Menü

Anket

Sitemizi Beğendiniz mi?
Evet (%73,9)
Hayır (%20,0)
Kararsız (%5,93)

Toplam Oy: 219

Tüm Anketler

Takvim

« Aralık - 2025

»

PT SL ÇŞ CM CT PZ
1 2 3 4 5 6 7
8 9 10 11 12 13 14
15 16 17 18 19 20 21
22 23 24 25 26 27 28
29 30 31

İstatistikler

 Toplam Hit: 4607277
 Sitede Aktif: 1
 Ip: 172.69.6.121
 Browser: Default - 0.0
 Toplam Kategori: 20
 Toplam Blog: 561
 Toplam Yorum: 28
 Toplam Resim: 6
 Toplam Mesaj: 17

Etiket Bulutu

15 Temmuz 2016 Cumâ Dirilişi adayname aile âile Akdeniz Üniversitesi akrostiş anı Antalya Antalya Palas aşık edebiyatı ÂŞIK EDEBİYATI BABA başbakan başkanlık Bedford, Araba sevdası Biyografi cami cemaat cemiyet chp cuma cumhurbaşkanı çocuk edebiyatı Çocuk Edebiyâtı ÇOCUK ŞİİRLERİ dede deneme DÎNÎ ŞİİRLER DİNİ-MİLLİ ŞİİRLER DÖRTLÜK edebiyat eleştiri eymür eymür köyü eymürname GÜZELLEME halk şiiri halk şiri HÂTIRA hâtıralar HAYAT HİKÂYESİ HECE HECE VEZNİ hiciv İMAM-HATİP PİLÂV GÜNLERİ işkence KADİR GECESİ KÂFİYE komşu ülkeler koşma köy yazıları köyname lüleburgaz MANİ Manzum Fıkralar mızrap NÂMELER Nasreddin Hoca NURİ KAHRAMAN okul edebiyatı ordu ordu hayat ordu hayat gazetesi ordu imam-hatip Palace Palas RAMAZAN RAMAZAN EDEBİYATI recep tayyip erdoğan siyâset şiir toplum türkiye ulubey Yalçın Yüksel Yeni Türkiye zulüm

MIZRAP 2010

Bu Kategoriye Ait Blogları Rss İle Takip Et
Mar`12
26
ORDU DERELERİNİN AKIŞ FARKI
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

ORDU DERELERİNİN AKIŞ FARKI!

Ordu çok farklı ve müstesnâ bir yer sevgili dostlar; bilmem sizler de farkında mısınız?!

Olacak şey değildir ama, daha başta bu memlekette derelerin yukarı akması söz konusudur?

“Ordunun dereleri, aksa yukarı aksa. Vermem seni ellere, Ordu üstüme kalksa!”

Böyle cinaslı ve de Cânas’lı yöre başka nerde var? Meşhur türkü ve de mecbur karakter!

HER ORDULU BİR HEKİMOĞLU

Bu türküdeki Ordu hangi Ordu? Öyle ya; ortada bir isyân, bir kalkışma ve bir mâcerâ var!

Anla anlayabilirsen ve de çöz çözebilirsen. Eh, Ordu deyince çok düşüneceksin azîzim!

Bu, memleketin asker ordusu mu, yoksa Ordu ilinin halk ordusu mu? İkisi de zorlu sonuçta!

Ama, beridekinin de bir Ordulu olduğunu unutmamak gerek. Ordulu deyince durmak gerek!

Nasıl anlaşılırsa anlaşılsın; hangisi olursa olsun, hattâ ikisi bir de gelse sonuç değişecek değil!

Yârini ellere vermek var mı? “Her Ordulu bir Hekimoğlu” anlamına geliyor bu.Aşk büyük!

Eee, sonuçta bir Ordulu aşkı ve Ordu farkı var ortada. Amasya’da Ferhat, Ordu’da Cevat!

Dolayısıyla, bir Ordulu, menfaati, keyfi ve zevkleri uğruna değil Boztepeleri, bozdağları, en uzaklardaki buzdağlarından, en yakındaki kâlplere kadar herşeyi deler geçer!

VEKİLLER ve ŞEKİLLER

Ordu deyince,akla ilk gelen şey askerlik;askerlik deyince de mâlum,disiplin, disiplin, disiplin!

Askerde öyle de, ya sivilde? Orada da öyle değil mi? Demek ki bu isim onu çağrıştırıyor.

