Menü

Anket

Sitemizi Beğendiniz mi?
Evet (%73,9)
Hayır (%20,0)
Kararsız (%5,93)

Toplam Oy: 219

Tüm Anketler

Takvim

« Aralık - 2025

»

PT SL ÇŞ CM CT PZ
1 2 3 4 5 6 7
8 9 10 11 12 13 14
15 16 17 18 19 20 21
22 23 24 25 26 27 28
29 30 31

İstatistikler

 Toplam Hit: 4607336
 Sitede Aktif: 4
 Ip: 172.70.127.165
 Browser: Default - 0.0
 Toplam Kategori: 20
 Toplam Blog: 561
 Toplam Yorum: 28
 Toplam Resim: 6
 Toplam Mesaj: 17

Etiket Bulutu

15 Temmuz 2016 Cumâ Dirilişi adayname aile âile Akdeniz Üniversitesi akrostiş anı Antalya Antalya Palas aşık edebiyatı ÂŞIK EDEBİYATI BABA başbakan başkanlık Bedford, Araba sevdası Biyografi cami cemaat cemiyet chp cuma cumhurbaşkanı çocuk edebiyatı Çocuk Edebiyâtı ÇOCUK ŞİİRLERİ dede deneme DÎNÎ ŞİİRLER DİNİ-MİLLİ ŞİİRLER DÖRTLÜK edebiyat eleştiri eymür eymür köyü eymürname GÜZELLEME halk şiiri halk şiri HÂTIRA hâtıralar HAYAT HİKÂYESİ HECE HECE VEZNİ hiciv İMAM-HATİP PİLÂV GÜNLERİ işkence KADİR GECESİ KÂFİYE komşu ülkeler koşma köy yazıları köyname lüleburgaz MANİ Manzum Fıkralar mızrap NÂMELER Nasreddin Hoca NURİ KAHRAMAN okul edebiyatı ordu ordu hayat ordu hayat gazetesi ordu imam-hatip Palace Palas RAMAZAN RAMAZAN EDEBİYATI recep tayyip erdoğan siyâset şiir toplum türkiye ulubey Yalçın Yüksel Yeni Türkiye zulüm

MIZRAP 2011

Bu Kategoriye Ait Blogları Rss İle Takip Et
Mar`12
26
ATİLLA BEYDEN ALİ KARDEŞE..
MIZRAP 2011

Yorumlar(0)

ATİLLA BEY’DEN ALİ KARDEŞ’E…

Cuma gün iki olay bizi sarstı. Birisi, hem köyden hem de mahalleden komşumuz çaycı esnafı arkadaşımız Ali Kahraman’ın vefat haberi. İstanbul’dan gelecek cenâzenin cumartesi günkü merâsimi için köye gitme hazırlıklarındayken, akşama doğru, yine köylümüz ve ODH eski başhekimi, Ordu kamuoyunun yakından tanıdığı Op. Dr. Atilla ÖZTÜRK’e bıçaklı saldırı haberi geldi. Herkes şaşkındı. Millet hastâneye hücum etti âdetâ. İnsanlar zincir oluşturmuş, kan vermek için can atıyor gibiydiler. Ağlayanlar, bağıranlar, çığıranlar; bir görmeliydiniz. Sevgi seline hayran olmamak elde değildi.

Tabîî ki, mesleğinin erbâbı, fedâkâr, cefâkâr bir doktor olarak ve de her şeyden önce insan canlısı bir insan olarak o bunu hak ediyordu. Ama, ne o ne de kimse, böylesine hak etmeyeceği bir saldırıyla karşılaşacağını düşünemezdi. Akılların köşesinden bile geçmezdi. Çünkü, kimseye sert bir tavrı olduğunu bilen yok. Kendisine niye ters davranılsın ki?!

Nitekim, tehditler almasına rağmen, kendisine böyle bir şey yapılacağına ihtimâl vermediği ve tüm insanları kendisi gibi düşündüğünden, koruma talebinde bile bulunmağa gerek görmemişti. Olayı biliyorsunuz. Menfur bir bıçaklı saldırı olayı yaşadı. Hem de tam kâlbine aldı isâbeti. Niçini, nedeni meçhul. Şu anda ne yazık ki durumu ağır ve can mücâdelesi veriyor. Allâh (CC) yardımcısı olsun.

Peki, ne oldu bize böyle? Ne çabuk, ne rahat cana kıyıyoruz. Onca teknik, onca okul, onca profesör, onca güvenlik birimleri birilerinin cinâyet tutkusuna engel olamıyor! Kim tutar bu insanları? Kimse tutamıyor işte. Tutuyor da, iş işten geçtikten sonra. Velhâsıl, ne yapılsa olacağa çâre bulunamaz zâten. Ama, hiç olmazsa üzerimize düşenler yapılsa, denilir ki, elimizden geleni yaptık. Naaapalım?! Lâkin, üzerimize düşenler yapılmıyor. Bunun da ne olduğunu, her şeyde olduğu gibi burada da en güzeliyle Rabbimiz ve elçisi söylüyor. Gel gör ki, kulak asan kim?

