Menü

Anket

Sitemizi Beğendiniz mi?
Evet (%73,9)
Hayır (%20,0)
Kararsız (%5,93)

Toplam Oy: 219

Tüm Anketler

Takvim

« Aralık - 2025

»

PT SL ÇŞ CM CT PZ
1 2 3 4 5 6 7
8 9 10 11 12 13 14
15 16 17 18 19 20 21
22 23 24 25 26 27 28
29 30 31

İstatistikler

 Toplam Hit: 4608679
 Sitede Aktif: 1
 Ip: 172.70.127.166
 Browser: Default - 0.0
 Toplam Kategori: 20
 Toplam Blog: 561
 Toplam Yorum: 28
 Toplam Resim: 6
 Toplam Mesaj: 17

Etiket Bulutu

15 Temmuz 2016 Cumâ Dirilişi adayname aile âile Akdeniz Üniversitesi akrostiş anı Antalya Antalya Palas aşık edebiyatı ÂŞIK EDEBİYATI BABA başbakan başkanlık Bedford, Araba sevdası Biyografi cami cemaat cemiyet chp cuma cumhurbaşkanı çocuk edebiyatı Çocuk Edebiyâtı ÇOCUK ŞİİRLERİ dede deneme DÎNÎ ŞİİRLER DİNİ-MİLLİ ŞİİRLER DÖRTLÜK edebiyat eleştiri eymür eymür köyü eymürname GÜZELLEME halk şiiri halk şiri HÂTIRA hâtıralar HAYAT HİKÂYESİ HECE HECE VEZNİ hiciv İMAM-HATİP PİLÂV GÜNLERİ işkence KADİR GECESİ KÂFİYE komşu ülkeler koşma köy yazıları köyname lüleburgaz MANİ Manzum Fıkralar mızrap NÂMELER Nasreddin Hoca NURİ KAHRAMAN okul edebiyatı ordu ordu hayat ordu hayat gazetesi ordu imam-hatip Palace Palas RAMAZAN RAMAZAN EDEBİYATI recep tayyip erdoğan siyâset şiir toplum türkiye ulubey Yalçın Yüksel Yeni Türkiye zulüm

Son Eklenen Bloglar

Mar`12
26
..GİDİYOR HÂTIRALAR...
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

…GİDİYOR  HÂTIRALAR!...

Hafta sonları bereketli zaman dilimleri oluyor. Bu vesîleyle rutin dışına çıkmak mümkün olabiliyor çünkü. Çarşı-pazarın gündelik işleri bir yana bırakılıyor. Yeni ve farklı mekânlara gidilebiliyor. Köy, kasaba, şehir gidilebiliyor. Bu anlamda ekim ayı ve bilhassâ son günleri yoğun geçti. Başta merhum Prof. Dr. Mehmet ÇAVUŞOĞLU’nun kabrini ziyâret ettik bir grup arkadaşla. Çavuşoğlu âilesinin dâvetiyle gittiğimiz Perşembe Sarayköy’de merhûmun kabri başında duâ ettik. ODÜ Fen-Edebiyât Fakültesi Öğretim Üyesi Yard. Doç Sâlih OKUMUŞ Bey’in de bulunduğu programda ve sonrasındaki sohbetlerde merhum Çavuşoğlu, kişiliği, âilesi, çevresi ve hakkında yapılan, tasarlanan ve plânlanan çalışmalar hakkında konuşuldu. Bir sempozyum ve dergi özel sayısının bunlardan biri olduğu belirtildi. Bunu, Ordu’da kültür adına bir güzellik olarak ve inşâllâh gerçekleşmesi dileğiyle sizlerle paylaşıyoruz.

Ordu Kültür-Sanat Merkezi’nin açılış merâsiminde karşılaştığımız Fâdıl ŞARLAN Bey amcamız da Ordulu değerlerimizden biri. Çok birikimli ve donanımlı. Âilesinden tevârüs ettiği ve kendi yaşadığı hayâtıyla başlıbaşına bir târih olan Şarlan Amcamız, tanıdığı şahsiyetler, yaptığı kültürel çalışmalar, meslekî hâtıralar ve de sanatkâr kişiliğiyle tanınması, tanıtılması, birikimlerinden istifâde edilmesi gereken bir şahsiyet. Çok arzu etmemize rağmen, Sıtkı ÇEBİ merhumdan sonra kendisiyle şöyle bir oturup uzun soluklu bir sohbet imkânı olmadı. Kısa süren karşılaşmalar, telefon konuşmaları; hepsi bu. Son olarak, dediğimiz gibi OKSM’nin açılışında karşılaştık. Oradan, birlikte kolkola Cumâ namazına geçerken bu fotoğrafı çektirdik. Sohbet talebimize, hep olduğu gibi, “inşâllâh” diyerek karşılık verdi. Yalnız başına yürümekte zorlanan amcamıza daha fazla ısrâra cesâret edemiyoruz.

