Menü

Anket

Sitemizi Beğendiniz mi?
Evet (%73,9)
Hayır (%20,0)
Kararsız (%5,93)

Toplam Oy: 219

Tüm Anketler

Takvim

« Aralık - 2025

»

PT SL ÇŞ CM CT PZ
1 2 3 4 5 6 7
8 9 10 11 12 13 14
15 16 17 18 19 20 21
22 23 24 25 26 27 28
29 30 31

İstatistikler

 Toplam Hit: 4607373
 Sitede Aktif: 1
 Ip: 172.71.254.36
 Browser: Default - 0.0
 Toplam Kategori: 20
 Toplam Blog: 561
 Toplam Yorum: 28
 Toplam Resim: 6
 Toplam Mesaj: 17

Etiket Bulutu

15 Temmuz 2016 Cumâ Dirilişi adayname aile âile Akdeniz Üniversitesi akrostiş anı Antalya Antalya Palas aşık edebiyatı ÂŞIK EDEBİYATI BABA başbakan başkanlık Bedford, Araba sevdası Biyografi cami cemaat cemiyet chp cuma cumhurbaşkanı çocuk edebiyatı Çocuk Edebiyâtı ÇOCUK ŞİİRLERİ dede deneme DÎNÎ ŞİİRLER DİNİ-MİLLİ ŞİİRLER DÖRTLÜK edebiyat eleştiri eymür eymür köyü eymürname GÜZELLEME halk şiiri halk şiri HÂTIRA hâtıralar HAYAT HİKÂYESİ HECE HECE VEZNİ hiciv İMAM-HATİP PİLÂV GÜNLERİ işkence KADİR GECESİ KÂFİYE komşu ülkeler koşma köy yazıları köyname lüleburgaz MANİ Manzum Fıkralar mızrap NÂMELER Nasreddin Hoca NURİ KAHRAMAN okul edebiyatı ordu ordu hayat ordu hayat gazetesi ordu imam-hatip Palace Palas RAMAZAN RAMAZAN EDEBİYATI recep tayyip erdoğan siyâset şiir toplum türkiye ulubey Yalçın Yüksel Yeni Türkiye zulüm

Son Eklenen Bloglar

Mar`12
28
Yeni Müftümüz; VEYSEL ÇAKI Bey Hocamız
MIZRAP 2008

Yorumlar(0)

Yeni Müftümüz; VEYSEL ÇAKI Bey Hocamız

                   Diyânet İşleri Başkanlığımız geçen ay, 10 civârında il müftülüğünde sessiz sedâsız değişiklikler yaptı. Bu değişiklikten ilimiz de nasîbini aldı. İstanbul YİE 1970-71 dönemi mezunu, Din Görevindeki hizmeti 40 yıla yaklaşan ve ilimizde de güzel hizmetler yapan Muhterem Tâceddin SEVİNÇ Bey Hocamız Yozgat’a gitti. Yerine Veysel ÇAKI Bey Hocamız geldi. Tâyinin İnternet’e düştüğü gün Tâceddin SEVİNÇ Bey Hocamızla berâberdik. Birlikte, çeşitli mahallelerimizde dolaşıp, yeni câmi yerleri bakmıştık. Aynı günün akşamı tâyin haberini duyduk. Sabahleyin de gazetelerde okuduk. Hepimiz için sürpriz olmuştu. Hayırlı olsun demek her zaman en güzeliydi. Biz de öyle yaptık.