İslâm, her şeyden önce can güvenliğine, diğer bir ifadeyle hayat hakkına büyük önem vermiş ve hayatın dokunulmazlığına vurgu yapmıştır. Öyle ki, İslâm’da “zarûrât-ı diniyye” şeklinde ifade edilen temel değerler sıralamasında “canın muhafazası” önemli bir yer tutmaktadır

“Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa sanki bütün insanları yaşatmıştır ” (Mâide, 5/32)

YAŞATMAK EĞİTİMİN NERESİNDE?

Merak ediyorum; bu âyet bizim eğitim ve güvenlik politikalarımızın neresinde acabâ? Hele, âyetin 2. kısmındaki yaşatmağa dâir olan yerler, Atilla Beyle ilgili olmak üzere daha vahim bir duruma işâret ediyor. İşi-gücü, mesleği, dâimâ birilerinin hayâtını kurtarmak olan bir insana bunu yapmak katmerli bir yanlışlığın ifâdesi değil de nedir?

Bu gerçekleri baş tâcı yapmayan bizleri daha ne sürprizler bekliyor, kim bilir? Daha kaç mâsum insan böylesi muâmeleye mâruz kalacak? Allâh’tan korkmaz, kuldan utanmaz tâifesi gitgide çoğalıyor. Her şey dâimâ insanların enesini ve canavarlık yönünü okşayıp tahrik ediyor.

Herkes taarruzda. Gençler insanlara, bilgisayar oyunlarındaki hedef tahtaları psikolojisiyle bakıyorlar. Dostluk, muhabbet, sevgi, saygı kavramları salon ritüellerinin ötesine geçmiyor. İnsanın, ne bir yaratık olarak, ne vatandaş ne de büyük, küçük ya da tecrübe olarak bir değeri var.

Ne güzelliği hesâba katılıyor, ne de özelliği! Hâlbu ki, Yüce Yaratıcı ne buyuruyor: “Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık ” (Tîn, 95/4) Peki, insan olan insan, Rabbin, tâbiri câizse özene-bezene yarattığı bir insana nasıl böyle kolayca kıyar? Biz Yûnus’un nesli değil miyiz? O’nun, “Yaratılanı hoş gördük Yaratan’dan ötürü” dediğini hiç mi duymadık? Duyuyoruz da, ciddîye mi almıyoruz? Peki o zaman bizim, hem bu dünyâda, hem de ötede durumumuz ne olacak o zaman?

HÂLİS’İN ALİ KARDEŞ!

Evet, Ali Kardeş’i de ebediyete uğurladık. Sessiz-sadâsız yaşadı, ama meğer ne çok seveni varmış. Aynı yaşlarda ve aynı köylüyüz ama, pek berâberleğimiz olmadı hayat sürecinde. Bunda okullarımız, mesleklerimiz yanında belki, siyâsî çizgilerimizin farklılığı da rol oynamış olabilir. O, çalkantılar sebebiyle yüksek okulda ancak iki yıl okuyabildi. Şimdi düşündüğümde söyleyebileceğim kadarıyla, sanırım ondan sonra hayat mücadelesi başladı. Ülkücü siyâsetin savrulanlarından oldu. Yanlışlıklara, yamukluklara prim vermedi. Kendi ekonomik çizgisinin dâiresinde kalmayı tercih etti. Kanaatimce, kendini her yönüyle tam olarak ifâde edeceği bir ekonomik ve sosyâl süreç nasip olmadı.

Duyduğum kadarıyle, polis olma düşünceleri vardı. Ama olmadı. Olamadı mı, bilmiyorum. Ama, öyle bir görevi olsaydı, veyâ bir başka da olabilir, millî-mânevî değerler ve mukaddesât adına güzel hizmetlere imza atabilirdi. Çünkü, cenâzedeki kalabalık kadar, konuşulanlar da önemliydi. Herkes iyi komşuluğu ve dürüstlüğüne vurgu yapıyordu. Ev sâhipleri, dükkân sâhipleri kendisinden son derece memnûniyetlerini ifâde ediyorlardı.

YAVUZ ile OĞUZ

Geçen aylarda birini evlendirdiği oğullarının ismi bile ne kadar anlamlı! Onun ruh dünyâsını, hayâllerini ve de ideâllerini ortaya döküyor. Biri Yavuz, öbürü Oğuz. Rabbim, yavrulara hayırlı uzun ömürler versin. Gayretlerini bereketlendirsin. Babalarının verdiği güzel isimlerle müsemmâ bir hayât sürsünler inşâllâh. Ki, böylesi hem kendileri, hem de babaları için daha hayırlısı olacaktır. İnşâllâh başarırlar. Olay bu. Gerisi yalan!

