Menü

Anket

Sitemizi Beğendiniz mi?
Evet (%73,9)
Hayır (%20,0)
Kararsız (%5,93)

Toplam Oy: 219

Tüm Anketler

Takvim

« Aralık - 2025

»

PT SL ÇŞ CM CT PZ
1 2 3 4 5 6 7
8 9 10 11 12 13 14
15 16 17 18 19 20 21
22 23 24 25 26 27 28
29 30 31

İstatistikler

 Toplam Hit: 4607300
 Sitede Aktif: 6
 Ip: 172.69.17.202
 Browser: Default - 0.0
 Toplam Kategori: 20
 Toplam Blog: 561
 Toplam Yorum: 28
 Toplam Resim: 6
 Toplam Mesaj: 17

Etiket Bulutu

15 Temmuz 2016 Cumâ Dirilişi adayname aile âile Akdeniz Üniversitesi akrostiş anı Antalya Antalya Palas aşık edebiyatı ÂŞIK EDEBİYATI BABA başbakan başkanlık Bedford, Araba sevdası Biyografi cami cemaat cemiyet chp cuma cumhurbaşkanı çocuk edebiyatı Çocuk Edebiyâtı ÇOCUK ŞİİRLERİ dede deneme DÎNÎ ŞİİRLER DİNİ-MİLLİ ŞİİRLER DÖRTLÜK edebiyat eleştiri eymür eymür köyü eymürname GÜZELLEME halk şiiri halk şiri HÂTIRA hâtıralar HAYAT HİKÂYESİ HECE HECE VEZNİ hiciv İMAM-HATİP PİLÂV GÜNLERİ işkence KADİR GECESİ KÂFİYE komşu ülkeler koşma köy yazıları köyname lüleburgaz MANİ Manzum Fıkralar mızrap NÂMELER Nasreddin Hoca NURİ KAHRAMAN okul edebiyatı ordu ordu hayat ordu hayat gazetesi ordu imam-hatip Palace Palas RAMAZAN RAMAZAN EDEBİYATI recep tayyip erdoğan siyâset şiir toplum türkiye ulubey Yalçın Yüksel Yeni Türkiye zulüm

Son Eklenen Bloglar

Mar`12
28
PAZARDAN MEZARA
MIZRAP 2008

Yorumlar(0)

PAZARDAN MEZARA

 

                   Pazar gün köydeydik. Pazartesi günü de gitmek durumunda kaldık. Çünkü cenâze vardı. Hacıların Şevket Amca’nın oğlu Güngör Duran, çalıştığı şirket arabasıyla Tekirdağ-Malkara’dan İstanbul’a dönerken geçirdiği trafik kazâsı sonucu 39 yaşında hayâtını kaybetmiş. Olayı ulusal televizyonlar da tüm acıklığı ile yansıtmışlar ekranlara, izleyenlerin anlattığına göre. Allâh rahmet eylesin. Âmin…

                   Babası 8 yıldır kâlp hastası. İlk haber geldiğinde, kendisi bahçede çalışırken yığılmış kalmış saatlerce, durumu çok kritik diye duymuştuk. Pil yardımıyla yaşıyor. Daha bir ay önce pili yeniletmek için gittiği İstanbul’da, rahmet-i Rahmân’a kavuşan bu oğullarının  evinde kalmışlar. Bu cenâze vesîlesiyle öğrendiğimize göre, annesi de hem kâlp hastasıymış, hem de şeker hastalığı sebebiyle bir gözü de görmüyormuş. Öbürü de çok zayıfmış. Durum bu, ama neylersiniz ki sırası gelen gidiyor ve o sıra meselesi de bir sır. Ne yaşla ilgili, ne yaz ne de kışla ilgili. Anası, yok babası derken; bir bakmışsın bala’sı gidiyor. Geride de onun balaları kalıyor; Betül(8) ve Mûsâ(14). Yüce  Rabbimiz idrâk ettiğimiz hayâtın arka yüzü olan âhirete intikâl eden bu kardeşimize rahmetiyle muâmele eylesin. Çocuklarının rızkı için çıktığı yolda başına gelen kazâyı cennetinin nîmetleriyle netîcelendirsin. Orada buluşturacağını temennî ettiğimiz yakınlarına, burada sabr-ı cemîler ihsan eylesin… Âmin…

                   Mezarlık Eymür Köyü’müzün tam ortasında. Cenâzeyi aşağıdan yukarı, musallâya çıkarırken, devâm eden hayâtın 40 yıl kadar öncelerine gidiyoruz. Ne yaparsınız; ölen ileri bir âleme, kalanlar da geriye doğru gidiyor işte böyle. Yüce Rabbimiz tüm gidenleri hayırlı ve güzel yerlere vardırsın inşâllâh…

                   Bu mezarlık o zamanlar aralarında ulu ağaçların da bulunduğu, orman denilebilecek nisbette ağaçlarla doluydu. Aradaki meşe, kavak, ardıç, kavlağan, pelit, akasya türünden küçük ağaçları birbirine ören tefekler vardı. Ayrıca çıtırlaşmış bir saça dönüşen böğürtlen ve melocan dikenleri de ağaçların arasından geçebilmenize engel oluyordu.

                   İlkokul hâlâ boş ve harâbe bir binâ olarak orada duruyor. Lojman geçen sene yıkılmış. Köylerde nüfus kalmadı. Yoksa bu binâ restore edilerek tekrar eski canlı günlerine dönebilir; tabiî gelenleri de döndürerek. Köy şuur, hâtıra ve muhabbetine katkıda bulunabilir. Düğün, nişan, sünnet, bayram, sohbet, ziyâret vs. gibi bazı etkinlikler vesîlesiyle buluşma ve de kaynaşma noktası olabilir. Tıpkı, bizim okuduğumuz zamanlarda yapılan müsâmere ve piyesler dolayısıyla tüm köyü gece yarılarına kadar  misâfir ettiği gibi. Köylülerimizi, çocuklarının mârifetlerini izlemek için, ellerine kandil, farfar, gaz lâmbası, ne geçirirlerse kapıp gecenin karanlığında, mezarlar arasından, ecinniler peşlerine düşmüşçesine bir hızla karanlıkları yara yara koşturduğu gibi.