Nitekim milletin en sivil temsilcileri vekillerimizin hepsi de daha Ankara’ya varır-varmaz,

Ayaklarının tozuyla partilerinin ya da meclisin disiplin kurullarına seçiliyorlar otomatikman. Başta Enver Bey öyle. Rıdvan Bey öyle. Rahmi Güner Bey de öyle; yanlış hatırlamıyorsam.

Hele bir Cemâl Enginyurt’umuz var ki, değil meclise, bütün yurt’a disiplin vermeye çalıştı. Hattâ bu uğurda canını bile ortaya koydu. Bütün ülkeye nizâmât ve de hizâ-mât verdi.

TEK BAŞINA ORDU!

 

Bir yumrukla koca meclisin, dolayısıyla tüm milletin mukadderâtını etkiledi. Öyle değil mi?

Onun için, “tek başına bir Ordu!” demek hiç de yanlış olmaz! Bu hususu herkes kabul eder.

Bunu da ancak bir Ordulu yapabilirdi. Nitekim öyle de oldu!İşte size ilginç bir Ordu farkı daha!

Allâh’ın takdîri. Siz nasıl düşünürsünüz bilmem ama, böylesi belki de daha hayırlı oldu gibi. Zîrâ, A.Necdet Sezer’in gıcıklıkları olmasa, bugünlere böylece erişemeyebilirdik; kimbilir?!

Bugünlere çok şükür. Cemâl Bey mevcut durumdan memnundur ya da değildir; bilmiyoruz. Ama, bizler kendisinin dolaylı da olsa parmağı olan bu netîceden memnûnuz. Kader işte!

Cemâl Enginyurt’un bu hareketiyle, târihe geçen Ordulular arasına girdiğini bilmek gerekir.

Ordunun gelmiş-geçmiş, anlı-şanlı, renkli sîmâlarından biri olarak anıla gideceği âşikâr…

Hayırlı, uğurlu olsun. Yüce mevlâ, samîmiyet, hüsnüniyet ve hayırlı hizmet yolunu açık etsin…

Ordunun dereleri gibi coşkun hareketlerinden her iki dünyâda da bereketler bulsun inşâllâh...

                          MESÛDİYE’DEN KASIMPAŞA’YA

Ya, Kasımpaşalı bir Başbakan’a, kabinesi ve milletvekillerine kim saçtı savurdu, attı-tuttu?

Hem de EKŞİ EKŞİ! Onu yapan da bir Ordulu. Başka nereli olabilirdi ki?Şaşacak bir şey yok!

Hem Ordulu olup, bir de Orduyu arkana aldın mı mesele yoktu. En azından bir zamanlar için.

Ama, şimdi eski camlar bardak oldu. Ordulular, hattâ Mesûdiyelilerden hemşeriye tepki var!

Olmaz öyle şey diyorlar. Ekşi’nin tersliğine karşı, hiç umulmadık yerden yine bir terslik!

Ama, bu doğru bir terslik oldu doğrusu. En azından, eski alışkanlıklar bırakılsın anlamına.

Bu günlük de bu kadar. İyilikte, güzellikte, haslıkta fayda var, ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

26.11.2010


Mar`12
26
GÖKHAN AKÇİÇEKİN YORUMU
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

GÖKHAN AKÇİÇEK’İN YORUMU

Bir ay kadar önce, Ordu kültür akışıyla ilgili bir yazı yazmış ve orada, ilimizde öteden beri, bir türlü, Anadolu kültür, renk ve karakterlerini çağrıştıran gayretlerin ortaya çıkıp neşvünemâ bulamadığını söylemiştim. Hep esegelen, bildik sistem rüzgârlarına paralel seyreden Ordu kültür(süzlüğ)ü bu hâliyle, değil Ankara, tüm ülke değişse tınmayacak bir tînete sâhip gibi gözüküyor; demeye getirmiş ve sözü şöyle bağlamıştım:

“Onun için, ne olursa olsun; Ankara’da esen rüzgâr Ordu’da bir türlü esemiyor.

Durum böyle olunca, yerli doğal muhâlefet ve yanlıları ne kadar övünseler az…

Yerel tarafı zayıf iktidar ancak bu kadar hava estirebiliyor demek ki ves’selâm…”

YORUM KOLAY MI?

