Menü

Anket

Sitemizi Beğendiniz mi?
Evet (%73,9)
Hayır (%20,0)
Kararsız (%5,93)

Toplam Oy: 219

Tüm Anketler

Takvim

« Aralık - 2025

»

PT SL ÇŞ CM CT PZ
1 2 3 4 5 6 7
8 9 10 11 12 13 14
15 16 17 18 19 20 21
22 23 24 25 26 27 28
29 30 31

İstatistikler

 Toplam Hit: 4607626
 Sitede Aktif: 3
 Ip: 172.70.131.211
 Browser: Default - 0.0
 Toplam Kategori: 20
 Toplam Blog: 561
 Toplam Yorum: 28
 Toplam Resim: 6
 Toplam Mesaj: 17

Etiket Bulutu

15 Temmuz 2016 Cumâ Dirilişi adayname aile âile Akdeniz Üniversitesi akrostiş anı Antalya Antalya Palas aşık edebiyatı ÂŞIK EDEBİYATI BABA başbakan başkanlık Bedford, Araba sevdası Biyografi cami cemaat cemiyet chp cuma cumhurbaşkanı çocuk edebiyatı Çocuk Edebiyâtı ÇOCUK ŞİİRLERİ dede deneme DÎNÎ ŞİİRLER DİNİ-MİLLİ ŞİİRLER DÖRTLÜK edebiyat eleştiri eymür eymür köyü eymürname GÜZELLEME halk şiiri halk şiri HÂTIRA hâtıralar HAYAT HİKÂYESİ HECE HECE VEZNİ hiciv İMAM-HATİP PİLÂV GÜNLERİ işkence KADİR GECESİ KÂFİYE komşu ülkeler koşma köy yazıları köyname lüleburgaz MANİ Manzum Fıkralar mızrap NÂMELER Nasreddin Hoca NURİ KAHRAMAN okul edebiyatı ordu ordu hayat ordu hayat gazetesi ordu imam-hatip Palace Palas RAMAZAN RAMAZAN EDEBİYATI recep tayyip erdoğan siyâset şiir toplum türkiye ulubey Yalçın Yüksel Yeni Türkiye zulüm

Son Eklenen Bloglar

Mar`12
28
RAMAZAN MANİLERİ
MIZRAP 2007

Yorumlar(0)

Ramazan Manileri

 

 

Ramazan geldi eyvallâh

Rahmet gönderdi Allâh

Hoş geldin gözümüz aydın

Hoş geldin bârekâllâh

 

Göz aydın hepimize

Mübârek günler bize

Onbir ayın sultânı

Hoş geldin evimize

 

Bu gece ayın evveli

Açıldı İslâm’ın gülü

Geldi Mübârek Ramazan

Mesrûr etti cân ü dili

 

Eriştik Ramazan’a

Şükür kavuşturana

Bu ayda oruç tutmak

Huzur verir insana

 

İşte geldim kapınıza

Selâm verdim yapınıza

Selâmımı almaz isen

Daha gelmem kapınıza

 

Nine nine kalksana

Pencereden baksana

Kalkmazsan koca nine

Zor çıkarsın akşama

 

Evlerinin önü mersin

Yolum gider tersin tersin

Küçük beyden bahşiş de aldım

Allâh uzun ömürler versin…

Güm, güm be de güm güm…

 

Câmide arkadaşlar

Kaynaşır coşku başlar

Rahmet ayıdır bu ay

Gözlerden yağar yaşlar

 

Ramazan hoş misâfir

Bize çok değer verir

Yazar beratımızı

Cennetlere gönderir

 

Hakk’ın bize ihsânısın

Hem ayların sultânısın

Sen bir saâdet kânısın

Ey mâh-ı sultân merhabâ

 

Hoş geldin kutlu misâfir

Kâlbimiz senin haydi gir

Arındır tüm lekelerden

Bırakma rûhumuzda kir

 

İşte geldim ekim büküm

Sırtımda davuldur yüküm

RamazânıŞerîf hayrola

Cümleye selâmünaleyküm

 

Sokak yolu dar mıdır?