                   Biz bu okulda okurken mezarlığın ortasından bir yol geçiyordu; oradan gelip gidiyorduk. Kar-kış demeden, yağmur-çepel demeden, çamur-çorak demeden. Bir de, şimdi musallâ yapılan kısımda çayırlık bir alan vardı. Kar yağdığında orada kayardık. Bunun dışında, mezarlığın içerisine girmeye korkardık. Hem mezar olduğu için, hem de ağaç yaprakları ve çortlar tamâmen kapattığından dolayı neredeyse karanlık diyebileceğimiz durumda olduğu için. İşin içerisinde çortların çıldıraması, yılan-çıyan korkusu da vardı tabiî.

                   Evet, eskiden “Uzun Çayır” dediğimiz, şimdi cenâze namazlarının kılındığı bu yerde, kızak kaymak ya da yuvarlanmak için kara rağmen koşarak çayırın başına çıktığımız bu yerlerde şimdi neredeyse yorulacak gibi oluyorduk yerin kuruluğuna rağmen. Gel de, “Hey gidi günler heyy!” deme! Derken, aşağıdan yukarıya gelen birisi çekti dikkâtimizi. Bizden oldukça genç olmasına rağmen, birilerinin kolundan tutmasıyla hafif yokuşu tırmanabilen birisi. Çok yakında olmadığı için birden intikâl edemedim; “kim o, şu koluna girilen?” dedim. Baktılar, ben de dikkâtlice baktım bu defâ;

-          Yıldıray değil mi? Dedik bir ağızdan! Ne oldu ona böyle?

-          Felç oldu genç yaşta dediler.

Zorlukla yanımıza kadar gelebildi. Hoş-beşten sonra hasbihâl ettik.

-          Bu sabah geldim. Allâh’a şükür cenâzeye yetiştim.

-          Almanya’dan sırf bu cenâze için mi geldin?

-          Evet. Güngör çok sevdiğim bir arkadaşımdı. Çok fedâkârdı. Bana çok iyilikleri oldu. Çok da iyi bir şofördü. Ama n’âparsınız ki zaman gelince, ne olursanız olun, gidiliyor demek ki!

-          Öyle kardeş. Artık, duâdan öte yapılacak bir şey yok. Allâh rahmet eylesin!

                   Yıldıray Bey, ben bildim bileli Almanya’da. Öyle çok görüşmüşlüğümüz yok. Arada sırada geldiğinde tevâfukan selâmlaşıyoruz; o kadar. Duyuyorum;Köyde bol bol fotoğraflar çekiyormuş. İlçede, ilde. Sonra bunları kendi memleketiyle ilgili olarak kurduğu web sitesinde insanlarla paylaşıyormuş. Bir-kaç kez bu siteyi ziyâret ettiğim oldu. Sizlerden de ilgilenebilecekler için buraya yazıyorum: www.wer52.de Siteye her gün, dünyânın çeşitli yerlerinden yüzlerce ziyâretçi uğruyormuş. Bir Ordu’lu olarak bizler de zaman zaman uğrayabiliriz rahatlıkla.

-          Hastalığıma alıştım artık. Hâlime şükrediyorum. Almanya’da hastaneye terapiye gidiyorum. Orda neleri var ki! Adam felç. Ağzına yemeğini bile götüremiyor. Bizim elimiz-ayağımız tutuyor çok şükür. Her şey bir imtihan. Allâh beterinden saklasın…

Ve cenâze geliyor o arada. Namaza duruyoruz. Güzel havada, çiçekler, yapraklar arasında, Almanya’dan, İstanbul’dan bu yana kopup gelen kalabalık bir cemaatin hayır şehâdet ve duâlarıyla cenâze namazı kılınıyor.

Hoca bir yerde şöyle diyor duâ cümlesi olarak;

-          Anası hasta, babası hasta derken âniden aramızdan ayrılarak bize ibret vesîlesi olan bu kardeşimizin mekânını cennet eyle, yakınlarına sabr-ı cemîller ihsân eyle…

Biz de diyoruz ki; “Âmin, Âmin, Âmin” ves’selâm…

 

 

 

 

 ORDU HAYAT GAZETESİ

             04.05.2008


Mar`12
28
BİR, İMAM-HATİP LİSESİ “KUTLU DOĞUM” PROGRAMI
MIZRAP 2008

Yorumlar(0)

BİR, İMAM-HATİP LİSESİ “KUTLU DOĞUM” PROGRAMI

 

                   Geçtiğimiz Cumâ günü, yatsıya oraya varmak, namazı da birlikte, derneğin hemen yanındaki merkez orta câmide edâ etmek; insana derinlik ve ferahlık hissi veren o güzel huzur ortamını dostlarla ve cemaatle birlikte teneffüs etmek düşüncesiyle çıktık yola.

                   Yaklaşık 20 dakîka süren bir yolculuğun sonunda derneğin önünde durduk. Bu akşam onların haftalık mûtad  toplantı akşamlarıydı. Lâkin hiçbir canlılık emâresi sızmıyordu binanın camlarından. Namaza yöneldik. Bu arada da telefon açtık, acabâ nerdeler diye. İmam-Hatip Lisesi’nin programı varmış ve oraya gitmişler meğer. Câmiye girdik. Şöyle bir göz gezdirdik.

-          Kimi bakıyorsunuz birâder, bir şey mi soracaktınız?

-          Câmi görevlisi bir arkadaş bakmıştım!

-          Buyurun, ben görevliyim!

-          Öyle mi? Güzel, memnun oldum.

-          Evet dedi Mü’min Esat Bey. Ben hatırlıyorum. Geçen Ramazan’da geldiğimizde müezzin sizdiniz.

-          Kusura bakmayın, ne bileyim, ben sizi zâbıtaya benzetmiştim! Dedim samîmiyetine sığınarak!

-          Giyimim öyle gösteriyor belki ama, keşke öyle olsaydı! Hiç olmazsa şurada denize giren çocuklara yasak koyardım! Dedi görevli arkadaş.