Keşke bir yolu bulunup kendisiyle nehir söyleşi yapılabilse de bir biyografisi çıkarılabilse. Şarlanlar, kültürel müktesebât ve materyâl bakımından gerçek bir hazîne. O kapıdan bir girilebilse engin kültürel damarlar yakalanacağından emînim. Ancak, bunun için önce bir niyet, sonra iknâ ve sabır gerekli. Ordu adına birinin bunu yapması lâzım. Bence bir kültür hazînesi elimizin altından kayıyor. Bu konuda meraklıların çıkmaması çok acı. Maalesef, yıllar bir meraklı çıkaramadı önümüze. Bizler de hep niyet etmekle, hayâl urmakla kaldık; bu konuda somut adım atamadık.

Hayıflandığımız bir isim de merhum Av. Câvid KALPAKLIOĞLU. Engin ve zengin birikim ve hâtıralarla geçip gitti. Ali DENİZ Hocamız işte burada. Her gün çarşılarda. Ağzından bal akıyor. Anlattıklarını yazmasını istiyoruz ama sonuç alamıyoruz. Gel gör ki, sohbetine takılan daha kurtulamıyor. Neler anlatmıyor ki bilmedik, dinlemedik. İstiyoruz ki, bu güzel hâtıraları insanlarla paylaşsın, ama yanaşmıyor. Neler anlattığını bilenler biliyor. Bilmeyenler bulsun konuştursun. Şimdi konumuz bu değil. Biz konuşturulup kitaplaştırılmasını istiyoruz. Ordu’nun sosyâl, toplumsal, siyâsî târihi kadar, ülkeninkini de, hepsinin de içinde olmak ve canlı canlı yaşamak özellikleriyle size dünkü gibi anlatıyor. Yok mu bir babayiğit, peşine düşecek, kollayacak, kaydedecek, kompoze edip yayınlayacak.

Biz varız. Hep söylüyoruz. O da, “bakarız, hele biraz duralım” deyip duruyor yine. Bu cumartesi günü Yalı Câmii’n altında yazarımız Mustafa ÖZATA ile kararlaştırıp bunun için, ilerde bir biyografiye dönüştürüp nesillerimizin istifâdesine sunmak düşüncesiyle resmen ropörtaj teklifinde bulunduk. Yine kaçamak cevap verdi. Ama, peşini bırakmayacağız; öyle kararlaştırdık. Mustafa Bey’in bu konudaki teknik desteği çok önemli. İnşâllâh, hâıralarını yazıp sizlerle bir şekilde paylaşmaya muvaffak oluruz.

Derken, o gün akşam katıldığımız düğünde karşılaştığımız Abdullâh-Tâhir ALTAŞ Kardeşler, Muzaffer GÜNAY Bey’in, babaları Osman ALTAŞ Hoca’nın hayâtını kaleme almak üzere kendilerine geldiğini ve çalışmalara başladığını söylediler. Çok sevindik. Muzaffer Bey velûd bir arkadaşımız. Kendisini, bu alanda yazdığı Sıtkı ÇEBİ biyografisiyle tanıyoruz. Ki, çok güzel bir hizmet olmuştu. Bu Osman ALTAŞ Biyografisinin de kısa zamanda ortaya çıkacağına inanıyor, merakla ve sabırsızlıkla bekleyeceğimizi bildiriyoruz. İnşâllâh bununla kalmayacaktır. Kalmamalı da. Çünkü yazılacak nice isimler var. Aslında, her insanın hayâtı ayrı bir serüven, eğer anlatan ve yazan olursa. Aksi takdirde, hiçbir şey olmamış gibi oluyor.

Evet, her neyse. Koyulhisar Kültürünün canlı canlı yansıtıldığı söz konusu düğünde, bir de yayladan tanıştığımız çocukluk arkadaşlarımızla karşılaştık. Muammer ve Muhammer KIRIŞ kardeşler. Onlarla da bir muhabbet geçti; ÜÇ TEKERLEK muhabbeti. Onu, ileriki bir yazıya bırakalım müsâde ederseniz.

Şimdilik bu kadarla yetinelim de, lâfı fazla uzatmamış olalım ves’selâm...

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

01.11.2010


Mar`12
26
BAYRAM-SEYRAN, DÜĞÜN-DERNEK..
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

BAYRAM-SEYRAN, DÜĞÜN-DERNEK…

Bu hafta sonu, mâlum Cumhûriyet Bayramı’ydı. Ordu’da, bayram içinde bir 2. bayram olarak ORDU KÜLTÜR SANAT MERKEZİ açılışı vardı. Hem bayram, hem açılış, hem resepsiyon, sergiler, seslendirmeler, konserler, havâî fişek gösterileri, tüm kutlamalar, hepsi hepsi; Ordu’ya özgü renklilikle geçti. Ordumuz, ilk defâ bir bakanın katılımı, öncülüğü ve önemli bir merkezin açılışı dolayısıyle böylesine kalburüstü, nostaljik ve de sistematik bir bayram yaşadı.