Minâresi var mıdır?

İftara kal diyorlar

Acep aslı var mıdır?

 

Ramazan hatırına

Çıktım sahur turuna

Ses kısıldı bakmayın

Davulcu kusuruna

 

İstanbul’dan gelen katar

Kamçısını göğe atar

Benim ağam çok cömerttir

Çifte onluk birden atar

 

Ezanlar hep okundu

İftarlığım lokumdu

Aç karnına çok yedim

Bana biraz dokundu

 

Eski câmi direk ister

Onarmaya yürek ister

Benim karnım toktur ammâ

Arkadaşım börek ister

 

Günâh olsa da yığın

Yine sen O’na sığın

Gazâbını geçmiştir

Rahmeti Rabbımız’ın

 

Karşıma fener geldi

Aklıma neler geldi

Börek bekledim ammâ

Sofraya döner geldi

 

Mâni mâni üstüne

Mâni başım üstüne

Davulcu diller döker

Ramazanın kastına

 

Bak bülbül sadâsına

Şükreder Hüdâsına

Âşıklar boyun eğmiş

Yalvarır  Mevlâsına

 

Gökyüzünün melekleri

Devran eder felekleri

Bu ayda ikrâm edenin

Zâyî olmaz emekleri

 

Herkes uykuya daldı

Uyku evleri aldı

Sizleri uyandırmak

Biz çocuklara kaldı

 

Halayıklar halayıklar

Ocak başında uyuklar

Davulumun sesini duyunca

Pirincin taşını ayıklar

 

Ne uyursun, ne uyursun

Bu uykuda ne bulursun?

Kıl namazı, tut orucu

Tüm dertlerden kurtulursun

 

Su içtim serinledim

Derde düştüm inledim

Takvimde okuyunca

Büyük sözü dinledim

 

Güm güm kapı çatlayacak

Sahur vakti atlayacak

Uyanın ey uykucular

Davulumuz patlayacak

 

Hava sıcak terlerim

Birçok mâni derlerim

Bu akşam dâvetim var

Sizleri de beklerim

 

Ne yaptıksa olmadı

Kimse bizi duymadı

De uyanın komşular

Daha mânî kalmadı

 

ORDU HAYAT GAZATESİ

28.09.2007


Mar`12
28
KIZIN MI VAR DERDİN VAR?
MIZRAP 2007

Yorumlar(0)

“Kızın var mı derdin var!” hesâbı, bizim de artık bir üniversitemizin olduğunu

 farkettik Ordu Üniversitesi Rektörümüz Prof. Dr. Halûk KEFELİOĞLU’nun son beyanatıyla. Ankara’da YÖK toplantısından aldıkları hızla kısaca: “Türban AİHM kararlarına aykırıdır!” buyurmuşlar. Onun suçu yok. “Elçiye zevâl olmaz” derler. Ancak Sayın YÖK Başkanı ve böyle söyleyenler, öyle düşünüyorlarsa niye kaygılanıyorlar ki? Meclis görevini yapsın, beğenilmezse anayasal kurumlar görevini yapar, iş AİHM’ye gider. Normal süreç işler. Nasıl olsa sonuç sizin dediğiniz gibi gerçekleşir! Bu telaş ne öyleyse? Bu patıranma niye? Gereksiz yere arka bahçelik yapmanın âlemi ne?! Yangından kaçırılan mallar için yeni bir yangın mı?

                   İşte, neredeyse 20 yıldır Üniversitelerimizle ilgili sevindirici hiçbir gelişme göremiyoruz. Asırlarca dünyâya hükmetmiş, medeniyet ve insanlık örneği olmuş Şerefli Anadolu insanı, çocuklarının üniversite kazandığına adamakıllı sevinemedi bir türlü.

Bütün dünyâya hoşgörü ve adâlet götürmüş bir milletin evlâtları kendi üniversitelerinde hep hakâretle karşılanmış, giyimiyle-kuşamıyla, hayat tarzıyla aşağılanmış, Anadolu çocuklarının “kendisi olma”sı hazmedilememiştir.

