|
|
“HÂCET” GÜNÜ, BERAT GECESİ…
Aslında, HACET KÖYÜ, BERAT AYI başlığı daha uygun düşebilirdi bu yazıya. Çünkü, söz konusu olan şey Cumartesi günü kalabalık bir grupla ziyâret ettiğimiz HACET KÖYÜ idi. Vesîle de, köye kazandırılan Osmanlı tarzı câmiydi. Câmiin yapılmasına, hepimizin yakından tanıdığı, bir zamanlar Ulubey Merkez Câmi ve daha sonraları da Ordu Köprübaşı Câmilerinde görev yapan Veysel TATLI Hocamız ve âilesiydi. Hocamızın mâlikânesi de, camiye, yakın denecek bir mesâfede. Sık evler, bir kasaba görüntüsü de kazandırmış köye. Dükkândan öte, güzel bir market te var.
Burası Bulancak’tan 13 km. içerde, yükseltiler arasında oldukça düz sayılabilecek, plâto niteliğinde güzel bir köy. Oradan Bulancak sâhillerini izlemenin doyumsuz bir zevki var. Toprak olarak da çok verimli olduğu gözüküyor. Yazarımız Mehmet Ali AYDIN Beyi, asfalt olmasına rağmen oldukça dar sayılabilecek ve aynı zamanda bol virajlı, iki arabanın çoğu yerde yan yana geçişemediği bu yolları aşarak sık sık buraya kaçmasını sâdece hanım köyü olmasına bağlamak biraz haksızlık olur gibi geliyor bana.
Gerçi çok tanıyabildiğimizi söyleyemeyiz ama, ilk intibâ îtibârıyle, köy hakîkâten güzel, verimli, tatlı bir köy. Oraya varana kadar yokuş-bayır, oradan ilerisi de derin bir vâdi, iniş-yokuş; lâkin burası iki vâdi arasında bir yüksek ova misâli. 7 Ekimde yapılacak resmî açılışa, müftü Şâban SADAN Hoca, herkesi dâvet etti. Katılabilirsek, daha da yakından tanıma fırsatı buluruz inşâllâh. Ancak, benim hanım köy Yaraşlı’yı YARAYIŞLI Köy olarak nitelediğim gibi, bu köyün de, her şeyden önce Mehmet Ali AYDIN Bey için gerçek anlamda bir HÂCET Köyü olduğu muhakkak.
Latîfesi bir yana, bu güzel köyün ismi de en az kendisi kadar güzel ve anlamlı. Bu adın bir hikâyesi olmalı. Hem de, hatırı sayılır gerekçe ve sebeplerin süslediği, kültürel motifleri zengin bir hikâye. Bolluk-bereketi; memleketin kıraç ve yoksul dönemlerinde, her hâcet ve ihtiyâca cevap veren bir vâriyeti mi ifâde ediyor, yoksa mânevî husûsiyetler de mi söz konusu, inşâllâh öğreneceğiz. Aslında, tüm köylerimizin ve oralardaki belli-başlı yerlerin isimlerinin hikâyesi araştırılıp yazılsa, neredeyse bir külliyât çıkar ortaya. Ama, neylersiniz ki, böyle merak ve tutkularımız yok. Her neyse; burası ayrı ve bambaşka bir konu.
O gün Câmi doldu taştı. Çünkü, sohbet için çok özel bir misâfir dâvet edilmişti; Osman Nûri TOPBAŞ. Hoca Efendi, ülkemizin yetiştirdiği, tüm Türk ve İslâm Dünyâsında faaliyetleriyle tanın bir hizmet kervanını yürüten önemli kanaat önderlerinden biri. Veysel TATLI Hocamız da bu anlamda Kafkas boylarında yapılan hizmetlerle ilgileniyor. Birkaç sene önce Mehmet Ali Bey ve Suat Kardeşle berâber kendisinin misâfiri olarak dolaştığımızda yapılan hizmetleri, okuları, kursları, ilâhiyât fakültesi binâlarını bizzat gördük. Allâh(CC) öncülük edenlerden, destek çıkanlardan, bizzat ya da duâ ederek katkıda bulunanlardan, cümlesinden râzı olsun.