                   Ağrı Müftülüğü görevinden Ordu İl Müftülüğü görevine atanan Veysel ÇAKI Bey Hocamız’ın adını ilk duyduğumda kulağımda âşinâ çağrışımlar yankılandı. Hemen, hazırlanışında bizim de yer yer katkılarımız bulunan İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü 1978/1979 Mezunlar Yıllığı’na baktım. Hocamızla aynı dönem mezunu olduğumuzu, ancak şûbelerimizin farklı olduğunu gördüm. Veysel ÇAKI Bey, 4-A Tefsir-Hadis Bölümü’nde 4. sırada yer alıyor. Ben de, -espri mâhiyetinde kısaca Esâsiyyûn(!) diye ifâde ettiğimiz-  4-D İslâm Dini ve Esasları Bölümü 5. sırada. Yeni İl Müftümüzle ilgili olarak Yıllıkta şu bilgiler yer alıyor:

                   “ VEYSEL ÇAKI - GİRESUN

                   1955’de Giresun’a bağlı Yaykınlık köyünde doğdu. İlkokulu köyünde bitirdikten sonra, Nedim Urhan Bey hocamızın tavassutu ile Giresun İmam-Hatip Lisesi’ne kaydoldu. 1973-74’de buradan mezun olduktan sonra, bir senelik imamlığı müteakiben İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’ne girdi.

                   Soyadı ile mütenâsip bir karaktere sâhip olan arkadaşımız, soyadının psikolojik tezâhürü netîcesi, zaman zaman sivri çıkışlarda bulunur.

                   Seyahat etmeyi, balık avlamayı çok sevdiğini söyler. Bu yüzden, vazife mahalinin daima sahil kenarında olmasını arzu etmektedir. Halen Beykoz’da İmam oluşu da bu sebebe bağlanabilir.

                   Ne yazık ki, iki çocuğunun da rahatsızlığı sebebiyle ayda enaz iki-üç defâ hastaneye gitmek mecbûriyetinde kaldığından, bu arzularını gerçekleştirmeğe pek vakit bulamaz.

                   İdeâli, Tefsir-Hadis öğretmenliği yapmaktır. Arkadaşlarıyla haberleşmeği arzu eden Veysel’e, bir ömür mutluluk, başarı, sıhhat dolu günler dileriz.

                   Merkez Yakınlık Köyü/GİRESUN”

                   Yıllıktaki bilgilerden anladığımıza göre 1974 yılından bu yana tabandan gelerek her türlü din hizmeti yapan, Tefsir-Hadis Öğretmenliği ideâlini kürsülerde ve çeşitli mahallerde yaptığı sohbet, irşad ve tebliğ hizmetleriyle gerçekleştiren, özellikle vaazları, disiplinli çalışması, girişkenliğiyle temâyüz ettiğini duyduğumuz hocamıza “HOŞ GELDİNİZ!” diyor, güzel Ordu’muza yapacağına inandığımız güzel hizmetlerde kendisine hayırlı üstün başarılar diliyor, sevgi ve saygılar sunuyoruz.

                   Biz, Ordu’da din hizmetleriyle ilgili, beldemizin iyiliği adına paylaşmak istediğimiz düşüncelerimizi sonraya bırakarak, yukarda adı geçen yıllığımızda yer alan, Cumhûriyet Dönemi gönül insanlarından, bir dönem İst.YİE’de görev de yapan, her zaman rahmetle andığımız Ömer KİRAZOĞLU Hocamız’ın bir şiiriyle Veysel ÇAKI Bey Hocamızı selâmlıyor, Rabbimiz utandırmasın diyoruz ves’selâm…

BİZİM ZAFERİMİZ

Bizim zaferimizden kimseler gocunmasın

Biz rahmet unsuruyuz, ihyâlara memuruz

Yıkmağa değil BİLLÂH! Yapmaya geliyoruz.

En kötüye en fazla, Faydamız dokunacak;

Düştüğü bataklıktan onu kurtaracağız!...

HAKK’I, hayâtı, ilmi, ahlâkla mecz ederek,

İnsanlığa BAKÂ’dan düzen getiriyoruz…

Ver elini birâder! Kalk da ALLÂH’a dayan!

Uyan derin uykudan. Derin uykudan uyan!...