                   İşte bunun için vatandaşın hep endişeler, endişeler, endişeler sarmış ufkunu üniversite deyince. Kazanamadığına üzüldüğü kadar kazandığında da dolu dolu bir heyecan duyamamış. Çünkü üniversitelere ve onların ortamlarına güvenememiş hiçbir zaman. Dövüşler, kavgalar, uyuşturucular, cinâyetler, intiharlar, satanizm.

                   Doğuya gidenler bedenen vurulup dökülürken, batıya gidenler de kaynağı belirsiz tezgâhlarda rûhen ve ahlâken dökülmüşler; kendi kültür iklimlerinin uzağına  savrulmuşlardır.

Bunlar rahatsız etmemiş beyefendileri. Çünkü onlara göre bunlar, değişimin, dönüşümün, aydınlanmanın, modern hayâtın tâ kendisi!

                   Ama, başörtüsü görünce kırmızı görmüş boğayı aratmadılar; bilim adına, özgürlük adına. Kolluk kuvvetlere başvurdular.  Âdetâ etten duvar oluşturdular Anadolu çocuklarına karşı. Yürüdüler. Devleti millete karşı yürümeye dâvet ettiler. Kızlarımızı ağlattılar, oğullarımızı inlettiler; millet olarak hepimizin yüreğini sızlattılar.Anadolu insanının verdiği vergiler ve sağladığı imkânlarla kurdukları saltanatlarını Anadolu çocuklarına karşı sopa olarak kullanmaktan vicdânî rahatsızlık duymadılar.Ahlâk kavramının yerine etik getirerek vicdânî sıkıntılardan kurtulduklarını sandılar!

                   Anadolu’dan gelen saf “kara” câhilleri  ithal malı hangi boyaları kullanarak nasıl “aydın” yaparızın kaygısında oldular hep. Onları, Anadolu’dan getirdikleri elbiselerden ve özelliklerden nasıl soyup ta şöyle meclislere, gözlere, kulaklara, batılı dostlara hitap eder hâle getirebilirizin hesaplarını yaptılar. Kuzu kuzu soyunmayanları zorla soydular örtülerinden.

                   Haklarını yemeyelim! Bu konuda zaman zaman bilimselliğe başvurarak iknâ odaları ihdâs eylediler. Ne keşif ama değil mi? Adı Üniversite olan bir bilim ocağına da böylesi keşif ve îcatlar yakışır! Yoksa keşifsiz, nasıl ispatlayabiliriz kendimizi ele-âleme karşı?! Bir şekilde gündeme gelmeliyiz, bir şekilde burada üniversite olduğu görülmeli!

                   Vel’hâsıl, üniversite deyince hep sıkıntı geldi akla. Bilimden gayrı her şey geldi.

Zorbalık geldi, zulüm geldi, yolsuzluklar geldi, kibir geldi, aşağılama geldi. Üniversitelerimiz açıldı, sevinemedik. Rektörler konuştu; rûhumuz daraldı. Ekranlarda gördük, ufkumuz karardı. Sakalları var, bizimkine benzemez. Bıyıkları varsa, Stalin’i mi çağrıştırır desem, yoksa Lenin’i mi?

                   İşte sevgili okurlar, durum ortada. Ordu’ya bir Üniversite açıldı Dün bir bugün iki. Daha doğru-dürüst bir yer bulunamamış. Yapılanma ve yapılaşma aşamasında. Hükümetin kararıyla kurulmuş ve yine onun himmetine muhtaç. Milletten katkı isteniyor. Yegâne geçim kaynağı fındığa göz dikilmiş.   Bunlar hâlledilmemişken, kâhir çoğunluğu incitebilecek sözleri söylemek konusunda hiç tereddüt gösterilmiyor. Kaldıki verilen beyanatlar hiçbir yaraya merhem de olmuyor. Mübârek  Ramazan ayında olsun, Amerika’nın Irak’ta yaptığı gibi yapmayıp, şu mazlûm milletin duygularını incitebilecek sözleri söylememeye çalışma nezâketini esirgemesek ne kaybederiz?