Ancak, bu kutlamaların hiçbir yerinde ünlü hemşehrimiz, Basın Konseyi başkanı Oktay EKŞİ nedense yoktu. Başta profesör Aziz Bey olmak üzere öbür EKŞİLER de. Onların eksikliği hissedilmedi değil. Çünkü, sanki bir onlar yok gibiydi ve de onca kalabalığa rağmen bu noksanlık sırıtıyordu.

TATLI BAYRAM, EKŞİ SEYRAN!

Her neyse; meğer Oktay EKŞİ’nin daha önemli işleri varmış. Her fırsatta bir ayağı Ordu ve Mesûdiye’de olan Sn. Başyazar, bu bayram için daha önemli bir görev dolayısıyla bölgesinde kalmayı tercih etmiş! Ünü sınırları aşan hemşehrimizin o saatlerde Hürriyet Gazetesi’ndeki küfürlü çıkışıyla, kendince bir bomba patlatarak coşkuya bir nevî katkı verme vehmiyle işin tadını kaçırıp ekşittiği, tercihlere saygıyı aklının ucundan bile geçirmeden, milletin takdirlerini içine bir türlü sindirememenin verdiği sıkıntıyla, halkın sevincini kursağında koymaya çalıştığı anlaşıldı.

Ne olurdu insanlarımız şu bayramı olsun, referandumun ortaya koyduğu irâdenin doğal sonucu olarak ağız tadıyla geçirseydi! Milletin teveccühünü niye kıskanıyorsunuz beyler?! Bu mazlum milletin suçu ne bu kadar? Azıcık rahat verseniz; ne olur yâni?! Hürriyet diyen sizsiniz, adâletten dem vuran, demokrasi, seçim diye ortalığı inleten yine siz. Kim karşı çıkıyor ki tüm bunlara?! “Sandıksa sandık, tamam” denilse de; sonucunu bir türlü kabûllenemiyorsunuz; mesele sâdece ve sâdece bu!

BU, HANGİ ORDU’NUN DERELERİ?

Diyoruz ki, keşke o da, Sn. Bakanımız Ertuğrul GÜNAY’ın etrafında kenetlenen il içi, il dışı tüm Ordulu elit, entellektüel, yazar, çizer, sanatkâr, kültür, turizm adamı türünden –gerçi hepsi de seviye ve kıratında olmasa da- ünlüler arasındaki yerini alsaydı da, hem kendi memleketinde bir opera görmenin coşkusunu yaşasa, hem de ORDUNUN DERELERİ türkümüzün aldığı muâsır medeniyet formatına uyarlanmış yeni şeklini dinlemekten mahrum kalmamış olsaydı. Ve de, başına tüm bunlar gelmeseydi.

Böyle hemşehrilik olmuyor demek ki! Ya alıştırmayacaktı kendisini her yerde görmeye. Ya da, çifte sevinç yaşanan bu en önemli günde teşrif edecekti. İşte, ayda yılda bir defâ Ordu’ya gelmedi, en anlamlı günlerinde, hazır herkes de buradayken ortamı paylaşmadı; ne oldu, sonuçta başköşesinden oldu. Anlı-şanlı Hürriyet’in başyazarlığından istifâ etmek durumunda kaldı. Demek ki, hürriyet te bir yere kadar! Böylelikle yalnız bizleri üzmekle kalsa iyi, hükümetle arası zâten limônî olan patronu Aydın DOĞAN’ı da zor durumda bıraktı.

ANA NÂMUS, ANA KÂMUS!

Çarpıldı desem, hemşehrimiz öyle bâtıl inançları olacak türden biri de değil. Bakalım bundan sonrası nasıl olacak? Çünkü, işin içinde “ANA” sözkonusu. Bu hakâret tüm millete yapılmış sayılır. Çünkü, beğenilsin-beğenilmesin, netîcede halkın seçtiği bir iktidar. Her kes bunu üstüne alınabilir.

Bizim inanç ve örfümüzde ananın ayrı bir yeri vardır. Ana her şeydir; ana nâmustur, ana esastır, ana ANA’dır işte! Ana kültür, ana dil, ana kâmustur. Evet, ana her şey; ana toprak, ana en kestirme ifâdesiyle; ANADOLU! Yâni hepimiz. Ana ÜMM’dür; ÜMMET de buradan gelir. Ümmet, bir ana inanca bağlı kardeş hükmünde olan insanlardan oluşan topluluk demektir.

