Menü

Anket

Sitemizi Beğendiniz mi?
Evet (%73,9)
Hayır (%20,0)
Kararsız (%5,93)

Toplam Oy: 219

Tüm Anketler

Takvim

« Aralık - 2025

»

PT SL ÇŞ CM CT PZ
1 2 3 4 5 6 7
8 9 10 11 12 13 14
15 16 17 18 19 20 21
22 23 24 25 26 27 28
29 30 31

İstatistikler

 Toplam Hit: 4607265
 Sitede Aktif: 1
 Ip: 172.69.59.128
 Browser: Default - 0.0
 Toplam Kategori: 20
 Toplam Blog: 561
 Toplam Yorum: 28
 Toplam Resim: 6
 Toplam Mesaj: 17

Etiket Bulutu

15 Temmuz 2016 Cumâ Dirilişi adayname aile âile Akdeniz Üniversitesi akrostiş anı Antalya Antalya Palas aşık edebiyatı ÂŞIK EDEBİYATI BABA başbakan başkanlık Bedford, Araba sevdası Biyografi cami cemaat cemiyet chp cuma cumhurbaşkanı çocuk edebiyatı Çocuk Edebiyâtı ÇOCUK ŞİİRLERİ dede deneme DÎNÎ ŞİİRLER DİNİ-MİLLİ ŞİİRLER DÖRTLÜK edebiyat eleştiri eymür eymür köyü eymürname GÜZELLEME halk şiiri halk şiri HÂTIRA hâtıralar HAYAT HİKÂYESİ HECE HECE VEZNİ hiciv İMAM-HATİP PİLÂV GÜNLERİ işkence KADİR GECESİ KÂFİYE komşu ülkeler koşma köy yazıları köyname lüleburgaz MANİ Manzum Fıkralar mızrap NÂMELER Nasreddin Hoca NURİ KAHRAMAN okul edebiyatı ordu ordu hayat ordu hayat gazetesi ordu imam-hatip Palace Palas RAMAZAN RAMAZAN EDEBİYATI recep tayyip erdoğan siyâset şiir toplum türkiye ulubey Yalçın Yüksel Yeni Türkiye zulüm

Son Eklenen Bloglar

Mar`12
28
ORDU, MERKEZİNİ ARIYOR!
MIZRAP 2008

Yorumlar(0)

ORDU, MERKEZİNİ ARIYOR!

 

Her şehrin bir merkezi vardır. Yâni odak noktası.

Yâni, kâlbi niteliğinde bir mekânı.

Bir pergel misâli, bir ayağı sâbit olan bir yeri vardır.

Şehir sanki onun etrafında döner.

Onun etrafında şekillenir her şey.

Orayı baz alarak çizer kalemler çizeceklerini.

Ve orası esas alınarak şekillendirilir şekiller.

Adımlarını oraya göre atar herkes. İşini ona göre tutar.

Her mevzîlenen, oraya göre bir kıymet biçer kendi konumuna.

O merkez, şehrin özeti gibidir. Sembolüdür. Geleneğidir.

Kimliğidir bir bakıma. Mührüdür.

Referans aldığımızda bizi hiçbir zaman mahcup etmeyen

târihimize baktığımızda, medeniyetimizi incelediğimizde

bir şehir kuruluşunda ilk yapılan şeyin câmi olduğunu görüyoruz.

Daha sonra diğer birimler yapılıyor.

Yapılan yeni binâların caddeleri ya da sokakları dâimâ câmiye çıkar.

Pencereleri câmiyi görebilmek için can atar bu şehirlerde.

Her kapı minâreyi görmek ister, kiremitler ezan duymak ister.

Cumbalar, câmekânlar şerefelerle hasbihâl etmek isterler.

Câmi şehrin besmelesidir. Bereketidir. Mânevî dinamiğidir.

Bundan dolayı, Anadolu şehirleri için merkez dâimâ bir câmidir.

Tıpkı tüm İslâm Dünyâsının yüzünü Kâbe’ye dönmesi gibi.

Onda odaklanması ve etrafında saf tutması gibi tüm müslümanların.

Tıpkı bir suya taş atıp da dalga dalga hâlelerin oluşması gibi.

Kâlbinin orayla çarpması, nabzının orayla atması gibi.

Bundan dolayı bizim şehirlerimizde merkez dâimâ bir câmidir.

Bu gün Anadolu’muzda hangi şehre girseniz

Bir câmi karşılar sizi tüm  tebessümüyle öne çıkarak.

Çünkü câmilerimiz Kâbe-i Muazzama’nın birer şûbesidirler.

Bundan dolayı kâlplerimiz câmilerle birliktedir dâimâ.

Duygularımız, düşüncelerimiz, hayâllerimiz onun mihverinde döner.

Mahalleler, semtler câmiye göre şekillenir.

Oralardan bakıp da buralara gelince şöyle bir soru geliyor akla:

Ordu’muz için Merkez neresidir acabâ?

Yukardaki değerlendirmeler ışığında şunları söyleyebiliriz:

Beylikler Döneminde kurulan şehre merkezlik eden

Eskipazar Câmii şimdilik şehrin kıyısında yer alıyor.

Zamanla bir külliye olarak merkez olmaya aday.

Ancak şu anki hâliyle merkez olarak hemen Orta Câmi akla geliyor.

Çünkü câmiin, Atik İbrâhim Paşa Câmii olan adını

hemen hemen kimse telâffuz etmiyor.

Orta Câmi denmesinin sebebi merkezde olmasındandır.