            Bu yazı üzerine, altına not düşülmek üzere Gökhan Akçiçek arkadaşımızdan bir açıklama ve yorum geldi. Kendisine teşekkür ediyoruz. Bir çok insan köşe yazısı yazar, makâle yazar, şiir yazar, roman, hikâye vs. büyük boyutlu kitaplar yazar da, bir yazının altına yorum yazmaya eli varmaz.

            Bunu bizâtihî yaşadığımız için söylüyorum. Orada burada birçok genç yetenekle karşılaşıyoruz. İnternette ne siteler var! Ne güzel, aklı başında, seviyeli, orijinâl yazılar yazanlar var. Çok takdir ediyoruz etmesine de, altına motive edici bir cümlecik yazmayı ihmâl ediyoruz.

Ama, gazetemizin sitesini açtığımızda, bakmadan geçemediğimiz yer yorum bölümü oluyor. Yazarlarımıza ya da haberlerimize herhangi bir yorum gelmiş mi diye meraklanıyoruz. Daha da doğrusu, aleyhte ya da lehte olsun tepkiler bekliyoruz. Bilinmeli ki, belki ihtiyâcı olmayanlar vardır ama, bizim için bunlar hem öğretici, hem de ilham kaynağı oluyor. Aynı zamanda, bir ilginin ve de ciddî algının göstergesi olarak değerlendiriliyor.

Her neyse, işte, Gökhan Akçiçek Bey’i bu anlamda tebrik ediyor, teşekkürlerimizi sunuyoruz. Yazımıza ânında yaptığı yorumla ilgili açıklaması ve yorumu şöyle:

“SONUÇ: DİZ BOYU GÖRGÜSÜZLÜK!”

(Nuri kardeşim, bu satırları, "ordu kültür akışına bir bakış" başlıklı yazınız için yorum olarak ekledim. fakat, bir türlü sayfanızın yorum kısmına yapıştıramadım, teknik bir konu sanırım, lütfen bu şekliyle o yazının altına "yorum" olarak ekleyiniz.)

Gökhan Akçiçek   Tarih : 27.10.2010 13:35:23

Nuri kardeşim, değindiğiniz konuda paralel düşünüyoruz. Anadolu, kültürleşmede maalesef şehirleşemedi. Daha doğrusu has edebiyatı ve sanatı, kültürel kodlarına sindiremedi. Ülkemizde yaşanan sıkıntı ve sanat üretenleri şaşkınlığa uğratan anlayış da, maalesef bu.. Düşünün, ülke çapında bir edebiyat insanına bir partinin çaycısı kadar değer verilmiyor. Siz olsaydınız ne yapardınız? Anadolu insanı dediğimiz kesim, cumhuriyetin mahrum ettiği nimetlerin hepsine son 10 yılda kavuştu. ( Devamı Aşağıda)

Sonuç: diz boyu görgüsüzlük, şimdi sıra bizde pespayeliği. Yarınlara kalacak, bizden sonraki kuşaklara devredeceğimiz kültürel bir misarın çağdaş versiyonuna katkı yapamamak kadar utanç verici. Ben, bu oyunun bir parçası ve figüranı olmak istemiyorum. Çünkü bana doğuştan tanınan (ki öyle iddia ediliyor) bir yeteneği, hak adına tavır geliştirdiğini sanan zavallılar için harcayamam. Hesaba çekileceğimi ben de biliyorum, bu nedenle böylesi bir ucuzluğa pirim vermeyeceğimi de saygıyla karşılamalısınız... Sevgiyle... gökhan akçiçek

Evet, yorum bu. Gâyet açık ve net. Yorum, yorum istemiyor. Ancak benim, bu yorumdan hareketle asıl değinmek istediğim şey ÇAYCI meselesiydi. Ötedenberi hep kafama takılan, zihnimi meşgûl eden şeylerden biriydi bu! Nasıl mı? İnşâllâh, bir başka gün diyelim. Es geçeceğimi sanmayın. Bu içimde bir ukde olarak duruyor çünkü. Bu düğüm çözülmeden içimdeki sıkıntı gitmez.

Mübârek cumâ günü de bayramımız ya; ÇAYCI konusu tam da denk düşecekti.   Amma velâkin bu günlük de, deniz tükendi! Şimdilik çayı, -hem de adı Dursun olmayan birine- söylemiş olalım da, bir an önce gelsin, ve de çok da soğumadan hep birlikte nûş edelim. Bakalım, çaylar karışırken, baylar ne yapacak ve değerlendirmeler tavanlarda nasıl kavisler çizecek?