Veysel Hoca’nın imâmeti ve Ahmet ÖNEY’in tilâvetinden sonra Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi konuştu. Konu tamâmen mescid ve câmi yapmanın önem ve fazîleti, câmi ve mescidin ilk yapılışı, anlam îtibârıyle mâhiyeti, bu günkü fonksiyonu, mü’min-mescid-namaz-cemaat birlikteliği, namazın önemi gibi konulara değinildi. Gerçek namazın nasıl olması gerektiği anlatıldı. Buradan BERAT GECESİ’ne gelinerek, bu gecenin çok iyi değerlendirilmesi, tüm hâcetlerin Allâh’a arz edilmesi, bu gecenin fazîletinin idrâkinin önemli olduğuna vurgu yapıldı.
Erzurum’dan, Samsun’a, Fatsa’dan Azerbaycan’a, İstanbul’dan Giresun’a bir çok yerlerden misâfirlerin duygu ve dikkâtle dinlediği ve yer yer değineceğimiz sohbetin ardından tüm katılımcılara ikram yapıldı. Câmi, müştemilât larak, alt katı ve ilgili birimleriyle, üst avlusuyla berâber gerçekten bir şaheser. Hocaefendi’nin de ifâde ettiği gibi, bundan sonra burayı değerlendirmek, cemaatle doldurmaya çalışmak hedef olmalıdır.
Bu akşam Berat Kandili. Hocaefendimizin de sohbet esnâsında değindiği gibi, Müslümanların, Mescid-i Aksâ’nın kurtulmasına liyâkât kesbetmeleri gerekli. Bunun için duâdayız. Gayretlerimizin hedefinde tüm mescidlerimizin, mekânlarımızın ve insanlarımızın hidâyet, istikâmet, ferah, hürriyet ve kurtuluşu var. Bu gecenin şuurla idrâk edilmesi, arınmalara, durunmalara, daha soylu duruş ve başarılara vesîle olması en büyük dileğimiz.
Hâcet Köyümüzün câmii hayırlı olsun. Kandilimiz, maddî-manevî tüm ihtiyâç ve hâcetlerimizin dille, duâyla, ibâdet ve taatlarla en güzeliyle ifâde edilip, Hak katından feyiz ve bereketlerle cevap bulmasına, sonuç îtibârıyle dünyevî-uhrevî Beratlara vesîle olsun inşâllâh.
Üç Ayların 2.sindeyiz. Ramazana ramak kaldı. Rabbimiz, tüm bu mânevî zaman
dilimlerinin kadr ü kıymetini bilmeyi, bu şuur üzere yaşamayı nasip eylesin.
Bu mânevî süreçlerin, milletimiz, memleketimiz, tüm İslâm âlemi
ve beşeriyet için hayırlar, bereketler ve beratlara vesîle olması dileğiyle,
sizlerin, bizlerin ve cümlemizin kandilleri mübârek olsun duâ ve dilekleriyle
bugünkü sözlerimizi noktalıyoruz ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
25.07.2010 |
|
|
| O BİR TÜRKÇE SEVDALISI
Ölüm yıldönümü münâsebetiyle, yöremizin medâr-ı iftihârı, ilim, kültür ve sanat adamı, dünyâ çapında kendini tanıtmış, Türk Edebiyâtı Profesörü, Mehmet ÇAVUŞOĞLU merhûmu, konunun bizce önemine binâen sık sık gündeme getirmeye çalışıyoruz. Bu meyanda, âile fertleriyle de haberleşiyoruz. Nitekim, kardeşi F. Gürbüz YILMAZ Hanım’ın bir-kaç yazısına da gazetemizde yer verdik. Yine, Sosyolog-Yazar Cafer VAYNİ Bey’in de bir yazısını yayınladık. Yerel değerlerimizi tanımak ve tanıtmak, şehrimizin kültür ve sanat hayâtına zenginlik katmak, genç nesilleri ve insanlarımızı kıymetlerimizle buluşturmak adına yaptığımız bu yayınların ilgiyle karşılandığını görmek ve şâhit olmak, bu konudaki gayretlerimizi daha da anlamlı ve oylumlu bir boyuta taşıyor.
