Menü

Anket

Sitemizi Beğendiniz mi?
Evet (%73,9)
Hayır (%20,0)
Kararsız (%5,93)

Toplam Oy: 219

Tüm Anketler

Takvim

« Aralık - 2025

»

PT SL ÇŞ CM CT PZ
1 2 3 4 5 6 7
8 9 10 11 12 13 14
15 16 17 18 19 20 21
22 23 24 25 26 27 28
29 30 31

İstatistikler

 Toplam Hit: 4608825
 Sitede Aktif: 2
 Ip: 172.69.59.128
 Browser: Default - 0.0
 Toplam Kategori: 20
 Toplam Blog: 561
 Toplam Yorum: 28
 Toplam Resim: 6
 Toplam Mesaj: 17

Etiket Bulutu

15 Temmuz 2016 Cumâ Dirilişi adayname aile âile Akdeniz Üniversitesi akrostiş anı Antalya Antalya Palas aşık edebiyatı ÂŞIK EDEBİYATI BABA başbakan başkanlık Bedford, Araba sevdası Biyografi cami cemaat cemiyet chp cuma cumhurbaşkanı çocuk edebiyatı Çocuk Edebiyâtı ÇOCUK ŞİİRLERİ dede deneme DÎNÎ ŞİİRLER DİNİ-MİLLİ ŞİİRLER DÖRTLÜK edebiyat eleştiri eymür eymür köyü eymürname GÜZELLEME halk şiiri halk şiri HÂTIRA hâtıralar HAYAT HİKÂYESİ HECE HECE VEZNİ hiciv İMAM-HATİP PİLÂV GÜNLERİ işkence KADİR GECESİ KÂFİYE komşu ülkeler koşma köy yazıları köyname lüleburgaz MANİ Manzum Fıkralar mızrap NÂMELER Nasreddin Hoca NURİ KAHRAMAN okul edebiyatı ordu ordu hayat ordu hayat gazetesi ordu imam-hatip Palace Palas RAMAZAN RAMAZAN EDEBİYATI recep tayyip erdoğan siyâset şiir toplum türkiye ulubey Yalçın Yüksel Yeni Türkiye zulüm

Son Eklenen Bloglar

Mar`12
26
BİR ZAMANLAR GÜNLERDEN YİNE BÖYLE BİR EYLÜLDÜ..
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

BİR ZAMANLAR GÜNLERDEN

YİNE BÖYLE BİR EYLÜLDÜ…

Bu Eylül niye böyle farklı? Niye adı da tadı da bir burukluk hissi veriyor. Sanki bu ayın ismi bile sizi hem bedenen hem rûhen başkalaştırıyor gibi. Duygular yoğunlaşıyor, kavak yelleri fırtınalaşıyor. Eylül adı, romanlara, hikâyelere, şiirlere damgasını vuruyor. Her taraflarda melânkolik bir hava esiyor. Doğada bir telâş, bir telâş; hem de açıktan açığa! Bunu ayan-beyân görüyorsunuz!

Ağustos bitmeyiversin hele; hemen, güneşin yakışı, dağların bakışı, suların akışı, toprağın nakışı değişiveriyor. Her şey birden bire hareketleniyor; yapraklar-çiçekler, havalar-sular, ağaçlar-taşlar; velhâsıl her şey, her şey değişiyor; evriliyor, çevriliyor sözün özü…

Toplumsal ve siyâsî havalar da öyle değil mi? Dünyâdaki ve ülkemizdeki en etkili olaylardan, değişim ve dönüşüm ifâde eden hadîselerden bâzıları da bu aya tevâfuk etmiştir. Dünyâda (bir) 11 EYLÜL var. Türkiye’de de (iki) 12 EYLÜL. Mâlum, hepsi de, önemli değişiklikleri ifâde eden târihler.

Acabâ, okullar da bunun için, sînesinde değişime en müsâit havaları barındırdığı için mi Eylül aylarında açılıyor? Ne dersiniz?! Bana sorarsanız; kesinkes öyle gibi sanki!

Her neyse, bizim konumuz bunlardan hiç biri değil şimdi. Yıllar öncesinin, daha doğrusu, son referandumdan çok öncesi yılların, yine okulların yeni açıldığı, böylesi bir Eylül gününün, ajandamıza düşürdüğü notları paylaşacağız sizlerle. Ayın 9’u, 10’u bayrama denk geldiği, sonraki heyecanlı gündemlerin de bu güne savurduğu -ve böylesinin daha iyi olduğunu düşündüğümüz- hâtıra notları şöyle:

9.9.1989 günü, hayâtımın sürprizli günlerinden biri oldu. İlkokul 2’de okuyacak olan Beyzâ yeğenimin kitap-kırtâsiye ihtiyaçları alınmıştı. Kitapları karıştırırken, bir de ne göreyim; yeni müfredâta göre yazılan GÜZEL TÜRKÇE Kitabı’nın 78. sahifesinde benim de bir şiirim var. Adı, AYLAR GEÇİYOR. Şiirle ilgili resimler, kareler ve sorular da var. Şiir, konu olarak işleniyor yâni. Sevindim doğrusu. Yarın, Allâh (CC) izin verirse, kitapçıları dolaşıp, diğer kitaplara da bakacağım inşâllâh.