 

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

14.03.2008


Mar`12
28
AŞK-I DÂİM
MIZRAP 2008

Yorumlar(0)

AŞK-I DÂİM

 

Aşklar üstü aşkın nağmeleri

Dostun dostlarına nâmesidir bu

Seherde başlar çağıldamaya

Cennet diyârının şifresidir bu

*

Gider adım adım, yaprak yaprak

Varır ufuklardan ufuklara

Bir devr-i dâimdir; döner, döndürür

Ulaştırır bizi sonsuzluklara

*

Bu çok çok, çok özel nağme

Güzellerden güzel nağme

Sevgililer sevgilisinin aşkı

Bilâl’in aşkı

Hilâlin aşkı:

Bizim aşkımız

Aşk-ı dâim…

***

Duysun yerler, duysun gökler

Tüm kâinât hep berâber:

ALLÂHÜ EKBER

ALLÂHÜ EKBER

Açılır perdeler birer birer

Zulmetler hep nûra erer:

ALLÂHÜ EKBER

ALLÂHÜ EKBER

Şâhit olsun akşamlar

Şâhit olsun her sabâh:

EŞHEDÜ EN’LÂ İLÂHE İLLÂLLÂH

EŞHEDÜ EN’LÂ İLÂHE İLLÂLLÂH

Gönüller huzurlu

Gönüller ferâh:

EŞHEDÜ ENNE MUHAMMEDEN’RASÛLÛLLÂH

EŞHEDÜ ENNE MUHAMMEDEN’RASÛLÛLLÂH

Ey Müslümanlar, Ey inananlar

Haydin namaza, Haydin niyaza

Duymamak günâh

Uymamak günâh

Saymamak günâh:

HAYYE ALES’SALÂ-H

HAYYE ALES’SALÂ-H

Ey cehlini bilmeyenler

Güldüğünü sanıp gülmeyenler

Ey can verilen canlar

Ey nefsine mağrûr insanlar

Ey inanmayanlar

Kurtuluşa gelin, felâha gelin

Gitsin bu karanlıklar,

Bitsin âh u vâh:

HAYYE ALEL’FELÂH

HAYYE ALEL’FELÂH

Dînin direği namaz

Daha hayırlı uykudan:

ES’SALÂTÜ HAYRUN’MİNEN’NEVM

Mü’minlerin mîrâcı

Tüm dertlerinin ilâcı

ES’SALÂTÜ HAYRUN’MİNEN’NEVM

***

Duysun yerler, duysun gökler

Tüm kâinât hep berâber:

ALLÂHÜ EKBER

ALLÂHÜ EKBER

Yalnız burada mânâ

Yalnız burada felâh:

LÂ İLÂHE İLLÂLLÂH!

 

 

 

 

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

13.03.2008


Mar`12
28
EZANLARI TAKVİMLER(!) OKUYACAK!
MIZRAP 2008

Yorumlar(0)

EZANLARI TAKVİMLER(!) OKUYACAK!

 

                   Geçen gün ziyaret için gittiğimiz bir işyerinde sohbet ederken telefonum çaldı. Arayan bir yakınımdı:

-          Alo, abi aile gezmesindeyiz de ezan okunup okunmadığını soracaktım. Onun için aradım. Vakit girdiyse, namazlarımızı kılıp öyle çıkalım istiyoruz da.

-          Ben de farkında değilim. Dur bir sorayım!

-          Arkadaşlar, ezan okundu mu, farkında olan var mı?

-          Ezan sesi buradan da duyulmuyor maalesef. En iyisi takvime bakalım!

                   Ve, takvime bakarak meseleyi çözüyoruz. “İyi ki takvimler var” diye geçiyor içimizden. Aslında takvim de tatmin etmiyor. Kulak o sesi duymak istiyor. Ramazanı hatırlayın. İftar saatleri. Balkonda, pencerede ya da dışarıda ezanı beklemektesinizdir.

       -     Hadi gel vakit tamam. Geçti bile; takvime baktık! Diye seslenirler içerden. Ama siz illâ da duymak istersiniz. Tekrar bağırırlar. Bu sefer dönüp sofraya otursanız bile kulağınız yine de dışarıdadır. Biraz yavaş hareket ederek ezanla birlikte açarsınız orucunuzu. Onun gibi bir şey!