Cumâlarımız mübârek, ziyâretlerimiz ikramlı-çaylı; işlerimiz de kolaylı olsun.

Gönüller Allâh, Peygâmber; millet-memleket muhabbetiyle dolsun ves’selâm...

 


ORDU HAYAT GAZETESİ

25.11.2010


Mar`12
26
ELLERİ IŞIK DEMETİ
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

ELLERİ IŞIK DEMETİ

Dün öğretmenler günüydü. Emekli bir öğretmen olmamız hasebiyle oldukça bir tebriğe muhâtap olduk. Resmî kanallardan da, aynen görevdeymişçesine mesaj akışı devam ediyor. Unutulmamak, vefâ gösterilmek kimin hoşuna gitmez ki?

Biz de ister istemez, bizlerden bir öncekileri hatırlıyoruz. Onlar hocalarımızdı. Emekli oldular. Sonra da emeklilikten de emekli oldular. Bilmiyorum, onlara da mesaj gönderiliyor mu? Buna gücü yeten var mı?

Elbette var! Allâh var, her şey var. O’na inanıp gerçek anlamda sevdikten ve güvendikten ve de dost olabildikten sonra her şey kolay. Hem de en güzel mesaj, yaraya doğrudan merhem olacak mesaj öldükten sonra. Fâtiha okur, inanç ve gönül postasıyla gönderirsin. O mutlakâ yerine ulaşır; merak etmeyin.

Burada, bizim neslin ilk göz ağrıları Hamdi İNAN ve Mehmet CAN Hocalarımız akla geliyor. Şimdi ikisi de rahmetli. Rabbim mekânlarını cennet eylesin. Onlar ve onların şahsında tüm ehl-i îmân öğretmenlerimizden vefât edenlere Yüce Mevlâdan sonsuz rahmetler diliyoruz. Cümlesi için, öğretmenler öğretmeni, tüm ins ü cânnın örneği peygâmber efendimizin (sav) şefaatine nâiliyetlerini temennî ediyorum. Ruhları için el-Fâtiha…

Daha hayatlarında, berâber görev yapıyorken kendileri için yazdığım ve o zamanlar il çapında yapılan yarışmada ödül aldığım bir şiiri, bu gün, tüm öğretmenlerimizin görevlerinin, görevler içindeki mümtaz yerlerine atfen buraya alıyor, değerli meslektaşlarımızın günlerini tekrar kutluyor, sevgili öğrencileri ve cümle sevdikleriyle birlikte sonsuz mutluluk yürüyüşlerinde başarılar diliyorum.

 

             ELLERİ IŞIK DEMETİ

 

                 Masmâvi ufuk gözleri; doğar şafaklarla

                 Yüzlerinde duruluk; eller ışık demeti

                 Çiğ tânesi ümitler, yüreğinden süzülen

                 Rengârenk çiçeklerle donatır memleketi…

 

                 Yanık türküler söyler, hasret yüklü nağmesi

                Bir bitmeyen şarkıdır her dudak hareketi

                Coğrafya hep târihtir, biter mi hikâyesi?

                Karatahtalarda, Anadolu bereketi!...

 

                Kâlbinin hangi köşesinden kopuyor bilmem

                Düşüncelerimizi kanatlandıran gizler

                Çağlar açılıp-kapandı verdiklerinizle

                Önderlerin de önderleri oldunuz sizler…

 

               Ak umut ekersiniz kara toprak üstüne

               Vatan cennete döner, yemyeşil duygularla

               Filizlenir ruhlarda dalga dalga bir sevdâ

               Bahara yürür mevsim, mâverâî sularla…

 

            Hayat, tebeşir tozu misâli bir  savruluştur

            Ne güzel; yazının, bir tozu olmak!

            Siz demiştiniz; hakîkât bir kavruluştur

            Ne güzel, kâlbinde bir közü olmak!

 

           Senin rüzgârınladır, yıldız olduysam

           Gerçeğin yolunda bir hız olduysam

           Hak bellediğim yolda yalnız olduysam

           Ne güzel, söyleyecek bir sözü olmak!

 

            En tatlı hâtıralar sizlerle öğretmenim

           En içten sohbetler; hattâ mûzipliklerimiz!

           Ne bizler, o sınıflara gelebiliriz artık

           Ne de geriye döner, o güzel günlerimiz!