Bu tür merkez câmilere ya Çarşı, ya Orta, ya da

Ulu Câmi gibi pratik isimler takılarak merkezîliği ifâde edilmektedir.

Bu günkü duruma baktığımızda manzara şu:

Cumhûriyet yıllarına göre 10 misli artan nüfûsa göre Orta Câmi

Eski, merkez olma, çarşı câmii olma özelliğini kaybetti.

Vakit namazlarında bile cemaatin dışarı taştığı oluyor.

Üstüne üstlük şimdi bir de restorasyon yapılıyor.

Çok iyi de oluyor. Câmi aslına dönüyor. Sevimlileşiyor.

Orijinâline ilâve edilen fazlalıklardan kurtuluyor.

Ancak, câmiyle birlikte şehrin de aslına dönüp küçülmesi mümkün değil.

Şehir büyüyor, câmi küçülüyor yâni.

Bir de, câmiye, cemâate ve şehre nefes aldıracak o güzelim meydana da,

Vakıf isminin esprisiyle hiçbir açıdan örtüşmeyen

koskoca bir VAKIF İŞHANI yapılıyor.

Suç siyâsetin mi, Belediyenin mi; Ordu’ya has koordinesizliğin mi?

Her kiminse, önemli değil. Lâkin bu ayıp Ordu’ya yeter!

Eskiden bir söylem vardı okul kitaplarında;

“At buldum meydan yok, meydan buldum at yok!” Diye.

Şimdi at da, meydan da hepsi var gibi ama, beklenen sonuç yok ortada.

Şu veyâ bu şekilde icraatlarıyla şehri şekillendirenler,

Merkeziyle, taşrasıyla, kenarıyla-köşesiyle oynayanlar

Ve onun geleceğine yön verenler,

neye göre hareket ediyorlar acabâ diye

merak etmekten kendimizi alamıyoruz ves’selâm!...

 

 

OR-Gİ’ye FANTOM,

ESKİPAZAR’a FAYTON!

 

Bundan önceki son yazdığım ve Çarşamba günü yayınlanan köşe yazımızın başlığı aslında ORDU’NUN ÖNCELİKLERİ olarak atılmıştı başlangıçta ve ilk maddesinde OR-Gİ Havaalanı yer alıyordu. Ondan sonra DEREYOLU, TURİZM, ESKİPAZAR, TELEFERİK,  vs. diğer maddeleri sıralamıştım. FINDIK konusu da bu maddelerden biriydi. Maddeleri tek tek işlerken FINDIK, mevsimiyle, güncelliği ve de daha çok bizdenliğiyle duygu ve düşüncelerimizi alıp götürünce, geçen yazımızın başlığını FINDIK işgâl etti. Gel gör ki, tevâfukan sayın vâlimiz de o günkü gazetelerde ORDU’NUN ÖNCELİKLERİ başlığıyla yer alıyor ve o da ilk maddeye OR-Gİ’yi koyuyordu. Boşuna dememişler “aklın yolu bir” diye.

Sayın vâlimiz yaptığı açıklamada, konuya değişik bir boyut getirerek, mevcut havaalanlarının dünyâya açılan Karadeniz’e yeterince hitap edemediğini, Samsun ve Trabzon Havaalanlarının zâten eskidiklerini, bu anlamda bölgeye âcil ve daha kapsamlı bir havaalanı gerektiğini, bunun da Karadeniz’in tam ortasındaki Ordu’ya yakıştığını belirterek, OR-Gİ o zaman için moda bir ihtiyâçtı belki ama bu gün, ihtiyâç olan bir ihtiyâçtır anlamında açıklamalarda bulundu. Sayın vâlimizin son iki gündür gazetelerimizde yer alan bu ve benzeri beyanatları Ordu’nun, kendi ifâdesinde de dillendirdiği gibi 5 yıl sonra tanınamayacağının belirtileri. Sayın vâlimizin Ordu’muzun meselelerine damardan dokunuşları geleceğe dâir hayâtiyet tezâhürlerinin ilk adımları gibi gözüküyor. Bizler de Ordu’lular olarak en az vâlimiz kadar meselelerimize objektif ve de samîmî bakabilirsek, destek olursak çözümler ivme kazanacaktır.

Evet. OR-Gİ 1. gündem maddemiz. Çünkü, eğer gelişen bir şehir olacaksak, gerçek bir üniversite şehri olacaksak, ekonomimizin, turizmimizin gelişmesini istiyorsak buna mecbûruz. Artık, normal vatandaşlar olarak bizler bile bir kat yukarıya asansörle çıkıyoruz. Memleketimize gelecek ekonomist, akademisyen ya da kültür adamlarına otogarın adresini gösterme zamanı geçti. Saatle değil, dakîkalarla yarışılan, hattâ sâniyelerin bile hesap edildiği bir çağda yaşıyoruz. Bu gün havaalanı olmayan bir kenti, yolu hâlâ asfalt olamamış bir köye benzetmek bir abartı olarak değerlendirilemez. Çevrecilik, doğacılık adına otoyollara, tünellere karşı çıkanlar sanırım bugün hâllerinden çok memnunlar. Bizler de memnunuz. Fatsa artık 20 dakîka. O, girdapda kalan tenhâ, bayır köyler bile dünyâ güzelleri oldular, salınıyorlar şimdi gelen geçen dünyâ vatandaşlarının karşısında. Tüm yeşilleriyle ve rengârenk çiçekleriyle arz-ı endâm ediyorlar gelip geçenlere huzûrunda.