                   Bir şey kaybedilmez, aksine çok şey kazanılır ama bunlar bu ince siyâsetin değil sâdece gözü kör “Arka Bahçe Siyâseti”nin gereğini yaparlar, CHP’nin yaptığı gibi. Zîrâ “Huylu huyundan vaz geçmez!” der -bunların bir türlü huyuna suyuna gidemediği aziz milletimizin- atalar sözü.

                   Bunlar Allâh’tan korkmadığı gibi Milletten de korkmuyorlar. Tavırlarıyla demokrasiyi de, cumhûriyeti de kaale almıyor görüntüsü veriyorlar. Güvendikleri çok sağlam başka yerler var havasındalar. Bu yerin, millet olmadığı kesin.

                   Hep te karşımıza bu aziz millet çıkıyor. Bu milletten kurtuluş yok. O milletin ataları ne demişler,onlar adına esefle belirtmek gerekirse:

Korkma Allâh’tan korkandan; Kork Allâh’tan korkmayandan!

 

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

25.09.2007


Mar`12
28
SEVGİ NÎMETİ, NÎMET SEVGİSİ
MIZRAP 2007

Yorumlar(0)

SEVGİ NÎMETİ, NÎMET SEVGİSİ

 

Mevlâ’nın verdiği nîmetleri değerlendirmeyi ihmâl etmiyoruz elhâmdülillâh.

Bağlarda-bahçelerde, dağlarda çöllerdeyiz. Çiçeklerde güllerdeyiz.

“Gidiyoruz gündüz-gece”Geziyoruz, tozuyoruz. Okuyoruz, yazıyoruz.

Yaylada, cenikteyiz. Tarlada, fındıktayız.

Koşuyoruz, topluyoruz. Oynuyoruz, hopluyoruz.

Bahçelerde fındıklar, aralarda erikler; türlü türlü meyveler.

Türlü türlü sebzeler. Sayılamayacak zenginlikte bitkiler.

“ Kendisinden isteyebileceğiniz her şeyi size (Allâh) vermiştir. Allâh’ın nîmetini sayacak olsanız bitiremezsiniz. Doğrusu insan pek zâlim ve çok nankördür.”

Böcekler. Kuşlar. Sürüngenler. Çeşit çeşit sesler. Çeşit çeşit orkestralar.

Derken, gelir sonbahar. Hele bir bak neler var?

Çeşit çeşit incirler, üzümler; cins cins üzümler.

Hepsinin rengi başka, tadı başka; kokusu başka. Yapraklarının deseni başka, dokusu başka.

Fındık, Ramazan, Sonbahar üçlüsünü birlikte idrâk ettik.

Maddî-mânevî sonsuz nîmetle karşı karşıyayız. Ama bunların farkında mıyız?

Gurbetlerden geliyoruz. Cennet memleketimizin güzelliklerine dalıp gidiyoruz.

Elimizden geleni ardımıza koymadan tüm imkânlardan istifâde ediyoruz.

Fındığı topluyoruz. Topluyoruz ama, sâdece –tâbiri câizse- yolaklayıp geçiyor muyuz?

Yaprağını, filizini, aralardaki diğer bitkileri hiç inceleme, oradaki iç güzellikleri gözlemleme ihtiyâcı duyuyor muyuz? Bu renk cümbüşünün, nîmetler deryâsının arkasındaki kudreti görme çabasında mıyız? Şuur altımızda bu bilinç elbette var ama, çocuklarımıza eşyâya ibretle bakma, güzellikleri fark ile hamd ve şükretme terbiyesi veriyor muyuz?

Yoksa, maddeyi put hâline getiren günümüz -sözüm ona- uygarları gibi(!) bizi sâdece para getiren tarafı ilgilendirip, onu da hoyratça koparıp, yemenin peşinde mi koşuyoruz?

Nîmetleri talanlayıp geçmekle gerçeği görmezden gelmek arasında ne fark var?

Şu Ramazan’ı da, yaşamanın yanında toplumumuza ve kültürümüze kattığı güzellikleri fark etmek gerekir. Ramazanla birlikte her şey baştan aşağı güzelliklere boyanıyor.