-          “Denize girmek yasak!” diye bir yazı asardım. Yavrucaklar boğulmazdı. Yazık!

-          Boğulan mı oldu? Burda mı?

-          Evet, hemen şurda, iskeleye yakın.Çocuk İmam-Hatip talebesi; hâfızdı aynı zamanda. Arkadaşını kurtarmak için gitmiş, onu kurtarmış ancak kendisi boğulmuş. Çok acıklı. Gerçi güzel bir ölüm ama; dayan dayana bilirsen!

-          Ne diyelim? Allâh rahmet eylesin. Yakınlarına da  sabr-ı Cemîller ihsan eylesin. Âmin!

                   Ezan tilâvetinden sonra namazı kıldık. İki de çocuk vardı câmide; Yûsuf ve AbdülBâkî. Namaz boyu bir serçe gibi pır pır döndüler, cıvır cıvır edip durdular çevremizde. Câmi kuşlarımız, kanatlanan duygularımız oldular. Cıvıltılarıyla ayrı bir mâsûmiyet kattılar havaya.

                   Namazdan sonra, Otogar Salonu’nda olduğunu öğrendiğimiz programa geçtik.

İçerisi dışarısı lebâleb. Her taraf öğrenciler ve velîleriyle dolmuş. İnsanlar bu coşkuyu hep beraber yaşamak için çoğunlukla âilece gelmişler ve programı gözleri yaşararak, ilgiyle izliyorlardı.

                   Programın yer aldığı kâğıdın ön yüzündeki BULANCAK İMAM-HATİP LİSESİ VE ANADOLU İMAM-HATİP LİSESİ yazısıyla KUTLU DOĞUM GECESİ KUTLAMA PROGRAMI kısmının arasını bir gül demeti doldurmuş. Katlanmış kâğıdın içinde de program var. İstiklâl Marşı, Okul Müdürü’nün konuşması, Kur’ân-ıKerîm tilâveti’nden sonra, şiirler, ilâhiler, kız ve erkek koroları. Hadisler, Ödül töreni gibi çeşit çeşit sunumlar. Çocukların heyecanları görmeye değerdi. Hep bir arada, o coşku bizlere 90’lı yıllarda Erol AKÇAY Bey zamânında düzenlenen ve Belediye Salonu’nda icrâ edilen, o dillere destan Mezuniyet Geceleri’ni hatırlattı. Daha sonra o programların video kasetlerini bile defalarca izlediğimiz olmuştu. Hele o piyesler, bilhassa din görevi ekseninde yaşanan acemiliklerin ortaya çıkardığı fıkralaşan komikliklerin canlandırıldığı kısa oyunlar hâlâ hafızalarımızdaki yerini korumaktadır. Zamânın Bulancak İHL Müdürü Erol AKÇAY’ın bizzat yürüttüğü çekiliş bölümünde nefesler tutulurdu neredeyse. Bu günkü programın aşk ve şevk temelinde de belki o zamanlar oluşturulan gelenek var.

                   Yüce Rabbim, mağdur edilmek için özel çaba gösterilen bu pırlanta yavrularımızın yardımcısı olsun. Yol ve bahtlarını açık eylesin hayırlısından . Yakınlarıyla birlikte sonsuz mutlulukları paylaşmayı nasîp eylesin cümlesine. Âmin.

-          Tebrik ederiz hocam. Sizin konuşmanız da, çocuklar da güzeldi. Allâh öğretmenlerinizden ve tüm emeği geçenlerden râzı olsun.

                   Tebrik edilen okul müdürü Mehmet EKİZOĞLU Bey’di. Tebrik edenlerin başında da, programı en önde, başından beri tâkip eden, Nûri GENÇ Hoca geliyordu.

-          Pilâv Günü’müz de yaylada olacak! Dedi Nûri GENÇ HocaEfendi.

-          Ama Hocam pirinç işi zor biliyorsunuz bu sıra. Karaborsa! Diyerek espri yaptılar.

-          Bizim için öyle bir şey yok evelallâh, dedi HocaEfendi ve ekledi;

-          Bir telefon ederiz Terme’ye, kamyon işi gelir; değil mi başkan?

-          Başkan, başkan deniyor, hangisi ve ne başkanı?

-          Belediye Başkanımız! Dediler.

-          Demek, pilâv günü de yapacaksınız! Haberimiz olursa gelmek isteriz. Bayağı özledik böyle programları. İyice azaldı bu tür gayretler. Sanırım, çevre derneklerde bu yıl da bir hareket yok.

-          Henüz bir bilgi ulaşmadı, dedi Nûri Hoca gülümseyerek: “Bulancak bu anlamda hep önde olmuştur bu ve benzeri  konularda. Arkadaşlarımızın gayretleriyle övünüyoruz.”

                   Biz de, onların çabalarından gurur duyuyor, Allâh için seviyoruz onları. Çünkü onlar özellikle çocuklar ve gençlere hitap eden faaliyetleriyle hem onları, hem de güzel ülkemizin geleceğini sağlıklı bir mecrâya yöneltmeye çalışıyorlar. Önce doğruları öğretmeye gayret gösteriyorlar ki, yanlışları görünce bocalamasınlar.

                   Büyük İslâm Düşünürü FÂRÂBÎ’nin şu sözü merâmımızı çok güzel ifâde ediyor:

                   “Önce doğruyu bilmek gerekir; doğru bilinirse yanlış da bilinir. Önce yanlış bilinirse doğruya ulaşılamaz!”
                  
Onun için çocuklara ve gençlere önce Allâh, Kitap, Peygâmber öğretilmesi önemlidir. Bunu bildikleri için İslâm düşmanları pedagoji falan lâfları geveleyerek, küçük yaşta din eğitimine karşı bayrak açmaktadırlar. Hoş, onlar büyüklerin dini öğrenmesine de karşılar ya; ne kadar engelleyebilirsek o kadar kâr gâyesi güdüyorlar.Vakıf ve dernek gibi sivil toplum kuruluşlarımızın, bu tür faaliyetlerle insanları doğrularla buluşturma çabaları yabana atılmamalıdır.

