|
|
EĞRİYE EĞRİ, DOĞRUYA DOĞRU;
HAYIR’A HAYIR, EVET’E EVET!
Başka zaman bir araya gelmek için pek fırsat bulamayan mahalle ya da köy komşularımızı, akrabâ ve dostları, bilhassâ gençler ve çocuklarımızı; kuzenleri ve arkadaşlarıyla berâber câmilerde, cemaatlerde buluşturan, salavâtlarıyla kulaklarımızın ve de kubbelerin tozunu silerek bizlere mânevî bir şehrâyin yaşatan terâvihlerin sonuncusunu da dün akşam kıldık. Rabbim cümlemize tekrarını ve yeni yeni kardeşlerimizle birlikte idrâk edeceğimiz daha coşkulularını görüp yaşamayı nasîp etsin inşâllâh.
RAMAZANI OLMAYANIN BAYRAMI OLUR MU?
Takvimlerde belki! Bu gün ARİFE GÜNÜ. Mübârek Ramazan, Bayram hediyesiyle birlikte vedâ ediyor. İnşâllâh bizlerden memnun ayrılıyordur. Onunla gerektiğince ilgilenmiş, ona karşı bir saygısızlık etmemiş, kadr ü kıymetini bilmiş, bu kutlu misâfirimizden mânen istifâde konusunda âzamî gayreti göstermekte ihmâlkâr davranmamış, hem bu dünyâda, hem öbür âlemde bayramları hak etmişizdir.
Bu sene Ramazan, fındık mevsimine denk gelmenin yanında, darbe ürünü olmayan bir ANAYASA yolunda, ülke târihinde ilk defâ özgür bir REFERANDUM gibi, önemli bir sivil adımla tevâfuk etti. Biri mânâ, biri madde, öbürü de hak-hukuk noktasında üç önemli süreci bir arada götürmeye çalıştık. ÜÇÜ BİR ARADA, yoğun fakat tatlı bir süreç oldu. İnşâllâh hepsi de hakkımızda hayırlı olur.
Hayırlı deyince; HAYIR ile ŞER de birbirine karıştı! En azından kavramsal olarak! Adı HAYIR diye HAYIR’ı mı tercih edeceğiz? Kemal KILIÇDAROĞLU, Referandum için gittiği her yerde; HAYIRLI OLSUN! deyip iniyor kürsüden! Çık şimdi işin içinden!
Ama, bu millet çıkar bu işin içinden. O az mı bâdireler atlattı? Ne felâketler, kanunsuzluklar, haksızlıklar, işkenceler, hakâretler, tahrikler, darbeler, tâlihsizlikler yaşadı; ama sabrıyla işte bu günlere geldi. Her gün daha iyiye gidiyor. Kolay kolay, böyle kelime oyunlarına gelmez. Hayır nerde, şer nerde sezer. Onun o inanılmaz sağduyusu ve irfanı, meseleyi yağdan kıl çekercesine hâlleder. Şunun şurasında 3 gün kaldı. Hep birlikte göreceğiz inşâllâh. Ne mutlu iyilikler ve güzelliklerde az ya da çok katkısı olabilenlere!
NÜKTELER… NOKTALAR…
Bilmem dikkâtinizi çekti mi? Öğretmenler Sitesi’nin orada, üzerinde,
“DAHA ZENGİN, DAHA ÖZGÜR, DAHA GÜVENLİ BİR ÜLKE İÇİN:”
diye slogan yazılı bir pankart var. Peki, bunun devâmına ne yakışır sizce sevgili okurlar?
“EVET mi, HAYIR mı? SÖYLE BANA NEDİR SENİN CEVÂBIN?!”
Pankart CHP’ye âit. Öyle olunca, şimdiye kadar kendisinden bu millet için hayırdan başka bir şey vârid olmamış(!) CHP, bu sloganının sonunu da gitmiş HAYIR’a bağlamış doğal olarak!
Hâlbu ki, bu söylem tam da EVET söylemi. Dahasını isteyenin yenilikten, değişiklikten yana olması gerekmez mi? Çünkü, mevcutla bir yere gelememişsin demek ki ve daha iyisi peşindesin. Olmalısın! Öyle değil mi? Bence bu söylem, hiç HAYIR’a alâmet değil! Broşürler de öyle. Çalakalem hazırlanmış gibi. Bence yukardaki pankart her şeyi açıklıyor. Çelişki ve tutarsızlıklarla dolu.