Sâdece benim değil; bizim kuşaktan Mustafa Rûhi ŞİRİN, Üzeyir GÜNDÜZ, Hasan DEMİR, Abdülbâki KOŞAR, A.Vahap AKBAŞ gibi, başta DİYÂNET ÇOCUK, SELÂM ÇOCUK, GÜL ÇOCUK gibi muhâfazakâr dergilerde zaman zaman  isimleri gözüken arkadaşlarımızın da yazı ve şiirleri var.

Bizim için, çok mutluluk verici bir olay. Sebep olanlardan, Hakk Celle Hazretleri râzı olsun. Beklemiyordum. Bu vâdîde, herhangi bir teşebbüsüm de olmadı. İnsanın sevinmemesi elde değil. İnşâllâh daha güzel eserler vermeye çalışmamıza vesîle teşkil eder.

Burada, merak ettiğimiz bir hususu belirtmeden geçmeyelim! O da şu; İlerici, çağdaş ve süper özgürlükçü geçinen, sözüm ona yobazlar, kuyruklarına basılmışçasına ne zaman feryâda başlayacaklar bakalım?! Fark ederlerse, güzel bir mâlzeme bulmuş olurlar. Evire-çevire işlerler. Bir yerlere mesajlar verirler! Birilerini dâvet ederler! Hazmedemezler ves’selâm!

Ama, onlar istemese de, bu kervan yürüyecek! Buna inancımız tam. Yüce Mevlâ’dan, behemehâl yürüyecek bu kervanın yolunda, -nefsin ve yandaşlarının engellemelerine rağmen-  en azından bir toprak olabilmeyi niyâz ediyorum. Allâh (CC) cümlemize, râzı olduğu işleri yapmak ve rızâsına ermek nasîp eylesin. Âmin.

Bu güzel vatanın, yiğit evlâtlarının duygu âlemlerine bir nebzecik de olsa, temiz olduğuna inandığım katkılar sağlayabilmek güzel bir şey olsa gerek. Kitabın baskı adedi 1.825.000 olarak not düşülmüş. Ayrıca, kim bilir kaç baskı yapacak? Gerçekten mutluluk verici bir şey.

Yüce Mevlâm’dan, dînim, milletim, vatanım için, daha nice hayırlı güzel çabalar sergilemeyi nasîp eylemesini tüm kâlbimle niyâz ediyorum. 10.09.1989 00.35 Ordu”

            Sevgili okurlar. Bizler geçmiş süreçleri hep birlikte yaşadık ve ülkemiz için hiçbir zaman ümidimizi kaybetmedik. İnancımız gereği ümitsizlik bize zâten yakışmazdı. Yukardaki satırlarda burukluk ve sitem yanında ümit hep var görüldüğü gibi. Bu gün artık, herkesin açıkça ayırt edebildiği çok farklı eylüllerdeyiz çok şükür.

Ve, bundan böyle eylüller artık, bizler için yalnız ve yalnız; hep tatlı bir mevsimi,

Milletçe okumayı-yazmayı, değişmeyi, yenilenmeyi, tâzelenmeyi, silkelenmeyi,

madden-mânen, zihnen ve ahlâken gelişmeyi ifâde edecek inşâllâh ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

24.09.2010


Mar`12
26
OKUL HAFTASI..
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

“OKU”L HAFTASI…

Önceki hafta minikler başladı oku’l yolculuğuna. Bu hafta da onların ablaları, ağabeyleri…

Okumak kelimesi insana heyecan veriyor. Kâlbini sevinçlerle, muştularla dolduruyor…

Burada insanlığın serüvenini gözden geçirmek, idrâk yolculuğunu irdelemek gerekiyor.