Bu konular çok işlenecektir. Bu konu ne kadar irdelense yine de azdır. Kısaca, Ordu’nun tüm gelişmelerinin ekseninde havaalanının önemli yeri olacaktır diye şimdilik bu vâdîdeki sözlerimi bağlamak istiyorum. Belirtmek istediğim başka bir boyut daha var ki o da şudur: Âcizâne, şehirlerin çağdaş imkânlardan istifâde etme gayreti yanında, bir de yine çağdaş imkânlarla iç içe olarak kültürel kimliği, motifi ve figürlerini de gündemine taşıması gerektiğini düşünüyorum. Bu bağlamda “Eskipazar’a Fayton!” diyorum.

Tevâfukan, yine dün ve Sayın Vâlimizin haberinin yanında Ordu Rahvan Atlı Spor Kulübü Başkanı Mustafa AKSU’nun da kendilerine Eskipazar civârında tahsis edilen arâziyle ilgili beyânâtı vardı. Demek ki benzer düşünceleri taşıyanlar var. En azından at alt yapısı hazır. Ordu’muzda at arabacılığı zâten, az da olsa devam ediyor. Böylelikle bu sektör de devâm etmiş olur. Hattâ, daha da gelişerek başlıbaşına bir sektör hâlini alır. At bizim millî bir figürümüzdür. Onu en azından faytonla yaşatmak güzel bir terkip olacaktır.

Bu nasıl mı olacak? Önce Eskipazar Külliyesi hayâta geçirilecek. Restore edilecek. Gerekirse geliştirilecek. Sünnet olanlar, yeni evlenenler başta olmak üzere herkes oraya gitmeyi arzulayacak. Bu, zamanla geleneksel hâle gelecek.Özel giyimli faytoncular, İstanbul Adalar’da olduğu gibi, Civil Deresi boyunca tanzim edilecek özel bir yoldan oraya götürecekler yolcularını. Eskipazar’da müsâit yerler olacak. Faytonla çay içmeye gidenler, şehir merkezinde tahsis edilecek yerden faytona binecekler, Eskipazar’da çaylarını içecekler; gezecekler. İsterlerse şehitliği ya da câmiyi ziyâret edecekler, duâ edecekler, istemezlerse çayla yetinip, yine faytonla dönecekler. Otantik kıyâfetler ve mûsikî eşliğinde nostaljik bir tur yapacaklar. Ordu’nun mâzîsine, şehrin ilk kurulduğu Beylikler dönemine, kendi geçmişlerine doğru. Hem eğlence, hem kültür bir arada yürüyüp gidecek güvenli geleceğe doğru. Bu unsurlar daha da zenginleştirilebilir zaman içerisinde. Abantta, Bursa’da, Konya ve İstanbul’un çeşitli yörelerindeki uygulamalardan örnekler alınabilir.

 Bu projeyi, en az OR-Gİ kadar önemli görüyoruz. Bu faytonlar, Fantomlarla gidilemeyecek yerlere götürürler bizi çünkü. Fantom’ların yeri ayrı, faytonlarınki daha ayrı. İkisi birbirini tamamlıyor. Köklere gitmeden göklere gitmek, istenen sonucu veremez! Aşısız meyvenin ağza tad vermediği gibi. Aşısız meyve medeniyetsiz, dolayısıyla kontrolsüz güce benzer çünkü. Tadı-tuzu olmaz. Ağızları burkar. Ortalığı yakar-yıkar. İnsanlığa huzur getirmez. Tıpkı günümüz uygarlıklarında olduğu gibi.

İstikbâl göklerde ama, asâlet de köklerdedir ves’selâm!...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

MEĞER NE ÇABUK…

 

Es’selâmü aleyküm ve rahmetullâh

 

Bismillâhir’Rahmânir’Rahîm

 

Güleryüzlü, hanımefendi, olgun, kültürlü kızımız;

Melek huylu Melek DURHAN’a

Ebedî saâdet dileklerimle sunuyorum:

 

AKROSTİŞ

 

Meğer ne çabuk geçermiş zaman

Ermeden bu güne anlayamadım

Lâle derken, gül derken gitti dört sene

El sallayıp peşinden ağlayamadım

Koşturuyor hayâllerin ardından

Dünyânın gidişini kavrayamadım

Uzak dediklerimiz geliyor bir bir

Rûhumu özüme bağlayamadım

Hasret gideremeden uçuyor yıllar

Ayrılık derdini dağlayamadım

Nasıl geldik şimdi yolun sonuna?!

Arkadaşlarla gönlümce çağlayamadım

Sevgilerin sonunda hep ayrılık var

Ebediyetten başka yol bulamadım

Lûtfuna sonsuz şükür Yüce Rabbimin

Âşıkım, sevdâdan kurtulamadım

Mâşukum memleketim, dînim, îmânım

İmam-Hatip’ten başkasına tutulamadım

Lûtfet, sonsuz güzellikleri Rabbim

En son varış sana; geliyoruz adım adım…

 

Sevgili öğrencim;

Sözlerimi noktalarken, Peygâmber Efendimiz(SAV)’in

“İlmin kapısı” diye bizlere tanıttığı Hz.Ali (kv)’nin bir ömür boyu

kulağımıza küpe yapmamız gereken duâ cümlelerini ekleyerek

bitirmek istiyorum.

Hz.Ali (ra) Efendimizin yakarışları şöyle:

 

Allâhım!