Bu ilgiden, merhûmun âilesi de memnun doğal olarak. Ellerinden geldiğince bize destek olmaya çalışıyorlar. Bu vadîdeki faaliyetleri daha ileri boyutlara taşımaya çalışıyoruz hep berâber. Zamanın bize, Prof. Dr. Mehmet ÇAVUŞOĞLU adına daha kapsamlı faaliyetleri hediye edeceğine inanıyoruz. Bu yöndeki gayretlere bir örnek olmak üzere, geçen günlerde gerçekleşen bir yazışma örneğini buraya alıyoruz. Ki, ÇAVUŞOĞLU isminin ne ifâde ettiği sorusunun cevâbına, biraz daha yaklaşalım.
Öncelikle, şu anda kendisi de Samsun OMÜ’de Öğretim Üyesi ve aynı zamanda Bölüm Başkanı olan bir öğrencisinin mektubunu bize gönderen F.G.Yılmaz’ın bize gönderdiği takdim bölümünü arz edelim:
“Merhaba Nuri Bey, Ağabeyimin Ordulu öğrencilerinden Mehmet Aydın'ın bana yazdığı maili size gönderiyorum. Uygun gördüğünüz şekilde değerlendirebilirsiniz. Ben, kendisine yazdım ve durumu izah ettim, sizden bahsettim. O da, hatırlayabildiği bir anektodu göndermiş. Eh. Ne demeli... Sağolsun... Bu mektubu olduğu gibi yayınlayabilirsiniz…
Baki selamlar. F. G. YILMAZ [email protected]” İnşâllâh bir gün, hocası adına Ordumuzda yapılacak bir akademik toplantıda tanışmayı umduğum Sn. Mehmet AYDIN’ın, kardeşi Gürbüz Hanım’a, onun ağabeyi, kendisinin de hocası olan Prof. Dr. Mehmet ÇAVUŞOĞLU konusu bağlamında yazdıkları.
“ Merhaba Gürbüz Abla, Prof. Dr. Mehmet Çavuşoğlu hatırlanması ve bilinmesi gereken örnek hocalardan biriydi. Bu çerçevede Nuri Kahraman'la Salih Okumuş'un attığı adımlar doğru. Mehmet Çavuşoğlu Doçentti ve bize yalnızca 1. sınıfta derse gelebildi.
Dersin birinde bir grup meraklı öğrenciyi alıp Topkapı Sarayı'na götürdü.
Orada bize hem sarayı tanıttı hem de Divan edebiyatının sarayla bağlantısını anlattı. Hatta orada bir fotoğrafımız da var. O fotoğrafı İstanbul Cumhuriyet Lisesi'nde edebiyat öğretmeni arkadaşım facebook'a koydu. Onu paylaşayım yeniden. Çavuşoğlu başka bir odadaydı ve ben askerden dönmüştüm. Mertol Bey bana
İzmir'den Fikret Türkmen'in asistan aradığını, oraya gidip gidemeyeceğimi sormuştu. Ben de hocaya yabancı dil çalışamadığımı söyledim. Bunun üzerine rahmetli bana "Bırak evladım yabancı dili, Türkçe biliyor musun?" dedi. Elbette bu soru düz anlamıyla bir hakaret olarak anlaşılabilirdi. Ama hocanın amacı hakaret değildi. Ordu Fen-Edebiyat'a bir yıl derse gittim, oradaki kütüphanede hocanın kenarlarına notlar aldığı kitaplara dokunmak bana çok heyecan verici geldi. Bu kandil gecesinde ruhu şad olsun. Sizin de kandiliniz mübarek olsun. Mehmet Aydın OMÜ Eğitim Fakültesi Türkçe Böl. Başkanı 55139 Kurupelit / Samsun” [email protected] Ordumuzun akademik ve kültürel hayâtına enginlik ve de zenginlik katacağına inandığımız, merhum ilim adamımızla ilgili daha kapsamlı faaliyetlerde buluşmak dileğiyle ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
23.07.2010 |
|
|
ESKİPAZARA HİCRET
Geçen hafta Cumâ namazını Eskipazar’da kıldık. Câmi tıklım tıklım doluydu. İnsanlar biraz da nefes alma, şehrin gürültüsünden uzaklaşıp bağ-bahçe, taş-toprak havası soluma adına geliyorlar buraya. Gerçekten burası, daha önceleri de bir çok defâ ifâde ettiğimiz gibi ağaçları, yeşil doğası ve kendine özgü gizemli atmosferiyle câzibe merkezi.
