Menü

Anket

Sitemizi Beğendiniz mi?
Evet (%73,9)
Hayır (%20,0)
Kararsız (%5,93)

Toplam Oy: 219

Tüm Anketler

Takvim

« Aralık - 2025

»

PT SL ÇŞ CM CT PZ
1 2 3 4 5 6 7
8 9 10 11 12 13 14
15 16 17 18 19 20 21
22 23 24 25 26 27 28
29 30 31

İstatistikler

 Toplam Hit: 4607470
 Sitede Aktif: 3
 Ip: 172.69.6.121
 Browser: Default - 0.0
 Toplam Kategori: 20
 Toplam Blog: 561
 Toplam Yorum: 28
 Toplam Resim: 6
 Toplam Mesaj: 17

Etiket Bulutu

15 Temmuz 2016 Cumâ Dirilişi adayname aile âile Akdeniz Üniversitesi akrostiş anı Antalya Antalya Palas aşık edebiyatı ÂŞIK EDEBİYATI BABA başbakan başkanlık Bedford, Araba sevdası Biyografi cami cemaat cemiyet chp cuma cumhurbaşkanı çocuk edebiyatı Çocuk Edebiyâtı ÇOCUK ŞİİRLERİ dede deneme DÎNÎ ŞİİRLER DİNİ-MİLLİ ŞİİRLER DÖRTLÜK edebiyat eleştiri eymür eymür köyü eymürname GÜZELLEME halk şiiri halk şiri HÂTIRA hâtıralar HAYAT HİKÂYESİ HECE HECE VEZNİ hiciv İMAM-HATİP PİLÂV GÜNLERİ işkence KADİR GECESİ KÂFİYE komşu ülkeler koşma köy yazıları köyname lüleburgaz MANİ Manzum Fıkralar mızrap NÂMELER Nasreddin Hoca NURİ KAHRAMAN okul edebiyatı ordu ordu hayat ordu hayat gazetesi ordu imam-hatip Palace Palas RAMAZAN RAMAZAN EDEBİYATI recep tayyip erdoğan siyâset şiir toplum türkiye ulubey Yalçın Yüksel Yeni Türkiye zulüm

Son Eklenen Bloglar

Mar`12
28
FİGÂN VAR YANKILARDA
MIZRAP 2008

Yorumlar(0)

Kâlbime saklıyorum hasretini gecenin

Bir rüzgâr örseliyor gurbet çiçeklerini

Figân var yankılarda; yüreğin nasıl anne

Kalmış mıdır dallarda o eski şarkılardan

Ses versem alır mı tırmandığım ağaçlar

Bıraktığımız gibi mi o karşıki yamaçlar

 

Kır çiçekleri şimdi saçlarımıza düştü

Gel gör ki rahat vermez gazâbı bulvarların

Koptuk toprağımızdan, burda taşa tutulduk

Yanılttı bizi vitrinler, ekranlar, sokak lâmbaları

Uçan arabalar; yanıp-sönen ışıklar

Neler hayâl ettik, neler; ve neler bulduk

 

Gözleri parıldadı, çözülüyor denince

Problem değildi annem, çözülen bağlardı

Düşülen bu hâllere kâlbi olan ağlardı

Bağladıkça kördüğüm oldu her şey

Bağlandıkça bağlarımız dağlandı

Güldü bize elâlem; şaştı Kaf Dağı’nın ardı

 

Bir bitimsiz utançtır yaşadığımız

Kağnılarla sonsuza taşıdığımız

Sancağın nâmusuyla oynuyor damdakiler

Sitelerin eteği tutuşmuş meçhûllere

Kıvılcımlar düşüyor yoluna çocukların

Zevkine göre değil yapraklar bahçıvanın

 

Bahar gibi nâzenîn, kelebek gibi nârin

Bir kem bakış değince karışır hayâllerin

Kayıtlardan düşmüşler kanadındaki rengi

Bu cenk kimlerin kimlerle cengi

Nerede şırıltısı sevgi pınarlarının

Dalım-çiçeğim kırık, mevsimlerim rüyâsız

Şebnemlere sığınır, gider gözlerin melûl

 

Muzdarip karanlıklardan, yalancı ışıklardan

Sorulmasın tutkusu sarmaşıklardan

Korkmasın renkler ışığı sevmekten

Ürpermesin kuşlar konduğu çatılarda

Kâlbime saklıyorum hasretini gecenin

Bir rüzgâr örseliyor gurbet çiçeklerini

Figân var yankılarda; yüreğin nasıl anne?