Boşa bakanlardan

Boşa susanlardan

Boşa konuşanlardan eyleme!

 

Allâhım!

Zenginlerimizi hamiyetsiz

Fakirlerimizi gayretsiz

Âlimlerimizi amelsiz

İdârecilerimizi adâletsiz bırakma!

 

Allâhım!

İdârecilerimizin

ferâset, merhamet ve basîretini,

Halkımızın da

Hürmet, hizmet ve hamiyetini artır!

 

Değerli Melek kızım;

Tebessünmlerinin sonsuz olması

Her iki cihanda da gülmen niyâzıyla…

Fî emânillâh…Allâh’a emânet ol…

 

11.05.2005

Öğretmenin: Nûri KAHRAMAN

 

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

             29.07.2008


Mar`12
28
OR-Gİ BAĞLAMINDA FINDIK TARTIŞILIRKEN…
MIZRAP 2008

Yorumlar(0)

OR-Gİ BAĞLAMINDA

FINDIK TARTIŞILIRKEN…

 

Ordu ve Giresun vâlilikleri OR-Gİ projesi bağlamında bir araya gelerek ortak bir etkinliğe imza attılar. Geçtiğimiz Cumâ günü öğleye kadar Giresun Üniversitesi Güre Yerleşkesi Konferans Salonu’nda icrâ edilen ve öğleden sonra da Ordu Atatürk Kültür Merkezi’nde sürdürülen “GİRESUN-ORDU ÇİZGİSİ: FINDIK İÇİN ORTAK BİR GELECEK” Sempozyumu hayırlı bir başlangıç oldu. her iki ilin vâlileri Ordu ve Giresun illerinin her alanda birlikte hareket etmesinin daha etkili olacağı husûsunu dile getirerek, havaalanı ekseninde başlayan bu oluşumun tüm alanlarda devam etmesi gerektiğinin altını çizdiler.

Bu iki il hem birbirine çok yakın, hem de örf-âdet ve gelenek îtibârıyle oraklıkları var. çoğu ayna yaylaları paylaşıyorlar. Vâlilerimizin açıklamısına göre, birlikteliğin bir ayağında da yaylalarımız ekseninde turizm olayı var. Ki, küresel ısınma dolayısıyla Karadeniz ilgi odağı olmaya aday bir bölge. Ortak projeler, ortak yollar gelecekte bu illeri birbirine kenetleyecek ve bundan kuvvet ve bereket doğacaktır. Bizim de inancımız böyle.

Vâliliklerle birlikte her iki ilin çiçeği burnunda üniversitelerinin de destek verdiği bu oluşumun meyvesi olan söz konusu sempozyum ilim adamlarından köşe yazarlarına, sivil meslek kuruluşu ve gazetecilerden üreticilere kadar herkesin görüş ve sorularına açık olarak yapıldı. Elbetteki çok yararlı oldu.

Bir defâ her iki ilin önde gelen kurumlarının bir araya gelip aynı gâye etrafında birleşerek temel bir meseleye öncülük etmesi konuya atfedilen önemin bir göstergesiydi. Ayrıca, sunumların ardından gelen soru-cevap bölümleri herkesi konunun içerisine çekmesi açısından katılımcılığın bir örneğiydi.

 Ancak yine de eski alışkanlıklar devam ediyordu. Sergilenen görüşlerin çoğu objektif  ve reel olmanın uzağında gibi duruyordu. Soruların bir kısmı ideolojik saplantıların dışa vurumu mâhiyetindeydi.

Bu konuda her kafadan bir ses çıkıyor. Doğru. Çıkması da gerek. Lâkin herkes olaya kendi açısından bakıyor. Kendince bir sonuca varan, farklı unsurları hiç hesaba katmadan ulu-orta konuşuyor.

Dengeli görünen ilim adamlarımız bile çoğu defâ âfâkileşiyorlar. Geçen günkü sempozyumda bunu gözlemledim. Hattâ politika yaptıklarını düşünecektim neredeyse. Her şey hükûmete yıkılıyor. Şu destek, bu destek. Her şeyi hükümet yapacak. Bir tek, “Hükümet fındığı daldan da toplamalı!” demedikleri kaldı.

Herkes fındık üzerinden piyasa yapmaya çalışıyor. Diğer bağımsız kuruluşlar da öyle. Kim, nereye yaranmak istiyor, bilemiyorum. “Vay anasını. Adam ne kadar doğru söylüyor!”un peşinde kimi. Kimisi, hükûmet yanlısı olmadığı hâlde, her hangi bir görüş belirtmeden sâdece ve biraz da alayvârî, “Biz Türk hükûmetinin çiftçimizi destekleyeceğinden emîniz!” tarzında kestirme, aynı zamanda çotanak yağı ve Fındıkgaz kokan ifâdeler ortaya koyuyor.

Kimse uzun vâdede çıkış yolu olacak ve istikrar getirecek şeyin peşinde değil. Bir kuruluşun başına gelen, güzel fotoğraflar altına haber olmak için cümle üretmenin peşinde gibi sanki.

Destekse bu her sene tartışılmamalı. Destek devamlı olmalı.

Devamlı olamayacaksa nasıl olacağı bir prensibe bağlanmalı.

Her sene, her sene belirsizlikle bu fındık nereye varacak?

Her sene her şey, yeni baştan konuşulacak. Hiçbir konuda belirlilik olmayacak.

Böyle bir durumda üretici nereye varacak? Esnaf ne olacak?

Şu durumda üreticinin de, manavın da, fabrikatörün de durumu zor.