 

           Bu bayrak yere düşmez, şimdi nöbet bizdedir

           Nasipse eğer yine, görüşür, konuşuruz

           Öğrettiğiniz yolda yürür isek, sapmadan

           Gâm değil, sonsuzlukta –inşâllâh- buluşuruz!...

 

Bu arada, Durugöl İÖO Öğretmeni Orhan ŞEN Hocamıza, geçtiğimiz iki gün hastanede yatma durumunda kalan oğlum Yûsuf Kerem’i ziyâretlerinden dolayı çok teşekkür ediyor, örnek kişiliğine ve meslek ciddiyetine dikkât çekiyorum. Çocuk çok duygulanmış, hattâ sevincinden ağlamış. Ayrıca bir de çiçek getirmişler. Ben yoktum; sürpriz yapmış. Hastânede, birlikte fotoğraflarını çekmek isterdim.

Bir çok insan bu hareketi şaşkınlıkla karşıladı. Öğretmen öyle gidebilir mi? tüm öğrencilere nasıl yetişecek? gibi. Ama, isteyince olabilir. Nitekim de genelde yapılıyor. İstisnâlar varsa, yapılmasında fayda olduğunu belirtmeye gerek yok.

Çocuk bu olayı dilinden düşürmüyor. Orhan Hoca’nın tanıdık başka talebeleri de var. Numaradan lâf kondurmak isteyenlerin lâfını ağzına tıkıyorlar. Hocalarına söz söyletmiyorlar. “O herkese eşit davranır!” sözü ve yargısı bir öğrencisine âit. Bu, her yerde adâletin ne denli önemli olduğu ve bir çocuğun bile gözünden kaçmadığını gösteriyor.

Teşekkür yanında, ayrıca tebrik te ediyorum Orhan ŞEN Hocamızı. Rabbim ona ve arkadaşlarına, tüm öğretmenlerimize sağlıklı, huzurlu, mutluluklarla dolu nice hizmet yıllarını idrâk etmeyi, gurur duyacakları,  millete, memlekete, kendilerine, âilelerine ve tüm insanlığa faydalı nice insanlar yetiştirmeyi nasîp eylesin.

Burası, zamanın biraz fazlaca gittiği, sözün de artık bitmesi gerektiği yer.

Cümleye selâm, sevgi ve saygılar ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

24.11.2010


Mar`12
26
EYMÜRDEN NEWYORKA BİR ÖĞRETMEN HİKÂYESİ..
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

EYMÜR’DEN NEWYORK’A BİR ÖĞRETMEN HİKÂYESİ…

Bu gün Öğretmenler Günü. Çalışan ya da emekli tüm öğretmen ve eğitimcilerimizin, bu heyecan verici, anlamlı günlerini kutluyorum. Hem kendileri, hem öğrencileri, yakın çevreleri, hem de ülkemiz ve de hepimiz için daha iyiye ve güzelliklere ulaşmaya vesîle olsun inşâllâh…

Sevgili okurlar; ben de bugün sizlere, bulunulan ve çağı gereği, hemen hemen tüm bölge ülkelerinin yaşadığı benzer şartların getirdiği her türlü olumsuzluklarla mücâdele adına vecdle yürüttüğü yarım asırlık görevini acı-tatlı hâtıralarla bezediği bir sürecin sonunda, aynı mesleği paylaştığı eşiyle birlikte emekliliğin tadını çıkarırken, ibret dolu günlerin hikâyesini bizlerle paylaşma erdem ve gayretini gösterek, geleceğe ayna tutan heyecanlı bir Cumhûriyet Öğretmeni ve hayâtını anlattığı otobiyografi kitabından söz edeceğim.

Yazar 1932 Ordu-Ulubey-Eymür doğumlu. Köylümüz ve de babamın da ilkokul öğretmeni olması hasebiyle yabancımız değil. Öteden beri hep adını duyarız. Sülâleleri DERVİŞOĞULLARI olduğu için “Dervişin Abdullâh” veyâ, köy ilkokulunda görev de yaptığından kısaca “Abdullâh Hoca” derler. Ancak, bizim yetiştiğimiz yıllar îtibârıyle, kendisi yurt içi ya da yurt dışı olarak, hep uzaklarda bulunduğundan, daha yakına kadar tanışma fırsatımız olmamıştı.