                   Bulunduğumuz yer Sivas Yolu üzeri, Çelebioğlu tarafları. Telefonun öbür ucundaki yer virajın biraz alt taraflarında, biz de yolun üst kısımlarındayız. Camilere oldukça uzağız. İçerde değil dışarıda da olsak ezanı duyma şansımız zayıf. Şehrin doğal gürültüsü yanında transit yolun getirdiği gürültüyü de düşünürsek bunun imkansızlığı anlaşılır.

                   Böyle durumda olan çok semt var Ordu’muzda. Biliyorsunuz nüfus oranına göre câmi sayısı en az olan iller arasındayız. Bu zamana kadar bu  toplumu yönetenler, plânlayanlar, programlayanlar bunun hesâbını nasıl verecekler? Daha önce câmi yapılması için kararlaştırılmış yerleri kendi döneminde iptal eden yöneticilerin olduğu konuşulan bir beldedeyiz. Onlar kadar bizler de sorumlu değil miyiz acabâ?  En azından bizim gündemimizde böyle bir mesele yer almadığı için onlar böyle bir şeyi yapmaya cesâret edebilmişlerdir. Yâni bu noktada kimse kendini sorumsuz hissedemez.

                   Bu maalesef gündeminde ezan olmayan, namaz olmayan, dünyânın %1’i kadar Âhiret olmayan bir toplumun alâmetidir. Atalarımızın, “Namazda gözü olmayanın ezanda kulağı olmaz!” sözü bizim durumumuzu en güzel şekilde îzâh ediyor gibi gözüküyor.

                   Geçen hafta Cumâ namazını, zâten vakit namazlarında bile dolan Köprübaşı Câmii’nde kıldım. Câmi lebâleb dolu olduğu gibi dışarısı da karşı kaldırımın korkuluğuna kadar dolmuştu. Derenin üzeri kapalı olsa tâ Güzelordu İlköğretim Okulu’nun yanına kadar varabilirdi cemâatin sınırı. Üzüldüm. Çünkü insanlar yoldan geçemiyorlardı. Boşluk bırakılmıştı ama insanlar geçmeye çekiniyorlardı. Nasıl, otopark konusu düşünülmemişse Câmi konusu da düşünülmemiş geçmişte. Şu an düşünüldüğü konusunda da hiçbir alâmet yok ortalarda. Hızla büyüyen şehrimizde, bugün kıyıda-köşede gibi algılanan câmilerin hiçbirinin durumu Köprübaşı Câmiinden farklı olmayacaktır.

                   İşte Akyazı Câmii. Bilmem yıkıldığından haberiniz var mı? Geçtiğimiz Cumartesi günü yıkılmaya başlandı. Neden; yeniden ve daha büyüğünü yapmak için! Yazık değil mi? Zamânında daha büyük yer ayrılsa, büyük bir câmi yapılsa; parklarıyla, sosyal tesisleriyle, ağaçları, çiçekleriyle hem şehir hem de insanlar nefes alsa olmaz mıydı? Olurdu ama niye olsundu; değil mi? O zaman ileri görüşlü adamlar yok muydu; elbette vardı ama Câmi konusu diye bir konu gönüllerinde de gündemlerinde de yoktu. İnsanlar da, az da olsa her verileni büyük bir lütuf olarak görüyorlar, vaziyeti idâre ediyorlardı. Geleceği düşünecek hâlleri yoktu. O, daha öndekilerin işiydi. Onların da bu taraktaki bezleri bu kadardı demek ki!

