek, Çarşıya koyulduk

Doğrusu bugün, Pek de yorulduk!

İşte böyle geçti gün; akşam da misâfirler geldi

Şiirdi, yazıydı derken, işte uykum geldi…”  24Nîsan 1973,Salı

            O zaman ki defterlerden, 4’lü mısrâları 2’li yapmak gibi çok az değişikliklerle aldığım bu hâtıra kırıntıları, yıllar sonra bana da enteresan geldi. Sizlerin de ilgisini çekeceğini umarak buraya aldım.

            Böylelikle, sizleri de çocukluğunuzun o saf, duru günlerine götürebilmişsem ne mutlu bana! Hepinizi, o çağlarımızda verdiğimiz selâmların tâzelik ve heyecânıyla selâmlıyor, cümleye sevgi ve saygılar sunuyorum ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

23.04.2010


Mar`12
26
ORDUYA İLÂHİYÂT YAKIŞIR
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

ORDU’YA İLÂHİYÂT YAKIŞIR!

Sizce de öyle değil mi sevgili okurlar? Siz söyleyin; yakışmaz mı?

Her şey yakışıyor bu şehre de İLÂHİYÂT neden yakışmasın ki?

Güzel Ordu isminin yanına İlâhiyât ismi çok güzel düşüyor inanın!

Hem, neyimiz eksik? Yerimiz mi yok, yurdumuz mu, imkânımız mı?

Rabbim neyi esirgemiş ki şu güzeller güzeli, verimli memleketten?

Gücümüz-kuvvetimiz mi yok; insanımız mı, irfanımız mı, iz’anımız mı?

Yoksa îmânımız mı? Biz o kadar zayıf mıyız? Hayır, aslâ! Arzedeyim:

Ordu Müftülüğümüzün, geçtiğimiz Çarşambalar arası 8 gün devâm eden,

BÖLGE YATILI KUR’AN KURSU yararına düzenlediği son KERMES

bizler ve tüm halkımız için yepyeni bakış ve ümitlerin kaynağı oldu.

İşte böyle, insanlarımıza güzel hedefler gösterilip öncülük edilince, nelerin

yapılabileceği noktasında yeni fikir, proje ve arayışların kıvılcımı oldu.

Ve, “Ey öndekiler, suç sizde, bu millet büyük, siz nerdesiniz?” dedirtti!

O kermesin, maddî gelirden çok mânevî katkısı oldu bize ve şehrimize.

Arı kovanı misâli gece-gündüz çabalayan hocahanımlar ve öğrencileri kadar

diğer personellerin fedâkârâne gayretleri de gözden kaçacak gibi değildi.

3 liralık hizmet alıp 50 lira ödeyenler vardı müftülük yetkililerinden.

Belki inanmayacaksınız ama benzerlerine ben de çok şâhit oldum.

Öylesine bir gönül seferberliği söz konusuydu. Bereketi de ona göre oldu.

* * *

Değerli dostlar! Ordu Üniversitesi’nde öğrenci sayısı 10 bine yaklaştı.

Bir sürü bölüm, birim ve kulüpten sonra 6 YENİ BÖLÜM’den söz ediliyor.

2010 ORDU ÜNİVERSİTESİ İÇİN ATAK YILI OLACAK deniliyor.

Bir gün bir de bakmışsınız, İLÂHİYÂT FAKÜLTESİ açılıvermiş Ordu’ya! 

BÖLGE KUR’AN KURSU’nun temelinin atıldığı o güzel bahar gününde,

ODÜ’nün sırtını yasladığı tepelerin, bakınca şehri kucaklayan bir noktasında

bir yerlerde böyle hayâller kurdum Ordumun ve yurdumun geleceğine dâir.  

Biri arsa bağışlamış, biri yapımını üstlenmiş. Bir yerlerde bir şeyler olmuş!

Vatandaş coşmuş, VEKİLLER koşmuş! Ya da vekiller coşmuş, vatandaş koşmuş!

* * *

Olamaz mı? Neden olmasın?! Olur, olacak ve de olmalı! Hem de gecikmeden!

 

Bu iş kime düşüyorsa başlasın işe. İhtiyâç nispetinde vebâl de son derece büyük!

Ordu ülkenin orta yeri, bölgenin de. Ortadaki Kuzey-Güney yolunun bir tarafıyız.

Samsun’da, Sivas’ta, Rize’de var en yakın olarak. Trabzon ve Giresun’da yok.