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

20.01.2008


Mar`12
28
ZAMAN-NÂME
MIZRAP 2008

Yorumlar(0)

Bayram, seyran, yılbaşıyla

Geçip gidiyor seneler…

Köprübaşı, yolbaşıyla

Geçip gidiyor seneler…

 

Ahbâbıyla, yoldaşıyla

Ocak başı, kül başıyla

Hem yazıyla, hem kışıyla

Geçip gidiyor seneler…

 

Fındık-fıstık, yatak-yastık

Kırdık-döktük, astık-kestik

Bâzen tam üstüne bastık

Geçip gidiyor seneler…

 

Bahçe-çiçek, tarla-bayır

Yayla-Cenik, çimen-çayır

Derler; her işte var hayır

Geçip gidiyor seneler…

 

Alış-veriş, veriş-alış

Kazanırsın, sen de çalış

Sanma ki sonsuzdur kalış

Geçip gidiyor seneler…

 

Çelik-çocuk, arkadaş dost

Hep berâber olarak mest

Çağdaşça takılmaktır kast

Geçip gidiyor seneler…

 

Gelenleri kutluyoruz

Gidenleri şutluyoruz!

Nefsimizi putluyoruz

Geçip gidiyor seneler…

 

Hep kutlama telâşıyla

Lâkin bâzen gözyaşıyla

Ölenlerin naaşıyla

Geçip gidiyor seneler…

 

Kutladık yıl kutlu oldu!

Karteller hep mutlu oldu!

Cepleri parayla doldu!

Geçip gidiyor seneler…

 

Gelen seneyi unutma

Sakın yanlış bir yol tutma!

Çağdaşlığı çöpe atma!

Geçip gidiyor seneler…

 

İnsan dediğin içmeli!

İçip kendinden geçmeli!

Hem iç, hem dışı açmalı!

Geçip gidiyor seneler…

 

Korkma bu yolda ölmekten

Ayrılma sakın gülmekten

Geceleri çal felekten!

Geçip gidiyor seneler…

 

İbret mibret hak getire

Herkes kendini götüre!

Vakti bitire bitire!

Geçip gidiyor seneler…

 

Kuzguncuklu Fazîlet’le

Günâha giden biletle

Tâzelenen hükûmetle

Geçip gidiyor seneler…

 

Dereyolu, OR-Gİ, Baraj

İl’e oksijenli imaj

Kontür, pixel, çağrı, mesaj

Geçip gidiyor seneler…

 

Abuk-sabuk konserlerle

Türlü türlü kanserlerle

Askerlerle, komserlerle

Geçip gidiyor seneler…

 

Dizi, filim, türkü, şarkı

Hep eller döndürür çarkı

Düşünmeden hesap, korku

Geçip gidiyor seneler…

 

Sabah sekiz akşam beşle

Akıl-fikir hep düşeşle

İşi olmaz Kanal 5’le

Geçip gidiyor seneler…

 

Show, ATV, CNN Türk

Pardesü, manto, ithal kürk

Gâhî ayık, gâh küskütük!

Geçip gidiyor seneler…

 

 

 

 

Üniversite ve Rektör

Konsere git, Özlem’i gör

Kulüpçülüğe kalma kör

Geçip gidiyor seneler…

 

Rak ne imiş görmelisin!

Kolu kola örmelisin!

Aralara girmelisin!

Geçip gidiyor seneler…

 

Ye, iç; hem bardağı taşır!

Sofrada ne varsa aşır!

Çağdaş ol, işleri pişir!

Geçip gidiyor seneler…

 

Kutluyorsun, var mı daha?

Çıkar mısın, her sabâha?

Her şey dönerek Allâh’a

Geçip gidiyor seneler…

 

Nûrânî, hep atıp tutma

Pişmiş aşlara su katma

Hem sonra, kendin unutma

Geçip gidiyor seneler…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

03.01.2008


Mar`12
28
ÇATLAK-PATLAK, YUSYUUVARLAK!YAKIŞIR MI SÜRÜ OLMAK?!
MIZRAP 2008

Yorumlar(0)

Pazartesi günü bizim için her zamanki günlerden bir gündü. Gündelik normal işlerimizin peşindeydik. Mîlâdî yılın son günü olması hasebiyle bilhassa Belediyede ve resmî dâirelerde telâşlı bir trafik vardı. Bu arada, özellikle sâhipleri ya da isimleri îtibârıyla içki ve noel baba gibi konularda herhangi bir çekince duymayan, tesettürlü çalışan bir yana, neredeyse müşteriye bile tahammülde zorlanan marketlerde içki ve meze temini kolaylığı bağlamında daha bir hareketlilik göze çarpıyordu.