                   Bu gün durum farklı mı? 10-15 yıla kadar Ordu havzasında boş yer kalacak mı sizce? Diyelim 20 yıl olsun! Peki, Boztepe’den bakınca, şehre de nefes aldıracak genişlikte, yeşil alanıyla ve cesâmetiyle hemen göze takılacak boyutta, toplumun alâmet-i fârikası niteliğinde bir mâbed düşüncesi var mı? Böyle büyük bir projeyi vatandaştan beklemek mümkün mü? Mahalle aralarını vatandaşa havâle edelim hadi. Ama maalesef sonuçta hepsini de vatandaş düşünmek durumunda kalıyor! O da, şehrin ve neslin geleceğine hitap edecek boyutta bir yapıyı, gelenekselleşen şaşı bakış dolayısıyla hayâl bile edemiyor. Nerede ona yol gösterecek, cesâretlendirecek, ufuk açacak sorumlular?  Şurda-burda, binâlar arasına sıkışmış çıkamayan görünümlü, Akın Câmii, YeniMahalle Câmii vs. gibi kendisi de, cemaati de sıkıntılı câmiler. Ferahlık ve genişlik hissi uyandırmıyorlar.

                   Efendiler! Namaz sıradan bir vecîbe, câmi sıradan ve sâdece bir yapı, ezan da  sıradan bir “parça” değildir. Bunların üçü birbiriyle yakından ilgili olup yüce dînimiz İslâmın temel taşlarıdır. Ezan bir Hak çağrısıdır; Peygâmber dâvetidir. Tüm insanlığı felâha, Müslümanları dînin direği namaza, Allâh’ın evi Beytullâh’ın, yâni Kâbe’nin birer şûbesi olan câmilere çağırır. Bu çağrıya icâbetin sonu da dâvetin sâhibine, Allâh’a çıkar.

                   Kim, böylesine yüce bir makamdan gelen dâveti duymak istemez? Öyleyse, nesillerimizi ezan coşkusundan mahrum etmeyelim. Kimsenin, bu yüce çağrının kapsama alanı dışında kalmaması için -yerel bazdaki tüm yöneticilerimiz dâhil- herkesin, kendi kurtuluşu adına, elinden geleni yapması gerekir demek istiyoruz  ves’selâm...

 

 

 

 

 ORDU HAYAT GAZETESİ

11.03.2008


Mar`12
28
Yeni Müftümüz; VEYSEL ÇAKI Bey Hocamız
MIZRAP 2008

Yorumlar(0)

Yeni Müftümüz; VEYSEL ÇAKI Bey Hocamız

                   Diyânet İşleri Başkanlığımız geçen ay, 10 civârında il müftülüğünde sessiz sedâsız değişiklikler yaptı. Bu değişiklikten ilimiz de nasîbini aldı. İstanbul YİE 1970-71 dönemi mezunu, Din Görevindeki hizmeti 40 yıla yaklaşan ve ilimizde de güzel hizmetler yapan Muhterem Tâceddin SEVİNÇ Bey Hocamız Yozgat’a gitti. Yerine Veysel ÇAKI Bey Hocamız geldi. Tâyinin İnternet’e düştüğü gün Tâceddin SEVİNÇ Bey Hocamızla berâberdik. Birlikte, çeşitli mahallelerimizde dolaşıp, yeni câmi yerleri bakmıştık. Aynı günün akşamı tâyin haberini duyduk. Sabahleyin de gazetelerde okuduk. Hepimiz için sürpriz olmuştu. Hayırlı olsun demek her zaman en güzeliydi. Biz de öyle yaptık.

                   Ağrı Müftülüğü görevinden Ordu İl Müftülüğü görevine atanan Veysel ÇAKI Bey Hocamız’ın adını ilk duyduğumda kulağımda âşinâ çağrışımlar yankılandı. Hemen, hazırlanışında bizim de yer yer katkılarımız bulunan İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü 1978/1979 Mezunlar Yıllığı’na baktım. Hocamızla aynı dönem mezunu olduğumuzu, ancak şûbelerimizin farklı olduğunu gördüm. Veysel ÇAKI Bey, 4-A Tefsir-Hadis Bölümü’nde 4. sırada yer alıyor. Ben de, -espri mâhiyetinde kısaca Esâsiyyûn(!) diye ifâde ettiğimiz-  4-D İslâm Dini ve Esasları Bölümü 5. sırada. Yeni İl Müftümüzle ilgili olarak Yıllıkta şu bilgiler yer alıyor:

                   “ VEYSEL ÇAKI - GİRESUN

                   1955’de Giresun’a bağlı Yaykınlık köyünde doğdu. İlkokulu köyünde bitirdikten sonra, Nedim Urhan Bey hocamızın tavassutu ile Giresun İmam-Hatip Lisesi’ne kaydoldu. 1973-74’de buradan mezun olduktan sonra, bir senelik imamlığı müteakiben İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’ne girdi.