Sâhil boyu bâzı büyük ilçeler de tâlip olabilir böylesi güzel bir projeye.

Her anlamda en müsâit ve şanslı olan biziz. Ancak, erken davranmalıyız.

Bunu sâdece bir din görevlisi ihtiyâcı olarak görmemeli. Din her şeydir.

Toplumdur. Onun rûhu, kültürü, târihidir. Ahlâkı, sanatı; edebi, edebiyâtıdır.

İlâhiyât Fakülteleri, Profesör vs. Hocaları, öğretim elemanları ve tüm ekipmanı,

enstitüleri, akademileri, konferans salonları, kütüphâne, atölye, arşiv, şadırvan,

câmi, minâre vs. tüm bölüm ve birimleriyle güzel bir külliye olarak, bulunduğu

yer için başlıbaşına bir ilim-irfan-kültür ocağı, gerçek bir ışık kaynağıdır.

Gitgide yalnızlaşan insanlık ve büyüdükçe tedirginleşen şehir hayâtımız,

âilemiz, çocuklarımız ve de geleceğimiz için her anlamda bir gerekliliktir.

Tabiî, mâcerâlı ve bol filimli değil de olumlu, ılımlı, ilimli bir hayât istiyorsak.

Asıl ve en önemlisi, kendimizin ve çocuklarımızın ebediyetini düşünüyorsak…

* * *

Sevgili dostlar, Güzel ORDU için görülen bu GÜZEL rüyâya ne dersiniz?

Elbette ki güzel buluyor, güzele yoruyor ve ÂMİN diyorsunuz. Öyleyse,

İNŞÂLLÂH diyor, MÂŞÂLLÂH diyeceğimiz günleri de görmeyi diliyoruz.

            Bu yazdıklarımız, etkilisiyle-yetkilisiyle tüm ilgililere,

vekillerimize ve de tüm asillere, hepimize bir arzuhâl olsun.

Gönüllerimiz cumâ neşvesiyle, ufuklarımız ilim şûlesiyle,

hayâtımız ve de memâtımız îmân neşesiyle dolsun ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

22.04.2010


Mar`12
26
SİZİN DE DİKİLİ GONCANIZ OLSUN
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

SİZİN DE DİKİLİ “GONCA”NIZ OLSUN!

Bu ayın ilk hafta sonu çocuklarla köye gittik geç vakitte de olsa. Bahânesi fidanlardı. Zâten her bahar yapıyoruz bunu genellikle. Küçük oğluma aldığım GONCA DERGİSİ bu işi çabuklaştırmamıza vesîle teşkil etti. Ayrıca 5-6 tâne daha meyve fidanı ilâve ettik. Ancak, baktık ki, derginin verdiği çam fidanı çok küçük. Onu geri getirip balkondaki saksıya diktik. Biraz büyüyünce köye taşırız diye düşündük. Çünkü bu hâliyle otların arasında telef olması muhtemel. Etrafını çevirecek kadar da kalamazdık. Dedik ya geç vakit gittik diye.

Şimdi artık böyle. Köyle bağlantılar şimdilik pamuk ipliği. Gelecekte nasıl olur, bilemeyiz. Ancak bu hızla giderse çarşı 20 yıla kalmaz bizim oralara kadar genişler zâten, her hâlde.

İnsanın dikili ağacı olması güzel. Geçen hafta sonu tekrar köye gittiğimizde çocuklar çise, yağmur demiyor; doğruca o diktiğimiz fidanın yanına koşuyorlar. Acabâ tutmuş mu diye merak ediyorlar. Elhâmdülillâh, hepsi de tutmuş. Yûsuf, şehirdeki fidanı da yakından tâkip ediyor. Kendine âit dergi verdiği için sâhiplendi.

Ne yalan söyleyeyim; ben de onlar gibiyim. Babamlar hacca gittiğinde satın alıp etrafa diktiğim park bitkileri ve meyve fidanları köye varınca ilk kolaçan ettiğim şeyler oluyor daha evin kapısını açmadan. El emeği, göz nûru ayrı şey demekki!

Sanırım bizim gibi çocuklarda da bu merak bundan sonra böyle sürüp gidecektir. Bu anlamda GONCA DERGİSİ çok güzel bir iş yapıyor. Çünkü fidanlar, topraktan çok gönüllerde yer edip yeşeriyor her şeyden önce. Dergi mensuplarını tebrik ediyor, sizleri de bu ay bir dergi alarak, çocuklarınızın gönlünde goncalar açmasına, topraklarınızın da yeşillenmesine katkıda bulunmanızı tavsiye ediyorum.