Yıllarca, burada kır gezisi düzenlemiş olmamızın temelinde de bu özellik ve güzellik vardı. Lâkin, iyi örnek olamamış, gâye hâsıl edememiş olmalıyız ki, kimse Kır gezilerini devâm ettirmeye tâlip olmadı. Yazdığımız-çizdiğimiz, sık sık hatırlatmalar da yaptığımız hâlde, gençleri, -tâbiri câizse- gaza getiremedik. Ama, eğer gelecek sene de bu işe sâhip çıkan olmazsa, Rabbim fırsat verirse, bu işi kaldığı yerden devâm ettirmeye çalışacağım inşâllâh. Bir yere not ediniz ve eğer unutursam bana hatırlatınız. Çünkü, böyle bir yerin, fonksiyonsuz kalmasına gönlüm râzı değil. Kaldıki burası bizim her anlamda her şeyimiz. Her şeyden önce bir kültürel pusula niteliği var buranın.
Eğer bunu, etkili, yetkili ve de görevliler de fark edebilmiş olsalardı, orası ilimizin en gözde mekânlarından biri olabilirdi. Yine de olacaktır, inanıyorum; ama, orayı keşfedip mânâ ve maksûduna uygun bir şekilde değerlendirerek, insanlarımızın hizmetine sunma şerefi kime âit olacak, onu çok merak ediyorum. Bu, birilerinin gitmesine, birilerinin gelmesine mi bağlı, onu zaman gösterecek. Ancak, bunu böylesi bir beklentiden önce, bir himmetle yapmaya çalışmanın, şehrin târih, kültür, figür, otantizm ve mâneviyât açlığına bir çâre olmak adına daha doğru olacağına ve hattâ bunun gerçekleştirilme noktasında acele edilmesi gerektiğine inanıyorum.
Ben bildim bileli orada görev yapan, buranın durumunu hepimizden iyi bilen Hocamız biz câmiye vardığımızda vaaz veriyordu:
“Sizden biriniz bir kötülük gördüğünde, onu eliyle düzeltsin; buna gücü yetmezse diliyle söylesin; buna da gücü yetmezse kâlbiyle buğz etsin ki, bu da îmânın en zayıf noktasıdır.”
Hadîsini anlatıp açıklıyordu. Komşular ve inanan kardeşler olarak birbirimizle yardımlaşmamız gerektiğine vurgu yapıyordu. Bu hadîsi nasıl açıklayabilirsiniz ki? Bunun ucu-bucağı gelir mi? Buna bugünün hocalarının ilmi ve yüreği yeter mi? Bugünkü hâllerimizi, bu hadis ışığında açıklamaya kalksak buna ciltler yeter mi? Bunun ne anlama geldiğini, bizlere yüklediği sorumlulukları irdelemeye çalışsak, hangimiz onun ağırlığının altından kalkabilir?
Hocamız, hutbede de HİCRET konusunu işledi. Tüm bu konular, müesseseler ve kavramlar hep bizler için. Hepsini bir araya getirdiğimizde bir bütün sistem çıkıyor ortaya. Ve hepsi bir arada bir anlam taşıyor. Tıpkı, bir binânın ya da aracın, tek tek parçaları ne kadar kıymetli olursa olsun, bir bütün teşkil etmeyince, bir taraf eksik olunca ortaya istenen sonuç çıkmayınca bir anlam ifâde etmediği gibi, dindarlık da, bir takım esaslara uyup, diğerlerini göz ardı edince Allâh katında da, insanlar yanında da kıymet-i harbiyesini kaybediyor.
Hicret, yalnızca kişisel anlamda bir yerden bir yere gitmek değil; aynı zamanda toplumsal anlamda, bir yerleri bir yerlerden bir yerlere, daha doğrusu, topluma ya da çevreye yapılacak hizmet, himmet ve gayretlerle onları bulundukları durumlardan daha güzel bir hâle getirmektir. Tıpkı, insanın kendini fikirle, zikirle, sabırla değiştirmesi, bulunduğu hâlden daha güzel bir hâle geçmesi, ahlâkını, edebini artırmaya çalışması gibi.