Televizyonların Ramazanla ilgili programları medeniyetimizin kaynakları, dinamikleri ve tezâhürlerini en güzel şekliyle görebildiğimiz programlar oluyor.

Sözün özü; Yüce Rabbim tüm güzellikleri bize bahşetmiş.

Görmeden, işin hakîkâtine ermeden bir âmâ gibi geçip kaybolmayalım şu güzellikler arasından. Varlıktaki sevgiyi görelim ve her şeye sevgiyle bakmayı ilke hâline getirelim. İşte o zaman sevgiyi ve sevgiliyi görür, sevgiye ve sevgiliye ulaşırız.

Yûnus’umuzun formüle ettiği gibi: Yaratılanı severim, Yaratan’dan ötürü diyerek dolaşalım âlemde.

“O (Allâh) çok bağışlayan ve (Mü’minleri) çok sevendir.” Buruc Sûresi:14

Sevdiği için bizlere bunca güzellikler ikrâm etmiş.

Bize düşen de sevildiğimizin farkında olmak, âleme sevgiyle bakmak, hamdimizi ve şükrümüzü bilmektir.

Sevgi kelimesinde hayat veren bir sır var

Onsuz olan her işde mutlakâ bir kusur var

*

Niçin başın göklerde, ne aslansın ne devsin

Yaratılmışları sev, Allâh da seni sevsin!

ves’SELÂM…

 

 

 

 

 

 

 

SORULAR

Hergün güneşin doğduğunu

Her zaman aydınlık

Her zaman daha bir güzel

Yolumuzu aydınlattığını

Biliyor muyuz?

 

Bunca ışığa, bunca ısıya

Yeşeren yaprağa, açan çiçeğe

Bereketli yağmurlara

Pamuk pamuk karlara

Teşekkür ediyor muyuz?

 

Kuşlar dallarda

Rüzgâr yollarda

Ve sular çağlayanlarda şarkılar söyler:

İçli, sâde, duru şarkılar

Dinliyor muyuz?

 

Bir saka kuşu, bir serçe

Bir daldan öbürüne atlarken

Ya da bir kelebek uçarken

Kâlbimizin sevgiyle atışlarını

Duyuyor muyuz?

 

Bunca olan-bitenden ey dost

Bunca olan-bitenden

Allâh’a yol buluyor muyuz?

 

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

22.07.2009


Mar`12
28
RAMAZAN MANİLERİ
MIZRAP 2007

Yorumlar(0)

Ramazan Manileri

 

 

Ramazan geldi eyvallâh

Rahmet gönderdi Allâh

Hoş geldin gözümüz aydın

Hoş geldin bârekâllâh

 

Göz aydın hepimize

Mübârek günler bize

Onbir ayın sultânı

Hoş geldin evimize

 

Bu gece ayın evveli

Açıldı İslâm’ın gülü

Geldi Mübârek Ramazan

Mesrûr etti cân ü dili

 

Eriştik Ramazan’a

Şükür kavuşturana

Bu ayda oruç tutmak

Huzur verir insana

 

İşte geldim kapınıza

Selâm verdim yapınıza

Selâmımı almaz isen

Daha gelmem kapınıza

 

Nine nine kalksana

Pencereden baksana

Kalkmazsan koca nine

Zor çıkarsın akşama

 

Evlerinin önü mersin

Yolum gider tersin tersin

Küçük beyden bahşiş de aldım

Allâh uzun ömürler versin…

Güm, güm be de güm güm…

 

Câmide arkadaşlar

Kaynaşır coşku başlar

Rahmet ayıdır bu ay

Gözlerden yağar yaşlar

 

Ramazan hoş misâfir

Bize çok değer verir

Yazar beratımızı

Cennetlere gönderir

 

Hakk’ın bize ihsânısın

Hem ayların sultânısın

Sen bir saâdet kânısın

Ey mâh-ı sultân merhabâ

 

Hoş geldin kutlu misâfir

Kâlbimiz senin haydi gir

Arındır tüm lekelerden

Bırakma rûhumuzda kir

 

İşte geldim ekim büküm

Sırtımda davuldur yüküm

RamazânıŞerîf hayrola

Cümleye selâmünaleyküm

 

Sokak yolu dar mıdır?