Sayın Kemal KILIÇDAROĞLU, benim söylemek istediğim; adınız ve de yaşça da kemâliniz îtibârıyle, şunu en iyi sizin bilmeniz gerekli! Ki, büyüklerimiz ne demişler?
KEM ÂLÂT İLE, KEMÂLÂT OLMAZ! Aksi takdirde, bu eylem ve söylemlerinizle bir yere varamaz, hazır elinizdekini de yitirirsiniz. Benden söylemesi!
GÜLYALI’DA “EVET” HAYRI!?
Dün yerel gazetelerimizde bir haber vardı: GÜLYALI “HAYIR” DİYOR! diye. Ben inanmıyorum. Birileri gitti, nutuk çekti, paşa gönlü öyle istedi diye öyle olmaz. O devirler geçti. Ağalık, paşalık, maşalık dönemleri geride kaldı. Kimse kimsenin ağzına bakmıyor. Bakıyor da, sâdece ölçmek-biçmek adına. Sonra kararını kendisi veriyor.
Ama, ne derler, İNSANOĞLU ÇİĞ SÜT EMMİŞTİR. İnsanlar, hepimizin gördüğü gibi, şu mevsimde bile Allâh’a karşı açık açık nankörlük ediyor da, kullar kim oluyor ki? Ve netîcede GÜLYALI Ordu’nun ilçesidir. Ordu’da dereler yukarı akar diye inanılır! OR-Gİ’ye rağmen, ondan önce kıyı-köşe hizmete rağmen, insanların dünkü yediğini unutması misâli, tüm bunları görmezden-duymazdan gelenler olabilir.
O zaman da biz deriz ki; burasının eski adı neydi? EBÜL’HAYIR ya da ÂBUL’HAYIR. Hayrın babası veyâ Hayır suyu, hayırlı su anlamında. Adında hayır olan yerin tadından da HAYIR çıkar mı çıkar?
Evet, Ebül’Hayr olan Gülyalı’dan HAYIR çıkacak, ama “EVET” hayrı çıkacak! Bâzı insanlar, sâhil kesimindeki oruçsuzların çokluğuna ve ayrıca pervâsızlıklarına bakarak, Türkiye artık köylü bir başbakanın ağzına bakmaz, hattâ ona gıcıklığına hareket eder diye düşünerek böyle bir sonuca varmış olabilirler. Ancak, köylerde hiç %80’in altında bir rakam telâffuz edilmiyor. Bunun da bilinmesini isteriz.
NEREDEN NEREYE?
Önceki hafta sonu, AKM’de program düzenleyen SİVİL DAYANIŞMA PLÂTFORMU ekibinde yer alıp konuşma yapan Ensar Vakfı Mütevelli Heyet Başkanı Ahmet ŞİŞMAN, kürsüye geldiğinde, söze şöyle başladı;
“Daha önce Ensar Vakfı Ordu Şûbesi’nin açılışı dolayısıyla yine burada konuşmuştuk. Ancak, o günden bu güne burası çok değişmiş. Aynı şekilde, bu REFERANDUM sonrası EVET tercihlerinin çok olması durumunda ülkemiz de yenileşecek ve her şey daha güzel olacak!”
Sayın ŞİŞMAN çok iyi hatırladı, güzel bir bağlantı yaparak REFERANDUM konusunun önemini vurguladı. Bizleri de geçmişe götürdü. O şûbe açılış merâsiminden başka, aynı salonla ilgili ayrıca, 12 Eylül 1980 sürecinde 10 günlük bir tutukluluk mâcerâmız da var. Ondan da bahsetmek isterdim ama, artık o bir başka zamâna kaldı. Şu kadarını söyleyeyim ki, yazarımız Mustafa ÖZATA ile aynı zamanda mahpusluk arkadaşlığımız da var o günlerden. Sanırım o, MGV başkanlık görevi dolayısıyla iki ay kadar kaldı orada.
30 sene önce, olağanüstü olarak bir darbe nezârethânesi görevi yapan o zamanın HALK EĞİTİM SALONU bugün bir KÜLTÜR MERKEZİ olarak, yine bir 12 Eylülde yapılacak olan sivilleşme yolunda önemli bir adım olan ANAYASA REFERANDUMU ile ilgili önemli bir faaliyete ev sâhipliği yapıyor! NEREDEN NEREYE?
BEREKET, HAREKET ve EVET!
Son söz olarak deriz ki; mânevî hasat mevsimimiz olan Ramazanlarımız BEREKET’li,
Onun dünyâdaki meyvesi olan bayramlarımız sevinçli, coşkulu ve de HAREKET’li,
ilk sivil ANAYASA için tercih yapacağımız Referandumumuz da bol EVET’li olsun!