Hepsinin de finans çevrelerinde kredisi bitmiş.

Çünkü fındık piyasası güvenilir olmaktan çıkmış.

Fındık üreticisi bu fiyatlarla ve belirsizlikle borçlarını ödeyebilir mi sizce?

Ya mâliyetler?

Ya fındık esnafı, alanlar-satanlar?

Üreticiden fındık alabilecekler mi? Ya alamazlarsa!

Alırlarsa kâr edebilecekler mi?

Bu durumda fındık piyasası ne olur? Kim güvenip de onlarla iş tutar?

İnşâllâh hayırlısı olur.

Fındık da tüm taraflar birbirini düşünmeli.

Çünkü tüm taraflar birbirine muhtaç.

Herkes aynı gemide. Bir taraf çökünce, diğer tarafın yükselmesi batan geminin yukarda kalan kısmına benzer. Bir anlam ifâde etmez. Geçici bir nefes aldırır, o kadar.

Fındıkta iş buraya gelmek zorundadır.

Meydan muhârebeleri her tarafı yaralamanın ötesine geçmez.

Maalesef bu günkü durumsa bundan ibâret.

Nutuklardan ve politikalardan şimdilik fayda yok.

Kalıcı ve istikrarlı bir sonuç elde edileceğe de benzemiyor.

Bu durumda, her kes kendi hesabını iyi yapmak zorunda.

Benden söylemesi ves’selâm.

 

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

27.07.2008


Mar`12
28
OR-Gİ’ye FANTOM, ESKİPAZAR’a FAYTON!
MIZRAP 2008

Yorumlar(0)

OR-Gİ’ye FANTOM,

ESKİPAZAR’a FAYTON!

 

Bundan önceki son yazdığım ve Çarşamba günü yayınlanan köşe yazımızın başlığı aslında ORDU’NUN ÖNCELİKLERİ olarak atılmıştı başlangıçta ve ilk maddesinde OR-Gİ Havaalanı yer alıyordu. Ondan sonra DEREYOLU, TURİZM, ESKİPAZAR, TELEFERİK,  vs. diğer maddeleri sıralamıştım. FINDIK konusu da bu maddelerden biriydi. Maddeleri tek tek işlerken FINDIK, mevsimiyle, güncelliği ve de daha çok bizdenliğiyle duygu ve düşüncelerimizi alıp götürünce, geçen yazımızın başlığını FINDIK işgâl etti. Gel gör ki, tevâfukan sayın vâlimiz de o günkü gazetelerde ORDU’NUN ÖNCELİKLERİ başlığıyla yer alıyor ve o da ilk maddeye OR-Gİ’yi koyuyordu. Boşuna dememişler “aklın yolu bir” diye.

Sayın vâlimiz yaptığı açıklamada, konuya değişik bir boyut getirerek, mevcut havaalanlarının dünyâya açılan Karadeniz’e yeterince hitap edemediğini, Samsun ve Trabzon Havaalanlarının zâten eskidiklerini, bu anlamda bölgeye âcil ve daha kapsamlı bir havaalanı gerektiğini, bunun da Karadeniz’in tam ortasındaki Ordu’ya yakıştığını belirterek, OR-Gİ o zaman için moda bir ihtiyâçtı belki ama bu gün, ihtiyâç olan bir ihtiyâçtır anlamında açıklamalarda bulundu. Sayın vâlimizin son iki gündür gazetelerimizde yer alan bu ve benzeri beyanatları Ordu’nun, kendi ifâdesinde de dillendirdiği gibi 5 yıl sonra tanınamayacağının belirtileri. Sayın vâlimizin Ordu’muzun meselelerine damardan dokunuşları geleceğe dâir hayâtiyet tezâhürlerinin ilk adımları gibi gözüküyor. Bizler de Ordu’lular olarak en az vâlimiz kadar meselelerimize objektif ve de samîmî bakabilirsek, destek olursak çözümler ivme kazanacaktır.

Evet. OR-Gİ 1. gündem maddemiz. Çünkü, eğer gelişen bir şehir olacaksak, gerçek bir üniversite şehri olacaksak, ekonomimizin, turizmimizin gelişmesini istiyorsak buna mecbûruz. Artık, normal vatandaşlar olarak bizler bile bir kat yukarıya asansörle çıkıyoruz. Memleketimize gelecek ekonomist, akademisyen ya da kültür adamlarına otogarın adresini gösterme zamanı geçti. Saatle değil, dakîkalarla yarışılan, hattâ sâniyelerin bile hesap edildiği bir çağda yaşıyoruz. Bu gün havaalanı olmayan bir kenti, yolu hâlâ asfalt olamamış bir köye benzetmek bir abartı olarak değerlendirilemez. Çevrecilik, doğacılık adına otoyollara, tünellere karşı çıkanlar sanırım bugün hâllerinden çok memnunlar. Bizler de memnunuz. Fatsa artık 20 dakîka. O, girdapda kalan tenhâ, bayır köyler bile dünyâ güzelleri oldular, salınıyorlar şimdi gelen geçen dünyâ vatandaşlarının karşısında. Tüm yeşilleriyle ve rengârenk çiçekleriyle arz-ı endâm ediyorlar gelip geçenlere huzûrunda.