Minâresi var mıdır?

İftara kal diyorlar

Acep aslı var mıdır?

 

Ramazan hatırına

Çıktım sahur turuna

Ses kısıldı bakmayın

Davulcu kusuruna

 

İstanbul’dan gelen katar

Kamçısını göğe atar

Benim ağam çok cömerttir

Çifte onluk birden atar

 

Ezanlar hep okundu

İftarlığım lokumdu

Aç karnına çok yedim

Bana biraz dokundu

 

Eski câmi direk ister

Onarmaya yürek ister

Benim karnım toktur ammâ

Arkadaşım börek ister

 

Günâh olsa da yığın

Yine sen O’na sığın

Gazâbını geçmiştir

Rahmeti Rabbımız’ın

 

Karşıma fener geldi

Aklıma neler geldi

Börek bekledim ammâ

Sofraya döner geldi

 

Mâni mâni üstüne

Mâni başım üstüne

Davulcu diller döker

Ramazanın kastına

 

Bak bülbül sadâsına

Şükreder Hüdâsına

Âşıklar boyun eğmiş

Yalvarır  Mevlâsına

 

Gökyüzünün melekleri

Devran eder felekleri

Bu ayda ikrâm edenin

Zâyî olmaz emekleri

 

Herkes uykuya daldı

Uyku evleri aldı

Sizleri uyandırmak

Biz çocuklara kaldı

 

Halayıklar halayıklar

Ocak başında uyuklar

Davulumun sesini duyunca

Pirincin taşını ayıklar

 

Ne uyursun, ne uyursun

Bu uykuda ne bulursun?

Kıl namazı, tut orucu

Tüm dertlerden kurtulursun

 

Su içtim serinledim

Derde düştüm inledim

Takvimde okuyunca

Büyük sözü dinledim

 

Güm güm kapı çatlayacak

Sahur vakti atlayacak

Uyanın ey uykucular

Davulumuz patlayacak

 

Hava sıcak terlerim

Birçok mâni derlerim

Bu akşam dâvetim var

Sizleri de beklerim

 

Ne yaptıksa olmadı

Kimse bizi duymadı

De uyanın komşular

Daha mânî kalmadı

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

21.09.2007


Mar`12
28
Mehmet ÇAVUŞOĞLU ve OTAP: (Ottoman Text Archive Project) Projesi
MIZRAP 2007

Yorumlar(0)

Ordu’lu ilim ve kültür adamı Prof.Dr.Mehmet ÇAVUŞOĞLU’nu bizim için önemli kılan, kendisini yâd etme borcunu kâlbimize ilhâm eden çalışmalarından biri hakkındaki bilgilerle buluşturmak sizleri bu gün niyetimiz. Merhûm, muhtevâsı, tüm kaynak, çağrışım ve uzantılarıyla birlikte tozlu raflara terk edilen Dîvân Edebiyâtı’nı, tüm komplekslerden uzak olarak günümüze taşımış; bununla da yetinmeyerek çağdaş teknoloji imkânlarını kullanarak okyanuslar ötesine, cihân-ı âleme, tüm geleceğe gururla sunmanın sancısını çekmiştir. İşte, Cihan Devleti olduğumuz dönemlerin muhteşem edebiyâtını cihanla buluşturmanın serdengeçti bir akıncısı olan hemşehrimiz ÇAVUŞOĞLU’nun açtığı bu hayırlı çığırın hikâyesi, projenin adını taşıyan Web sitesinde şöyle yer alıyor:

 1986: Washington Üniversitesinden Prof. Walter ANDREWS ve İstanbul Mimar Sinan Üniversitesinden Mehmet ÇAVUŞOĞLU Osmanlı divan şiirinin çevriyazı ve düzeltme çalışmalarında kullanılmak üzere kullanımı kolay bilgisayar teknolojileri üretecek bir proje girişiminde bulundular. Fullbright komisyonunun desteğiyle Prof. Mehmet Çavuşoğlu Washington Üniversitesi Sanat ve İnsani Bilimler Bilgisayar Merkezinde çalışmak üzere getirildi. IBM’in sağladığı bilgisayar ve Robert Blum ve Pierre A. MacKay’ in teknik desteğiyle Çavuşoğlu 1986-87 akademik yılında Revānī divanının büyük bir bölümünü bilgisayara girip düzeltti.  