Bir zamanların dünyâsına, Efendimizden önceki yıllara şöyle bir göz gezdirelim isterseniz:

Güçlülerin, herhangi bir kriter kırıntısı taşımayan güçlerinin topluma hükmettiği çağlar…

Kadınların, yaşlıların, kız çocuklarının, zayıfların hiçbir hak iddia edemediği dönemler…

Cehâlet sarmıştı her yeri sözün özü; akılları, fikirleri, zenginleri fakirleri, horları-hakirleri…

Durum, bugünkü teknik destekli zâlim dünyânın sapık ve iğrenç manzaralarından farksızdı…

Bir gidişler vardı, bir koşuşturmalar; savaşlar, barışlar, yarışlar; hepsi meçhûllere doğruydu…

Ahlâksızlık, haysiyetsizlik, fuhuş, zinâ, işkence, gasp, tecâvüz, hakâret, her türlü mel’anet…

Dünyânın her yanında, kelimenin tam anlamıyla bir câhiliyye yaşantısı hüküm sürüyordu...

İnsanın mîdesinin kaldıramayacağı, haysiyetinin kâbul edemeyeceği bir durum sözkonusuydu.

Mehmet Âkif ERSOY merhûmun dile getirdiği gibi;

Bir kere de, mâmûre-i dünyâ, o zamanlar,

Buhranlar içindeydi, bu günden de beterdi.

***

Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;

Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!

***

Fevzâ bütün âfâkını sarmıştı zemînin.

Salgındı, bugün Şark'ı yıkan, tefrika derdi.

Ama, Rabbimiz bu durumdan hoşnut değildi. Çünkü cehâlet ve câhiliyye karanlık demekti…

O, insanların dâimâ mutluluğunu isterdi. Bunun için de kitaplar ve peygâmberler gönderirdi.

Evrende esas olan, güzel yaratılışlı insana yakışan nurdu, aydınlıktı, iyilik ve güzelliklerdi…

O hâlde, cehlin, cehâletin ve câhiliyyenin yerini ilim almalıydı, îman ve irfan kuşatmalıydı…

İnsanlar oku’malı, nurlanmalı, gerçekleri görmeliydi; kısaca, işin aslını faslını öğrenmeliydi…

Derken, büyümüş kırkına gelmişti ki öksüz,

Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi!

***

Bir nefhada insanlığı kurtardı o Ma'sum,

Bir hamlede kayserleri, kisrâları serdi!

"Oku, yaratan rabbin adıyla. O, insanı bir kan pıhtısından yarattı.

Oku! Ki rabbin sonsuz kerem sahibidir." (Alak 96/ 1-3)

Aczin ki, ezilmekti bütün hakkı, dirildi;

Zulmün ki, zevâl aklına gelmezdi geberdi!

***

Âlemlere rahmetti evet şer’i mübîni,

Şehbâlini adl isteyenin yurduna gerdi.

***

Dünya neye sâhipse, O'nun vergisidir hep;

Medyûn ona cemiyyet-i, medyun O'na ferdi.

***

Medyundur o mâsûma bütün bir beşeriyet...

Yâ Rab, bizi mahşerde bu ikrâr ile haşret.

            Oku’l deyince hep oku’mak gelir akla. Oku’mak, sâdece oku’lla bağlantılı ve de zamantılı da değildir aslında. Oku’mak her zaman, her yerde, her hâlükârdadır. O zaman oku’yacağız. Okulların başlamasıyla birlikte biz de çocuklarımızla birlikte, hem onları hem de kendimizi motive etmek adına bunu fırsat bileceğiz.

            Çünkü okumak Rabbimiz’in emri; O "Sakın cahillerden olma!" (En'am 6/35) buyuruyor. " Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" (Zümer 39/9) buyuruyor.

            Evet, OKU emri geldi, uygulandı; tüm dünyâ değişti. Kıyâmete kadar da bu böyle olacak; emre uyup oku’yanlar değişecek, güzelleşecek. Allâh’ın emrine uymayanlar, Resûlün çağrısını duymayanlar, daha doğrusu “OKU!” denileni okumamakta ısrar edenler kendi aleyhlerine tercih yapmış olacak ve hem dünyevî, hem de uhrevî sonuçlarına katlanacaklardır.

            “Her kim ki doğru yolu izlemeyi seçerse, bunu kendi iyiliği için yapmış olacaktır.

            Ve her kim ki yoldan saparsa, bu kendi kötülüğüne olacaktır; kimse kimsenin yükünü taşıyacak değildir. Ayrıca, Biz, (kendilerine) bir elçi göndermeden (yaptığı haksızlıklardan ötürü hiçbir topluma) azap etmeyiz. İsrâ;15 M. Esed”

            Cumâlarımız, OKU’llar haftamız ve tüm oku’malarımız mübârek olsun…

            HAYDİ ÇOCUKLAR OKU'LA! HAYDİ BÜYÜKLER OKU'MAYA!

            Hep birlikte câmide, cumâda; kitapta, sünnette buluşmaya,

            sonuçta, sonsuz mutluluk kavşağında kavuşmaya ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

23.09.2010


Mar`12
26
SERVİSLERİ NEREYE BAĞLAYALIM?
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

SERVİSLERİ NEREYE BAĞLAYALIM?!