                   Hasbelkader uğradığımız toplu yerlerde konuşulan konuların çoğu da yılbaşı gecesi gidilecek yerler, giyilecek, yenilecek-içilecek, hediye olarak sunulacak şeylere dâirdi. Bir çok işyerinin vitrinlerini Noel Baba motifleri, çamları ya da düzenlemeleri süslemişti. Kaldırımlara şişirme büyük Noel Baba balon heykelleri koyanlar da vardı.

                   Vatandaş bir sele kapılmış gidiyordu! Nereye? Diye soruyordunuz kendi kendinize ister istemez?! Batıda patlak vermiş, İslâm Dünyâsı dâhil her tarafı önüne katmış götüren bir sel. İnşâllâh bu patlağın çatlağının sonsuz bir uçurum olduğunu anlamakta gecikmeyiz! Bu da önce, sürü olmamamız gerektiği düşüncesinden geçer. Çünkü sürü olanlar her zaman sürüklenmeye mahkûmdurlar.

                   Şu kutlamaları neden yapıyoruz? Hangi güzelliğe faydası var? Netîce îtibârıyla kazanan kim? Kim emretmiş? Yılbaşında hangi emir uygulanıyor? Hangi iç ya da dış güdü devrede? Özgürlük adına bunu yapanlar neyin tutsağı, kimin kölesi olduğunu düşünme ihtiyâcı duyuyorlar mı? Veyâ, yağmurdan kaçarken dopdolu bir doluya tutulmuş olabilecekleri ihtimâli üzerinde kafa yoruyorlar mı?

                   İş-güç derken, akşam olmuş. Peşinden yatsı. Yatsıdan sonra Vakıf’da programımız var. Ayrıca bir-kaç yerdeki programa dâvetliyim. Birine uğramayı düşünürken bu akşamın kültür sohbetini yapacak hocamızla yatsı namazında câmide buluşacağımızı hatırladım. Eve gitme şansım yok. En iyisi yatsıyı cemaatle edâ etmek. Namazımızı bir güzel kıldık. Aşrımızı iştiyâkla okuduk. Kardeşlerimizle musâfaha yaptık. Duâlaştık. Mehmet DÜZGÜN Hoca’mızla buluştuk. Saat 19.00’daki programa kadar bir yerde çay yudumladık. O arada arkadaşlar biriktiler. Vakfa geçtik. Mehmet DÜZGÜN Hocamız hasbihâl bâbında hayat hikâyesini ve eğitim sürecini, hocalarını, talebelerini anlattı. Görev yerlerinde yaşadığı tecrübeleri paylaştı bizlerle. Tavsiyelerde bulundu.

-          Hocam, hâfız olduğunuz anlaşılıyor, hâfızlığı nerede  yaptınız? Hocanız kimdi?

-          Ben kendi kendime çalıştım. Kur’an okumayı babam öğretti. Ben de koyun güderken falan ezberledim. Kimi bulduysam ona kendimi dinlettim!   

                   Böylesini de ilk defâ duyuyorduk. Allâh  kendisinden râzı olsun. Hayırlı uzun ömürler versin. Sayılarını çoğaltsın. Âmin..

                   Vakıftaki güzel sohbetten sonra Mü’min Esat Hocamız bizi arabasıyla eve kadar bıraktı sağolsun. Buraya kadar her şey iyiydi. Ancak eve varıp televizyonla karşıkarşıya gelince iş değişti. Televizyonlardaki doğallaşmış(!) rezâlet görüntüleri tiksindiriciydi. Haber spikerleri bile yılbaşının çılgınlığına kaptırmışlardı kendilerini. En iyisi kapatmaktı.

                   Böyle bir gecede o saatte yatmanın ceremesini de çektik bu arada. Bir gürültüyle uyandım. Silah sesleri, patlamalar, havâî fişekler gecenin sessizliğinde bombardıman etkisi uyandırıyordu. Bir kâbustu bu.  Amerika’nın Bağdat gecelerini kana boğan ışıklı bomba taarruzlarını hatırladım birden. Acabâ savaş mı çıktı diye geçti aklımdan ilk şaşkınlıkla. Neden sonra bunun, yeni yıl lüzumsuzlukları olduğunu anladım da rahatladım.