DÜĞÜN-DERNEK…

Hayâtlarının bayramlarını yaşayan âileler de vardı. Gazetemizin yönetim kurulu üyelerinden Aziz ALTINSOY kızını evlendirdi. Kızımız yabancıya gitmedi. Emekli imam arkadaşlarımızdan Kâzım ASAK’ın oğluyla evlendi. Zeliha-Fâtih çiftine, âileleri, yakınları ve tüm sevdikleriyle birlikte huzurlu, bereketli geçimler, sonsuz mutluluklar diliyoruz.

Yine, yazarımız Tâlip CAN’ın da dâhil olduğu Koyulhisarlılar diye bilinen CANLAR âilesinden EV-KUR işletmesi sâhiplerinden Yılmaz CAN da oğulları Ertuğrul’u evlendirdiler. Soğuğa rağmen, yörelerine has geleneklerden tâviz vermeden gerçekleştirdikleri düğündeki coşku görülmeye değerdi. Rize’den gelin gelen kızımız Yâsemin ve hayâtını birleştirdiği Ertuğrul’a tüm sevdiklerine hem dünyâda hem âhirette sürecek mutluluklar diliyoruz.

Yârın da inşâllâh, yukarda genel hatlarıyla zikrettiğimiz hafta sonu uğrak ve duraklarının satır aralarından sızan ve hepimizi ilgilendiren kütürel anekdotlarla sözlerimizi sürdürmeye çalışacağız. Buluşmak ve eğer nasipse, bu gün başladığımız Kasım ayı dâhil, tüm günlerimizi, aylarımızı, yıllarımızı, hayırlı ve bereketli geçirebilmek dileğiyle ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

31.10.2010


Mar`12
26
EKİM AYI, EKİN BEREKETİ...
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

EKİM AYI, EKİN BEREKETİ...

            Ekim Ayı, EKİN ayı demiştik. Bu ay Ordu için gerçekten, bu anlamda çok müstesnâ ve bereketli bir ay oldu. Nasıl mı ve neler mi oldu? Arz edeyim:

ORDU’DA MÜSTESNÂ EKİM

            Ne zamandır hasret kaldığımız mânevî heyecanlarla dolu bir merâsimle şehrin kâlbi MERKEZ KAPALI SPOR SALONU’nda attı. Kutsal kitabımızı hıfzeden yavrularımız, yaptıkları iş ve taşıdıkları misyonla mütenâsip bir güzel törenle taltif edildiler. “OKU”mayı emreden kitabımız, her şeyden önce gelir. Tüm güzelliklerin kaynağı o zîrâ. Tüm kitaplar, kültürler, faaliyetler de, onu daha iyi anlamamıza yardımcı olduğu sürece ve miktarca anlam taşırlar. Bu anlamda, güzel organizasyonlarla bizlere bu mânevî atmosferi en güzeliyle yaşatan ilgili ve yetkililere teşekkür ediyor, benzer kalite ve içerikte yeni faaliyetler beklediğimizi belirtiyoruz.

            Efendimiz (SAV) “Hikmet müminin yitiğidir; nerede bulursa alır.” sözü bize tüm sözlerin, anlayış ve söylemlerin kapısını aralar. ORDU 1.ULUSLARARASI EDEBİYÂT FESTİVALİ bu anlamda kente damgasını vuran organizasyonlardan birisi oldu. Kendi adıma çok istifâde ettiğim bir etkinlikti. Bereketli hareketler ve yorumlara da vesîle oldu. Uluslararasından çok, yerel basındaki köşeler arasında söz trafiğini artırdı. Sonuçta herkes eteğindeki taşları döktü. Sanki böyle bir sürece ihtiyâç varmış da haberimiz yokmuş gibi bir durum söz konusu oldu aynı zamanda. Ve sanki, taşlar daha bir yerine oturuyor gibi!

            Ordu Belediyesi, 48. kongrelerini yapmak için gelen Avrupalı Gazetecileri şehrimizde ağırladı. 3 gün boyu Ordu’da kalan misâfirlere geleneksel konukseverliğimiz en güzeliyle gösterildi. Kültürel boyutu da olan böylesi aktiviteler bizleri her zaman sevindiren, geleceğimize olumlu olarak yansıyacak şeylerdir. Her iki etkinlikte de, bizler adına koşuşturanlara teşekkür ediyor, saygılar sunuyoruz.

EKİN MERKEZİ; KÜLTÜR SARAYI...