Tüm bu süreçler, insanlığın zâlimler ve şerîrlerin pençesinden kurtularak,
hak ve adâlet eksenli bir dünyâya kavuşmalarına vesîle teşkil etsin inşâllâh.
Rabbimize hamdolsun, milletimiz vâr olsun; insanlarımız birbirine yâr olsun!
Tüm İslâm Âlemi olarak bayramlarımız, bayramca bayram olsun ves’selâm!..
ORDU HAYAT GAZETESİ
07.09.2010 |
|
|
| REFERANDUM ve ONBİNLERİN İSRAFI!
İsraf, kişisel ve toplumsal anlamda tüm hayâtımızı en ücrâ köşelerine kadar istilâ etmiş îtikâdî, amelî, ahlâkî ve de ekonomik bir hastalığımızdır. İsrâf, geleneksel algı olarak, kısaca “aşırı harcama” olarak bilinir. Bu da, daha çok, işin parasal boyutunu hatırlatır. Ancak, incelendiğinde isrâf’ın, tüm aşırılıkları kapsayan çok daha geniş boyutlu bir kavram olduğu görülür.
Prof. Dr. Ahmet COŞKUN Hocamızın, SOHBETLER ve HÂTIRALAR adlı, herkese harâretle tavsiye edebileceğimiz akıcı ve tatlı eserindeki İSRÂF tanımı şöyle:
“İsrâf, sâhip olduğumuz değerleri Kur’an ve Hadîs’in sesine ve yasağına kulak vermeden aklımıza estiği gibi kullanmaktır.”
Hayâta ve olaylara bu pencereden baktığımızda karşımızdaki hangi ayrıntı kapsam dışı kalabilir ki? Zaman, mekân, para, ekmek, su, ilâç, ağaç, enerji, ömür, kitap, defter, kâğıt, eğitim, öğretim, yönetim, merâsim, düğün, dernek, giyim-kuşam vs. Aklınıza her ne gelirse. Zîrâ, her şeyin bir ölçüsü varsa ve o aşılıyorsa, orada bir sapma, dolayısıyla bir israf söz konusu demektir.
Burada, ayrıntıya girecek kadar yerimiz yok. Ancak, her şey de israf kapsamında düşünülmemeli. Zorunlular yanında, kolaylık ve rahatlık sağlayan maddeler için yapılan harcamalar da sakıncalı görülmemiştir. Ama, bunun ötesinde daha çok gurur, kibir, faydasız rekâbet, gösteriş, övülme gibi bencil duyguların körüklediği tüketim ve harcamalar kesin olarak isrâf kâbûl edilir. Burası, yaşantımızdan örneklerle detaylandırılması gereken önemli bir konu. Ama, bizim bu gün söylemek istediğimiz, yine bu bağlamda ama, işin en güncel tarafına mercek tutmak niteliğinde.
Sözün özü, gelelim, bu konunun REFERANDUM’la ilgisine: Sevgili okuyucular. 1980 Darbesi öncesi Sağ-Sol çatışmaları, PKK Terörü, Madımak, Çorum, Maraş vs. birbirine kırdırılan on binler bir yana, eğitim-öğretim sistemleriyle son 100 yıldır, belki 200 yıldır, ülkemizdeki en korkunç isrâf beyin ve zihin isrâfıdır. Dünyânın, insanlığa faydalı olacak en zekî gençleri, en akıllı beyinleri yanlış yönlendirmeler, sakat sistemler, kasıtlı eğitimler, saptırmalar dolayısıyla heder edilmiştir. Yasaklarla, terörle, kamplaştırmalarla, dünyâya hükmetmiş, fazîlet timsâli olmuş bir millet ve onun nezih evlâtları hüsrâna uğratılmış, tepesinde hora tepilmiştir.
Milletin, ne zaman aklı başına gelecek olsa bir şekilde cıngar çıkartılmış, gençler birbirlerine kırdırılmış, üzerlerine darbeler yapılarak yasal görünümlü hukuk dışılıklar sergilenmiş; aylar, yıllar, asırlar ve de günâhsız nesiller, milletin maddî-mânevî tüm birikimleri hoyratça hebâ edilmiştir.
İşte, bu REFERANDUM, aynı zamanda tüm bu aymazlıkların son bulması, her şeyin yerli yerine oturması için atılacak en büyük adımlardan biridir. Artık her şey rahat konuşulacak. Hak edenler hak ettikleri yere gelebilecek. Kimse 2. sınıf vatandaş muâmelesi görmeyecek. Prof. Dr. Ahmet COŞKUN’un kitabında ayrıntı var. İnşâllâh bir vesîleyle değiniriz.