Yüce Mevlâ hepimizi, dînini-diyânetini samîmiyetle yaşamaya gayret edenlerden,
bir kul olarak üzerine düşenleri bir hicret duygu ve rûhuyla îfâya çalışanlardan,
eliyle, diliyle, kâlbiyle Hak için, hakîkâtli gayretler gösterenlerden eylesin…
Cumâmız mübârek olsun. Gönüllerimiz, Eskipazar Câmii ve avlusunun serinliği,
inancımız, örfümüz ve de irfânımızın derinliğiyle dolsun ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
22.07.2010 |
|
|
İLGİLİLERE ÇAVUŞOĞLU MEKTUBU
Sayın İlgililer; öncelikle hepinizi sevgi ve saygıyla selâmlıyor, işlerinizde hayırlar diliyorum.
Şu an, bu satırları okuyanlar dâhil, aklı-fikri, his ve kâlbi olan herkes bu hitabın muhatabıdır.
Bugün sizlerle hepimize özel ve aynı zamanda güzel bir konuyu paylaşmaya çalışacağız.
Bilmem bunu nasıl karşılarsınız? Ben söyleyeyim de, sonuçta takdir tamâmen sizlere âit.
Hepimiz olduğumuz yerlerde hem ülkemizin hem de toplumumuzun birer parçasıyız.
İster âmir olalım, ister memur; ister asker olalım ister sivil, ister seçilmiş olalım ister seçen.
Sonuçta hepimiz aynı topraklarda yaşıyor ve aynı havaları teneffüs ediyoruz. O hâlde herkesin hepimizin, kendine âit yükümlülükleri kadar milletine ve vatanına dâir sorumlulukları da var.
Bunu söylemek zâid aslında belki ama, yer yer birbirimize hatırlatmalar yapmada fayda var.
Artık, gitgide daha sivilleşen bir toplum oluyoruz. STK’lar her konuda daha faal durumdalar. Bizler de, çevremizin ve bütünüyle şehrimizin daha iyiye gitmesi için yardımlaşmalıyız.
Bu madden olduğu kadar, fikren ve mânen de olabilir, bizim yapmağa çalıştığımız gibi.
Ordumuz güzel. Mevlâ’nın doğal letâfetleri bol ihsan ettiği bir yer. Şehrimizi seviyoruz.
Ancak, her verilen şey emânettir. Korunmak ister. Îtinâ ister. Hizmet ve de samîmiyet ister.
Unutmayalım ki bu şehir de bize bir emânettir.
Sâdece sefâlar değil; vefâlar da görmek ister.
Sevgili okurlar, değerli ilgililer! Bu gün vefâ adına, Ordu’muz için güzel bir iş yapabiliriz.
Hem şehre vefâ, hem köye, hem tüm geçmişe; hem kültüre, hem edebiyâta, hem de değerlere.
Bakınız, hükûmet yıllarca beklenen bu hizmeti projelendirip, kısa sürede tamamladı.
Bunda başta bakanlarımız, milletvekillerimiz olmak üzere, tüm ilgililerin katkısı oldu.
Vâlimizin Kültür-Turizm’den gelmesi ayrıca bir şans oldu ve hizmete ivme kazandırdı.
Kültür sarayımız bitmek üzere. Bu şaheser Ordumuz için şimdiden hayırlı-uğurlu olsun.
İşte, tam bu noktada, şunu kamuoyuyla paylaşmayı vaz geçilmez bir görev addediyorum.
Gelin bu güzel esere, onun güzelliğine ve yöremiz kültürünün özelliğine göre bir ad koyalım!
Prof. Dr. Mehmet ÇAVUŞOĞLU KÜLTÜR SARAYI
Perşembe İlçemizin Sarayköy’ünden, Türk Edebiyâtı’nda dünyâ çapında zirve bir ilim adamı. Ordu’dan öteye, Türkiye’ye mâl olmuş bir isim; Prof. Dr. Mehmed ÇAVUŞOĞLU.
O, hem bir yerel değerimiz hem de Üniversite Şehri Ordu’ya adıyla-sanıyla kültürel
ve de akademik bir tad katacak, kişiliği ve kimliği ile bizi temsil edecek liyâkâtli bir isim.
Onun ismi, başlı başına kültürü, edebiyâtı, sanatı ve bilimselliği çağrıştıracak bir isim.
Verdiği eserler, çalışma disiplini, bilimsel ciddiyeti ile gençlerimize örnek bir isim.
İnternet’e giriniz. Sahasıyla ilgili eserlere ve ansiklopedilere bakınız. Araştırınız.