Ben de, uzaktan uzağa hep muhabbet duymuşumdur kendisine.  Kahvehânenin önünden ne zaman geçsem çaya dâvet etmiştir. Konuşmak, hâlleşmek istemiştir. Demek ki sevgiler karşılıklıydı. Maalesef, bunu pek başaramamışızdır ama, çayını içmişizdir. İkram ehli ve candan, samîmî bir insandı. İnsan şimdi, niye daha fazla değil diyor ama, artık ne çâre. Aslında dertleşmek, muhabbet etmek de bir görev. Rabbim ganî ganî rahmet eyleye…

O’nun cenâze merâsimine de Atilla Bey olayı damgasını vurdu. İnsanların dilinden duâ düşmüyordu. Nitekim cenâze için yapılan duâ arasında da şifâ dilekleri âminlere karıştı. Bizim Yusuf bile konuşulanların etkisinde kalmış olmalı ki, dün sabah namazda duâ ederken, Atilla Amcayı unutma diyordu.

Dertli kullara devâlar, hastâ kullara şifâlar, borçlu kullara edâlar,

ölenlere de sonsuz rahmetler diliyoruz ves’selâm…

 


ORDU HAYAT GAZETESİ

20.02.2011


Mar`12
26
DRİNA KÖPRÜSÜ AMERİKADA MI?
MIZRAP 2011

Yorumlar(0)

DRİNA KÖPRÜSÜ AMERİKA’DA MI?

Bugün yine, uzaktan cümlelerle işi götüreceğiz gibi. Bize, hemen hemen her gün bir şeyler gönderen kızımızın, içi duygu ve içtenlik dolu maillerine mail deyip geçmek mümkün değil. Belki de, bunları bir gazete sayfasına not etmekten kendini alamamak, mektup olarak görmek alışkanlığının bir sonucudur, kim bilir. Heyecanımızı mâzur göreceğinizi umarak, kızımızın oralara gittiği günlerdeki ilk intibâlarını yansıtan cümleleriyle başlıyoruz. Son bölümde de en son yazdıklarını verip bitireceğiz inşâllâh:

AT ARABALI ÂMİŞLER…

“babacım, her zamanki gibi yine mailin beni çok mutlu etti...zaten her an yokluyorum mail gelmiş mi diye.. gelmediyse de hak veriyorum, çünkü biliyorum yoğunsun ve yarım yamalak da yazmak istemiyorsun..

yaklaşık bir saat sonra sinemaya gidecegiz.. ben de ketıla su koydum.. yazarken çay içmek güzel olur bilirsin.. hatta bunu belki de en iyi sen bilirsin canım babacım…

elhamdülillah günlerimiz iyi geçiyor..salı günü lancester a gittik hocamızla...yaklaşık iki saatlik bir yol.. o gün bakacağımız dört hasta vardı fakat sadece bir tanesi gelebilmişti.. burası bizim hastanenin bir kliniği.. ve genelde de amishler geliyormus oraya... hava karlı olduğu için ve amishler de araba kullanmadıkları için gelememişler.. sadece at arabası kullanıyorlar.. ve burda bazı marketlerde onların at arabalarını koymaları için park yerleri var.. gelen hasta da jusia.. erkek bebek.. 26 haftalık doğmuş.. iyi yaşayabilmiş de mi! hala oksijen tüpüne bağlı olsa da... annesi de 26 yaşındaydı.. 2.çocuğu.. ilki 6 yaşındaymış.. anne de o kadar minyon ki sanırsın 16 yaşında…

o gün hastalar gelmeyince PANERA BREAD diye bilinen bir yer var.. pastane ve kahvaltı yeri gibi ama elit bir yer.. orada kahvaltı yaptık.. sağolsun hocamız ısmarladı.. bayaa da muhabbet ettik… zaten çok hoş sohbet bir insan…

çarşamba günü de güzeldi.. akşam otobüsü kaçırmak dışında tabi.. tabi biz bir sonraki otobüsle gelirken bu arada kızlar merak edip hocayı aramış.. hoca da telaşlanmış.. hem de bayaa! biz tam marketten çıktık nurefsan arkadaşımızla karşılaştık.. kız bizi aramaya geliyormuş.. telefonumuz da yok çünkü! hemen hocayı aradık.. bu süreç bizim için eglenceli  onlar için tabiki endişeli geçmişti!

İYİLİK HER YERDE!

bu sabah da otobüs geç geldi.. hocayla sözleştiğimiz zamana geç kalacağız yani.. telefon yok.. durak da beklerken de bir zenci kız yanaşıp, nertmor un gelip gelmediğini sormuştu.. ben de dahaca gelmedıgını söylemiştim.. otobüse binince de etrafa bakındık telefonunu kullanabilecegimiz biri var mı diye.. mesela bir türk? beyaz buldun da türkü kaldı!

hemen o kızın yanına gidip, geç kaldığımı ve telefonunu mesaj atmak için kullanabilir miyim diye sordum.. o da  'sure ' dedi.. yani tabi demek.. Allah, ben bir sevindim.. hemen geç kalacagımızı bildirdik on dakikacık.. hoca da zaten geç çıkmış.. iyi oldu yani.. hatta ondan daha önce gelmiştik.. kız bana numarasını verdi ve benim numaramı aldı.. yardıma ihtiyacım olursa diye.. ben de ona dudak nemlendiricisi hediye ettim.. Allah razı olsun.. Allah hidayet versin…

işte böyle canım babacım ve canım annecim, Allah o kadar büyük ki! o ince kalpler onun merhameti.. burda insanların davranışları o kadar iyi ki, onlara daha fazla verebileceğin ahlaki bir davranışın yok gibi geliyor insana… sürekli güler yüzlüler, hiç kırmamaya çalışıyorlar insanı..