Kısaca söylemek gerekirse, dünyânın en zekî gençleri nüfûsa oran îtibârıyle bizde. Ama, görüntünün arkasındaki derin güçler, menfaatlerine uygun düşmeyen, keyflerinin tadını kaçırabilecek zekâları ve kâbiliyetleri bir şekilde engelleyerek tüm ülkenin ve cihâna hükmetmiş büyük Türk Milleti’nin mukadderâtıyle oynuyorlar. Dolayısıyla tüm İslâm-Türk Âlemi ve küresel siyâseti olumsuz yönde etkiliyorlar.
Bu sizce, isrâfın, ölçüsüzlüğün, zorbalığın, Hak ve halk karşısında haddi aşmanın daniskası değil midir?
12 EYLÜL REFERANDUM’u aynı zamanda bu haksız, hukuksuz, ölçüsüz gidişe dur demenin de bir adımı olacak. Örtülü ya da açık, güneyli-kuzeyli, doğulu-batılı, şu ve ya bu, kim olursa olsun, gençlerin önüne set çekilmeyecek. Zekâlar, fikirler, akıllar isrâf edilmeyecek. Genç enerjiler birbirine karşı değil, ülkenin geleceğini kardeşçe, birlikte inşâya yönlendirilecek.
Değerli okurlar. Merâmımı anladınız. İnşâllâh hepimiz bu değişim ve dönüşüme katkıda bulunalım. Akla hayâle gelmedik kelime ve mantık oyunları, saptırmalar ve polemiklerle şaşırtılmaya çalışılan çevremizi, en az onlar kadar gayret ve heyecanla aydınlatarak üzerimize düşen vatandaşlık görevini yapmaya çalışalım.
EVET. Her şey eskisinden daha iyi olacak inşâllâh. İnancımız bu.
Ramazan’ın da son günlerindeyiz. Hayırlı, bol feyizli, mübârek olsun.
Gönüllerimiz daha güzel bir geleceğin muştularıyla dolsun ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
06.09.2010 |
|
|
KADR Ü KIYMET SÜRECİ
Bin aydan hayırlı Kadir Gecesi’ni idrâk ettik. Ülkemiz, Türk-İslâm âlemi ve hepimiz için mübârek, beşeriyet için hayırlara vesîle olsun inşâllâh. Ama gecenin gündüzü devâm ediyor. Zîrâ, şu günümüz de KADİR GECESİ’nin devâmı niteliğinde. Fazîleti tüm enginliğiyle sürüyor. Nitekim Efendimiz (SAV) şöyle buyuruyor:
“Dört gece vardır ki, geceleri gündüzleri, gündüzleri de geceleri gibi (fazîletli)dir: O gün ve gecelerde Allâh Teâlâ, yağmur ve bereketi bol bol ihsan eder;
insanları cehennemden âzâd eder, çok miktarda ihsanda bulunur.
Bunlar KADİR GECESİ ve SABÂHI, ARİFE GECESİ ve SABÂHI,
BERAT GECESİ ve SABÂHI, CUMÂ GECESİ ve SABÂHI.”
SÜREÇLER SÜRÜYOR
Kaldı ki, kutlu RAMAZAN SÜRECİ bir yana, Kadir Gecesi’ni son 10 günün tek rakamlı gecelerinde aramamıza dâir hadis de hepimizin mâlûmu. Onu geçtik, Arife ve Bayrama da ramak kaldı. Sizin anlayacağınız rahmet ve bereket süreci tüm kuşatıcılığıyla sürüyor. Özellikle şu finâl günleri fırsat içinde fırsat gibi. Ne mutlu kadr ü kıymetini bilenlere.
Kadr ü kıymetini bilmemiz gereken diğer bir süreç de REFERANDUM SÜRECİ. Eğer düşünülürse, Rabbimizin yılların gayret ve çilelerinin bereketi olarak lûtfettiği hamiyetperver idârecilerimiz, bizler için daha güzel bir gelecek demek olan düzenlemeleri önümüze getiriyorlar. Alışılmış çarpıklık ve kirliliklerden yana olan ŞER CEPHESİ, bin türlü demagojiyle süreci aksatmaya çalışıyor. Ancak, böyle fırsatlar her zaman gelmez.
ERKAN YOLAÇ, SELAHATTİN DEMİRTAŞ?