                   Haftanın bir akşamını daha dostlukla, muhabbetle, millî-mânevî değerlerimizin coşkusuyla değerlendirmiş, geçen zamandan bir şeyler yakalamış olmanın kıvancıyla döndük evlerimize.  Yüce Rabbimiz’den; orada, burada, her nerede olursa, nakit olan vakitlerimizi güzel geçireceğimiz fırsatları çoğaltmasını, insanlarımızın önüne böylesi fırsatlar sunmak için çaba gösterenlere de yardımını esirgememesini diliyoruz ves’selâm…

 

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

            27.04.2008


Mar`12
28
ÂB-I HAYÂT YOLUNDA
MIZRAP 2008

Yorumlar(0)

ÂB-I HAYÂT YOLUNDA

                   Geçtiğimiz Cuma günü öğleden önce cep telofonuma bir çağrı düştü:

                   “Doç. Dr. Halit ERTUĞRUL bu akşam 19.30’da Otogar Düğün Salonu’nda. Dâvetlimizsiniz. ÂB-I HAYÂT DERNEĞİ-BULANCAK.”

                   Ne zamandır gitmeyi plânlıyorduk arkadaşlarla. Lâkin bir türlü gerçekleştirememiştik. Gitmek için can atıyorduk, çünkü orada hayat vardı; daha doğrusu ÂB-I HAYÂT vardı. Âb-ı hayât, hayat veren, dirilik katan, sonsuzluğu tattırtan, ebedî mutluluklara kılavuzlayan, bitimsiz güzelliklere ulaştıran su demek. Türkçemize BENGİSU diye intikâl eden bir kavram. Bulancak’ta, çoğu çeşitli branşlardaki öğretmen ve emeklilerle, din görevlisi, muhtar ve esnaflardan oluşan 100’e yakın hizmet gönüllüsü bir araya gelerek, vatana, millete karşı sorumluluk duygularının bir tezâhürü olarak oluşturdukları derneklerine bu adı koymuşlar: ÂB-I HAYÂT Çevre, Eğitim, Kültür ve Yardımlaşma Derneği. İsimleriyle müsemmâ olmaya çalışıyorlar. Her ay bir konferans başta olmak üzere, Kır Gezisi, Yardım ve Burs Faaliyetleri, ayrıca Eğitim ve Yayın çalışmaları bizim buradan şâhit olabildiklerimiz. Ensar Vakfı’mız adına Ordu’ya gelen Namaz Gönüllüleri Plâtformu’nu Bulancak’a dâvet ederek bizlerin faaliyetlerinden haberdar olmamızın kapısını açan Bulancak ÂB-I HAYÂT Derneği, daha sonra Prof.Dr.Mustafa AĞIRMAN, Yavuz BAHADIROĞLU, Vehbi VAKKASOĞLU vs. gibi nicelerini Bulancaklılarla buluşturdu. Geçen ay Ensar Vakfı Ordu Şûbesi olarak Ordu Vefâ Derneği Salonu’nda sohbet etmek üzere Bulancak’tan Ordu’ya dâvet ettiğimiz Ömer DÖNGELOĞLU Hocaefendi de Âb-ı Hayât’ın konukları arasındaydı. Önceki yıllarda da aynı yerde konferans veren Doç.Dr.Halit ERTUĞRUL bilhassa öğrenciler ve eğitim câmiasının yoğun talebi üzerine tekrar dâvet edilmişti. Çünkü, geçen defâ dinlediğimiz kadarıyla kendisi de bir eğitimci olan Hâlit ERTUĞRUL, okumanın yanında çilelerle dolu ömür mektebinden de çok şeyler biriktirmiş dağarcığına. Bilimden, bildiklerinden ve yaşadıklarından edindiği verileri ustaca ve duyguluca harmanlamak sûretiyle çok etkileyici bir hamûle oluşturmayı, insanları etkilemeyi başarıyor. İşte, insanların geçen dönemden tadı damağında kalmış olmalı ki tekrar dâvet edilmiş. Arkadaşlar, onca yoğunluk arasında bizlere de mesaj ulaştırmayı ihmâl etmemişler, sağolsunlar.

                   Artık gitmemek olmazdı. Bu fırsat kaçırılmamalıydı. O gün, her hafta değişik câmilerde değişik öğrencilerimiz ve cemaatlerle görüşüp kaynaşma düşüncesiyle âdet hâline getirmemizin sonucu olarak, Cum’a Namazını da birlikte Yıldızlı Köyü Câmii’nde kıldığımız öğretmen arkadaşlarla, bu dâvete icâbet etmeyi kararlaştırdık. Yatsı Namazına Gülyalı Merkez Câmii’ne tevâfuk ettik. Kametle içeri girdik. İmam Vehbi AÇIKSÖZ’ün Cum’a Sûresi’nden akıcı, tatlı ve bol miktarda okuduğu âyetlere kendimizi kaptırarak kıldığımız namazın ardından tanıdıklarla ayaküstü hasbihâlleştik.  Hocaefendi’ye de durumu haber verdik. Dâvetimizi kırmayınca heb berâber   Bulancak Otogar Salonu’nda yerimizi aldık. Baylı bayanlı, çoğunluğu gençlerden oluşan 1000’e yakın bir dinleyici topluluğu vardı. Bizim gibi Ordu’dan gelen başka arkadaşlar da vardı.