TEBESSÜM VAR, DERİNLİK YOK!

abdullah sakarcan da diyor ki “çok güler yüzlüler de derinlik yok” diyor… adam zaten insan sarrafı ya… herkesin notunu hemen veriyor… bugün de benim için duygusal kız diyormuş sümeyye ye...nasıl anladıysa…

bugün öğlene kadar sadece iki hasta baktık.. onlar da böbrek transplantasyonu olacak hastalar.. biri de bahattin yusuf oral.. görele den.. sağlık sigortaları yok ama bizim hastane karşılayacakmış... bizim hastane çok zengin olduğu için..

dr.dabbagh ve dr.sakarcan la beraber hasta yakınlarını bilgilendirdik.. dr.dabbagh da lübnanlı bakımlı bir kadın... tabi yaşı var ama aristokrat belli. hastaları ve hasta yakınlarını en ince ayrıntılara kadar bilgilendiriyorlar...

ÇİĞ MANTARLI KONFERANS!

öğleleyin ise salatalarımızı alıp, konferansa gittik. burda salataya çiğ mantar da katılıyor... bayaa da yakışıyor ha… ben de alıyorum… zaten burda tam bir amerikalı olup çıktım:) yani yemek, konferanstayken yeniyor burda… konferanstan sonra kütüphaneye ders çalısmaya gittik… canım babacım ve anecim burda ders çalışamıyorum… aklım derste olmuyor. çünkü bambaşka bir ortamdayız… konsantre olamıyorum… Sümeyye de öyle… akşam da yorgun oluyoruz ve maillerle vakit geçiriyoruz… TUS şimdilik öpücük yani… dua edin!

biz birazdan çıkacağız babalar güzeli ve anneler güzeli, ellerinizden ve yanaklarınızdan öpüyorum.. birbirinizin kıymetini bilin.. ikiniz de o kadar değerlisiniz ki! sizi çok seviyorum..

canım erkek kardeşlerime amerika dolusu öpücük, bir yürek dolusu sevgi… soranlara selamlar!”

TUNA’DAN UÇAN KUŞ!

“selamun aleykum canim babacim. bugun hastanede son gunum insallah... burayi ozleyecem… insanlarin tebessumlerini, ogle aralari olan konferanslari, yanlislikla baska yone baksak "bir problem mi var, nereyi aramistiniz?"diyen insanlari… ve hic degismeyen insan endiselerine tekrar tekrar sahit olmayi…

canlar babasi, simdi hocamizin yanindan geliyoruz… gecen hafta, evimizde kalan arkadas Turkiye den geldi… ona hocamiz icin kitap ismarlamistik… bil bakalim hangileri? Elif Şafak; AŞK… İvo Andric; Drina Köprüsü… Gulten Dayioğlu; Tunadan Uçan Kuş…

Nasil babacim kitaplar? Ben hocaya DRİNA KÖPRÜSÜ’nden bahsetmistim zaten… Cok merak ediyordu… Merak ettigi anda gelmisti zaten hediye etmek aklima… elhamdulillah, Turkiye’den gelen biri firsati olunca da degerlendirdik…TUNA DAN UÇAN KUŞ ta, oglu var Serhat, 11 yasinda… Gecen gun devsirmeleri falan sormus, merak ediyormus... Zaten cok guzel kitap biliyorsun... Kac cocuga hediye etmistin… Hoca cok begendi ve memnun kaldi… Haberdar edeyim dedim…

Hocamızın yarın ameliyati var. Kendisi ameliyat olacak yani. Dua edin canimiz hocamiza…  

Bu sabah anecimle konustum elhamdulillah, canim babacim senle konusamadik. En kisa zamanda konusuruz insallah..

ellerinden ve gozlerinden opuyorum… seni cok ozleyen kizin…

babaannemlere ve anneannemlere selamimi soyledin mi?…

ve onlari cok ozledigimi... lutfen unutma babacııım…

anecimi, can kardeslerimi op benim icin... buyuk olsun opucuklerin..:)

hadi canim, Allah a emanet ol!”