Meşhur Erkan YOLAÇ’ın Evet-Hayır’ı, kişisel ve toplumsal hayâtımızın, hattâ kritik geleceğimizin tam merkezine oturdu. Kimi evet diyor, kimi hayır. Erkan YOLAÇ’ın derdi, ikisini de söyletmemekti. Şimdi BDP’li Selâhattin DEMİRTAŞ, BARIŞ ve DEMOKRASİ’nin önünü tıkamak adına aynı şeyi yapmaya çalışıyor. Polemiklere sığınıp, bir nevî mızıkçılık yaparak, “ben bu işte yokum!” demeye getiriyor. Çünkü, ÖZGÜRLÜKLER artınca, onun varlığının bir anlamı kalmayacak. İstismâr edecek şey kalmıyor. Hâlbu ki, fikri olan insan ya evet demeli, ya da hayır. Kaldı ki AÇILIM PAKETİ’nin en önemli adımı olan REFERANDUM en çok kendilerini ilgilendiriyor. Ne demişler, en kötü karar bile kararsızlıktan iyidir. Şimdi önümüzde bir REFERANDUM var. Ya EVET diyeceksin, ya da HAYIR! Ortası yok. Ertesi de yok!
“FİŞLER” KİMİN OKUMASI İÇİN?!
Şimdi, bir an için, fikir jimnastiği olsun diye biraz aksini düşünelim. Meselâ, Allâh korusun, sandıktan EVET değil de HAYIR yâni, ülkenin kördüğüm olan meselelerini çözmek adına düzenlenen açılım maddelerine RED çıkmış olsa, bu ne anlama gelmiş olacak?
BİZ, SİVİL BİR ANAYASA İSTEMİYORUZ! BU İŞ BİZ SİVİLLERİN İŞİ DEĞİL!
ERGENEKON İYİDİR. BALYOZ GEREKLİDİR. DARBELER BALLI-BÖREKLİDİR!
FİŞLER ve FİŞLEMELER YANLIŞ ANLAŞILIP ANLATILIYOR! KÖTÜ NİYET VAR! ONLAR SÂDECE CÂHİL MİLLETİ OKUTMAK ve CANINA OKUMAK İÇİNDİR!
YÜCE TÜRK MİLLETİNİN AYDINLANMASI İÇİN SON DERECE FAYDALIDIR!
FİŞLERE, FİŞLEMELERE; DERİN İŞLERE, BEYİN İŞLEMELERE DEVAM!
ERGENEKONCULAR AĞAM, BALYOZ DARBECİLERİ PAŞAM!
Sevgili okurlar; yüreğinizi ferah tutun! İşin doğrusu, sonuçta HAYIR bile çıksa dünyânın sonu değil. Ülkenin yürüyüşü engellenemez. Tüm dünyâ karşı çıksa sular artık geriye akmaz.
Türkiye büyük. Yakın gelecekte süper ülke olacak!
Buna inancımız tam. Tüm göstergeler ve öngörüler bu yönde. Ama, biz bunu çabuklaştıralım istiyoruz. İçimizdeki aymazlara gereken cevâbı vermek iyi olur diye düşünüyoruz. Kokuşmuşluktan yana olanlara ümit ışığı yakarak, onları da, ülkeyi de tekrar mâcerâlara sürüklemenin bir anlamı yok.
MÂKUS TÂLİHİ YENMEK ADINA!
Sevgili okurlar. Bayramın peşinden, sıcağı sıcağına, millet olarak mâkûs tâlihimizi yenmek adına sandıklara gitmeli, oylarımızı mutlakâ kullanmalıyız. Zîrâ, bu süreç gerçekte REFERANDUMDAN sonra daha da hızlı devam edecek. Asıl yorumlar ondan sonra gelecek. %80’le de EVET çıksa, BREMEN MIZIKACILARI susmayacak, milleti baştan-beyinden edecekler. Yüzde bilmem kaç bu Anayasaya karşı, halkın bilmem şu kadarı yargılamaları onaylamıyor diyerek sonsuz nakaratlarına başlayacaklar. Yok şu kadar katılmayan var diyecekler. Cıngar çıkarmaya çalışacaklar. Onun için katılımlar çok önemli. EVETLER ise çok çok daha önemli. Hem de, GÜÇLÜ bir EVET’le, vatan ve millet sevgisinden şüphe etmediğimiz idârecilerimize yardımcı olup, hem onların hem kendimizin işlerini kolaylaştıralım.