Âcizâne, geçen hafta 2. bir GONCA DERGİSİ daha aldım. Onu da, denk gelen bir arkadaşla İngiltere’deki yeğenime gönderdim. Ancak, çoktan dikilmiş olması gereken fidan, yanardağın kül bulutları dolayısıyle İstanbul’da beklemede. Götürecek olan delikanlı bekleme müddetini geçirmek üzere tekrar Ordu’ya geri gelmiş. Nasîbi varsa o fidan da yeşerir. Güzel işlerin niyeti bile güzel, istenilen sonuç elde edilemese bile.

Geçen gün bizim dükkânda konuşuluyordu. Eskiden kaşlar, bayırlar hep çıplakmış. Hele meyve ağacı hiç yok gibiymiş. Ondan dolayı meyve hırsızlıkları çok olurmuş. Şimdi ise tutku hâlinde fidancılık. Sektörleşti hattâ. Ama meyvelerde, sebzelerde eski tadlar yok; orası ayrı mesele.

Sevgili okurlar; Çocuk dergileri arasında özgün çizgisini yıllardır devam ettiren Gonca Dergisi’nin kampanyasına Çevre ve Orman Bakanlığı yüz bin fidanla katkı sağladı. Gonca okurları, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da büyük önem verdiği ağaçlandırma kampanyasına yüz bin fidanla katılmış olacak.

Ben derim ki, bizler de ilgisiz kalmayalım bu kampanyaya. Bu hem bizim için iyi, hem çocuklarımız, hem de ülkemiz. İşin bir de uhrevî tarafı var. Efendimiz (SAV) buyuruyorlar ki;

“Bir Müslüman ekin eker, ağaç diker de onların tane ve meyvelerinden kuş, insan ve hayvan yerse, bunlar o Müslüman için sadaka olur.” Bûhârî-Müslim

“Kıyâmet kopacak bile olsa, elinizde ağaç fidanı varsa hemen dikin.” Buhârî-A.b.Hanbel

Öyleyse, ne duruyoruz? Haydin GONCA’ya, haydin bağlarımızı, bahçelerimizi, cümle illerimizi ve de gönüllerimizi yeşertmeye… Aynı zamanda bestesi de bulunan KÜÇÜĞÜN DUÂSI şiirinde dediğimiz gibi;

Güllerden isteriz dermek

Buket buket sana vermek

Öteye de bahçe kurmak

Suna suna Ey Allâhım!...

Rabbimiz bu duygular ve çabalar üzere yaşayıp, lütfûyla,

her iki dünyâsını da güzelleştirebilenlerden eylesin bizleri ves’selâm..

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

21.04.2010


Mar`12
26
KERMESTEN HERKESE
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

KERMESTEN HERKESE!

Ordu Müftülüğü’ne bağlı Kız Kur’an Kursları’nda görev yapan Hocahanımlar ve öğrencilerinin birlikte organize ettikleri YİYECEK, GİYİM ve ÇEYİZ ağırlıklı KERMES geçen hafta bugün büyük bir tören ve coşkuyla açılmıştı. İlgi ve katılım hârikulâdeydi.

Çadırdan içeriye girdiğinizde öğrenci bayanların el emeği, göz nûru ürünlerinin üst üste yığılıp, neredeyse boylarına ulaştığını, Allâh(CC) için, Peygâmber(SAV) için az ya da çok bir şeyler yapmış olmanın heyecânının dorukta olduğunu gördüğünüzde, bu milletin büyüklüğüne dâir düşünceleriniz yeniden ve daha da pekişiyor.

Bize bu güzelliği yaşatan, ilgilileri en güzeliyle motive eden Ordu Müftülüğü yöneticilerine, Ordu’daki bu türden faaliyetlere bir yenilik ve açılım getiren başta Kur’an Kursları Müdürümüz Mehmet AKYÜREK Bey ve Din Eğitimi ve Âile Uzmanı Nurşen GÜNEY Hanım olmak üzere, diğer fedâkâr personellere, özellikle işin yükünü çeken, çilesini omuzlayan hocahanımlara ve bu işe gönüllerini koyan, daha çok katkıda bulunma duygusuyla yarışırcasına gayret gösteren şehrimizin değişik yerlerindeki tüm kurslarda Kur’an ve İslâm dersleri gören, değerli bayan öğrencilere ne kadar teşekkür etsek azdır.