Servis denilince hemen okullar akla geldiği için bu konuda ön plânda ve de sorumluluk mevkiinde hep Millî Eğitim gözüküyor. İlgilenen, beyanat veren de hep onlar. Nitekim geçtiğimiz hafta ve dün gelen açıklamalar bize bunu gösteriyor:

“Geçtiğimiz yıl gerçekten çok üzücü servis kazası haberleri aldık. Bu eğitim öğretim yılında bu haberleri almamak için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Özel servislerde yaşanan sıkıntıyı asgariye indirmek için çalışıyoruz. Bugün bu konuyla ilgili olarak servis şoförleri ile toplantı yapacağız. Daha önce okul müdürlerimiz ve okul aile birliği başkanlarımıza yazı gönderdik. Bu yazımızda korsan taşımacılığa izin verilmemesi ve servis şoförlerinin titizlikle seçilmesini istedik. Bunun yanında emniyetle iş birliği yaptık ve kontroller sıklaşacak. Emniyet ile düzenli bir çalışmamız olacak. Biz özel servis araçlarında sıkıntı yaşıyorduk, bu sıkıntıyı asgariye indirmeye çalışacağız.”

Şunu söylemek lâzım: Geçen yıl okul servisleri hakîkâten gündem rekoru kırdı. Âdetâ, bunun için yarışıyor gibiydiler! Bu sebeple, öğrenci servisi deyince akla hep kazâlar ve tehlikeler geliyor oldu artık. Çünkü, bir defâ başta hemen hemen hepsi hızı seviyor.

Ancak, bu servis konusu sâdece Millî Eğitimin sorunu da değil. Bunun dışında ve daha önemlisi, ticârî firmaların servisleri var bir de aynı zamanda. Diyelim ki firmamız bir bölge bâyii. Merkezden gelen malların dağıtımını yapıyor. Birkaç arabası var. Bunlara şoför lâzım. Şehir içinde ya da ilçelerde, köylerde, kasabalarda servis yapacak. En toyundan, en hesaplısından şoförler tercih ediliyor. Hem yeniler daha canlı, gözü pek, yâni hızlı ve pratik olur! Eskiler, ne de olsa yetişkin, oturaklı, yaşlı-başlı olduğu için onlara söz söylemek zor. Öyle ya, koca koca adamlara tam bir patron gibi emir vermek de şık düşmez.

Bir de, servis şoförlüğü denilince hep genç jenerasyon akla geliyor. Onlar da yaşları îcâbı, biraz deli kanlı ve de deli canlı oluyorlar! Çoğu evlilik sorumluluğu almamış, askerliğini yapmamış, çelik-çocuğa karışmamış serâzâd tipler olabiliyor. Bunlar heyecanları gereği yarışa, hıza, sükse ve cakaya daha yatkın oluyorlar. Bir de patronlar, “Çabuk olun, acele edin, uçun!” diyorlarsa, artık siz düşünün gayrı!

İşte böyle, kendilerinin olmayan arabalarla başkalarına sükse yapmak adına gönüllerince ve sorumsuzca, yüreklerimizi hoplatarak geçiyorlar ayaklarımızın dibinden, evlerimizin önünden, çocuklarımızın yanlarından. Hepimiz kendi gençlik çağlarımızı, her şeyi tozpembe gördüğümüz günleri göz önüne getirelim. Bunun böyle olacağı işin tabiatı gereği gibi neylersiniz ki. Normâl olmayan, bu çağdaki insanlara daha caddeye yeni çıkan, yürümeyi yeni öğrenen, trafik şuuru ve refleksi gelişmemiş yavrularımız arasında şoförlük yapmalarına izin vermemiz. 20-30 kişinin canını onlara emânet etmemiz.

Şunu da îtirâf ediyorum ki, velîler vatandaşlar olarak bizler de üzerimize düşeni yapmıyoruz. Üzerimizde bir görev olduğunun farkında bile değiliz belki. Meselâ geçen yıl sanırım 10 Kasım günüydü. Ana bir caddede gidiyoruz. Bir okulun yakınından geçerken bir minibüs birden önümüze çıktı. Hiç, caddeye giriyorum diye sağa-sola bakma ihtiyâcı duymadan. Bir başka servise gidiyor ve derdi de ona yetişmek olmalıydı. Başkaca ne can, ne mal ne de kural önemliydi. Şoför olarak da gepgenç birisiydi, bir göz görebildiğim kadarıyla. O günün hükmüyle plâkasını, firmasının ismini falan alabilmiştim. İlgili yerleri arayıp gerekeni söyleyecektim, uyaracaktım. Hâlâ arayıp soracağım!