Karşınıza bizim burada sık sık anlatmaya çalıştığımızdan çok daha fazlası çıkacaktır.
ÜNYE-FATSA ARASI
Ünye ilçemiz bir okula verdiği Ömer ÇAM ismiyle bunu yaptı. Anmalarla sürdürüyor vefâyı.
Fatsa ilçemiz de, Necip Fâzıl KISAKÜREK ismiyle kültürel ve sanatsal bir trend arayışında.
Ordumuza da hem kültürel, hem akademik boyutu, hem de yöreye sıhrî âidiyeti dolayısıyla bu ismin çok uygun düşeceğini belirtmek istiyorum. Böyle bir girişimin, tüm bürokratik, akademik çevrelerde, kültür, sanat ve edebiyât dünyâsında çok olumlu yankılar yapacağını,
Ordu, Ordulular ve önayak olanlar için artı teşkil edeceğini şimdiden rahatlıkla söyleyebiliriz.
Üniversite Şehri Ordu’nun Kültür Sarayı’na bu isim çok yakışacaktır doğrusu:
Prof. Dr. Mehmet ÇAVUŞOĞLU KÜLTÜR SARAYI.
Bence çok güzel olacak. Bu ismin çağrışımları doğal bir kültürel zenginlik getirecek yöreye.
Bu ismi duyan tanımak isteyecek, eserlerine yönelecek, kültür ve edebiyâtımızla karşılaşacak.
Gençlerimizin öz güveni, aşkı, şevki, iştiyâkı artacak; kelimeleri ve ümitleri çoğalacak.
Bu isim adına düzenlenecek yarışmalar, panel ve sempozyumlar gibi tüm bilimsel aktiviteler, ve diğer etkinlikler Ordumuz için, başlıbaşına 2. bir üniversite fonksiyonu teşkil edecektir.
Siz okuyucularımız ve ilgililerden, siyâset, bürokrasi ve kültür çevrelerinde bulunanlardan, sorumluluk mevkiindeki yetkililerden istirhâmımız, bu husûsu ilgi alanlarında tutmaları,
her vesîleyle gündeme getirmeleri, dilek, arzu ve temennîleri ilgililerine ulaştırmaları,
bu vâdîde üzerlerine düşen her ne olabilirse onu yapmaktan geri durmamalarıdır.
Çocuklarımızın ismi önemliyse, onların her gün okuyacağı, örnek isimler de önemlidir.
İsimler bizim duygu, düşünce ve kültür kodlarımızdır. Toplumların işâret taşlarıdır.
İSİM-CİSİM
Sözün özü, KÜLTÜR SARAYI’na verilecek isim de en az onun binâsı kadar önemlidir.
Dolayısıyla, inşâllâh merâmımızı arz edebilmiş olmayı gönülden diliyorum.
Bundan sonrası sizlerin ve de bizlerin gayretleriyle etkili, yetkili olabilecek herkesin,
Vilâyetin, siyâsetin, bakanlarımızın, vekillerimizin; kısaca hükümetin,
ve de bilhassâ Sn. Ertuğrul GÜNAY Bey’in uhdesinde ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
21.07.2010 |
|
|
| ORDU, ŞEHRİN NERESİNDE?
Hep berâber bizzat şâhit olduğumuz gibi, güzeller güzeli bir bölge ve yörede yaşıyoruz.
Boztepe’si, karşı sıra dağları, yaylaları, sâhilleri, yerleşimiyle müstesnâ bir doğamız var.
Ancak, bizler için daha önemlisi, o toprakların geçmiş üzerinden bizlere taşıyıp getirdikleri,
bizlerin de emânet edilen o kazanım ve birikimler üzerine neler katabilmiş olabildiğimizdir.
Bu anlamda, o yörenin yetiştirdiği değerler ve onlara gösterilen vefâ tezâhürleri önemlidir.
Hep biline gelir ki, dünyanın her çağa ilişkin, her şehrin de kendine mahsus bir dili var.
Bu dil, hareket ettikçe, konuştukça, hayâtiyet gösterdikçe şehir de kendi varlığını hissettirir. İrfanımızda şehir; “yaşanmaya değer hayat”ın sürdürülebileceği yer ve çevreyi ifade eder.