Aldıkları eğitimin kendilerine kazandırdığı ayrıcalığın ve şanslarının farkında olan bu fedâkâr hanımlar, bu durumun getirdiği sorumluluğun bilinciyle gayret gösteriyorlar. Bundan sonra da bu ve benzeri faaliyetlere katkıda bulunmaya devam edeceklerdir. Çünkü, durum onu gösterecek kadar heyecan verici…

Nitekim, KERMES ÇADIRI’na giren herkes fedâkârlık manzarasını göz yaşartıcı buldu. Rabbim cümlesinden râzı olsun. Din için, diyânet için yaşadıkları bu güzellik, mutluluk ve heyecanı tüm hayatlarında, âile ortamlarında ve bulundukları her yerde, özellikle sonsuz hayatta bulmayı nasîp eylesin… Âmin…

Mâlum, KERMES’in geliri KUR’AN KURSU için. Heyecan biraz da bundandı. Sizin anlayacağınız kadını-erkeği, yaşlısı-genci, kızı-kızanıyla tüm herkesi YATILI BÖLGE KUR’AN KURSU heyecanı sarmıştı.

Cumartesi günü de, güzel bir havada, sivili, siyâsetçisi, bürokratıyla zengin katılımlı bir törenle temeli de attık elhâmdülillâh. Şunu bilmek gerekir ki, bu temeli atılan tesis, bölgenin en donanımlı ve modern KUR’AN KURSU özelliğini taşıyacak. Güzel hizmetlerde en önde olmak Güzel Ordu’nun güzel halkına yakışmaz mı hiç?

Bu halkı artık kimse tutamaz. Ordu ve Ordulular iyi yolda. Herkes bu güzel oluşumun bir tarafından tutma yarışında. İçimde öyle bir his var ki, şehrimiz daha da güzel gelişmelerin eşiğinde. Hizmet zinciri bununla da sınırlı kalmayacak.

İKİ NOKTA ÜSTÜSTE!

Kendimi de meselenin içinde kabûl ederek, bir özeleştiri mâhiyetinde, gelecek organizasyonlarda belki dikkâte alınarak, daha kapsamlı, güzel etkinlik ve hizmetlere imza atılmış olur düşüncesiyle, iki husûsa işâret edeceğim afvınıza sığınarak.

1-Gerek KERMES’te, gerekse TEMEL’de aşir okuyan görevlilerin tilâvetleri mükemmeldi. Ancak, deriz ki, biraz daha kısa tutularak, ama meâlleri de verilseydi daha güzel olabilirdi. Hattâ, mâdem her ikisi de KUR’AN KURSU etkinliği, bu görevler,  mevcut Kur’an Kursu talebelerine yaptırılabilirdi. Bu, hem törenlerin gâyesine uygun düşer, hem daha ilgi çekici, hem de çocuklar için öğretici ve motive edici olabilirdi. Çocuklar yanlış bile yapsalar heyecanlarına verilir, daha etkili olurdu.

2 -Kermes’te KİTAP için ayrı bir ÇADIR düşünülebilirdi. İnşâllâh gelecek seneye. Eskisi gibi KİTAP FUARI da olmadığı için bu anlamda bir açlık var. Hem erkekler için de daha rahat bir katılım ve sohbet, kaynaşma, görüşme ortamı olur. Netîcede, asıl gâye hizmet değil mi?

KERMESTE SON GÜN!

Hiç uğrama şansınız olmamışsa, SABAH KAHVALTISI ya da ÖĞLE ATINTISI için gitmek sûretiyle bu güzel etkinliğin bir tarafında yer almış olursunuz. Selâmlaşmaları, kelâmlaşmaları, tebessüm ve ikrâmlarıyla; nereden bakarsanız bakınız güzel bir hareket olur bu.

Yüce Rabbimiz, öncülük edenler ve de tüm emeği geçenlerden râzı olsun.