Demek istiyorum ki, vatandaşlar olarak bizler de bu noktada sorumluyuz. Yanlışları önlemek adına, gördüklerimizden ilgilileri haberdar etmeliyiz. Bu konudaki duyarlılığımızı her hâlükârda göstermeliyiz. Firmaları rahatsız etmeliyiz. Bu, “bugün sana yarın bana”dan öte, vicdânî bir insanlık borcudur.

Bundan da öte sevgili okurlar, iş trafik polisiyle de yakından alâkalı. Şehir içinde baktıkları sâdece yanlış park. Bulsalar da cezâ yazsalar! Onun peşindeler. Peki, trafik adına hangi problemi çözüyor bu?! Para getirisi olarak çok pratik. Görev olarak da kolayın kolayı! Ancak, şehir içinde araba uçuranlara kimse karışmıyor. Ben hiç ortalığı toza-dumana katanlara, “Nereye gidiyorsun, nasıl gidiyorsun, burası çarşı ortası, hiç mi, aralardan çocuk fırlar, aman bir cana kıyarım diye içinde bir kaygı taşımıyorsun? Hadi kuldan utanmıyorsun, Allâh’tan da mı korkmuyorsun?” diyeni, şoför koltuğundaki böyle bir canavarı uyaranı duymadım, görmedim! Siz gördünüzse haber verin!

Gereksiz klakson çalmalar rahatsız edicidir de, milleti oraya buraya kaçırır, çarşıyı dağıtırcasına gümbür gümbür gitmeler çağın hızına ayak uydurmak adına yapılan çok uygar bir davranış mıdır?

Sizin anlayacağınız, özelde servisler ve genelde de trafik olarak bir duyarsızlık söz konusu. Genel bir hoyratlık var. Kimse ne yaptığını ve de neyi yapmadığını bilmiyor. Umurunda da değil! Servis kazâları da sonuçta genel bir duyarsızlık ve hoyratlığın tezâhürleri. Ulusal kanallardaki kazâ haberlerine ve hem kel hem fodul cinsinden şoför örneklerine bir bakın. Hem suçlu, hem güçlü şoförlere, kazâ bir şey anlatamamışsa, siz neyi anlatabileceksiniz ki?!

Bundan dolayı, bu işlerin çözümü için, her şeyden önce ALLÂH KORKUSU şart. Bir karıncayı bile incitmekten korkacak bir ruh terbiyesi elzem. Bizim gibi kanun hâkimiyetini sağlayamayan, kurallarını işletemeyen ya da tâkip edemeyen toplumlar içinse bu elzemin de elzemi.

Televizyonlar, gazeteler, bilgisayarlar, atariler, oyunlar, eğlenceler hep yarış üzerine. Çılgınlık, başıboşluk, vurmak-kırmak üzerine. Bebekliğinden îtibâren bu havaları teneffüs eden yeni jenerasyonun sükûnete ermesi kolay olacak gibi gözükmüyor.

Bu bir disiplin, hem dış, hem de iç; yâni, hem kalıp, hem kâlp meselesi!

Bizde maalesef ikisi de yok! Var diyen beri gelsin! Bir keşmekeştir gidiyor zîrâ!

Ama,kısa vâdede bunlardan, hiç olmazsa birini sağlamak zorundayız ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

22.09.2010


Mar`12
26
ELİFİN UĞRU NAKIŞLI
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

ELİF’İN UĞRU NAKIŞLI

İlk ve orta öğretimin başlaması münâsebetiyle yazdığımız dünkü yazıda, bir işe başlamanın öneminden bahisle, Osmanlı döneminde ilk mektebe başlangıçda yapılan merâsimlerin farklılığına atıfta bulunmuş, çağına göre güzel bir örnek niteliği taşıyan bu konuyu detaylandıracağımızı belirtmiştik. İşte bu gün bu konuyu paylaşacağız sizlerle. İnşâllâh, özellikle çevresel şartlar dolayısıyla oldukça önem kazanan eğitim sistemimiz konusunda fazla ya da noksanlarımızı tesbitte bize yardımcı olur, daha iyiye gitme noktasında ipuçları verir.

Osmanlı’nın Tanzimat öncesi döneminde, ilköğretim veren okullara ‘sıbyan mektebi’, ‘mahalle mektebi’ veya ‘taşmektep’ denirdi. Bu okulların çoğu, taştan yapılmış olup camilere bitişik inşa edilirdi ve büyük bir odadan ibâret olurlardı. Talebeleri okula ve okumaya motive etmek ve onları daha başta hayırla yoğurmak adına ilk mektebe gidişlerde yapılan merasimlere kısaca ‘Âmin Alayı’ veya ‘Bed-i Besmele’ denirdi.