Daha yeni idrâk ettiğimiz hicrî yeni yıl bize bu anlamda yenilikler ilham edebilmelidir.
Hicretin, bugüne bakan yüzü gösterilmeden, yalnız olayı anlatmakla gâye hâsıl olmuş olmaz.
Bulunduğumuz yer yaşanabilir bir yerse problem yok. Ya değilse; o zaman arayış başlayacak!
Yaşadığımız çevre daha güzel olsun için sürekli bir çaba göstermek hepimizin görevidir.
Bu gerçek, ekonomik, siyâsî, sanatsal, mîmârî, kültürel ya da çevresel, her anlamda böyledir.
Nitekim, büyüklere göre şehrin anlamı; tarihsel süreçte geçirdiği değişimler ne olursa olsun,
bütün zamanlar boyunca onu değerli kılan, sâkinlerinin “nasıl bir hayat tarzı”nı seçtiği,
gelecek nesillere neler bıraktığı, hangi ‘değer, eser, kriter ve mânâ”lara yataklık ettiğidir.
Dolayısıyla, bir mekân ya da yerin değeri orada yetişen ve oturan kişilerin değeriyle ölçülür.
İnsanca ve hakça yaşama ideâli olan insanların sıkıldığı şehirler kasvetli şehirlerdir.
Özellikle ilimiz için bu anlamda bir mütâlaaya girişmek çok abestir. Zîrâ, şehrimizin bu anlamda bir fikrî jimnastik geleneği, sancısı ve de bir arayışı hâlâ, ne yazık ki yoktur.
Bizde, şehircilik diye bir anlayış zâten yok. Var olan da sağ ve sol gibi, iktidar ya da muhâlefet gibi en sığ ve basit kavramlar üzerinden tartışılarak götürülmeye çalışılmaktadır.
Böyle bir ihtiyâcın bile farkında olamayacak kadar meselenin çok uzaklarında bir yerlerdeyiz.
Her anlamda bir karambol ve kör dövüşü var ilimizde. Her şey el yordamıyla götürülüyor.
Tıpkı, nereden gelip nereye gittiğini, aslını-asâletini bilmeden yaşayan bohem insanlar gibi.
Şehri bir yere oturtamıyoruz. Şu dönemin şehri diyemiyoruz. Bir yabancı gelse, Allâh vergisi doğanın ötesinde sunacağımız bize ya da soyumuza, geçmişimize âit bir şeylerimiz yok.
Kültürel dinamikler yoksunuyuz. Bunu kabul etmeliyiz. Ve bir hâll yoluna gitmeliyiz.
Mevcut hâliyle şehrimiz, üniversitesine gelen öğretim üyeleri bir yana, öğrencilerine bile hitap edecek sosyâl olgunluktan ve de kültürel gelenek, birikim ve çeşniden uzaktır.
İşin garibi, bunu fark ve dert edecek ne toplumsal, ne siyâsî, ne de entelektüel bir sancı yok.
Bunu Ünye, Fatsa ve Akkuş gibi ilçelerimiz yapmaya çalışıyor. Değerlerine sâhip çıkıyor.
Akkuş’ta AKPINAR BELEDİYESİ ÖMER ÇAM KÜLTÜREL ETKİNLİKLERİ vardı.
Daha önce Ünye eksenli dernek ve kuruluşlar defâlarca ÖMER ÇAM HOCA’yı andılar.
İlçelerimizin yayınladığı dergiler de benzer çabaların ürünü. Kendilerini tebrik ediyoruz.
Sayın yetkililerimizi ve sermâye sâhiplerimizi bu anlamda biraz tefekküre çağırıyoruz.
Kültürel dinamiklerimizi harekete geçirmek adına, isimler tespit edilmeli. Onlar adına bir şeyler yapılmalı. Ya da yapılanlara onların isimleri verilerek, nesillerin tanıması sağlanmalı.
Bu konudaki duygu ve düşüncelerimizi her zaman olduğu gibi paylaşacağız inşâllâh.
Güzel Ordumuz, muazzez yurdumuz her türlü güzel çalışma, gayret ve hizmete lâyıktır.
Bizim de anılacak, isimleri mekânlara verilecek, eserlerinden yararlanılacak insanlarımız var.
Geçmişi ve geleceğiyle bütünleşmiş Ordu şehrinde buluşmak dileğiyle ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
19.07.2010 |
|