Bizleri de, böyle hayırlı işlerin farkında olup omuz vermeye çalışarak,

hep iyilikler, güzelliklerden yana adım atanlardan eylesin ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

20.04.2010


Mar`12
26
SITKI ÇEBİYE DÂİR İLK NOTLAR
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

SITKI ÇEBİ’YE DÂİR İLK NOTLAR

            Sn. Sıtkı ÇEBİ ile Akkuş ilçemizde görev yaptığım yıllarda tanışmışız. Yanlış hatırlamıyorsam, ilk karşılaşmamız, İsmail KAHRAMAN Bey’e âit, -Kabadüz Belediye Başkanlığı görevine seçildikten sonra bıraktığı- Endüstri Meslek Lisesi karşısındaki ORDU KİTABEVİ’nde olmuştu. Aşağıdaki notlar orayla ilgili olmalı:

“14.03.1989 günü Sıtkı ÇEBİ hocamızla çok istifâde ettiğim, Ordu Kültür ve Folkloruyla alâkalı bir sohbet yaptık. Bu, ilk tanışmamızdı. İlk intibâm, kendisinin gayretli, çalışkan ve canlı bir insan olduğu. Lâkin, kendisine istikrarlı bir destek verilmiyor gâlibâ…”

67-68’de ilkokulu bitirdim. 3. sınıfı Güzelordu İlkokulu’nda okuduğuma göre 65 yılından bu yana şehirde bulunuyor sayılırım. Gel gör ki, Sıtkı ÇEBİ’yle tanışmamız için daha 24 yıl beklememiz gerekmiş. O da sâdece bir tevâfuk. Gerçek anlamda tanışmalar çok daha sonraları olmuş. İşte, evlerine ilk gittikten sonraki notlar:

“Muzaffer Bey’le berâber Sıtkı ÇEBİ Bey’in evine gittik. Efendi ve asil insan ves’selâm. Evi de kendisi gibi mâzîyi, tevâzuu ve gönül zenginliğini yansıtıyor. Üst kattaki ahşap gövdede engin ve zengin bir bilgi hazînesi yüklü. Bugünün yeni binâları, kapasiteleriyle ters orantılı olarak bu zenginlikten yoksun.

Bize, asıl iddiâ sâhibi olduğu sahanın iktisat olduğunu, târihle hobi niteliğinde ilgilendiğini, bu ve benzeri kültürel çalışmalarla dinlendiğini ifâde etti. Çalışmalarının, daktilo edilerek cilt yapılmış nüshalarını gösterdi bize. Geniş bir arşivi de var ayrıca. Yazılıp da yayınlanmamış olan bir sürü eseri mevcut. Projeleri var. Neşirleri konusunu inşâllâh netîceye ulaştırır. Bunu kâlpten arzuluyoruz. Bizler de yardımcı olabilirsek ne mutlu! 03.02.1993”

Ortak, kültürel duygu, düşünce ve hayâl berâberliğinin getirdiği sohbetler bizleri daha da yakınlaştırıp kaynaştırdı. Zaman içerisinde âilece de tanıştık:

“ Sevdenur kızımızı da okulundan aldıktan sonra âilece Sıtkı ÇEBİ’lere misâfirliğe geçtik. Tanıştık, daha bir kaynaştık. Gerek bizim, gerekse hanım tarafımızın onlarla ortak bir sürü tanışlarımız çıktı. Fevziye Teyze olsun, Sıtkı Amca olsun, gerek kendileri, gerekse âileleri olarak her ikisi de asıl-asâlet sâhibi kibar, candan ve nâzik insanlar. Hele Fevziye Teyze zarâfet, samîmiyet ve tevâzu timsâli. Bizi âileden biri gibi benimsediler, artık çocuklarımız sayılırsınız mâhiyetinde davrandılar. Zâten bizimkilerin hepsi de gurbette dediler. Bizi bir nevî bağırlarına bastılar. Burası sizin eviniz, her zaman buyurun dediler. Allâh râzı olsun. Misâfir ağırlama inceliklerine, küçükler dâhil hepimizle ayrı ayrı ilgilenme ve yapmacıktan uzak doğal tavırlarına hayran kaldık doğrusu. Dostluklarıyla heyecan ve sevinç duyduk. Mutlu olduk. Rabbim de onların yüzlerinden, gözlerinden taşan ve her hareketlerine yansıyan mutluluklarını dâim eylesin… 17 Ocak 1994”

İnsanlıkları ve dostluklarıyla mutlu olduğumuz bu insanlarla öğrencilerimizi de tanıştırmayı bir görev bildik. Zâten, üniversiteler başta olmak üzere çeşitli ilk, orta, liselerden gelen öğrenci, öğretmen ve araştırmacılar dâhil, ziyâretçisiz gün geçmiyordu ÇEBİ âilesinin konağında.