Bu merasimin bir kandil günü olmasına bilhassa dikkat edilirdi. Bu mümkün olmazsa, pazartesi veya perşembe günleri yapılırdı. Merasime bir gün önceden evin temizliğiyle başlanırdı. Bundan başka aile yâdigârı rahle de cilâya verilirdi. Ayrıca ailenin mensupları Kapalıçarşı’ya giderek, okula başlayacak çocuğa ve mahalledeki fakirlerin çocuklarına gerekli eşyaları alırlardı.

Âmin alayı yapılacağı gün, sabah namazından sonra çocuğa yeni elbiseleri giydirilir, hazırlıklar tamamlanınca âilece Eyüb Sultan’a ve Fâtih Türbesi’ne gidilir ve buralarda dualar edilirdi.

Semtte, amin alayı bir seyir vesilesiydi. O gün sokaklarda bir bayram havası ve görülmedik bir kalabalık olurdu.

Âmin alayı belirli teşrifat kaidelerine bağlıydı. En önde giden, atlas yastık üzerindeki sırmalı kesesiyle elif-bayı taşırdı. Onun arkasından, başının üzerinde rahle ve çocuğun okulda oturacağı minderi götüren uzun boylu birisi giderdi. Bunu okula gidecek çocuk tâkip ederdi. Çocuğun arkasında okulun hocasıyla ilahiciler, aminciler bulunurdu. Amincilerin arkasında da ikişer ikişer el ele tutuşan mekteb talebeleri gelirdi. Alayı çocuğun babası, dâvetliler, akrabalar ve yakın dostlar tamamlardı. Yolda ilahiciler okumaya devam eder, hep bir ağızdan,

“Tövbe edelim zenbimize / Tövbe ilâllâh, yâ Allâh /

Lütfûnla bize merhamet eyle / Aman Allâh, yâ Allâh”

ve benzeri ilâhiler söyledikten sonra aminciler de münasip yerlerde “âmin, âmin” derlerdi.

İLK DERS; ELİF…

Bu topluluk sonunda okul kapısına varır; çocuk hemen içeri girmez burada zamanın padişahına dua edilir ve GÜLBANK okunurdu. Gülbank’ı müteakip hoca tekrar dua eder, nihayet çocuğun bir elinden okul kalfası, diğer elinden de kapıcı tutar ve doğruca hocanın yanına çıkarlardı. Çocuk hocanın önüne geldiğinde elini öper, karşısında diz çökerdi. Bu arada, kalfa da elif-bâ cüzünü rahleye açardı. Daha sonra hoca Besmele-i şerif’i takiben Elif harfini gösterir ve ilk dersini verirdi.

Mâlum, Elif harfinin islâm kültüründe ayrı yeri vardı. Allâh’ın ve İslâm milletinin birliğini temsil ediyordu. İnsanı anlamlandıran bilgi ve idrâkin  anahtarı olan ‘elifba’nın ilk harfiydi. Alfabe bazen tekerlemelerle öğretilirdi. Mahalle mekteplerinde Kuran’ın kısa sureleri, namaz sureleri ve kimi dini bilgiler öğrencilere aktarılır; ayrıca, dört işlem seviyesinde de olsa, matematik öğretilirdi. Elif-bâ ve Ahlâk bilgilerinin öğretildiği bu okullar daha çok terbiyevî nitelikte idi. 

Osmanlı Devleti, sonuçta bir hilâfet devletiydi. Bu, İslâm Dünyâsının önderliği anlamına geliyordu. Dolayısıyle, dînin ilk emrinin OKU olması çerçevesinde, insan için en önemli bir safha olan okul dönemine başlangıcı dînî, kültürel ve de toplumsal bir coşku hüviyetine dönüştürmüştü.

Bu gün de, çağın gereklerine göre, okumanın önemi ve okumuş insanın farkı noktasında vurgulamalar yapılarak anlamlı başlangıç törenleri yapılabilir. Bugün okumak deyince yalnızca diploma, maaş, rütbe ve makam anlaşılıyor. İnsanlık, kültür, ahlâk gibi kavramlar bu sistemde bir değer ifâde etmiyor. Bu noktada, Yûnus Emre’ye kulak vermek gerekiyor:

İlim, ilim; bilmektir

İlim; kendin bilmektir!

Sen kendini bilmezsin,

Ya, nice okumaktır!?

            İşte ecdâdımız, her şeyi bilmekten önce, kendini bilmeyi öncelemiş, bunun için de herkesi ELİF şuuru temelinde eğitme gâyesi gütmüş ki, tüm coğrafyaya ELİF’İN UĞRU nakış versin. Karacaoğan ne diyordu:

Elif’in uğru nakışlı

Yavru balaban bakışlı

Yayla çiçeği kokuşlu

Kokar Elif Elif diye!