                   Bunlar ilerlemiş bir toplumun işâretleri miydi? Hangi inancın ürünüydü?

                   İsraf, çılgınlık, delilik, sarhoşluk, berduşluk, abuk-sabukluk, öyle mi?!

                   İçki, kumar, piyango, dans, uryanlık, şehvet. Bunların hangisi akıl işi?

                   Müslüman bir millet olduğumuza ve Müslüman bir çevrede yaşadığımıza göre bütün bu olanlar hangi âyete ya da hadîse göre yapılıyordu?

                   Onlar şu âyetleri duymamışlar mıydı:

                   “Ey îmân edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar(putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.” Mâide 90

                   Yüce Mevlâmız bunu yaparken, bize olan sevgi ve şefkâtinin tezâhürü olarak, aklımıza ve gönlümüze hitap ederek gerekçelerini de sunuyor:

Şeytan içki ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi, Allâh’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık (bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?” Mâide:91

                   Buna rağmen bu insanların yaptığı ne? Bu bizim toplumumuza yakışıyor mu?

Size geçen yılları lûtfeden, yeni yıla eriştiren Allâh’a şükrünüz bu mu?

                   O’nun tüm yasakladıklarını bir araya getirip fütûrsuzca yaparak, emirlerine karşı bayrak açmışçasına bir tavır sergilemek hangi tür babayiğitlik kapsamına giriyor?

                   Bu dünyâya gelmek  elinizde olmadığı gibi, gitmek te değil.

                   Her şey Allâh’ın hâkimiyetindeyken bu aykırı taşkınlıklar neyin nesi?

                   Bu taşkınlıkların sonunun ebedî şaşkınlık olacağı hiç aklınıza gelmiyor mu?

                   “Elif, Lâm, Râ. Bunlar Kitab’ın ve apaçık bir Kur’ân’ın âyetleridir.

İnkâr edenler zaman zaman, keşke biz de Müslüman olsaydık diye arzu ederler.

Onları bırak; yesinler, eğlensinler ve boş ümit onları oyalayadursun. (Kötü sonucu) yakında bilecekler!” Hicr 1-3

                   Bir de işin, “Kim bir topluluğa benzerse o da onlardandır!” hadîsi var ki her müslümanın elini ayağını titretmeli, bu tür gafletlerin insanı, günahtan çok daha öte yerlere, dönüşü olmayan sonsuz felâketlere  götürebildiğinin hatırdan çıkartılmaması gerekmektedir.

                   Allâh’ın, Peygâmberin yolu ve azîz miletimizin bin yıllık tecrübesi varken, neye göre yapıldığı, kaynağının ne olduğu, nereye götürdüğü bilinmeyen mecrâlara sapmanın ne anlamı ola ki? Gelin dostlar biz yıl başında da, ay başında da, hafta başında da her zaman, her hâlükârda “biz” olalım. Herkes kendine yakışanı yapsın ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

01.01.2008


Mar`12
28
BAYRAMLAŞALIM DOSTLAR!
MIZRAP 2007

Yorumlar(0)

Bugün arife günü, yarın kurban bayramı

Fırsat bilelim bunu; bayramlaşalım dostlar!

Teşrik tekbirleriyle başlamışken sabahla

Bulalım bir yolunu; bayramlaşalım dostlar!

 

Bırak varsa artık sen, herşeyi bir tarafa

Dargınlık küskünlük yok; hepsini kaldır rafa

İslam; selam, selamet; barış demek bir defa?

Düşün işin sonunu; bayramlaşalım dostlar!

 

Rabbimiz istiyor ki; biz kardeşler olalım

Ezanlar çağırınca huzurlara dolalım

Hem hal-hatır soralım; mutlak yardımlaşalım

Kardeşliğin kanunu; bayramlaşalım dostlar!

 

Konu-komşu, dost ahbap; akraba uzak-yakın

Ziyaret etmek varken, gayrıya gitme sakın

Bayram hepimizindir; bencilliğe yok hakkın

Al çelik-çocuğunu; bayramlaşalım dostlar!

 

Unutma ninen deden bekliyor pencerede

Nerede çocuklarım, torunlarım nerede?

Bol soğanlı kavurma buğluyor tencerede

Çekerek kokusunu; bayramlaşalım dostlar!

 

Tatlı, börek, helvalar; derken fokurdar çaylar

Şekersiz bayram olmaz; de mi, bayanlar baylar?