Bu konular çok işlenecektir. Bu konu ne kadar irdelense yine de azdır. Kısaca, Ordu’nun tüm gelişmelerinin ekseninde havaalanının önemli yeri olacaktır diye şimdilik bu vâdîdeki sözlerimi bağlamak istiyorum. Belirtmek istediğim başka bir boyut daha var ki o da şudur: Âcizâne, şehirlerin çağdaş imkânlardan istifâde etme gayreti yanında, bir de yine çağdaş imkânlarla iç içe olarak kültürel kimliği, motifi ve figürlerini de gündemine taşıması gerektiğini düşünüyorum. Bu bağlamda “Eskipazar’a Fayton!” diyorum.

Tevâfukan, yine dün ve Sayın Vâlimizin haberinin yanında Ordu Rahvan Atlı Spor Kulübü Başkanı Mustafa AKSU’nun da kendilerine Eskipazar civârında tahsis edilen arâziyle ilgili beyânâtı vardı. Demek ki benzer düşünceleri taşıyanlar var. En azından at alt yapısı hazır. Ordu’muzda at arabacılığı zâten, az da olsa devam ediyor. Böylelikle bu sektör de devâm etmiş olur. Hattâ, daha da gelişerek başlıbaşına bir sektör hâlini alır. At bizim millî bir figürümüzdür. Onu en azından faytonla yaşatmak güzel bir terkip olacaktır.

Bu nasıl mı olacak? Önce Eskipazar Külliyesi hayâta geçirilecek. Restore edilecek. Gerekirse geliştirilecek. Sünnet olanlar, yeni evlenenler başta olmak üzere herkes oraya gitmeyi arzulayacak. Bu, zamanla geleneksel hâle gelecek.Özel giyimli faytoncular, İstanbul Adalar’da olduğu gibi, Civil Deresi boyunca tanzim edilecek özel bir yoldan oraya götürecekler yolcularını. Eskipazar’da müsâit yerler olacak. Faytonla çay içmeye gidenler, şehir merkezinde tahsis edilecek yerden faytona binecekler, Eskipazar’da çaylarını içecekler; gezecekler. İsterlerse şehitliği ya da câmiyi ziyâret edecekler, duâ edecekler, istemezlerse çayla yetinip, yine faytonla dönecekler. Otantik kıyâfetler ve mûsikî eşliğinde nostaljik bir tur yapacaklar. Ordu’nun mâzîsine, şehrin ilk kurulduğu Beylikler dönemine, kendi geçmişlerine doğru. Hem eğlence, hem kültür bir arada yürüyüp gidecek güvenli geleceğe doğru. Bu unsurlar daha da zenginleştirilebilir zaman içerisinde. Abantta, Bursa’da, Konya ve İstanbul’un çeşitli yörelerindeki uygulamalardan örnekler alınabilir.

 Bu projeyi, en az OR-Gİ kadar önemli görüyoruz. Bu faytonlar, Fantomlarla gidilemeyecek yerlere götürürler bizi çünkü. Fantom’ların yeri ayrı, faytonlarınki daha ayrı. İkisi birbirini tamamlıyor. Köklere gitmeden göklere gitmek, istenen sonucu veremez! Aşısız meyvenin ağza tad vermediği gibi. Aşısız meyve medeniyetsiz, dolayısıyla kontrolsüz güce benzer çünkü. Tadı-tuzu olmaz. Ağızları burkar. Ortalığı yakar-yıkar. İnsanlığa huzur getirmez. Tıpkı günümüz uygarlıklarında olduğu gibi.

İstikbâl göklerde ama, asâlet de köklerdedir ves’selâm!...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

MEĞER NE ÇABUK…

 

Es’selâmü aleyküm ve rahmetullâh

 

Bismillâhir’Rahmânir’Rahîm

 

Güleryüzlü, hanımefendi, olgun, kültürlü kızımız;

Melek huylu Melek DURHAN’a

Ebedî saâdet dileklerimle sunuyorum:

 

AKROSTİŞ

 

Meğer ne çabuk geçermiş zaman

Ermeden bu güne anlayamadım

Lâle derken, gül derken gitti dört sene

El sallayıp peşinden ağlayamadım

Koşturuyor hayâllerin ardından

Dünyânın gidişini kavrayamadım

Uzak dediklerimiz geliyor bir bir

Rûhumu özüme bağlayamadım

Hasret gideremeden uçuyor yıllar

Ayrılık derdini dağlayamadım

Nasıl geldik şimdi yolun sonuna?!

Arkadaşlarla gönlümce çağlayamadım

Sevgilerin sonunda hep ayrılık var

Ebediyetten başka yol bulamadım

Lûtfuna sonsuz şükür Yüce Rabbimin

Âşıkım, sevdâdan kurtulamadım

Mâşukum memleketim, dînim, îmânım

İmam-Hatip’ten başkasına tutulamadım

Lûtfet, sonsuz güzellikleri Rabbim

En son varış sana; geliyoruz adım adım…

 

Sevgili öğrencim;

Sözlerimi noktalarken, Peygâmber Efendimiz(SAV)’in

“İlmin kapısı” diye bizlere tanıttığı Hz.Ali (kv)’nin bir ömür boyu

kulağımıza küpe yapmamız gereken duâ cümlelerini ekleyerek

bitirmek istiyorum.

Hz.Ali (ra) Efendimizin yakarışları şöyle:

 

Allâhım!

Boşa bakanlardan

Boşa susanlardan

Boşa konuşanlardan eyleme!

 

Allâhım!

Zenginlerimizi hamiyetsiz

Fakirlerimizi gayretsiz

Âlimlerimizi amelsiz

İdârecilerimizi adâletsiz bırakma!

 

Allâhım!