            Anlaşılan, bir zamanlar her şey Elif’le başlıyor ve Elif’le devam ediyordu.

            Yârlar, yaylalar, çiçekler, narlar hep elifti, besmeleydi; histi, fikirdi, şükürdü…

            Şimdi ise, hiç olmazsa  o günlerin hatırlanması dileğiyle diyoruz ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

20.09.2010


Mar`12
26
İLK DERS NASREDDİN HOCADAN..
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

İLK DERS NASREDDİN HOCA’DAN…

İlk adımlar çok önemlidir. İlk günler, ilk aylar, ilk yıllar. Bunun diğer adı; BAŞLAMAK! Tıpkı, hayâtın çocukluk yıllarının eğitim-öğretim ve de terbiye açısından çok önemli olduğu gibi. Nitekim, eğitimin önemi vurgulanırken, çocuğun dil öğrenimi örnek gösterilir. Bir çocuğa âilede dil dersi verilmez ama çocuk onu kendiliğinden alır. Ve de en kalıcı dil eğitimi de budur. Bir başka dili daha sonra en iyi okullarda, en iyi yerlerde, en iyi hocalarda da okusa, 2. dil ana dili gibi olamaz.

Aynı şekilde eğitim de öyle. Âileden ya da mahalleden veyâ okuldan, çocuklukta alınan ahlâk ve karakteri, yâni sosyâl eğitimi hiçbir şey tam anlamıyla aşamaz. Çocuk, şuurlu ya da şuursuz, kendine akseden etmenlerin etkisinden ömür boyu kurtulamaz. Onun için, her anlamda ilkler, başlangıçlar çok çok önemlidir.

“Nasıl başlarsa öyle gider” derler. “Bir şeyin başı neyse sonu da odur” derler. “Başlamak bitirmenin yarısı” derler. Çocuk, ilk etkilerle nereye doğru yönlenirse, hayât boyu -çok olağanüstü etkenler dışında- eğilimi hep o tarafa doğru olur. Çünkü, bedensel olduğu kadar, rûhî refleksleri de ona göre şekillenir.

Velhâsıl, başlamak, kapı açmaktır. Ama, neye? İşte burası çok önemli! Ne yaptığımızı biliyorsak, hayâtın farkındaysak, işimizi ciddîye alıyorsak, o zaman mesele yok; nasıl başlayacağımızı da biliyoruz demektir.

Zâten biliyoruz da, bildiğimizin farkında mıyız? O hep söyleye geldiğimiz BESMELE işte tam da budur. O, öylesine söylediğimiz BESMELE, bize başlama şuurunu kazandırıyor. İşlerimizin hayırla başlayıp, o özelliğini kaybetmeden sonlanması; hem dünyâmız, hem de âhiretimiz için güzel sonuçlanması. Hem mânen, hem madden bereketli olması.

Bunun için hattâ bir de RABBİ YESSİR duâsı vardır. Besmeleyle birlikte okunur. Sonu, RABBİ TEMMİM BİL’HAYR diye biter. “Yâ Rabbi, bu işi bana hayırlısıyla ve hayr’üzre tamamlattır!” anlamına gelir. Bir hayat algılama tarzının ifâdesidir. Ki, müslümanlara mahsustur. Hayâtından ve yaptığı tüm işlerin sonundan hayır umanların dikkât ettiği bir özelliktir.

Mâdem bu gün okulların açılış günü; ilk gün yâni. Tam burada size bir Hoca fıkrası nakledelim. İlk dersimizi, hocaların hocası NASREDDİN HOCA versin:

            Hocamız bir gün evin avlusunda aranıp, dörünüp durmaktadır. Bir şey kaybedip de aradığı her hâlinden belli. Dostlarından biri, meraktan mı yoksa yardım edeceğinden mi, her neyse sorar;

            “Hayr’ola hocam bir şey mi kaybettin?”

            “Evet, yüzüğümü kaybettim. Gördüğün gibi arıyorum!”

            “Tam olarak nerelerdeydi, biz de arayalım?”

            “Aslını sorarsan onu ahırda kaybetmiş olmalıyım!”

            “Peki öyleyse, neden avluda arıyorsun ki?!”

            “Ama ahır karanlık kardeş!?”