“ Zafer-i Millî Mah. Kurtuluş Sk. No:30’daki evlerinde, Ordu İmam-Hatip Lisesi’nden öğrencilerimizle birlikte Sıtkı ÇEBİ’yi ziyâret ettik. Gerçek bir arşiv ve hazîne niteliğindeki kütüphânesini dolaştık. Aralarında Osmanlıca orijinâlleri de bulunan yerel gazeteleri inceledik. Fevziye Teyze’yle birlikte bizi çok iyi ağırladılar. Çok sıcak, ilgili, lütûfkâr ve içten davrandılar. Her zaman buyurun. Sizler bizim evlatlarımızsınız dediler. Öğrencilerimiz de pek alışık olmadıkları bu candan ilgi, ikram ve iltifattan çok memnun kaldılar. 14 Nîsan 1994”

Görüldüğü gibi, daha kendim pek tanıyamadan ilk başlarda Hoca, sonra Ağabey, bâzen Amca diye nitelediğim Sıtkı ÇEBİ vâsıtasıyle, birçok insanla da tanışma imkânını elde etmişiz:

“Ulubey Belediye Başkanı Sn. Seyit TORUN’la Sıtkı ÇEBİ Ağabeylerde karşılaştık ve orada tanıştık. Temmuz’da yapılacak Ulubey ŞEYH ABDULLÂH’ı Anma törenlerini konuşup plânladık. Bu gün, 20 civârında öğrenci de kendilerini ziyâret etmiş. Çok memnun olmuşlar. 28 Nîsan 1994”

“Hava Şehitlerini Anma merâsimlerinde görevliydik. Ayrıca, Gençlik Yürüyüşü’ne refâkât edip FİDANGÖR turu yaptık. Öğleden sonra, Sıtkı ÇEBİ’lerde BTV’nin kendisiyle ilgili Belgesel çekiminde hazır bulunduk. Programı ORSEV yapıyor. 15 Mayıs 1994”

“Fâtih Kardeşimle berâber çarşıdaki işlerimizi hâllettikten sonra Av. Câvit KALPAKLIOĞLU’nun bürosuna uğradık. Sıtkı ÇEBİ ve Muzaffer GÜNAY da ordaydı. Hep birlikte büro sâhibinin mûtadlarından biri olarak üzüm ikrâmını değerlendirdik! Bu arada, TARLADAN SOFRAYA SU DEĞİRMENLERİ belgeselimiz iki gündür OrTV’de gösteriliyor. Yarın ve öbür gün de devam eder sanırım. 15 Temmuz 1994”

“Öğleden sonra Sıtkı Ağabey, Ali DENİZ Hoca, Gökhan ve Muzaffer Beylerle berâber Turnasuyu’na çay içmeye gittik. Ordu’ya dâir, eskilere dâir güzel bir kültür ve yâren sohbeti oldu. Akşam namazını orada edâ ettikten sonra döndük. 28 Ekim 1994,Cumâ”

Son olarak, Ordumuz adına nice bereketli faaliyetlere öncülük eden bu kültür hâlesinden, 5 yıl öncesi Şubatında vefât ederek ayrılan Câvit Ağabey ve 4 yıl öncesi Nîsan’ının son günlerinde ebediyete uğurladığımız SITKI ÇEBİ üstâdın rûhları için el-Fâtiha diyor, ilgilileri vefâya dâvet ediyoruz ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

19.04.2010


Toplam 228 Blog, 46 Sayfada Gösterilmektedir.
«« « 29 30 31 32 33 [34] 35 36 37 38 39 » »»

En Çok Okunanlar Son Yorumlananlar Hakkımda
POPÜLER MASONLAR ORDUDA (7140)
AKROSTİŞ YAZILARI (5512)
FOTOĞRAF-NÂME (5186)
MODA-NÂME (5064)
EYMÜR-NÂME 2 (4928)
EYMÜR-NÂME 1 (4652)
Bedford-nâme (4624)
Nûri KAHRAMAN (4617)
EYMÜR-NÂME 3 (4590)
BAYRAMLAŞALIM DOSTLAR! (3949)
ÜÇ ÖZTÜRK, BİR MEVLÂNÂ.. (1)
CHP-NÂME (1)
GACAROĞLU AHMET EFENDİ (1876-1962) (1)
FOTOĞRAF-NÂME (4)
37 YIL ÖNCESİ, KÖYDE BU GÜN.. (1)
NASIL BİR İL BAŞKANI? (1)
ERKAN TEMİZ BEYİN TELEFONU (1)
BİZ DE İMAM-HATİPLİYİZ Sn. ADİL AKYURT (1)
MODA-NÂME (3)
AKROSTİŞ YAZILARI (4)
 

Www.GirdapTasarim.Com Tarafından Hazırlanmıştır...