Çocuklar ayrı dünya; çekilmekte halaylar

Bırakarak gururu; bayramlaşalım dostlar!

 

Doğusu batısıyla hepimiz tek milletiz

Sabıka kaydımız yok; evrakımız tertemiz

Şehitler diyarıyız; ak sakallı dedemiz

Şad edelim ruhunu; bayramlaşalım dostlar!

 

Kurban Allah içindir; “kurban” gibi olmalı

Bakmalı hiç olmazsa, hatırası kalmalı

İnsan neyi ne için yaptığını bilmeli

Tutalım kuyruğunu; bayramlaşalım dostlar!

 

Ruhunu anlayalım, etini pay edelim

Gidilecek yerlere bir parçayla gidelim

Arzı, Halil İbrahim sofrası eyleyelim

Duyalım hoşluğunu; bayramlaşalım dostlar!

 

Mübarek olsun bayram Muhammed Ümmetine

Dualar eyleyelim buluşmak niyetine

Bayramları lutfeden, yar eder Cennetine

Bilelim kulluğunu; bayramlaşalım dostlar!

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

18.12.2007


Mar`12
28
KÖYDE BİR GÜN ya da ÖLÜM ŞUURUYLA YAŞAMAK
MIZRAP 2007

Yorumlar(0)

Geçtiğimiz haftasonu köydeydik. Mâlum, köylerde şimdi bahçeleme tâbir ettiğimiz budama zamânı. Çoğu insan hafta sonunu köylerde çalışarak geçiriyor. Kimi bahçelerde, kimisi tarlalarda, kimisi de ormanda. Yüce Rabbimizin lûtfettiği, şu an bol ve ucuz olan hamsi alıp da köye piknik yapmaya gelenler de yok değil. Ancak ağırlık, bir yandan bahçe temizliği olmakla berâber, bununla bağlantılı olarak yakacak tedâriki için çalışmaya gelenler çoğunlukta. Meselâ biz, bahçelerimizde gittikçe çoğalan, kabaran ve fındıklıkları bürüyerek gölgeleme eğilimini çoğaltan ağaçları budamak ve seyreltmekle meşgûldük. Bir yandan da daha önce bahçelediğimiz ocakların kesilmiş dallarını çırparak odun hâline getirdik. Ağaçlardan ve dallardan elde ettiğimiz odunları çarşıya götürmek üzere  kamyona yükledik. Hem bahçeler temizlendi, hem de bir sürü odun yapmış olduk. Özellikle hamlıktan dolayı biraz yorulur gibi olsak ta sonuçta temiz hava aldık. Bir şeyler yapmanın, bağı-bahçeyi püsürden kurtarıp temizlemiş olmanın hafiflik ve mutluluğunu tattık.Yüce Rabbim sağlık versin yoksa; çalışmak zevkli oluyor.

                   Hele, bizimkisi gibi güzel köylerde, bir de hava müsâit oldumu, değme keyfine gitsin. Çocukları da götürmüştük; halasıgillerde, onların çocuklarıyle berâber mutluluk içerisinde, kendi âlemlerinde geçirdiler günü. Elleri-ayakları toprağa değdi. Köpeklerle havladılar. Kedileri yakalamaya çalıştılar. Purlarda araba yarıştırdılar. At niyetine çubuk sürüklediler. Dışarıda hamsi ızgara yapan büyüklerine odun getirdiler. Gözlerini duman yaktı. Onlarla birlikte üşüştüler ızgaranın başına. Bir yanda tertemiz hava. Ayakların altı yemyeşil çimen. Harmanın çevresinde patates çiçekleri. Pembe, kırmızı güller. Sarı çiçekler. Hoşgıran çiçeklerini de belirtmeden geçmeyelim. Büyük yenge sabahtan beri pancarlıktaydı. Oğluyla birlikte dörünüp durdular orada. Bir yandan pancar toplarken, bir yandan da pancar tohumu ekmişler söylendiği kadarıyla. Mârullar, maydanozlar; sâdık yârimiz, birgün koynuna yatacağımız kara toprağın cennet örneği hediyeleri. Fadime Ana daha aşağılarda, tarlanın alt eteğinde, elinde kazma bir şeyler yapıyor. Ne yaptığını bilmiyorum. Merak ta etmedim. Bildiğim bir şey varsa, o da; hem köyde olmak, hem de yan gelip yatmak diye bir şey yok. Köy deyince toprak akla geliyor. Köyün hâkimi toprak ve sen onun çağrısına uymamazlık yapamıyorsun. Köy deyince hep iş akla geliyor. Onun için köylerde iş hiç tükenmez. Onun için köylerde bereket tükenmez.