İdârecilerimizin

ferâset, merhamet ve basîretini,

Halkımızın da

Hürmet, hizmet ve hamiyetini artır!

 

Değerli Melek kızım;

Tebessünmlerinin sonsuz olması

Her iki cihanda da gülmen niyâzıyla…

Fî emânillâh…Allâh’a emânet ol…

 

11.05.2005

Öğretmenin: Nûri KAHRAMAN

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

             24.07.2008


Mar`12
28
MEĞER NE ÇABUK…
MIZRAP 2008

Yorumlar(0)

MEĞER NE ÇABUK…

 

Es’selâmü aleyküm ve rahmetullâh

 

Bismillâhir’Rahmânir’Rahîm

 

Güleryüzlü, hanımefendi, olgun, kültürlü kızımız;

Melek huylu Melek DURHAN’a

Ebedî saâdet dileklerimle sunuyorum:

 

AKROSTİŞ

 

Meğer ne çabuk geçermiş zaman

Ermeden bu güne anlayamadım

Lâle derken, gül derken gitti dört sene

El sallayıp peşinden ağlayamadım

Koşturuyor hayâllerin ardından

Dünyânın gidişini kavrayamadım

Uzak dediklerimiz geliyor bir bir

Rûhumu özüme bağlayamadım

Hasret gideremeden uçuyor yıllar

Ayrılık derdini dağlayamadım

Nasıl geldik şimdi yolun sonuna?!

Arkadaşlarla gönlümce çağlayamadım

Sevgilerin sonunda hep ayrılık var

Ebediyetten başka yol bulamadım

Lûtfuna sonsuz şükür Yüce Rabbimin

Âşıkım, sevdâdan kurtulamadım

Mâşukum memleketim, dînim, îmânım

İmam-Hatip’ten başkasına tutulamadım

Lûtfet, sonsuz güzellikleri Rabbim

En son varış sana; geliyoruz adım adım…

 

Sevgili öğrencim;

Sözlerimi noktalarken, Peygâmber Efendimiz(SAV)’in

“İlmin kapısı” diye bizlere tanıttığı Hz.Ali (kv)’nin bir ömür boyu

kulağımıza küpe yapmamız gereken duâ cümlelerini ekleyerek

bitirmek istiyorum.

Hz.Ali (ra) Efendimizin yakarışları şöyle:

 

Allâhım!

Boşa bakanlardan

Boşa susanlardan

Boşa konuşanlardan eyleme!

 

Allâhım!

Zenginlerimizi hamiyetsiz

Fakirlerimizi gayretsiz

Âlimlerimizi amelsiz

İdârecilerimizi adâletsiz bırakma!

 

Allâhım!

İdârecilerimizin

ferâset, merhamet ve basîretini,

Halkımızın da

Hürmet, hizmet ve hamiyetini artır!

 

Değerli Melek kızım;

Tebessünmlerinin sonsuz olması

Her iki cihanda da gülmen niyâzıyla…

Fî emânillâh…Allâh’a emânet ol…

 

11.05.2005

Öğretmenin: Nûri KAHRAMAN

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

            14.07.2008


Mar`12
28
GEVEZE, GÜRCÜ, HIRÇIN!
MIZRAP 2008

Yorumlar(0)

GEVEZE, GÜRCÜ, HIRÇIN!

 

                   Dilek ÇAKIR kızımızın hâtıra defterine DİLEK ÇİÇEKLERİ’ni yazdığım sayfanın yanında ilginç, ilginç olduğu kadar da özgün ve sevimli bir metinle karşılaştım. Bugün, arkadaşlar arasındaki muhabbete ve okullarımızın arkadaşlık ve sevgi ortamlarına örneklik teşkil etmesi bakımından, bir okul ve sınıf arkadaşının diğerine yazdığı samîmî ifâdeleri sizlerle paylaşmak istiyorum. İnanıyorum ki sizler de bu cümlelerde çocukluk ve gençlik yıllarınıza gidecek, o çağların dost sıcaklığını bulacaksınız. Yüreğinizde şimdi her biri bir tarafa dağılmış arkadaşlarınızın hâtıralarının ılıklığını hissedeceksiniz! Yazı şöyle:

 

                   Çakır gözlüm benim;

Eveeeet, geldik bir programın daha sonuna. Pardon, su gibi akıp geçen 4 yılın sonuna.

Acı, tatlı, mutlu, eğlenceli geçen dört yıl. Koskoca dört yıl ne çabuk geçti, değil mi?

Okula başladığımızda, nasıl geçecek dediğimiz kocaman dört yıl!

Geriye dönüp bakıyorum da; güzel günler geçirmişiz be Çakır’ım!

Hiç farkında olmadan birbirimizin gönlüne nasıl da yer etmişiz?

Şimdi nasıl kopacağız?

Allâh(CC)a binlerce şükür ki senin gibi, sizler gibi arkadaşlarım oldu.

Bunca güzellik, bunca iyi insan!

Acabâ ben bunları gerçekten hak ediyor muyum diye düşünüyorum!

Bu okula gelene kadar içten seven, yüzü kâlbiyle gülen böyle arkadaşlarım olmamıştı.

Allâh (CC) hepinizden ayrı ayrı râzı olsun…

                   Çakır’ım be, özleyeceğim seni!

Senin gibi biri nasıl özlenmez ki!?

İnan, içimdekileri bu deftere dökemiyorum.

Bunun için defterler, kalemler yetmez!

                   Yaa, bi tânesin be Çakır’ım!