Sen de Allâh’a emânet ol sevgili yavrum. Hayırlı günler, hayırlı çalışmalar, ve de

hayırlı yolculuklar. Kavuşmak, görüşmek dileğiyle; ömrüne bereket ves’selâm…

 

 ORDU HAYAT GAZETESİ

18.02.2011


Mar`12
26
ERTUĞRUL GÜNAY ve ÇAVUŞOĞLU PROJESİ
MIZRAP 2011

Yorumlar(0)

ERTUĞRUL GÜNAY ve

ÇAVUŞOĞLU PROJESİ

            Başta ülkemiz için olan olağanüstü gayret yanında, özelde de, doğup-büyüdüğü il için elinden gelen hizmeti gerçekleştirmeye çalışan bakanımız Ertuğrul GÜNAY’ın öncülüğündeki Kültür Bakanlığı’nca, geçen gün çok anlamlı bir çalışmaya imza atıldı.

Basından tâkip edebildiğimiz kadarıyla, değerli bakanımız tarafından, yaptığı ilmî çalışmalarla Türk Kültür ve Edebiyât âlemine engin katkılarda bulunan, Prof. Dr. Abdülkadir Karahan anısına mükemmel bir uygulama gerçekleştirildi.

 Gerçekten, bazı şahsiyetler var ki vefat etseler de unutulmazlar. Yaptıkları hizmetler, yazdıkları eserler ve bıraktıkları izlerle dost meclislerinin, ilmî sohbetlerin, akademik ortamların başkonuğu olurlar.

Uzun yıllar da geçse vefâ adına, kendisiyle ilgili bir şeyler yapabilme arzusu depreşir durur içinizde. Bunu, gerek kişisel, gerekse arkadaş çevresi olarak üzerinize terettüp eden bir borç gibi değerlendirir; bir şeyler ortaya koyamadığınız sürece altında ezilirsiniz.11 yıl evvel ebediyete uğurlanan Klasik Türk Edebiyatı hocası Prof. Dr. Abdülkadir Karahan da ülkemiz için bu şahsiyetlerdendi.

Karahan Hoca ile birlikte, Türk edebiyatı tarihinde büyük hocalar, mektep insanlar nesli, en büyük ve en son temsilcilerinden birini daha kaybetmiş oldu. Rahmetli Fuat Köprülü, İsmail Hikmet Ertalan, Ali Nihat Tarlan hocalardan sonra, eşsiz Divan Edebiyatımızın mîrâsını omuzlarında taşıyanlardan birisiydi.

Söz konusu bu isimler arasına, aynı dönem ilim adamlarımızdan, Mâhir İZ ve Ali Nihat TARLAN gibi deryâların talebesi ve hattâ halefi diyebileceğimiz Prof. Dr. Mehmet ÇAVUŞOĞLU merhumu da rahatlıkla katabiliriz.

Prof. Karahan, yalnız divan edebiyatı alanında büyük bir otorite değil, halk ve tekke edebiyatı, tarih, Osmanlı tarihi, hadis ve diğer İslamî ilimler, İran edebiyatı ve Mevlana gibi çok çeşitli alanlarda söz sahibi bir hocaydı.

On binlerce öğrenci yetiştiren Karahan’ın, başta edebiyat, kültür ve ilahiyat olmak üzere muhtelif konulara dâir 4 binin üzerinde makalesi ve 40’ın üzerinde yayınlanmış eseri bulunuyordu.

Hayatını öğrencilerine adayan Karahan Hoca, şimdi de öğrencileri ve sevenleri tarafından hatırlandı. Editörlüğünü Ali Fuat Bilkan’ın yaptığı “Abdülkadir Karahan” adlı kitap okuyucuyla buluştu.

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın desteğiyle yayınlanan eserde, Karahan’ı yakından tanıyanların duygu, düşünce ve hatıralarıyla, onun meslektaşları ve öğrencilerinin Karahan’ın akademik kimliği ve çalışmalarıyla ilgili değerlendirmeler yer alıyor.

Kitapta; Ahmet Kabaklı, Nuh Albayrak, Kemal Yavuz, Azmi Bilgin, Bayram Ali Kaya, Şeyma Güngör, Mahmut Kaplan, Saadet Güldaş, Ali Fuat Bilkan, Cihan Okuyucu, Yaşar Önad, Servet Armağan, Fahri Tuna, Mehmet Nuri Yardım, Hüseyin Çelik, Muhammed Nur Doğan, Zeynep Karahan Uslu ve Ethem Çalışkan’ın yazıları yer alıyor.

Benzer bir çalışma, hemşehrimiz Prof. Dr. Mehmet ÇAVUŞOĞLU için de yapılmalı. Bunu, buna lâyık olduğu için istiyoruz. Karahan Hoca için söylenenlerden daha az değil sayılabilecek özellikler. Kaldı ki o, Dîvan Edebiyâtı’nı çok daha ileri götürerek, Mehmed Âkif’in tâbiriyle asrın idrâkine sunabilmiş nâdir bir şahsiyettir aynı zamanda.

Dîvan Edebiyâtı’yla ilgili bu ilginç, cesur ve özgün proje, merhum Çavuşoğlu’nun başlattığı ve bizzat ilgilendiği, bir tarafı o günün şartlarının gereği olarak Amerika’ya ve Amerikan akademi çevrelerine uzanan çalışmaların sonucunda vefâtından sonra da devam etmiş ve yetiştirdiği talebeler mârifetiyle bugün îtibârıyle tamâmıyle bilgisayar ortamına intikâl etmiştir.