                   Salonun hemen girişinde sağda büyük bir stand var. Orada konuşmacının 50’ye ulaşan eserlerinden 20 kadar çeşidi ve bir de ÂB-I HAYÂT Derneği’nin aynı adı taşıyan dergisi yer alıyordu. Evet, bu dernek öylesine faal ki, tam düşündüğümüz gibi. Dergileri de var artık. Hem de ne dergi?! Baskı da güzel, muhtevâ da! Tebrikler ÂB-I HAYÂT. Bir dahî aşk ile tebrikler! Ordu’da bu trendi yakalayamadık bir türlü. Kimse de yakalayamadı. Bu sene kaç konferans oldu Ordu’da söyler misiniz? Gitgide daha da azalıyor sayılar. Topluma hiçbir şey vermeyen, hattâ vermemişken, hazır var olanları da alıp götüren programları kabul etmiyorum. Peki dergi çıkaran dernek var mı? Bir ORDU ENSAR Dergisi var hâfızalarda kalan en son. İyi-kötü, zar-zor, ama çıkıyordu. Keşke devâm edebilseydi. Şimdiye kadar onlarca sayı olurdu elde. Arşiv teşkil ederdi. 5 sayının sonunda üzerinden 28 Şubat tankları geçti. Zâten çıkmamak için bahâne-i şahâne arıyordu. Kimse de sormadı; ne oldu, niye çıkmıyorsunuz? Diye. Demek ki ihtiyâç değildi; ve yâ ihtiyâçtı belki ama yeterli değildi. Her neyse. Âb-ı Hayât Dergisi bu konuda bizim için motivasyon olabilir. Kendilerine bu anlamda da teşekkür ediyorum. Ordu’da bir çok sahada büyük birikimler var. Ancak, var olanı derleyip-toparlayacak, öncülük edecek dinamikler yok. İnşâllâh o da olacak. Bir yerden uç verince peşinin geleceğine inanıyorum. Hem de pek yakında diye bir his var içimde. Vakıf olarak genç arkadaşları yönetimde görev almaya dâvet etmemiz ve de bu defâ, çok daha ısrarcı olmamız boşuna değil.

                   Konferans 2 saate yakın sürdü. İlgi doruktaydı. ÂB-I HAYÂT’ın her programında olduğu gibi burada da kitaplara ilgi çoktu. Kitaplar âdetâ kapışıldı. Meselâ geçen konferansında bittiği için almaya fırsat bulamadığım EZANLA DİRİLİŞ adlı kitabını bu defâ alma imkânı buldum. Aldığım diğer iki kitap ta yine konuşmacıya âit: Herkesin Öğretmeni Hz.MUHAMMED(asm) ve KÜLTÜRÜMÜZÜ ETKİLEYEN OKULLAR (Günümüzde Misyonerlik Faaliyetleri). Dernek yetkilileri, misâfirler olarak bizlere birer ÂB-I HAYÂT Dergisi hediye ettiler. İçerisinde de, dernek ve faaliyetlerini anlatan, ayrıca daha önceki konferansları içeren CD’ler var. Ne güzel değil mi?!

                   Eskiden bir pil reklâmı vardı; “Bu pilin içinde hayât var!” derdi. Biz de, bu ÂB-I HAYÂT’ta hayât var diyoruz. Her şey en güzeliyle ve doyurucu yapılmaya çalışılıyor. Yöneticiler samîmî ve uyumlu. Tepeden aşağı tüm bürokrasiyle diyalogları iyi. Belediye ve siyâsî çevrelerde dâhil olmak üzere herkes onlara yardımcı olma gereği duyuyor. Çünkü, oralarla ayırım gözetmeksizin iç içeler. Duygu ve düşüncelerinin örtüşmesinden ziyâde dernek yöneticilerinin aktivite, coşku ve samîmiyeti, halk nezdindeki îtibarları, sevecenlikleri onların tüm faaliyetlerini bir şenlik hüviyetine büründürüyor. Kimse kendini bu havaya kaptırmaktan alıkoyamıyor. Geçen ay, hemen hemen hepsi, kendisini tekrar dinlemek üzere Ömer DÖNGELOĞLU’yla berâber Ordu’ya kadar gelmişlerdi. Belki, çoğunu tekrardan duydukları şeyleri yeni işitiyormuşçasına bir dikkât ve gönül rikkâtiyle dinliyorlardı. Heyecanları iyi. Allâh dâim eylesin. Yüce Rabbim müspet tutkularını artırsın. Zîrâ, hem kendilerinin hem de toplumun bu tür gayretlere ihtiyâcı var.

                   Konferans ve Derginin muhtevâsı konusuna atıfta bulunamadık. Bunlar da birer ayrı yazı konusu. Belki ilerde yer veririz dünyâ ve ülke gündemi müsâde ederse. Ancak, yazıda ne kadar anlatsak da, dinlemenin ve de bizzat görmenin farkını yansıtmamız mümkün olmaz. Bundan dolayı meraklısı için en güzeli irtibat bilgilerini vermek olacaktır. Adres: Orta Câmi Yanı-BULANCAK Tel:o454-3142000   Gsm:o505-7503709 www.abihayatdernegi.org     [email protected] Buralara mürâcaat edilirse dergi ya da konferansın CD’sini sizlere ulaştıracaklardır diye tahmin ediyorum.

                   Evet, bizim gündemlerimiz böyle. Biz kendi aramızda ne güzel idâre edip gidiyoruz. “Biz biliriz bizim işlerimizi; İşimiz kimseden sorulmamıştır!” Ergenekon ve benzeri oluşumlar burnunu sokmadığı sürece bu millet, târihte olduğu gibi, kendisini ve peşinden gelenleri haysiyet, onur ve erdemin zirvesine çıkaracak yolu bulacaktır. Gölge etmesinler, başka ihsan istemiyoruz ves’selâm…

                  

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

           26.04.2008


Mar`12
28
YILDIZLARIN YILDIZI
MIZRAP 2008

Yorumlar(0)

YILDIZLARIN YILDIZI

 

                   Önceki gün, kendisini Hz.Peygâmber ve Ashâbı’nı anlatmaya adamış, onlar ve onların sevdikleri aşkına yollara düşmüş bir güzel insan geldi geçti Ordu’dan. Bilhassa bu Ramazan’da Kanal 7 Televizyonunda yaptığı Sahur Programlarıyla tanınan Ömer DÖNGELOĞLU Bey. Haftada 4 günü yurtiçi yurt dışı konferanslarda geçen, diğer zamanlar,  2 ayrı radyoda program yapan ve Kanal 7’deki programları da haftada bir gün olmak üzere  devam eden bu arkadaşımız 1968 Tokat Zile doğumlu ve 5 çocuk babası. Cumâ gün Bulancak’taydı. Cumartesi gün de bizim misâfirimiz oldu. Ensar Vakfı adına dâvet ettiğimiz Sn.Ömer DÖNGELOĞLU kardeşimiz ve onu Bulancak’tan getiren Âb-ı Hayât Derneği’nin hizmet, kardeşlik, dostluk ve memleket âşıkı başkanı Sinan AYDIN Bey ve arkadaşlarıyla berâber kısa da olsa bir Boztepe turu yaptık. Herkes gibi misâfirimiz Ömer Bey de Boztepe’den sâhil çizgisi ve Melet Vâdisi’ni temâşâ etti. Tâ Karagöl’e uzanan dağlar silsilesini hep berâber seyrettik. Dönüşte, bağrından süzülerek indiğimiz Boztepe bize yine şehrimizin ve civârın en güzel manzaralarını sundu.