1987: Bu tarihte en üretken Osmanlı metinleri editörü olan Prof. ÇAVUŞOĞLU’ nu  trajik bir trafik kazasında projeye olan eşsiz tecrübesi ve katkılarıyla birlikte kaybettik.

1988: Prof. Çavuşoğlu’ nun en iyi öğrencilerinden Mehmet Kalpaklı, Washington Üniversitesi Yakın Doğu Dilleri ve Medeniyetleri, Mimar Sinan Üniversitesi ve Yüksek Öğretim Kurulu’ nun ortak destekleriyle Washington Üniversitesine getirildi. Kalpaklı kelime işlemci teknikleri ve bilgisayarla metin çözümlemesi konularında eğitim gördükten sonra 1991 yılında Fevrī divanını elektronik formda doktora tezi olarak hazırladı. Aynı zamanda Yeşim KALPAKLI Necātī divanının gazel bölümünün elektronik versiyonunu tamamladı. Aynı yıl, Prof. Andrews İstanbul’ da Türkoloji kongresinde projeyi sundu ve Osmanlı araştırmacılarını çevriyazı işlemlerini bilgisayarda yapmaya davet etti.

1988 – 1993: Bu yıllar arasında bilgisayar teknolojisi ve kelime işlemcileri çok gelişti ve böylece projenin ana hedefi arşivleme ve elektronik metinlerin çözümlenmesine odaklandı. 1993 – 1999: Proje Electronic Text Corporation tarafından üretilmiş olan WORDCRUNCHER adlı ticari programı kullanarak bir metin analizi yazılımını başarıyla geliştirdi ve bunu FEVRĪ, REVANĪ ve NECATĪ gazelleri ile Revanī divanının tamalanması çalışmalarında kullandı.

1999-2001: Proje kurucuları Walter Andrews, Mehmet KALPAKLI ve CARTAH (İnsani Bilimler İleri Düzey Araştırma ve Eğitim Merkezi) dan Stacy Waters arşiv kurma çalışmalarına başlayabilmek için finansal kaynak aramasına başladılar. Türk Çalışmaları Birliğinin (ABD’ de  Türkiye ve Osmanlı İmparatorluğu üzerine çalışan akademisyenlerin kurduğu bir organizasyon) desteği ile proje Türk Çalışmaları Enstitüsü’ nden bir ödenek aldı. Bu destek ile bir Osmanlı edebiyatı öğrencisi projenin Araştırma Asistanı olarak, kısa bir eğitimden sonra arşive metin hazırlamaya ve bu metinleri web sayfasında yayınlamaya başladı. Ayrıca proje uluslararası bir Danışma Kurulu ve Sözlük projesi için de seçkin bir yönetmen sağlamayı başardı.

2001-2002: Osmanlı çalışmalarının eleştirel gereksinimleri konulu bir internet görüşmesi sonucu, arşivin kapsamı sadece edebi metinlerden  tarihi ve kanuni metinlere kadar genişletildi.  Prof. Andrews ve Araştırma Asistanı Didem HAVLİOĞLU, Orta Doğu Çalışmaları Birliğinin senelik konferansı kapsamında, Türk Çalışmaları Birliğinin desteği ile düzenlenen “Osmanlı Arşivi Düzenlemek” adlı seminerde projeyi sundular. Prof. Andrews projenin ABD merkezi için finansal destek ararken Prof. Kalpaklı Bilkent Üniversitesinde Halil İNALCIK Osmanlı Çalışmaları merkezinin malzeme ve alan desteğini sağladı.  Bu arada proje örnek metin üretmeye ve web sitesinde bunları sergilemeye devam etti.