Sayın bakanımıza, KARAHAN HOCA benzeri, ya da uygun göreceği bir başka projeyi ÇAVUŞOĞLU için de geliştirip desteklemesi dileğimizi arz ediyoruz. Bu hem Ordu ve hem de ülkemiz için hayırlı, bereketli bir çalışma olacak, hem de bilim, kültür, sanat ve edebiyât çevrelerini de heyecanlandıracaktır.

Hem, böyle bir çalışma için sayılamayacak kadar isim katkıda bulunmaya can atacaktır. Belki, bir şeyler yapmağa hazır olanlar var. Bir işâret bekliyorlar. Denenmeğe değer.

Sayın Bakanımız; bu noktada sizden beklenen, bir kültür adamı ve bakanı olarak ve de ayrıca yakınlık cihetiyle konuya ilgi duymanız, şöyle bir nazar atf etmeniz ve böyle bir projeye sıcak bakabileceğinizi hissettirmenizdir. Gerisi gelecektir. Mekân da elinizde, imkân da zîrâ.

Ordumuzun ve de yurdumuzun kültür, edebiyât ve sanatı adına bunu sizden bekliyoruz. Bu, her anlamda tam bir vefâ örneği olacaktır diye düşünüyoruz. Bu isim ajandanızda yer almalı. Ola ki, bir yerde değerlendirilir.

Cumâlarımız mübârek olsun. Vefâ, iyilik ve güzellik tutkularıyla dolu olmasınıu arzuladığımız ruhlarımız, gönüllerimiz, hayâl dünyâmız, kültürümüzün, edebiyatımızın, ilim ve irfan dünyâmızın yıldızlarının parıltılarıyla dolsun ves’selâm…


 

ORDU HAYAT GAZETESİ

17.02.2011


Mar`12
26
UZAKLARDAN KLİNİK ve KRİTİK İZLENİMLER..
MIZRAP 2011

Yorumlar(0)

UZAKLARDAN KLİNİK ve KRİTİK İZLENİMLER…

Bugün sizlerle, staj için bulunduğu, çok uzak diyarlardan, gezi ve gözlemleri yanında duygu ve düşüncelerini de bizlere ileten kızımızın yazdıklarını sizlerle paylaşacağız. Bence, hepimize farklı gelecek olan güzel ayrıntılar var. Oralarda bir Türk öğrencinin günlüğü hepimizi ilgilendirebilir diye düşündük. İnşâllâh, iyi olacaktır diyerek, direkt, çağdaş mektup diyebileceğimiz mail’e geçiyor, istifâdeli olmasını diliyorum:

HASTÂNE GÜNLERİ…

“Kusura bakmayın, ne zamandır sizi haberdar edemedim ne yaptıklarımızdan.. çünkü günlerim cok yogun gecıyor..kendımı eve zor atıyorum.. Hastanede son 2 günüm insallah.. aslında üzülüyorum; çok özleyecem çünkü.. Bugün hocam dıyor kı bana “sen şimdi nostaljı yapmaya baslarsın..oraya gidince sen burayı cok özlersın..biraz bunalım takılırsın” diyor..

Bugunden baslayacak olursam;bugun Lancester klınıkteydık..burası bızım hastanenın kucuk bır klınıgı.. hocamız buraya ayda bir gidiyor.. size gönderdiğim onunla olan fotolar o klinikteydi.. yani tam bir ay olmus..dile kolay..o gün de cok guzel gecmıstı, elhamdulıllah bugun de oyleydı.. 8.30 da evdeydık.. bıraz gec ama ..cunku burası yaklasık 2 saa t sürüyor..ve otobus 25 dak..ve yurume 15 dak..toplam 2 saat 40 dakika da falan evde olduk

dün sabah gec kalktık..hastane yoktu..atlantic city ye gectık sumeyye ile..babacım burda o kadar tevafuklarla karsılastık ki anlatsam inanmazsınız desem? biz gelmişiz Rabbimiz e güvenerek..O bizi hiç ummadığımız insanlarla tanıstırdı..kimi zaman onlarn eline emanet etti..kimi zaman onlar bize yol tarif etti..herneyse...anlatacak cok sey var dönünce inşallah..

dünden önceki gün washington d.c ye gitiik sumeyye ıle..burdan 3 saat..sabah gün doğmadan cıktık..yine megabus la..mega bus dedıgım otobus sırketı..ulusoy gıbı yanı..11 gibi d.c de idik..elhamdulıllah hava cok guzeldı..cunku d.c yı yuruyerek gezecektik..