RAMAZAN, BAYRAM, REFERANDUM…
Ramazan bir süreçtir. Arifeler, bayramlar hep birer mânevî fırsat süreçleridir. Bu REFERANDUM da, bir hikmet olarak RAMAZAN ve BAYRAM’a tevâfuk eden çok önemli bir süreçtir. Hak ve Özgürlükler bağlamında hayâtî bir değer arzetmektedir.
Yüce Mevlâ, Milletimizin ve İslâm Âlemi’nin bayramlarını tamâmına erdirsin.
Milletimizi, memleketimizi, gelecek kuşaklarımızı şerîrlerin şerrinden korusun.
Yaşadığımız tüm süreçleri basîretle değerlendirip, hakla bâtılı tefrik ederek,
bir lûtuf olarak önümüze çıkan fırsatların kadr ü kıymetini bilmek sûretiyle
kendimiz ve ülkemiz adına, isâbetli tercihler yapmayı nasîp eylesin ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
05.09.2010 |
|
|
SİVİL ANAYASA HEYECANI
Ülkeyi bir REFERANDUM HEYECANI sardı. Kampanyalar, propagandalar, otobüsler gırla.
Her yanda rengârenk EVET ya da HAYIR kervanları dolaşıyor. Siviller Anayasa seferinde.
Ancak, tüm gürültü, patırtı ve şamatalara rağmen işin özü ve ciddiyeti hâlâ kavranmış değil.
Olaya siyâsî, kliksel bir bakış söz konusu. Gözlükler parti gözlüğü, hava, genel seçim havası.
Hâlbuki, bu bir seçim değil. Seçim, Referandumdan sonraya ve bir yıldan az bir zaman kaldı.
Dolayısıyla, burada oylanacak olan, partiler, liderler ve icraatlar değil, tamâmen ANAYASA.
Yöneten ve yönetilenler arası haklar, özgürlükler bağlamında bir toplumsal mutâbakat metni.
82’den bu yana kaç hükümet, kaç parti geçti. Anayasaya dokunulamadı ve hâlâ yerli yerinde.
Dolayısıyla, bizim için burada önemli olan partiler ve kişiler değil, Anayasanın maddeleridir.
Partiler, hükümetler ve siyâsîler gelip-geçici, ama ANAYASALAR uzun soluklu ve kalıcıdır.
İLK DEFÂ MİLLÎ OLUYORUZ!
İşin doğrusu, ANAYASA kültürümüz yok. Tam olarak ne olup bittiğinin de farkında değiliz. Anayasayı siyâsîler yaptığı için olaya siyâsî bir olay gözüyle bakıyoruz. Yanılgı burada.
Çünkü, önceleri darbe meclisleri yapardı bu işi. Silâhların gölgesinde olup-biterdi her şey!
Aslında burada durup düşünmek gerekir. Bizim seçtiğimiz meclis bir ANAYASA yapabilmiş. Bu bile başlı başına bir olay ve ayrıca sivilleşme adına önemli bir adım, eğer düşünülürse.
Demek ki millet olarak ilk kez böyle bir tecrübe yaşıyor, tâbiri câizse, ilk defâ millî oluyoruz. Erkeni, normâli, geciyle, hattâ kavga ve dövüşleriyle çok seçimler yaşadık ama böylesi ilk.
İlk defâ kendimiz bir ANAYASA yapıyoruz ve tartışarak, hür irâdemizle değerlendiriyoruz.
Hattâ, neredeyse, KIRAN KIRANA diyebileceğimiz bir mücâdele yaşanıyor memlekette!
Önceden böyle miydi? Hiç böyle seçim gibi bir ANAYASA havası teneffüs ettiniz mi?
Çoğumuz, yaş îtibârıyle biliyoruz. Anayasa geleneğimizde ne var? Önce anarşi ve kaos!
Yâni, önce kan gölü. Sonra asker golü. Ve, silâhların gölgesinde BABA gibi bir ANAYASA!
İstersen aleyhte konuş bakalım! 82’de, RED OYU verenler fişlenmiş ve tâkibe uğramışlardı.
Daha önceki anayasaların nasıl yazılıp hangi şartlarda oylanmış olduğunu siz tahayyül edin!
Ya şimdi?! Anayasa’yı darbe değil, normâl seçimle gelen bir meclis yapıp önümüze getiriyor.
Herkes gönlünce, aleyhte ya da lehte duygu ve düşüncelerini kolaylıkla serdedebiliyor.
Hiç böyle bir şey oldu mu daha önce? Olmadı! Darbeciler yaptı, millet mecbûren onayladı!