                   Akşam Vefâ Derneği’ndeydik. VEFÂ Eğitim Sanat Kültür ve Yardımlaşma Derneği. Yeni bir dernek. Zaman içerisinde faaliyetleriyle kendisini daha iyi tanıtacağına inanıyoruz. Yerleri, mekânları, imkânları güzel. Hizmet aşkları var. Kendi dâiresinde, yardım toplayıp dağıtma konularında güzel işler yapmakla berâber, umûma yönelik geniş katılımlı program örnekleri yok henüz. Bu program bu vâdîde ilk adım gibi oldu.  Misâfirimizi altlı üstlü ve birbirleriyle görüntü bağlantılı geniş salonlarında ağırladılar. Ömer DÖNGELOĞLU Hoca, gerçekten güzel anlatıyor. Etkiliyor. Gönülleri coşturuyor. 1.5 saatlik konuşmasında hep sahabeyi anlattı. Onların hayâtlarından pasajlar sundu. Onların peygâmber aşkını anlattı. Allâh aşkını, Rasûlûllâh aşkını anlattı. Peygâmber Efendimiz (SAV)in “Benim ashâbım yıldızlar gibidir. Hangisinin peşinden gider, ona uyarsanız hidâyeti(Hakk’ın dosdoğru yolunu) bulursunuz.” Buyurduğu hidâyet yıldızlarını anlattı. Kâlpler heyecâna geldi, gözler yaşardı.

                   Yüce Allâh Kur’ân-ı Kerîm’de bizlere en güzel örnek olarak Peygâmberimiz(SAV)i gösteriyor. Bizim de O’nu örnek alabilmek adına yegâne bakacağımız yer de, elbetteki peygâmberimizi adım adım izleyen ve harfiyyen O’na uymaya çalışan sahabe efendilerimizdir. Buna ihtiyâcımız da her zamankinden çoktur. Çünkü günümüzde, örnek adına gönüllere dayatılan ve “yıldız” olarak tanımlanan sayısız idoller mevcut. Kimdir, nerelidir, neyin nesidir, cinsi cibilliyeti nedir, ne yapmak istemektedir araştırılmadan bilhassa gençlerimizin yolu üzerine allandırılıp, pullandırılıp konuşlandırılan bu  muammâ “yıldız”lar neslimizi bir boşluğa savurmaktan öteye ne yapabilmektedirler? Gençlerimizin çoğunluğunun çalışma odalarına, kitap aralarına, defter sayfalarına, ilgilendikleri yayınlara ve göz gezdirdikleri yerlere bakarsanız ne söylemek istediğimizi anlarsınız.

                   Sohbet’ten sonra hocamızı Bulancak ekibinin elinden zor aldık. “Biz plânladık, ayarladık. Biz götüreceğiz!” diye tutturdular. Biz ise, yol boyu da sohbet edip daha iyi tanışmak için, dün öğleden beridir kendileriyle olan Ömer Hoca’yı alarak Samsun’a kadar birlikte olduk. Mümin Esat KILIÇKAYA ve Zekâi GÖNÜL  Beylerle berâber sohbet, muhabbet dolu güzel bir yolculuğumuz oldu. Ömer DÖNGELOĞLU Kardeşimizi biraz daha yakından tanıma imkânı elde ettik.

                   Emin SARAÇ Hoca haklı. Tâlebesine “Sen sahabeyi anlatacaksın. Allâh sana kâbiliyet vermiş. Bu işi beceriyorsun. Aksi takdirde vebâl altında kalırsın!” demiş ve bir nevî hocalık nazıyla onu bu göreve tâyin etmiş. Emin SARAÇ Hoca tam bir Âlim ve iyi bir muallim. Bizim İstanbul’da okuduğumuz yıllarda Fâtih Câmii’nde Hadîs Dersleri okutuyordu halka usûlü. Hâlâ da okutuyor. Osmanlı’dan intikâl eden klâsik Dersiâm geleneğinin günümüz temsilcilerinden. Türkiye’mizde ve tüm İslâm Âleminde ağırlığı olan gerçek bir âlim. Kendisi bunca ilmine rağmen mütevâzı köşesinde derslerine devâm ediyor. Rahle’yi tercîh etmiş. Kendisi ilmen daha lâyık olduğu hâlde Kürsü’yü bu genç talebesine göstermiş. Çünkü herkesin görevi farklı ve taş yerinde ağır. Senin yerin de kürsü demiş. Biz de öyle diyoruz.

                   Hepimizin, kırpılan, kayan değil; kaymayan ve hiçbir zaman batmayacak olan yıldızlara ihtiyâcımız var. O yıldızlar, Peygâmberimiz (SAV)in işâret buyurduğu yıldızlardır. Eğer Hakk’tan geldiğimizin farkındaysak ve yine O’na gitmek istiyorsak kimin elinden tutacağımızı çok iyi bilmeliyiz. Oralara dikkât çekmeliyiz. Bunu sen çok iyi beceriyorsun Sn. Ömer DÖNGELOĞLU.