Benim için yaptıklarını hiç unutmayacağım! Çöpçatan arkadaşım benim!

İleride gazeteci olursan hiç şaşırmayacağım! Neyse,işin gırgır ve muhabbeti bu!

Bilerek ya da bilmeyerek seni zaman zaman üzdüğümün, kırdığımın farkındayım.

Kusura bakma. Hakkını helâl et.

Bu düşüncesiz arkadaşın, bâzen, bâzı şeyleri düşünemiyo işte!

Bu cümleyi okuduktan sonra, “Hiç şaşırmadım!” diyeceğini tahmin ediyorum.

                   Çakır kardeşim:

Birbirimizi rahat bırakmayalım olur mu? Arayıp soralım!

Düşünsene; o kadar sene canciğer arkadaş olup da daha sonra birbirini görünce selâm bile vermeyen nice insan var. Ne kadar acı değil mi?

                   Biz onlardan olmayalım be Çakır’ım!

Sana bi şekilde ulaşamadığım zamanlar olsa bile hep içimde olacağını sakın unutma! Hepinizin şu gönlümde ayrı ayrı yerleri var.

Seni çok sevdiğimi ve dâimâ seveceğimi biliyorsun.

Sen de aynı şeyleri düşünüyorsundur umarım.

İleride bir gün;

                   “Benim bir arkadaşım vardı; geveze, gürcü, hırçın(senin tâbirinle…) bir arkadaş…”  diye beni hatırlar mısın bilmem!?

                   Yaa, Çakır’ım.

İnsanın içindekileri bir kâğıda dökmesi o kadar zor ki!

Bir de, bâzı şeyler kâğıda dökülmez, değil mi?!

Onun için, yazdıklarımı okuduğunda, “Sâdece bu kadar mı?” deme sakın!

Yazım için de kusura bakma. Şu an ellerim titriyo inan ki!

Duygularım yoğun. Heyecanlıyım! Öyle ya, ayrılık vakti bu an!

Can-ciğer dostların ayrılığı kolay şey mi?!

Yukarıda da belirttiğim gibi, bir programın sonuna geldik.

Ne yazık ki, o programı bir daha izleyemeyeceğiz! Yaşayamayacağız!

Şimdilik yazacaklarım bu kadar.

Dileğim; bundan sonraki hayâtında başarı, mutluluk, sağlık peşini hiç bırakmasın!

Cenâb-ı Allâh yâr ve yardımcın olsun. Unutulmamak ve hep hatırlanmak dileğiyle…

                   Hoşça kal Çakır arkadaşım!...

 

                   11.05.2005/Çarşamba

Gezgiç arkadaşın Nurşen

 

                   İki arkadaş arasındaki bu içten diyalog ve muhabbet bir akrostişi daha hak etti değil mi, sizce de?! Diğerini, DİLEK ÇİÇEKLERİ adlı akrostiş yazısında daha önce vermiştim. Sevgili öğrencilerimizin hakîkâtli muhabbetlerinin sonsuza dek sürmesi dileğiyle tekrâr sevgi ve saygılar sunuyor, her ikisine de iki cihan saadetleri temennî ediyor, sizleri bu 2. akrostişle baş başa bırakıyorum:

                                   AKROSTİŞ

Dört yıla şöyle bir bakınca şimdi

İçimize işlemiş yer görüyorum

Lütuflara şükür edâ etmeyi

Elhâk, doğrusu zor görüyorum

Kandiller tutuştu yüreğimizde

Çerağlar yakıldı; kor görüyorum

Anladık hayâtın hakîkâtini

Kimseyi ne hakîr, hor görüyorum

Işığımız Kur’ân; sönmez aslâ, hiç

Rasûlün izinde nur görüyorum

Ardına düşmüşüz Hak kervanının

Sahabeyi ümmete yâr görüyorum

Elhamdü lillâhi alâ külli hâl

Leylâ var; Mecnûnlar var görüyorum

Âşıklar “ leylâ, leylâ!” derken, Mevlâyı bulur

Mecrâlarını, -inşâllâh- lâlezâr görüyorum…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

            11.07.2008


Toplam 517 Blog, 104 Sayfada Gösterilmektedir.
«« « 7 8 9 10 11 [12] 13 14 15 16 17 » »»

En Çok Okunanlar Son Yorumlananlar Hakkımda
POPÜLER MASONLAR ORDUDA (7140)
AKROSTİŞ YAZILARI (5512)
FOTOĞRAF-NÂME (5186)
MODA-NÂME (5064)
EYMÜR-NÂME 2 (4928)
EYMÜR-NÂME 1 (4652)
Bedford-nâme (4624)
Nûri KAHRAMAN (4617)
EYMÜR-NÂME 3 (4590)
BAYRAMLAŞALIM DOSTLAR! (3949)
ÜÇ ÖZTÜRK, BİR MEVLÂNÂ.. (1)
CHP-NÂME (1)
GACAROĞLU AHMET EFENDİ (1876-1962) (1)
FOTOĞRAF-NÂME (4)
37 YIL ÖNCESİ, KÖYDE BU GÜN.. (1)
NASIL BİR İL BAŞKANI? (1)
ERKAN TEMİZ BEYİN TELEFONU (1)
BİZ DE İMAM-HATİPLİYİZ Sn. ADİL AKYURT (1)
MODA-NÂME (3)
AKROSTİŞ YAZILARI (4)
 

Www.GirdapTasarim.Com Tarafından Hazırlanmıştır...