Bir ara, Millî Eğitim Eski Bakanlarından Mustafa ÜSTÜNDAĞ’la arkadaş olduğu konuşulmuştu. Kısaca tanıştığımız yılların sonrasında, Rize-Çayeli’ye bir fakülteye dekan olarak gittiğini duyduk. Bunlar, kitapta detaylı bir şekilde anlatılıyor. Sonra da emekli olduğu konuşuldu. Derken, kitap yazdığını, kitabının Ordu’da bir kitabevinde bulunduğunu öğrendik. Gittik, ama kitap kalmamıştı.

Geçen yaz babam-annem, kardeşlerim hep beraber, birlikte çay içmek nasîp oldu. Kitapta söz ettiği Âdil YÜCE Beyler de vardı âilece. Ancak, yanlarında olmadığı için kitabı görmek yine nasîp olmadı. Cumhûriyet Mahallesi’ndeki evlerine uğrarsam alabileceğimi söylediler. O da bir türlü denk düşmedi.

Hâtıra kitaplarına özel ilgim yanında, aynı zamanda köyümüzle ilgili bir şeyler karalamaya çalışan birisi olarak kitabı oldukça merak ediyordum. Kardeşlerime de söz etmiştim. Onlardan birisinde varmış. Sezen kardeşim de aynı zamanda öğretmen ve kendileriyle daha yakın irtibat hâlinde.

Her neyse, BİR ÖĞRETMEN VARMIŞ ORALARDA adlı kitabı, bu bayramın sonrası günü eve geldiğimin akşamında, yine hocaya âit, yine hâtıra ve yorumlarla zenginleştirdiği şiir kitabı, adı bile çok tatlı ve sevimli ÇAKIL TAŞLARI kitabıyle birlikte çalışma masamın üzerinde görünce çok sevindim. Hemen o akşam okumaya başladım. 320 sayfalık kitabı bitirmeme az kaldı. Kitap sürükleyici bir dille ve açık kâlplilikle yazılmış. Okurken, en az yazarı ve yaşayanı kadar heyecanlanıyorsunuz.

O zamanın şartları, algılarıyla bugünküleri kıyasladığınızda, nerelerden nerelere gelindiğini daha iyi ayrımsayabiliyorsunuz. Okulların ilk kuruluş ve yapılış yıllarının yoksul ve yoksun şartlarıyle bugünü karşılaştırma imkânı buluyorsunuz. En iyisi sizi, Abdullah DEMİRTAŞ’ın (Prof.Dr.) kitabın arka kapağına da aldığı birkaç paragrafla baş başa bırakayım sizleri:

“Ülkemiz çok büyük yoksulluklardan ve zorluklardan geçerek bugünlere gelmiştir. sosyal, ekonomik, sağlık, ulaşım, kentleşme ve en çok da eğitim alanındaki gelişmeleri kitapta görmeniz mümkün olabilir”

Kitabımla, yarım yüz yıllık bir zaman dilimindeki eğitim ve Türkiye panoramasını, yaşadıklarımla birlikte sizlerin belleklerine aktaracağımı düşünüyorum. Bu kitap sadece elli yıllık yaşantımın özeti olmaktan çok, Türk milli eğitiminin tarihinden kısa bir kesit sayılabilir. Ayrıca ülkemizin yakın tarihi için de önemli bir kaynaktır.”

“Anı ve anımsamalarımı içeren bu otobiyografimi, belli zamanlarda öğrencilerimden gelen sorulara cevap vermek, görüşlerimi onlarla paylaşmak ve emekli olduğum günlerde kendimi meşgul etmek için kaleme aldım.”

Abdullah Hoca, bu ifâdelerinde de görüldüğü gibi oldukça mütevâzı bir dil ve de akıcı bir uslûp kullanmış. Biz yaptığı işin ve sergilediği sabrın büyüklüğüne inanıyor ve kendisine hem bir meslektaşı, hem köylüsü ve hem de hemşehrisi olarak çok teşekkür ediyoruz.

Kitap, 2006 İstanbul basımlı. İletişim adresi olarak sâdece www.profdemirtas.net ve [email protected] adresleri verilmiş. Piyasada yoksa, olmalı. Hattâ, yayın olarak bir şekilde Ordu’ya transfer edilip, hemşehrilerimizin ilgilerine sunulmalı. Tanışma vesîleleri ve imza günleri tertip edilerek kamuya mâl olması sağlanmalı. Çok istifâde edilecek bir kitap.