WASHİNGTON MÜZELER ŞEHRİ

washıngton resmen muzeler sehrı..ve müzeler ücretsiz.. nasa müzesi,art müze..daha neler neler..bir sürü ya..tabi biz hepsini gezmedik..önceden planlamıstık nerelere gıdecegımızı elimizde rehber gezdik..4 müzeye girdik..beyaz saray a gittik ve capıtole..fotolarımı gösteririm inşallah..

washington sakin bir yer..caddeler düzenli,temiz..ve sanırım insanları daha millliyetçi..zaten nerdeyse hiç kapalı görmedik..ve bize dikkatli bakanlar oldu..çünkü phillydepshia de falan oyle muameleyle karsılasmadık..

MÜZELER TIKLIM TIKLIM!

babacım otobusten ındık yuruyoruz..ya caddelerde bır Allah ın kulu yok..olanlarsa kosuyor..yanı spor..meger insanlar muzelere tıkısmıs..ya babacım her müze mi tıklım tıklım olur ya! Şok olduk!öğle yemegimizi Amerikan Indıan MUSEUM DA YEDİK.. öz be öz amerikan yemekleri vardi..biraz pahalıydı..tabi biz heryeri bizim hastanenin kantinine göre hesap ediyoruz..orası ucuz tabi..ve orda öğrenciyiz diye daha da indirim yapıyorlar..her neyse..

ilk defa cok lezzetlı amerıkan yemegı yedım.. anecım kabakla yesıl soganı kavuruyor ya ıste o vardı..anecım kadar tabi ki yapamamıslar ama en azından benzer bır tat..ve ekmeklerı cok guzeldı…

aksam 6.15 te ıdı megabus..saat 6, bız sumeyye ıle hala beyaz sarayın onunde foto cekınmeye calısıyoz...sonra kostur kostur yetıstık elhamdulıllah

TAYYİB’İ DİNLEMİŞLER; SOĞUK DİNLEMİYORLAR!

Ondan önceki gün de zom ya gittık..yanı hayvanat bahçesine ..bayaa soğuktu o gün ama..babacım bu kadar olur; o soğukta millet üşenmemiş çocuğunu kapan gelmiş ya! Bir de Amerikalılar ın en az üç çocuğu var.. Tayyib i bizim Türklerden daha iyi dinlemişler:) Babacım çocuklar zor yürüyor,bunlar ellerinden tutmuş o soğukta gezdiriyorlar.. Ama çok güzel oldu banım için gerçi o gün aşırı yoruldum.. Amerıka'da ki en yorucu 2.günüm diyebilirim..ama yine de çok güzeldi..Elhamdülillah..

ondan önceki gün de yanı cuma günü kızlarla Arap restoranına gittik..saad helal diye..philly’nın meşhur yemeği cheestake ve chıcken marush yedik..gerçekten çok lezzetlilerdi..Arap camisi vardı..aksam namazını bır zenci amcayla cemaatle kıldık..elhamdulillah..ordan da moraccolu tatlıcıya gectık…

ondan ondan ondan ondan oncekı gun yani çarsamba günü de NBA macına gıttık. malum duymusuunuzdur belkı..face den..NBA ayrı bir dünya..o maça gidebilmemiz ise apayrı bir macera…insallah dönüşte anlatırım sevgili ailemmm...

buralara bayyaa alıştık. Her fırsatı değerlendirdik. Gezmek için imkanlardan ıstıfade ettik. Her aracı kullandık..tren,metro,otobus,sehırler arası otobus..hepsinin tarzı farklı, programı farklı ama elhamdülillah Rab hep yardımcımız oldu..

işte böyle… ama her gididşin bır donuşu var. Gunlerr yaklaştı. pazartesi insallah 4.45 (aksam) ucagıyle istanbula ucacagız. aynı gün de samsun a..saatlerini tam bilmiyorum..size en kısa zamanda ayrıntılı olarak yazarım inşallah..

babaanneme, dedeme, hocadedeme, anneanneme cok selamlar..onları hep ruyamda gördüm elhamdülillah..cok özledim onları..babacım unutma bak cok selamlarımı söyle tamam mı..öp benim için onları..lütfennn!!!

 inşâllâh salıya görüşmek üzere… Allah a emanet olun…”

Bizler de inşâllâh diyoruz ve, Fî emânillâh sevgili okurlar; ves’selâm…


ORDU HAYAT GAZETESİ

16.02.2011


Mar`12
26
SEVGİYE KANATLANAN MISRALAR
MIZRAP 2011

Yorumlar(0)

SEVGİYE KANATLANAN MISRALAR

Az önce Prof. Dr. Muhammed Nur DOĞAN Hocamız aradı. Mâlum, kendisi 15 Ocak’ta biz Orduluların konuğu olmuş, bizlere hocası, hemşehrimiz rahmetli Prof. Dr. Mehmed ÇAVUŞOĞLU’yu anlatmıştı.

            Bu süreçte, havaalanından mezarüstüne, konferanstan muhabbete iki gün boyunca bir arada olmuştuk. Arkadaşlığından ve derin sohbetlerinden, insan yüzünden çok memnun kalmıştık. O da memnûniyetlerini ifâde etmişti.