            Cumhûriyetimizin kuruluşunun 87. yılında, şehrimiz bir KÜLTÜR SARAYI’na kavuştu. Allâh’a hamd ediyoruz. Ordumuzun buradaki ve il dışında yaşayan tüm aristokrat, bürokrat, entellektüel, sanatçı gibi meşhur şahsiyetleri oradaydı. Cumhûriyetimizin 87. yılında Ordumuz, katılımcı profili ve heyecanıyla sanki ilk yılların esprisini yansıtıyordu. İçerdeki manzara buyken, günlerden cumâ ve hemen yanı başında, hattâ kültür kompleksine uysun diye dış boyası yenilenen bir câmi. Tıpkı, TBMM’nin açılışından önce Hacı Bayram Câmii’nde duâ edilip de, sonra meclisin açılması aklıma geldi. Bu gün de Cumâ, Ordu ölçeğinde önemli bir açılış, aylardan ekim ve günlerden 29 Ekim.

            Bizler namaz için ayrıldık. Bizden sonra duâ yapıldı mı bilmiyoruz. “Aman beyefendi, abartıyorsun, orada da duâ mı olur?” der gibisiniz. Buna da îtirâzım yok. Ancak biz, kuruluşu duâlarla, hatimlerle, cumâlarla olan Cumhûriyetimiz’de, cumhûr olarak karşıkarşıya bırakıldığımız, ya da getirildiğimiz durumun resmini ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Ve duâmı buradan dillendirerek diyorum ki; milletin paralarıyla yapılan bu devâsâ saray, Ordumuz, yurdumuz, geçmişimiz, geleceğimiz, ilmimiz-irfânımız, kültürümüz-edebiyâtımız ve çocuklarımız, kısaca milletimiz-memleketimiz için hayırlı ve güzel işlere vesîle olsun inşâllâh.

TRT ÇOCUK, TRT ANADOLU

            TRT dün akşam TRT’5 ANADOLU adıyla yeni bir kanalı devreye soktu. Bu da ülke için bir EKİM BEREKETİ. Hayırlı olsun. Beni asıl sevindiren TRT’nin, bu ay îtibârıyle ayrıca bir de TRT ÇOCUK DERGİSİ yayınlamaya başlamasıydı. Dergi dolu dolu. Tavsiye ederim. AncakFiyât 5 TL değil de daha düşük tutulabilseydi, hizmet esprisine daha uygun düşerdi. Yine de ilgilileri kutluyor, derginin, çocuklarımızın iyilik ve güzelliklerle buluşmasına vesîle olmasını diliyorum.

UMUT EKİNİMİZ

            Diğer eserlerleri yanında, son olarak, UMUTLAR TÜKENİNCE adlı romanıyla Ordu yerel kültürüne en anlamlı, güzel ve heyecan verici katkıyı yapan Mithat BAŞ arkadaşımız, verdiği uzun denilebilecek bir aradan sonra yazılarına başladı. Meğer köşesinin adı da EKİN imiş. EKİM, EKİN falan derken, şimdi dikkâtimi çekmiş. EKİN köşesinin, yerel ekinimize bereketli hizmetler vereceğine inanıyor, yazarımızın ürünlerini özlemle bekleyeceğimizi belirtiyor, başarılar diliyorum.

            Şehir, il, ülke ve toplum olarak, tüm aylarımızın, en az bu ekim ayı kadar bol ekinli ve bereketli geçmesini diliyor, cümleye sevgi, saygı ve hayırlı, üstün başarı dileklerimi sunuyorum ves’selâm… 

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

29.10.2010


Mar`12
26
CUMHÛRİYET, FAZÎLET ve CHP AHLÂKI
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

CUMHÛRİYET, FAZÎLET ve CHP AHLÂKI

Fazîlet’in, aynı zamanda bir kadın ismi olmasına dikkâtinizi çekerek sözlerime başlamak istiyorum. Bu, kayda değer ve çok çok güzel bir tevâfuktur. Aynı zamanda, her insan için gerekli ve esas olmakla berâber, kadının güzelliğine güzellik, özelliğine özellik, değerine değer, ağırlığına ağırlık katan şey iffet, nâmus ve fazîletidir.

Bu anlamda, kadının kendine has bir yer ve konumu var; tıpkı erkeğin de olduğu gibi. Ama sonuçta yine de esas, kadındır. Çünkü kadın, her şeyden önce anadır. Ayrıca, biricik hayat arkadaşı, sırdaş ve yoldaştır. Kısaca eştir, güneştir. Yuvayı aydınlatan, evin yüzünü güldüren odur. Atalarımız, “Yuvayı yapan dişi kuştur” demişler. Bu basit bir söz değil. kişisel ve toplumsal hayâtın her boyutuyla ilgili. Başta, eğitim olmak üzere…

Bunun yanında, yaşama sevincini artırıp, hayâtı renklendiren, onu bir mutluluk hâlesi hâline getiren odur. Zerâfet, nezâket, letâfet, güleryüz gibi özellikler, daha çok kadın damarının tezâhürleridir. Hassâsiyet, incelik onun işidir. Oya gibi, nakış gibi. Kahve gibi, çay gibi. Ondan dolayı da kadın hep iltifat ister, özen ister, incelik bekler, değer verildiğini görmek ister. Selâm ister, sabah ister, çiçek ister. Aksi takdirde kırılır, dökülür, yıpranır.