Biz de, elbette bu kadarla kalmayacağız. Zaman zaman çeşitli vesîlelerle bu güzel kitaba atıfta bulunacağız. Her anlamda değerlendirmeye çalışacağız. Başta, köyümüzle ilgili konularda referans olarak alacağız.

Sözü bağlarken, yazar hocamıza, “ellerine sağlık!” diyor, eserinin meslektaşlarına örneklik teşkil etmesini diliyor, eşi Nadire Hanım yengemizle birlikte sağlık, âfiyet üzre hayırlı uzun ömürler yaşamasını temennî ediyoruz.

En yakın zamanda görüşmek dileğiyle selâm, sevgi ve saygılar ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

23.11.2010
 


Mar`12
26
YAŞAMAK GÜZEL ŞEY DOĞRUSU
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

“YAŞAMAK GÜZEL ŞEY DOĞRUSU”
    Bu bayram ve yaşadığımız güzellikler vesîlesiyle bir 
defâ daha gördük ve de duyumsadık ki, yaşamak güzel şey.

Bizim ülkemizde, bölgemizde ve yöremizde, ve de bizim
insanlarımızla olunca daha da güzel. Bayramlar da, bize
bunu duyurmaya çalışıyor zâten. Heyecan ve estetiğini
kaybederek tekdüzeleşen hayâtımıza bir tâzelik ve
canlılık getiriyor bayramlar. Bizi belki aynı atmosfer
içerisinde, lâkin bambaşka âlemlere götürüyor, apayrı
iklimler yaşatıyor aynı zamanda! Öyle değil mi?
    İşte, idrâk ettiğimiz şu son bayrama bakınız. 
Havalar da, yazdan kalma günler türündendi.
Hem, sıcağı
da alınmış zamanlardı. Terleme, bunalma da yok. Gez
gezebildiğin, yürü yürüyebildiğin kadar. Ayın başından
beri ısrarla sürdürdü elverişliliğini havalar. Güzel bir
 bayram yaşattı. İnsanlar bayramlarını doya doya yaptılar.
 Yeni giysi ve papuçlarının tadına vardılar. Ziyâretlerin,
 gezilerin; her şeyin.
     Bayramın son günü cumâya tevâfuk etti. O da bayram 
içerisinde bir bayramdı.
Bayram dolayısıyla uzaklardan
gelenlerin tekrardan buluşması, görüşmesi, sohbetleşmesi
oldu bu bayram. Bu akışı fırsat bilerek, bayram ve
ertesini sünnet, nişan ve düğün gibi merâsimlerle
nakışlandıran âilelerimiz de vardı.
      Mutluluklara mutluluklar kattılar. Sanki, 
bayramlarımız bitmesin; Kurban, Cumâ derken, Cumartesi,
Pazar da devam etsin, hayat boyu, hattâ sonsuza kadar
ulaşsın der gibiydiler.
Yüce Mevlâ, bu ve benzeri
vesîlelerle dâvet edip, insanları bir araya getirerek
buluşturan kardeşlerimize, gönüllerinin murâdını
hayırlısıyla versin inşâllâh.
      Rabbimiz bayramları ikram ediyor. Sevinçleri, 
coşkuları, mutlulukları. Bayram yapacak rûhu, lütufları
fark edecek iz’ânı, her türlü maddî imkânları, doyumsuz
manzaralı mekânları, dostluğu, arkadaşlığı, sevgiyi,
saygıyı, vefâyı ikrâm ediyor. Duygu veriyor, düşünce
veriyor, yaprak veriyor, toprak veriyor, yerde, gökte
sayısız nîmetler ihsan ediyor.
Nîmetleriyle bayram
ediyoruz. Uçsuz-bucaksız dünyâ, üstüne üstlük bir de,
sınırsız mâl-i hülyâ.
     İnsanın gördüğü rüyâların, kurduğu hayâllerin 
haddi-hudûdu yok. Git gidebildiğin, dal dalabildiğin
kadar.
Hepsi senin için, her şey senin hizmetinde ve de
 paşa gönlünün emrine âmâde… Çünkü, akıl sâdece sende.
Ve işte bundan dolayı, yeryüzünün hâlifesisin. Onu
güzelleştirmek te, çirkinleştirmek te senin irâdenle
ilintili. Yaşamak güzel şey doğrusu. Ve, hayâtı
güzelleştirmek te senin elinde ve de sorumluluğunda.
Şâirin dediği gibi yâni:
                        YAŞAMAK GÜZEL ŞEY