Tâtiller bitti, okullar açıldı. Çocuklar büyük bir heyecanla bağlardan-bahçelerden ve harmanlardan okullara doğru koştular. Hayırlı olsun. Olmasına olsun ama, hayırlı olması için önce hayrı bilmek gerek, sonra istemek, sonra da hayra giden yolu ve yolculuğu en hayırlısıyla başlatmak. Bundan dolayı, bir milletin geleceği olan çocuklar ve yeni nesiller için onlar üzerinde etkili olabilecek bir şeyler yapmalı. Sanırım her devlet bunu kendi temel öğretileri ekseninde yapmaya çalışıyor.

Geçen hafta okula ilk başlayacaklar için okula alışma süreciydi. Bu yeni başlatılan bir uygulama. Şimdi İLKÖĞRETİM HAFTASI’ndayız. Bunun için çeşitli törenler yapılacak. Bir nevî alıştırma gibi bir şey. İçeriğini ve gâyesini çok da bilmiyoruz. Sâdece dışarıya akseden hamâsî nutuk, müzik ve şiirlerden hareketle bu kadarını söyleyebiliyoruz. Çocukları, üç aylık serbest bir sürecin peşinden, daha ilk günlerden boğmama ve okula ısındırma anlamında şeyler bunlar herhâlde. Zamanla daha bir dolu, kültürel yoğunluklu ve kapsamlı hâle getirilebilir. Günün ve yörenin şartlarına göre zenginleştirilebilir.

Bu, biraz daha farklı ve merkeze çocuğu alıp, âileyi, komşuları da bilfiil katarak yapıldığı şekliyle, daha etraflı olarak Osmanlı’da da vardı. Hattâ Ahmet RÂSİM, eğitimin bu ilk süreciyle ilgili safhaları kendi yaşadıkları hâtıralar bağlamında eserlerine almış ve ÂMİN ALAYI veyâ BED’İ BESMELE dediğimiz olayın ayrıntılarıyla bugüne aktarılmasında büyük katkıları olmuştur. Hakîkâten, bu süreci incelediğimizde, basit bir törenin ötesinde, kültürel anlam boyutu zengin bir gelenekle karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. İnşâllâh, bir başka gün, onun eserlerinden yararlanarak bu anlamlı merâsimi anlatmaya çalışacağız.

Bugün son sözü MEVLÂNÂ söylesin;

“Bir şeyi bulunmadığı yerde aramak onu aramamak demektir!”

Bugünkü olumsuz, şımarık, erdemsiz, haddi aşmış, ölçüyü kaçırmış, sevgisiz-saygısız toplum manzaralarına bakarak ve tüm bu insanların bizim eğitim sistemimizin ürünü olduğunu düşünerek, acabâ bir yerlerde yanlış mı yapılıyor, ya da kaybedilen şeyler var da aranmıyor, veyâ bir arama söz konusu da, oralar karanlık denilerek yanlış yerlerde mi dolaşılıyor? Orası meçhûl!

Her neyse… Nasreddin Hoca, Hoca ya; bir bildiği olmalı. Keşif mi, kerâmet mi? Tâa o zamanlardan bu zamanlara mesaj gönderiyor! Adamda amma da kontür var değil mi? Asırlardır gönderiyor gönderiyor bitmiyor! Tabiî, alana ve de algılayana…

Yeni eğitim-öğretim yılı millet, memleket, vatan için hayırlı olsun.

Çocuklarımızla birlikte hepimizin gönülleri, iyilikler, güzellikler,

Mutluluklar ve de kutluluklarla dolsun ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

19.09.2010


Toplam 517 Blog, 104 Sayfada Gösterilmektedir.
«« « 55 56 57 58 59 [60] 61 62 63 64 65 » »»

En Çok Okunanlar Son Yorumlananlar Hakkımda
POPÜLER MASONLAR ORDUDA (7140)
AKROSTİŞ YAZILARI (5512)
FOTOĞRAF-NÂME (5186)
MODA-NÂME (5064)
EYMÜR-NÂME 2 (4928)
EYMÜR-NÂME 1 (4652)
Bedford-nâme (4624)
Nûri KAHRAMAN (4617)
EYMÜR-NÂME 3 (4590)
BAYRAMLAŞALIM DOSTLAR! (3949)
ÜÇ ÖZTÜRK, BİR MEVLÂNÂ.. (1)
CHP-NÂME (1)
GACAROĞLU AHMET EFENDİ (1876-1962) (1)
FOTOĞRAF-NÂME (4)
37 YIL ÖNCESİ, KÖYDE BU GÜN.. (1)
NASIL BİR İL BAŞKANI? (1)
ERKAN TEMİZ BEYİN TELEFONU (1)
BİZ DE İMAM-HATİPLİYİZ Sn. ADİL AKYURT (1)
MODA-NÂME (3)
AKROSTİŞ YAZILARI (4)
 

Www.GirdapTasarim.Com Tarafından Hazırlanmıştır...