CUMHÛRİYETİN FAZÎLETİ

Ve, belki, biraz da bunun için ve bu anlamda Cumhûriyet fazîlettir. O da özen ister. Doğruluk-dürüstlük, karşılıklı sevgi-saygı; ve her tavır ve durumda hassâsiyet ister. Zorbalık, ceberutluk, zulüm, sopa, hakâret, argo, küfür gibi şeyler havasını söndürür. Şahsiyetini rencîde eder. Güllerini soldurur. Hayâllerini karartır. Ümitlerini söndürür.

Cumhûriyet fazîlettir. Yâni, cumhûrun, halk çoğunluğunun sağduyusunun hâkim olduğu cumhûriyet rejimi o toplum için, kendi rûhunu yansıtması bağlamında, en uygun rejim, diğer ifâdeyle, o anlamda fazîletten başka bir şey olamaz. Çünkü, bu cumhûriyet halkın sesine kulak verir, onun sağduyusuna saygı gösterir, tüm tasarruflarında onun dilek, arzu ve temennîlerini, hassâsiyetlerini nazar-ı îtibâra alır ve tüm uygulamalarını bu düzlem üzerinde gerçekleştirir. Kendi de mutlu olur, halkı da.

Geliniz görünüz ki, topraklarımızda, köylerimizde, kentlerimizde 100 yıla yakındır rutinleşen halka rağmenlikler, aykırılıklar, sopalar, zorlamalar, tehditler, baskılar, dayatmalar Cumhûriyet’in cumhûrunu ne gibi bir psikolojik duruma getirmiş, nasıl bir toplum manzarası hâsıl etmiş olabilir?! Bunu hep birlikte yaşayageldik. Îzâha gerek görmüyorum.

FAZÎLETİN BAŞÖRTÜSÜ

Başbakan, “Beyler, Referandum oldu. Artık demokrasi geldi. Haberiniz yok mu?” diye feryat edip birilerinin dikkâtini çekmeye çalışsa da, eski alışkanlıklar devam ediyor. Yukarılarda ötedenberi oluşmuş ve de ihdas ettiği çevresiyle berâber kemikleşmiş bir ahlâk var. CHP Ahlâkı. Kolay değişmiyor.

Ne alâka diyeceksiniz belki ama, CHP Ahlâkı deyince hiçbir zaman “Cumhûriyet Fazîlettir!” söyleminin kriterlerine uyan bir ahlâk anlaşılmıyor. Çünkü, fazîlette öz davranış söz konusudur. Bir şeyin fazîlet olması görüntüsüyle alâkalı değil niyet ve özüyle alâkalıdır. Özgür irâdeyle alâkalıdır.  Ama, bu güne kadar hep, “Kızı kendi hâline bırakırsan ya davulcuya gider ya zurnacıya!” zihniyetiyle hareket edilmiş, halk kendi hâline bırakılmamak adına dâimâ şu veyâ bu şekilde yönlendirmeler ve zorlamalar söz konusu olmuş, milletin özü, sözü, teâmül ve temâyülleri kaale alınmamıştır. Yine de alınmıyor.

Azıcık aklı ve biraz da insafı olanın, milletin temayülünü koklayıp hemen bu irâdeye göre tavır geliştirerek puan alması gerekmesine rağmen, işte bu günkü CHP’yi görüyorsunuz. Dünkünden farkı ne? Ülke değişiyor, dünyâ değişiyor, konsept değişiyor, genel başkanları değişiyor; ama “CHP Ahlâkı” denilen şey değişmiyor.

CHP’nin REFLEKSLERİ!

Koskoca Referandum yapılmış, halkın eğilimi belli olmuş. Hassâsiyetler netleşmiş. Siyâsetçi olan siyâsetçinin bunu görüp hazmederek pişkinliğe vurup, hiç olmazsa halkımız böyle istiyor diye bahâne etmek sûretiyle, belirli kesimleri iknâ yoluna giderek, kördüğüm olmuş meseleleri iktidardan önce çözmeye çalışması gerekmez mi?

Maalesef hâlâ ceberut dönemlerin refleksleriyle hareket ediliyor. Bu hem milletin, hem memleketin, hem de CHP’nin aleyhine. CHP özgürlük, demokrasi ve halkçılığının, kısaca 6 okunun Cumhûriyete, ülkeye ve halka revâ gördüğü fazîlet işte bu! Ne diyelim; Allâh hidâyet versin!...