                   Görüyor ve biliyoruz ki, çocuklarından uzak, sefer ve gurbetin sıkıntılarıyla dolu bir hayat herkesin kârı değil gerçekten. Ama, nâparsın ki, her şeyin bir bedeli var! Mâdem bu yola düştün, güzel güzel anlatıyorsun; önce sen uygulayacaksın değil mi sevgili kardeş? Neyi mi; elbette ki, sahabe efendilerimizin sorgusuz-suâlsiz fedâkârlıklarını!

                   Gözümüz, kulağımız sende ey Yıldızların yıldızı. Gençlerimizi yalancı yıldızların pençesinden kurtarma gayretinizde duâlarımız seninle. Yüce Rabbimiz seni, bizleri ve tüm ümmet-i Muhammedi yıldızlarıyla buluştursun ves’selâm…

 

 

 

 ORDU HAYAT GAZETESİ

             26.04.2008


Mar`12
28
KUTLU DOĞUM RÜZGÂRI
MIZRAP 2008

Yorumlar(0)

KUTLU DOĞUM RÜZGÂRI

 

                Milletimizin, o bilinen Peygâmber Sevgisi bu yılın Kutlu Doğum Haftası’nda da kendini gösterdi. Ordu’muzda gördüklerimizden öte, yazılı ve görsel medyadan tâkip ettiğimiz kadarıyla Türk Milleti Peygâmber sevgisi adına nice türden etkinliklere ve gayretlere imza attı. Satışlarında indirim yapanlar, esnaf olarak bedava hizmet verenler, gül dağıtanlar, kitap hediye edenler, vitrinlerini özel olarak süsleyenler, kan bağışı yapanlar, aşûre dağıtanlar, tatlı vs. türünden ikramlarda bulunanlar , fidan dikenler, mevlit merâsimleri tertip edenler, hastane ve huzurevi ziyâreti yapanlar; “benim de bir katkım olsun” hassâsiyet ve  düşüncesi, ferdî çabalarıyla organizasyonlara imkân ve mârifetleri ölçüsünde sessiz sedâsız katkıda bulunanlar; daha niceleri sayılabilir. Tüm millet olarak, O Kutlu Elçi Mekke’den yeni hicret etmiş te buralara geliyormuşçasına heyecan duyarak geçirdik bu haftayı âdetâ.

                   İşte dünkü gazetelerden bir haber: Hafızlardan turistlere İngilizce meal ziyâfeti! Kutlu Doğum etkinlikleri münâsebetiyle Sultanahmet Câmii’nde İstanbul’un en tanınmış hâfızları, bu gün turistlere Kur’an ziyâfeti sunacak. Okunan âyetlerin bâzılarının İngilizce meâllerinin de okunacağını belirten, câmiin başimamı Emrullah HATİBOĞLU, “Kılınan namaz ve okunan Kur’an’ı  turistler büyük ilgiyle izliyor. Bu ziyâfeti anlamaları için İngilizce meâl okuyacağız” dedi.  Bunun hemen altında; “Kutlu Doğum Haftası’nda Mersinliler yardımda yarıştı” haberi var. Haberde, Kimse Yok mu Derneği’nin 500 gönüllüsünün, topladıkları gıdaları paketler hâline getirerek 5000 âileye ulaştırdığı anlatılıyor.

                   Türkiye’mizin her ilçesinde olduğu gibi sınır vilâyetimizin sınır ilçesi Hopa’da da bir konferans düzenlenmiş Kutlu Doğum münâsebetiyle. OMÜ İlâhiyât Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr.Mehmet OKUYAN burada yaptığı konuşmada “Dünyâda asker ocağına PEYGÂMBER OCAĞI diyen bizden başka millet yok” diyerek Peygâmber Sevgimizin niteliğini en vurucu bir biçimde ortaya koymuştur. Bu aynı zamanda vatan sevgimizi de özlü bir biçimde açıklıyor.

                   Bir başka sınır bölgemiz Doğubeyazıt’ta da “KUTSAL EMÂNETLER SERGİSİ” yapılmış. Türk Milleti’nin pratik zekâsını inanç ve sevgisi uğrunda nasıl kullanabildiğini gösteren, gül kokulu kitaplar türünden sayısız ilginç etkinliklere sahne oldu Hz. Peygâmberin Fetih müjdesinin mazharı olan aziz memleketimiz geçen hafta.

                   Bir şehre giriyorsunuz; gül kokulu afişler karşılıyor sizi. Şöyle göz gezdiriyorsunuz, nedir diye. Birini okuyorsunuz; Alperen Ocakları’ndan SEVGİLİSTAN başlığı altında Gözyaşı Geceleri Programı ve SERGİ. Diğerine bakıyorsunuz;Anadolu Gençlik Derneği’nin İlim Yayma Eğitim Vakfı işbirliğiyle konuk ettiği, konuşmacısı ise yine hepimizin kitaplarından tanıdığı Prof.Dr. İhsan Süreyyâ SIRMA olan oylumlu bir etkinlik. Afişi görür görmez AGD Ordu Şûbesi’nden arkadaşları aradım. Hocamız buraya kadar gelmişken neden Ordu’ya da gelmiyor, siz de dâvet etseydiniz gibisinden. Aldığım cevap;

-          Biz Kapalı Spor Salonu’nda daha büyük bir etkinlik plânlamıştık. Ancak izin verilmedi!şeklinde oldu.

                   O zaman fazla irdelemeye gerek duymadan, bir zamanlar Ensar Vakfı olarak İmam-Hatip Liseleri arası Hadis Yarışması düzenlemek istediğimizde izin verilmediği ve AKM’de yapılacak bir konferansın, izni alındığı ve dâvetiyelerin de dağıtılmış olduğu hâlde son anda müsâde edilmeyip hafta sonu alelacele başka bir salona yöneldiğimizi hatırladım.