                   Soyadı ile mütenâsip bir karaktere sâhip olan arkadaşımız, soyadının psikolojik tezâhürü netîcesi, zaman zaman sivri çıkışlarda bulunur.

                   Seyahat etmeyi, balık avlamayı çok sevdiğini söyler. Bu yüzden, vazife mahalinin daima sahil kenarında olmasını arzu etmektedir. Halen Beykoz’da İmam oluşu da bu sebebe bağlanabilir.

                   Ne yazık ki, iki çocuğunun da rahatsızlığı sebebiyle ayda enaz iki-üç defâ hastaneye gitmek mecbûriyetinde kaldığından, bu arzularını gerçekleştirmeğe pek vakit bulamaz.

                   İdeâli, Tefsir-Hadis öğretmenliği yapmaktır. Arkadaşlarıyla haberleşmeği arzu eden Veysel’e, bir ömür mutluluk, başarı, sıhhat dolu günler dileriz.

                   Merkez Yakınlık Köyü/GİRESUN”

                   Yıllıktaki bilgilerden anladığımıza göre 1974 yılından bu yana tabandan gelerek her türlü din hizmeti yapan, Tefsir-Hadis Öğretmenliği ideâlini kürsülerde ve çeşitli mahallerde yaptığı sohbet, irşad ve tebliğ hizmetleriyle gerçekleştiren, özellikle vaazları, disiplinli çalışması, girişkenliğiyle temâyüz ettiğini duyduğumuz hocamıza “HOŞ GELDİNİZ!” diyor, güzel Ordu’muza yapacağına inandığımız güzel hizmetlerde kendisine hayırlı üstün başarılar diliyor, sevgi ve saygılar sunuyoruz.

                   Biz, Ordu’da din hizmetleriyle ilgili, beldemizin iyiliği adına paylaşmak istediğimiz düşüncelerimizi sonraya bırakarak, yukarda adı geçen yıllığımızda yer alan, Cumhûriyet Dönemi gönül insanlarından, bir dönem İst.YİE’de görev de yapan, her zaman rahmetle andığımız Ömer KİRAZOĞLU Hocamız’ın bir şiiriyle Veysel ÇAKI Bey Hocamızı selâmlıyor, Rabbimiz utandırmasın diyoruz ves’selâm…

BİZİM ZAFERİMİZ

Bizim zaferimizden kimseler gocunmasın

Biz rahmet unsuruyuz, ihyâlara memuruz

Yıkmağa değil BİLLÂH! Yapmaya geliyoruz.

En kötüye en fazla, Faydamız dokunacak;

Düştüğü bataklıktan onu kurtaracağız!...

HAKK’I, hayâtı, ilmi, ahlâkla mecz ederek,

İnsanlığa BAKÂ’dan düzen getiriyoruz…

Ver elini birâder! Kalk da ALLÂH’a dayan!

Uyan derin uykudan. Derin uykudan uyan!...

 

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

09.03.2008


Mar`12
28
Şubat Ayı Zam Şampiyonu: YEŞİL FASULYE!
MIZRAP 2008

Yorumlar(0)

Şubat Ayı Zam Şampiyonu: YEŞİL FASULYE!

 

                   Refîkimiz VİZYON gazetesinde 1 Mart târihinde yer alan  haberin başlığı, daha okur okumaz, değişik duygu ve düşünceler ilham etmeğe yetti de arttı bile. “Eh, müsâde edin de o kadar olsun” dedim içimden hemen o anda.