Sevgili okurlar. Bu günlük te bu kadar. Hepimizin Cumâsı mübârek olsun. Cumhûriyetimiz de günbegün ve daha da bir fazîletlerle dolsun ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

28.10.2010


Mar`12
26
BU FOTOĞRAF, O GÜNLERDE YAYINLANMALI MIYDI?
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

BU FOTOĞRAF, O GÜNLERDE YAYINLANMALI MIYDI?

Bu fotoğrafın arkasında yazan târih 28 Ekim 1995. Bundan tam 15 yıl öncesi yâni. Bize gelişi, mektubun yayınlanışı derken bir yıldan fazla zaman geçiyor. Mektubu, yer yer sansürleyerek de olsa yayınlayabiliyoruz. Ama, diğer fotoğraflarda tereddüt etmezken, bir fotoğraf var ki, onu dergiye koymamanın daha doğru olacağı kanaatine varıyoruz.

Neden derseniz, maalesef çok unutkan milletiz. Azıcık bir araştırma yaptığımızda karşımıza çıkan tablo bize çok açık bir fikir verebiliyor. Fotoğrafın gelişinden mektubun yayınlanışına kadar geçen 2 yıldan az süre içerisinde ülkede tam 5 hükümetin değiştiğini görüyoruz. Öylesine bir istikrarsızlık, her anlamda sürtüşme ve kaos yılları. Büyük olaylar, ya da depremler öncesi öncü sarsıntılar, ağır sancılar. Neler getireceği, neler ve nerelere götüreceği meçhûl!

O günleri biraz hatırlamak, bugünleri de daha iyi anlamak adına, kısa bir gezinti yapalım isterseniz. Fotoğraf çekildiği târihte 51. hükümet iktidarda. (05.10.1995 - 30.10.1995) tarihleri arasında 25 gün idârede kalan hükümette başbakan Tansu Çiller. Kurulan azınlık hükümeti güvenoyu alamayınca düşüyor.

52. Hükümet, yine Çiller Hükümeti oldu. Deniz Baykal da Başbakan Yardımcısı. O da uzun ömürlü olamadı. (30 Ekim 1995- 6 Mart 1996)

Derken 53. Hükümet kuruldu. Bu da Mesut Yılmaz başkanlığında 2. Hükümetti. Onun da ömrü ancak  3-3,5 ay kadar olabildi. (6 Mart 1996-28 Hazîran 1996)

54. Hükümetin bir mecbûriyet hükümeti olduğu âşikârdı. Başka alternâtif kalmamıştı. 1. Erbakan Hükümeti REFAHYOL adıyla şöhret buldu. Ekonomik toparlanma noktasında, havuz sistemiyle hâfızalarda iz bırakan bu hükümeti götüren de (28 Hazîran 1996-30 Hazîran 1997) o hep demoklesin kılıcı gibi ülkenin tepesinde sallandırıla gelen irticâ söylemleri oldu.  28 Şubat Süreci aynı zamanda bu hükümetin sonu olmuştur.

Söz konusu fotoğrafın yayınlanması düşünülen dergi 1997 yılına âit. İktidarda, 55.TC yaygın adıyla Anasol-D Hükümeti olarak bilinen 3. Yılmaz Hükümeti var. Kuruluş târihi 30 Haziran 1997.

ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz’a, DSP ve Demokrat Türkiye Partisi’nin katılımıyla bir zoraki azınlık koalisyonu kurdurulmuştu. CHP de hükümeti dışardan destekliyordu. Türkbank ihalesindeki yolsuzluk iddiaları üzerine CHP hükümete desteğini geri çekince ANASOL-D hükümeti düştü.

            Her neyse, sözün özü, o günler her anlamda fırtınalı günlerdi. Ekonomi deyince tepeden tırnağa hortumlama, vatan-millet-din-diyânet deyince irticâ akla geliyordu. Fişlemeler, horlamalar, harlamalar-gürlemeler gırlaydı. Ülkeyi içten ve dıştan kumpasa almak isteyen güç odaklarıyla, özünde ve misyonunda direnen halk arasındaki derin sürtüşme kuklalar üzerinden yürütülüyor, ancak arada olan her şeyden önce mâsum ve mazlumlara oluyordu. Memleketin her anlamda tadı-tuzu kaçmış, milletin geleceği, her şeyi, açıktan açığa tehdit altındaydı. Neler yapıldığı bu gün çok şükür, bizim anlatmamıza çok ta gerek olmayan açıklıkta ortaya döküldü. Rabbimize sonsuz şükürler olsun.

            Evet, bu mektubu, o zamanlar başkanı bulunduğumuz vakfın yayın organı Ordu Ensar’ın 4. sayısında yayınladık. Seçtiğimiz birkaç paragraf ve fotoğrafları da. Ama, bu fotoğrafa gelince kendimizle bayağı mücâdele ettik. Kendi adımıza değil de, fotoğraftakiler adına. Onlara bir zarar ve sıkıntı vermekten çekindik. Çünkü, fotoğraftaki manzara, o zamanki muktedirlerin formatındaki gençlik profiline uymuyordu.