Bu zamana kadar hep böyle olageldi. Onun için önümüze gelen fırsatın farkında değiliz!
EVET KERVANLARI
Geçen hafta iki EVET KERVANI geçti Ordu’muzdan. Biri SDP; Sivil Dayanışma Plâtformu.
Diğeri de HUKUKÇULAR BİRLİĞİ VAKFI. Genel Başkan Sinan KILIÇKAYA en başta.
Her iki kervan da, geçtikleri yerlerde yaptıkları basın açıklamaları, kurdukları standlar, dağıttıkları broşürler ve düzenledikleri toplantı ve televizyon programlarıyla büyük ses getiriyorlar. SDP kervanında, genel başkan Ayhan OGAN, Hak-iş genel başkan yardımcısı Mustafa PAÇAL, Ensar Vakfı Mütevelli Başkanı Ahmet ŞİŞMAN, AS-DER Başkanı hemşehrimiz YAŞ mağduru Ârif ÇELENK yanında, Genç girişimciler adına Taylan Bey, ulusal televizyonlardan tanıdığımız sunucu Yûsuf ÖCALAN ve Sanatçı hemşehrimiz Ahmet YENİLMEZ kervanların has yolcuları olup, yaptıkları konuşmalarla NEDEN EVET dediklerini yaşadıkları ibretli olaylar ışığında açıkladılar. Ramazan’ı evlerinde yaşamak varken yollara düşen bu güzel insanların elbette bir dertleri var. Her şeyden önce, daha çok sevap almak istiyorlar. Çünkü sefer sıkıntılı. Ama işin içinde bir gâye var. Gelecekte çocuklarının orucundan, namazından, örtüsünden, kısaca inanç ve ibâdetlerinden, ırkından, renginden, bölgesinden dolayı ayrıma tâbî tutulmadığı bir ülkeye doğruydu yolculukları. Yolları ve bahtları açık olsun. Rabbimiz onları ve bizleri hayırlı muratlarımıza erdirsin. Âmin.
Ordu’da, bu her iki kervana da sâhip çıkılarak iyi bir ev sâhipliği örneği sergilendi. Ordu Sivil Plâtformu adına söz Ensar Vakfı yetkilisi Zekâi GÖNÜL’deydi. Gerek Şadırvan önündeki basın açıklaması, gerek AKM’de yaptığı konuşma, gerekse her iki kervanla gelen misâfirlere yaptığı rehberlikle ve Giresun’a kadar ulaşan refâkâtleriyle iyi bir sivil girişimci örneği sergiledi. Kendisine, bizler adına gerçekleştirdiği bu güzel temsilden dolayı teşekkür ediyoruz.
ORDU SENDİKALARI
Bir husûsu da belirtmeden geçemeyeceğim ki; en ön safta bulunması gereken sendikalar bu süreçte olumlu not alamadılar. Bu benim gözlemim değil sâdece. Oralarda açıktan açığa dillendirildi. Gerçekten, katılımları çok azdı. Anlı-şanlı başkanlar, temsilciler, taraflar, konuşmaya başlayınca mangalda kül bırakmayanlar, TOKİ kongrelerini birbirine katanlar, maaş deyince, ihâle deyince herkesten önce koşanlar, televizyonlarda gümbür gümbür edenler ortalıklarda yoklardı. Gerçekten, fısıltı olarak dolaştığı şekliyle AKM o gün hıncahınç dolabilmeliydi. Sivil mücâdelenin öncüleri olarak kâbul ettiğimiz sendikalarımızın yöneticileri gelmiş olsaydı yetiyordu. İyi ki dernek ve vakıf temsilcilerimiz varlardı. Vatandaşın da katılımı tatminkârdı. Sonuçta herkes nasîbini yaşıyor.
Ne diyorduk? Elbette ki, EVET diyorduk! Evet, bir sivil anayasaya “EVET, ama GÜÇLÜ BİR EVET” için tüm bu çabalar. EVET’in güçlü olması da önemli. Zîrâ, inanıyoruz ki bu ANAYASA milleti kendine getirecek ve gerek kişisel, gerekse toplumsal anlamda kendine güvenini artıracak. Ne kadar güçlü olursa, sonuç ta o kadar güzel olur!
Ve, artık o zaman kim tutar bu milleti, ves’selâm?!
ORDU HAYAT GAZETESİ
03.09.2010 |
|
|
EVET-NÂME
ONİKİ EYLÜL’de REFERANDUM’da
Anayasaya EVET, EVET de kardeş!