                   Konuşmacı Hocamız Prof.Dr. İhsan Süreyyâ SIRMA, geçtiğimiz Cumartesi günü akşamı sunacağı, KUTLU NEBÎ’NİN KUTLU DOĞUM’U adlı konferanstan önceki öğleden sonrayı, kitap imzalama programı bağlamında Ebâbil Kitabevi’nde okuyucularıyla sohbet ederek geçirdi. İstek üzerine şiirlerinden okudu. Bizim de çocuklarımızla katıldığımız bu etkinlikte, kitapların cennet bahçesinde gül kokulu sohbetler yapıldı. Tam, Ezan isimli kitabını imzaladığı esnâda ezan tevâfuk etti. Ezan üzerine yoğunlaştı sohbet doğal olarak. Hoca, Bahtiyâr VAHABZÂDE’nin ezan şiirini okudu kitabından. Tabiî bundan önce bir girizgâh yaparak:

                   “Efendim, 1917 Bolşevik İhtilâli’nden sonra Rusya’da din yasaklanmıştı mâlum. Yıllar sonra Türkiye’ye geldiğinde şâir, kaldığı otelin penceresinden ezanı duyunca yazmış bu şiiri” dedi ve şiiri duygulu bir şekilde okudu. Daha sonra şunu söyledi:

                   “Araştırdım, hiçbir İslâm Ülkesi’nde bizdeki kadar ezan şiiri yazılmamış. Hattâ neredeyse hiç yazılmamış. Neden?”

                   “Çünkü bizde hasret vardı. Çünkü bir zamanlar ezan bizde yasaklanmış ve bu yasak uzun sürmüştü. Bu da bizde bir ezan edebiyâtının doğmasına sebep olmuştur.”

                  AGD’nin etkinliği bundan ibâret değildi. Ayrıca 40 HADİS EZBERLEME YARIŞMASI düzenlemişlerdi. 1.ye Dizüstü Bilgisayar, 2.ye Dijital Fotoğraf Makinesi, 3.ye yarım altın, sonraki -15 kişiye ağırlıklı olmak üzere- tüm katılımcılara da hediyelerin verileceği vaat edilen yarışmanın afişleri şehrin sokak ve caddelerini doldurmuştu.

                   Şuurlu Öğretmenler Derneği Samsun Şûbesi, DİNLERARASI DİYALOG ve SÜNNET konusunda Dr.Ebubekir SİFİL’i ağırlıyor.

                   Tekkeköy Hilâl Eğitim ve Kültür Derneği SÜNNETİ ÇAĞA TAŞIMAK adına Prof.Dr.Hayri KIRBAŞOĞLU’yu çıkarıyor Tekkeköy sâkinlerinin huzûruna.

                   Ordu’muzda Belediye kavramıyla yan yana olarak, sağ olsun sol olsun, örneğine hiçbir dönemde rastladığımızı hatırlamadığımız türden etkinlikler burada öteden beri hep olageliyor. Bu mânâda bu defâ ilk gözümüze çarpanlardan biri,  İlkadım  Belediyesi’nin, Kutlu Doğum Etkinliği bağlamında DOST’A DOĞRU başlığıyla Doç. Dr. Nihat HATİBOĞLU’nu misâfir edeceğine dâir afişti.

                   Canik Belediyesi’nin, Kutlu Doğum etkinlikleri içerisinde değerlendirilmemekle berâber aynı günlere tevâfuk eden Ortadoğu ve Türkiye konulu Prof.Dr. Nevzat YALÇINTAŞ’ın vereceği konferans da bir örnek olarak kayda değer.

                   Samsun Müftülüğü’nün bir küçük kitapçık boyutundaki faaliyet broşürü ve Kutlu Doğum adına DinGörevlileri Derneği’nin tertiplediği, Kırkpınar başpehlivanlarının da dâvet edildiği, 4 Mayısta Samsun’da yapılacak 12.Samsun Yağlı Güreşleri organizesinin ayrıntılarına girmiyoruz.

                   Sizlerle çok azını paylaştığım bu etkinlikler tabiî ki yılların bir üniversite şehrinin organizasyonları. Daha ne dernekler, ne vakıflar, ne faaliyetler var ama konumuz bu değil. Biraz da bir örnek olmak üzere ve sâdece Kutlu Doğum eksenindekilerden aktardım bu kadarını. Biz de zaman içerisinde benzer organizasyonları yapma kıvâmına ereceğiz muhakkak; şehrimizin göçe ve üniversiteleşmeye bağlı nüfûsu ivme kazanarak arttıkça. Ancak bunun emâreleri yok henüz ortada gibi gözüküyor.

                   Buradan Ordu gündemine dönerken, Kutlu Doğumla ilgili tüm faaliyetlerin, en azından zamanlarımızı hayırlı işlerle değerlendirmiş, boşa geçirmemiş olmanın kazancı yanında, bundan sonraki hayâtımıza az da olsa değişiklikler getirip, yanlış alışkanlıklarımızdan kurtararak, kitap-sünnet meyânında artılar katmasını temennî ediyoruz ves’selâm…

                  

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

            20.04.2008


Toplam 517 Blog, 104 Sayfada Gösterilmektedir.
«« « 11 12 13 14 15 [16] 17 18 19 20 21 » »»

En Çok Okunanlar Son Yorumlananlar Hakkımda
POPÜLER MASONLAR ORDUDA (7140)
AKROSTİŞ YAZILARI (5512)
FOTOĞRAF-NÂME (5186)
MODA-NÂME (5064)
EYMÜR-NÂME 2 (4928)
EYMÜR-NÂME 1 (4652)
Bedford-nâme (4624)
Nûri KAHRAMAN (4617)
EYMÜR-NÂME 3 (4590)
BAYRAMLAŞALIM DOSTLAR! (3949)
ÜÇ ÖZTÜRK, BİR MEVLÂNÂ.. (1)
CHP-NÂME (1)
GACAROĞLU AHMET EFENDİ (1876-1962) (1)
FOTOĞRAF-NÂME (4)
37 YIL ÖNCESİ, KÖYDE BU GÜN.. (1)
NASIL BİR İL BAŞKANI? (1)
ERKAN TEMİZ BEYİN TELEFONU (1)
BİZ DE İMAM-HATİPLİYİZ Sn. ADİL AKYURT (1)
MODA-NÂME (3)
AKROSTİŞ YAZILARI (4)
 

Www.GirdapTasarim.Com Tarafından Hazırlanmıştır...