Bırak içkiyi, masa bile yok. Yere oturmuşsunuz. Bizim Ayten Öztürk’ün resmettiği cinsten, mütevâzı, ama püfür püfür, hâlis-muhlis bir Anadolu bereket sofrası. Hem de İngiltere gibi bir yerde. Türkün çağdaş imajını da sarsıyorsunuz. Kabahat, sizi oraya kabul eden İngiltere’de başta zâten. Üstelik, hepinizin yüzünden mâneviyât akıyor. Bir de, birden fazlasınız; hem de çok çok fazla. Aman aman, bir de kitaplar yok mu? Tam örgütsünüz! Allâh korusun, gerçi silah falan yok ortada ama, biryerlere saklamışsınızdır; koskoca memleketi baştan sona ezer geçer, irticâyı hortlatırsınız. Cumhûriyeti kollamak adına bir an önce târümâr edilmelisiniz!

Belki yeniler bunu bir abartı olarak kâbul edebilir. Lâkin, 3 kişi bir araya gelmekten korkulan günler üzerinden daha 10 sene bile geçmiş değil. İnanmayanlar, en yakın câmi müdâvimlerinden bilgi alabilirler.

Fotoğraftakilerden sâdece kardeşimi tanıyorum! Diğerleri kimdir, nerededir; hiç bilmem. Belki onlar da o günlerden sonra böyle bir araya gelebilmiş değillerdir. Hepsinin yüzünden nûr akıyor. Onlar birer ışık süvârisi. İnanıyorum ki, yüzleri gibi nûrlu ve temiz işler peşinde koştular. Kendileri, âileleri, ülkeleri adına güzel işlere imza attılar; atıyorlar. Ne mutlu onlara!

Nitekim, mektuptan bir-kaç paragraf seçmiştim. Söz çok uzadığı için sâdece, söylemek istediğimiz şeyle ilgili son bölümle yetineceğim. Kardeşim Fâtih’in mektubunun son bölümü şöyle:

“..Tabiî, buradaki hayat standardı ve fiyatları Türkiye’ye kıyaslandığında oldukça farklı. Buraya göre ucuz ama… Bu rakamlar arkamıza bakarsak çok büyük; geleceğimize ve hedeflerimize bakarsak çok önemsiz kalıyor. Aslında, ileriye yönelik ümit ve hedeflerimiz açısından, yâni, geleceğin büyük Türkiye’si ve onun örnekliğinde gerçekleşeceğine inandığımız barış ve rahmet medeniyeti açısından ne böyle rakamlar, ne de Türkiye’deki grupların, siyâsîlerin polemikleri, bana takılınmaması lâzım gelen şeylermiş gibi geliyor.

Hepinize selâm ve sevgiler.

Mektup, asker mektubunu geçmeden bitireyim. Hoşçakalın…”

Bugünlere baktığımızda, duâya dönüşen o temennîlerin rahmet medeniyetinin tekrar dönüşüne kapı araladığını, rahatlıkla söyleyebiliyoruz. Hamdü senâlar olsun; çok şükür…

Evet, soruyorum size: “Bu fotoğraf o günlerde aynen böyle yayınlanmalı mıydı?”

Yoksa, şimdi yayınlanmış olması mı güzel? Merak ediyorum doğrusu ves’selâm...

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

 27.10.2010


Toplam 517 Blog, 104 Sayfada Gösterilmektedir.
«« « 50 51 52 53 54 [55] 56 57 58 59 60 » »»

En Çok Okunanlar Son Yorumlananlar Hakkımda
POPÜLER MASONLAR ORDUDA (7140)
AKROSTİŞ YAZILARI (5512)
FOTOĞRAF-NÂME (5186)
MODA-NÂME (5064)
EYMÜR-NÂME 2 (4928)
EYMÜR-NÂME 1 (4652)
Bedford-nâme (4624)
Nûri KAHRAMAN (4617)
EYMÜR-NÂME 3 (4590)
BAYRAMLAŞALIM DOSTLAR! (3949)
ÜÇ ÖZTÜRK, BİR MEVLÂNÂ.. (1)
CHP-NÂME (1)
GACAROĞLU AHMET EFENDİ (1876-1962) (1)
FOTOĞRAF-NÂME (4)
37 YIL ÖNCESİ, KÖYDE BU GÜN.. (1)
NASIL BİR İL BAŞKANI? (1)
ERKAN TEMİZ BEYİN TELEFONU (1)
BİZ DE İMAM-HATİPLİYİZ Sn. ADİL AKYURT (1)
MODA-NÂME (3)
AKROSTİŞ YAZILARI (4)
 

Www.GirdapTasarim.Com Tarafından Hazırlanmıştır...