Her nerede olsan, her ne durumda
Anayasaya EVET, EVET de kardeş!
BABAYASA’lar devri bitsin diyorsan
İşkenceler, zulümler yetsin diyorsan
Ceberutlar çekilsin, gitsin diyorsan
Anayasaya EVET, EVET de kardeş!
Bu BABALAR başkadır, hâlden anlamaz
Her nece konuşsan, dilden anlamaz!
Çiçekten, sevgiden, gülden anlamaz
Anayasaya EVET, EVET de kardeş!
Askeri dışa değil içe salarlar
Gidip de çıkmaz sokaklara dalarlar
Sıkı yönetirken, hep parçalarlar
Anayasaya EVET, EVET de kardeş!
CHP’yi anlarım, yakışır ona
MHP ile APO safta yan yana
Şu, “Kandilli BDP!” doymuyor kana
Anayasaya EVET, EVET de kardeş!
Uyma sakın hayırcı hayırsızlara
Geçmişleri hortumcu şu hırsızlara
Din-diyânet düşmanı uğursuzlara
Anayasaya EVET, EVET de kardeş!
İlk defâ sivil anayasan olacak
Hürriyetin artacak, dirlik gelecek
Herkes kucaklaşacak, yüzler gülecek
Anayasaya EVET, EVET de kardeş!
Mesele parti değil, hükümet değil
Şuna, buna, kimseye husûmet değil
Terörden beslenenlere etme sen meyil
Anayasaya EVET, EVET de kardeş!
Eğer varsa bir derdin seçime sakla
Beğenmediklerini orada hakla
Burada zâlimlere attırma takla
Anayasaya EVET, EVET de kardeş!
Fırsat tanıma artık haybecilere
Geçit vermeyelim darbecilere
Kontrgerilla, gladyo, jitemcilere
Anayasaya EVET, EVET de kardeş!
Pireye kızmışsan da yakma yorganı
Kendi bacaklarına çalma sırganı
Kesip at tependeki yağlı urganı
Anayasaya EVET, EVET de kardeş!
Kılıçdar’ın sakın ha, bakma ağzına
Sırf muhâlefet için vurur sazına
Aldırma despotların arsız cazına
Anayasaya EVET, EVET de kardeş!
Sivile hayır, nasıl halk iktidârı?
Biri uyarsın, şu Kemâl Kılıçdar’ı
Darbeli yasalar mı, bu halkın kârı?
Anayasaya EVET, EVET de kardeş!
Halkı küçük görenler geri dönmesin
Tekrardan gelip tepemize binmesin
Yeşeren şu ümitlerimiz sönmesin
Anayasaya EVET, EVET de kardeş!
Devlet içinde devlet, devri son bulsun
Yeter, söz de, karar da milletin olsun
Tek halka değil, herkese dokunulsun
Anayasaya EVET, EVET de kardeş!
Daha dün yaşadıklarından ötürü
Darbeli dönemlere çek şu satırı
MENDERES’in, ÖZAL’ın varsa hatırı
Anayasaya EVET, EVET de kardeş!
Aman gaflete gelme, Allâh korusun
Fâili meçhûllerin kanı kurusun
Sen alnı ak, yüzü pak; arı-durusun
Anayasaya EVET, EVET de kardeş!
Şu “hayır” dedikleri, hayr’a hayırdır
Önü tamâmen yokuş, hepten bayırdır
Onlara lâzım olan, cümbüş, seyirdir
Anayasaya EVET, EVET de kardeş!
İşte sivil örgütler hep bir arada
“GÜÇLÜ EVET” yolunda, orda-burada
Millet olarak ermek için murada
Anayasaya EVET, EVET de kardeş!
ONİKİ EYLÜL; bayram üstüne bayram
Bütün dünyâ bu güzel millete hayran
“Süper güçlü ülke”ye doğrudur seyran
Anayasaya EVET, EVET de kardeş!
Sen târihe hükmetmiş, büyük milletsin
Zincirler, tasmalardan çektiğin yetsin
Buraya kadarmış, artık burada bitsin
Anayasaya EVET, EVET de kardeş!
Rabbim yardım etsin bu aziz millete
Düşürmesin buradan tekrar zillete
Zevâl vermesin Allâh, dîn ü devlete
Anayasaya EVET, EVET de kardeş!
Nûrânî vatanına âşık bir şâir
Sözleri hep sevgiye, saygıya dâir
Bismilâh de, eşini-dostunu çağır
Anayasaya EVET, EVET de kardeş!
ORDU HAYAT GAZETESİ
01.09.2010 |
|