                   Çalıştığımız bahçe köyün orta yerinde, Melet Vâdisi’ne bakıyor ve aşağı-yukarı 20 pâre köyü uzaktan görebiliyorsunuz. Uzaklardan motor sesleri geliyor. Yer yer dumanlar yükseliyor. Anlaşılan bahçelerde hayli çalışanlar var civâr köylerde. Namaz vakti geldiğinde çeşit çeşit ezanlar sizi namaza ve felâha dâvet ediyor. Uyanık olmaya, görünürdeki güzelliklere takılıp kalmamaya, o güzellikleri bahşedeni hatırlamaya ve O’nu anmaya çağırıyor. Bir yandan davullar çalıyor. Yapraklar dökülmüş. Evler, yollar meydana çıkmış. Şuayip Tepesi’nde kalan yapraklarda turuncu renk hâkim. Çoğu dallar artık kolsuz-kanatsız. çoğunluk kışın soğuğuna karşı duâya durmuş gibiler.

                   Bir zaman sonra Kur’an sesleri geliyor bir taraflardan. Bir yerlerde mevlit mi okunuyor, yoksa yeni defnedilmekte olan bir mevtânın kabrine toprak atılırken Kur’an’la mı uğurlanmaya çalışılıyor şefaâti umularak. Bilemiyoruz. Bildiğimiz bir şey varsa bir yanda ölüm bir yanda düğün, bir yanda keder bir yanda neş’e hayat devâm edip gidiyor. Hepsi de bizim için! Siz uzaktan dinlerken, yer yer ölüler sanki davulla gömülüyormuş hissine kapılıyorsunuz. Ölümle düğün kavramları yan yana duruşuyor ister-istemez. Birden Mevlânâ çıkıp geliyor aşağıdan yukarı ve Allâh’ın selâmını veriyor. Sonra da ekliyor ellerini ağaçlara doğru götürerek:

“Bu ağaçlar toprak altındaki insanlara benzerler; ellerini topraktan çıkarıp halka doğru yüz türlü işârette bulunurlar. Duyana söz söylerler… Yeşil dilleriyle, uzun elleriyle, toprağın içindeki sırları anlatırlar…”

“Toprağa hangi tohum atılmıştır da bitmemiştir? İnsanların tekrar dirileceklerinden niçin şüphe ediyorsun?”

“HAK’LA BİR OLUNCA ÖMÜR DE HOŞTUR, ÖLÜM DE!”

“Cenâzemi görünce feryâd edip ağlama! Benim vuslat ve mülâkâtım (sevdiğimle buluşmam, yâni düğünüm!) asıl o zamandır!”

                   Gönül Sultanlarımızdan Mehmet Zâhid KOTKU Hazretleri de “Mü’minler için ölüm yoktur; ancak, bir âlemden başka bir âleme göç vardır.”buyuruyor.

Yüce Mevlâ cümlemizi “ölüm” şuuruyla dopdolu olarak“yaşatsın!” ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

20.11.2007


Toplam 517 Blog, 104 Sayfada Gösterilmektedir.
«« « 19 20 21 22 23 [24] 25 26 27 28 29 » »»

En Çok Okunanlar Son Yorumlananlar Hakkımda
POPÜLER MASONLAR ORDUDA (7140)
AKROSTİŞ YAZILARI (5512)
FOTOĞRAF-NÂME (5186)
MODA-NÂME (5064)
EYMÜR-NÂME 2 (4928)
EYMÜR-NÂME 1 (4652)
Bedford-nâme (4624)
Nûri KAHRAMAN (4617)
EYMÜR-NÂME 3 (4590)
BAYRAMLAŞALIM DOSTLAR! (3949)
ÜÇ ÖZTÜRK, BİR MEVLÂNÂ.. (1)
CHP-NÂME (1)
GACAROĞLU AHMET EFENDİ (1876-1962) (1)
FOTOĞRAF-NÂME (4)
37 YIL ÖNCESİ, KÖYDE BU GÜN.. (1)
NASIL BİR İL BAŞKANI? (1)
ERKAN TEMİZ BEYİN TELEFONU (1)
BİZ DE İMAM-HATİPLİYİZ Sn. ADİL AKYURT (1)
MODA-NÂME (3)
AKROSTİŞ YAZILARI (4)
 

Www.GirdapTasarim.Com Tarafından Hazırlanmıştır...