            Biz de, kendisini uğurladıktan sonra, hocamızın konferansını akademik çevreler ve edebiyatçı arkadaşlarımızın özel istekleri doğrultusunda, mümkün olan en kısa zaman zarfında gazetemizde bir hafta boyunca tefrika etmiştik. Onları ve konferansın bir afiş örneğiyle DVD’sini kendisine göndermiştik.

            Eline geçer geçmez teşekkür meyânında aramış bizi. Hem bize bol bol teşekkür ediyor, “hocamla ilgili çok güzel bir hâtıra oldu” diyor, hem de bizim vâsıtamızla sizlere ve tüm hemşehrilerimize misâfirperverlikleri dolayısıyla tekrar teşekkürlerini arz ediyor.

            Bu arada, yolumuz düşer de uğrarsak memnun olacağını özellikle belirtiyor. Hocamız, tanıdığımız kadarıyle vefâkâr, cefâkâr ve dost canlısı, sıcak, hakîkâtli bir insan. Allâh selâmet versin, sayılarını artırsın.

            Çavuşoğlu merhumun kız kardeşi Fatma Gürbüz Hanımın, konferans süreçlerinde gönderdiği mail’lerde misâfir hocamız hakkında ön bilgi ve tanıtma sadedinde yazdığı gibi, kendisi de aynı zamanda bir şâir olduğu için, hocamız, hocası Mehmed ÇAVUŞOĞLU’yu daha iyi anlayanların başında gelmiştir.

            Muhammed Nur DOĞAN Hocamız’ın ZAMANIN GÖZLERİ VARDIR adlı bir şiir kitabı var şu an elimizde. Burada da yer alan ve aynı zamanda, ERZURUMLU ŞÂİRLER sitesine seçilip, isminin yanına konulan, Yahya Kemâl BEYATLI’nın ESKİ ŞİİRİN RÜZGÂRİYLE eserine atfen kaleme alınan, aynı adı taşıyan şiirini değil de, nispeten daha güncel olarak düşündüğümüz BEKLENEN SEVGİLİYE başlıklı olanını sizlerle paylaşıyoruz bugün.

            İnşâllâh hoşlanırsınız:    

                          BEKLENEN SEVGİLİYE...

           

            Beni hasretin uzak iklimlerine savurdu

            Çölden esen yel...

            Ben,

            Mecnun’ca sevdalı;

            Sen,

            Leylâ’ca güzel...

            Yollar hep tenha, yollar hep sensiz şimdi;

            Örtüyor ufkumu hüzünden bir buğu.

            Üstüme güneşler doğmasın, istemem;

            İstemem sensiz mutluluğu.

           

           Çekilmez bir çiledir bu;

            Her an bittiği yerden başlar.

            Sen boynu bükük ve mahzunsun;

            Benim de gözümde yaşlar...

           

            Mümkün mü senden uzak olmak ey sevgili,

            Ey, sevgisi içimde dağ dağ!

            Uzun bir rüyanın sonunda, yazık,

            Pırıltılı zamanlara eyledim vedâ.

           

            Ne olur bırakma böyle garip, böyle yetim beni,

            Karanlık geceme mehtap ol yine.

            Ölüm döşeğinde bir yudum su gibi,

            Muhtacım, muhtacım, muhtacım sevgine. (1977)

           

            Hocamıza, buradan tekrar teşekkürler ediyor;

 onun da vurgulamağa çalıştığı gibi, sayın sevgili okurlar;

 “sevgisiz kalmayalım, kalmayasınız, kalmasınlar”

dilekleriyle sözü bağlıyoruz ves’selâm...


 

 ORDU HAYAT GAZETESİ

15.02.2011


Toplam 92 Blog, 19 Sayfada Gösterilmektedir.
«« « 6 7 8 9 10 [11] 12 13 14 15 16 » »»

En Çok Okunanlar Son Yorumlananlar Hakkımda
POPÜLER MASONLAR ORDUDA (7140)
AKROSTİŞ YAZILARI (5512)
FOTOĞRAF-NÂME (5186)
MODA-NÂME (5064)
EYMÜR-NÂME 2 (4928)
EYMÜR-NÂME 1 (4652)
Bedford-nâme (4624)
Nûri KAHRAMAN (4617)
EYMÜR-NÂME 3 (4590)
BAYRAMLAŞALIM DOSTLAR! (3949)
ÜÇ ÖZTÜRK, BİR MEVLÂNÂ.. (1)
CHP-NÂME (1)
GACAROĞLU AHMET EFENDİ (1876-1962) (1)
FOTOĞRAF-NÂME (4)
37 YIL ÖNCESİ, KÖYDE BU GÜN.. (1)
NASIL BİR İL BAŞKANI? (1)
ERKAN TEMİZ BEYİN TELEFONU (1)
BİZ DE İMAM-HATİPLİYİZ Sn. ADİL AKYURT (1)
MODA-NÂME (3)
AKROSTİŞ YAZILARI (4)
 

Www.GirdapTasarim.Com Tarafından Hazırlanmıştır...