Şubat 2002: OTAP Danışma Kurulunun Türk üyeleri, Bilkent Üniversitesi Tarih Bölüm başkanı ve OTAP Yönetmenlerinden Prof. Mehmet Kalpaklı, Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Bölüm Başkanı Prof. Talat HALMAN, Başkent Üniversitesinden Prof. Mustafa İsen, Bamberg Üniversitesinden Prof. Semih TEZCAN,  Yıldız Teknik Üniversitesinden Prof. Mehmet ÖLMEZ buluştular ve projeye çevriyazı metinlerin sağlanması, bu metinlerin internette sergilenmesi ve çevriyazı standardları oluşturulması konularını tartıştılar. Mart 2002: Seçkin akademisyen Prof. Semih TEZCAN Tarihi Sözlük projesinin yönetici editörü olmayı kabul etti.

Nisan 2002: Prof. Mustafa İSEN Eleştirel Metinler Gurubunun  başına geçip öncelikle çevrilmesi ve yayınlanması önerilen metinler listesi hazırlamaya başladı.

Mayıs 2002: Michigan Üniversitesinden Prof. Gottfried Hagen’ in  BIDOL (Osmanlı Edebiyatı Biyografik-Bibliyografik Veri Tabanı) projesini OTAP projelerine ekleme teklifi kabul edildi.

Eylül 2002: Daha once Mehmet ÇAVUŞOĞLU’ nun hazırladığı Revānī Divanı Ali Tarlan ve Mehmet Kalpaklı tarafından tamamlandı ve Walter Andrews ve Stacy Waters tarafından OTAP web sayfasında yayınlandı. Bu çalışma OTAP’ ın ilk orijinal yayınıdır. Daha once Mustafa Isen’ in yayınladığı Künhü'l-Ahbār'ın Tezkire Kısmı OTAP ‘da elektronik metin olarak yayınlanmıştı.

                   Peygâmberimiz (SAV)"Her kim İslam'da güzel bir çığır açarsa, o çığırın ecri ile, kendisinden sonra o çığırla amel edenlerin -ecirlerinden hiçbir şey noksan edilmemek şartıyla- sevapları kendisine aittir. Kim de İslam'da kötü bir çığır açarsa o çığırın vebali ile kendisinden sonra onunla amel edenlerin vebali, -hiçbir noksanları olmamak üzere- ona aittir" buyuruyor.

                   Merhûm ÇAVUŞOĞLU’yu, bu Hadîs-iŞerîf’in mazharı olması niyâzıyla tekrar hayırlarla yâdediyoruz ves’selâm…

 

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

14.09.2007


Toplam 517 Blog, 104 Sayfada Gösterilmektedir.
«« « 21 22 23 24 25 [26] 27 28 29 30 31 » »»

En Çok Okunanlar Son Yorumlananlar Hakkımda
POPÜLER MASONLAR ORDUDA (7140)
AKROSTİŞ YAZILARI (5512)
FOTOĞRAF-NÂME (5186)
MODA-NÂME (5064)
EYMÜR-NÂME 2 (4928)
EYMÜR-NÂME 1 (4652)
Bedford-nâme (4624)
Nûri KAHRAMAN (4617)
EYMÜR-NÂME 3 (4590)
BAYRAMLAŞALIM DOSTLAR! (3949)
ÜÇ ÖZTÜRK, BİR MEVLÂNÂ.. (1)
CHP-NÂME (1)
GACAROĞLU AHMET EFENDİ (1876-1962) (1)
FOTOĞRAF-NÂME (4)
37 YIL ÖNCESİ, KÖYDE BU GÜN.. (1)
NASIL BİR İL BAŞKANI? (1)
ERKAN TEMİZ BEYİN TELEFONU (1)
BİZ DE İMAM-HATİPLİYİZ Sn. ADİL AKYURT (1)
MODA-NÂME (3)
AKROSTİŞ YAZILARI (4)
 

Www.GirdapTasarim.Com Tarafından Hazırlanmıştır...