                                                    Yaşamak güzel şey doğrusu
                                                    Üstelik hava da güzelse
                                                    Hele gücün kuvvetin yerindeyse
                                                    Elin ekmek tutmuşsa bir de
                                                    Hele tertemizse gönlün
                                                    Hele kar gibiyse alnın
                                                    Yani kendinden korkmuyorsan
                                                    Kimseden korkmuyorsan dünyada
                                                    Dostuna güveniyorsan
                                                    İyi günler bekliyorsan hele
                                                    İyi günlere inanıyorsan
                                                    Üstelik hava da güzelse
                                                    Yaşamak güzel şey
                                                    Çok güzel şey doğrusu.

                                                                                        
Melih Cevdet ANDAY

Evet, yaşamak, bayram, seyran; her şey güzel doğrusu da, bu vesîlelerle yaptığımız ziyâretlerde de gördük ki, her şey bundan ibâret değil. Bayramın coşkusunu yaşayamayan insanlar da var. Çünkü, hayât varsa ölüm de var, sevinç varsa keder de var. Dolayısıyla her şey bizim için.

Burada İmâm-ı Gazâlî Hazretlerinin bir sözü bize doğrudan ışık tutuyor:

“Düşün ki, ömrün bitmiş; fakat sen yalvarmış-yakarmışsın, sana bir gün daha verilmiş… İşte şimdi sen öyle bir günde bulunuyorsun. Öyle bir günde ne yapacaksan, her gün aynı gayretle o işe sarıl; öyle çalış, öyle ibâdet et, öyle yaşa!”

            Uzun bir tâtilin sonunda, her anlamda dinlenmiş ve tâzelenmiş olarak kaldığımız yerden bismillâh deyip tekrar başlıyoruz. Bayramdan aldığımız pozitif enerji ve coşkuyu tüm hayatımıza yansıtabilirsek, her türlü hayâtımız güzelleşecektir. Bayramdan aldığımız tadı sürdürmek, sevdiklerimiz ve bütün hayâtımızla birlikte sonsuza taşımak adına buna ihtiyâcımız var. Eğer buraya gelebilmiş, bunu görebilmişsek bayram gâyesine ulaşmıştır. Aksi takdirde, yapılan sıradan bir tâtilden öteye geçemeyecektir.

Kendimiz için, çevremiz için, beldemiz ve ülkemiz, hattâ insanlık için yapacağımız çok şeyler var. Ne kadar gayretimiz olursa, sonuçta o kadar bayramımız olur. Mutluluklar, paylaşılan insan sayısıyla orantılıdır.

Hadi o zaman, insanımız-hayvanımız, canımız-cânânımız, eşimiz-dostumuz,

ilimiz-yöremiz ve de örfümüz-töremiz için, Allâh aşkına bir şeyler yapmaya…

Bu duygu ve düşüncelerle, “YAŞAMAK GÜZEL ŞEY” diyoruz; ves’selâm…

 

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

22.11.2010


Toplam 228 Blog, 46 Sayfada Gösterilmektedir.
«« « 2 3 4 5 6 [7] 8 9 10 11 12 » »»

En Çok Okunanlar Son Yorumlananlar Hakkımda
POPÜLER MASONLAR ORDUDA (7140)
AKROSTİŞ YAZILARI (5512)
FOTOĞRAF-NÂME (5186)
MODA-NÂME (5064)
EYMÜR-NÂME 2 (4928)
EYMÜR-NÂME 1 (4652)
Bedford-nâme (4624)
Nûri KAHRAMAN (4617)
EYMÜR-NÂME 3 (4590)
BAYRAMLAŞALIM DOSTLAR! (3949)
ÜÇ ÖZTÜRK, BİR MEVLÂNÂ.. (1)
CHP-NÂME (1)
GACAROĞLU AHMET EFENDİ (1876-1962) (1)
FOTOĞRAF-NÂME (4)
37 YIL ÖNCESİ, KÖYDE BU GÜN.. (1)
NASIL BİR İL BAŞKANI? (1)
ERKAN TEMİZ BEYİN TELEFONU (1)
BİZ DE İMAM-HATİPLİYİZ Sn. ADİL AKYURT (1)
MODA-NÂME (3)
AKROSTİŞ YAZILARI (4)
 

Www.GirdapTasarim.Com Tarafından Hazırlanmıştır...