                   Bravo dedim. Çünkü bir defâ, mevsim fasulye mevsimi değil. Kışda fasulye neyin nesi? Hem de yeşil fasulye! Ay ne ayı? Şubat. Şu, soğuğu ve soğukluğuyla meşhur ay. Karların metreleri bulduğu, okulların, resmî dâirelerin, iş yerlerinin yer yer tatil edildiği bir ay. Bu yüzden yarıyıl tâtillerinin denk getirildiği ay. Ayakların kaydığı, taban tutmanın zor olduğu ay.

                   Diğer yandan, yakın geçmişte ortalığı kasıp kavuran ve yüz yıl, hattâ bin yıl  süreceği tüm zihinlere en yüksek perdeden kazınmaya çalışılan “Soğuk” dalgalarıyla ünlü bir ay.

                   Genelin kar ve soğuk altında kabuğuna çekildiği, sindiği, pencereden burnunu bile çıkarmaya çekindiği bir yerde, tüm elverişsiz şartlara rağmen, yeşil fasulye kafasını kaldırıp da kendini meydana atabilmişse, eh gayri şampiyonluğu her türlü hak etmiş sayılır! Hattâ, adını  “Kardelen” olarak değiştirebiliriz de! Fırsat bu fırsat; onlar nasıl olsa piyasada gözükmüyorlar. Memleketin %80’e yakını şehirli oldu neredeyse. Kardelenler hâlâ görünürlerde yoklar. Köylerde de değiller. Olsa olsa yaylalardadırlar.  

                   Yine de en iyisi, kardelen kardelen olarak kalsın, fasulye de fasulye. Ama neylersiniz ki insanoğlu para ve mîde uğruna ne mâcerâlara girmedi ki? Ne yollara başvurmadı, neler yapmadı ki?!  Neleri değiştirmedi, nelerle oynamadı ki? Sâdece yönlerle oynanmakla kalınmadı, genlerle de oynandı. Hiçbir şey kendisi olarak kalamıyor artık.

“Tüfek îcâd oldu mertlik bozuldu.”

Gübre îcâd oldu sertlik bozuldu!

Yenilenlerde hormon çoğaldı.

Salam, sosis derken, tonton çoğaldı!

                   Önce sebze ve meyveler tontonlaştı, ekmek araları; sonra da insanlar. Sonra her şey. Öyle ki, yerli-yersiz, zamanlı-zamansız sarf edilen çok anlı şanlı kavramların bir çoğu, âdetâ bir balon gibi şişirilmekten öteye bir anlam ifâde etmez oldu günümüz ağızlarında. Sözün özü; sözün özü kalmadı. Ondan öte, yalan-yanlışlarla dolu. Hâlbuki bizim kültürümüzde hep az konuşmak, öz konuşmak ve illâ doğru konuşmak esastır. Hâlbuki şimdi, hormonun etkisiyle midir nedir, vara-yoğa konuşuluyor. Televizyonlar, radyolar, kasetler, CD’ler vs. çoğunluk îtibârıyle hiçbir yaraya merhem olma kaygısı taşımayan gereksiz gevezeliklerle dolu. Evlerde, ziyâretlerde, günlerde konuşulanlar da medyada konuşulanların yerel versiyonundan öte şeyler değildir diye tahmin ediyoruz.

                   Meyvelerin, sebzelerin takvimleri de değişti. Kafaları karıştı. Dolayısıyla, onları bolca yiyen insanların kafası da karıştı ister istemez. Mevsimler karıştı. Domatesin, patlıcanın, fasulyenin, karpuzun, bir mevsimi yok artık. Dolayısıyla onların özlemi de yok. Özlenmeyen şeyin değeri olur mu? Kendisine ulaşmak için çaba sarfetmediğimiz şeyin bize de katacağı bir şey yoktur.

                   Gömleğin ilk düğmesi misâli her şey karıştı. Ömür karıştı, hayat karıştı. Çağlar karıştı. Değerler karıştı. Önceki günkü gazetelerin yazdığına göre, şişmanlıktan sonra boy ortalamasında da yükselme olmuş ülkemizde. Keşke bu, insanın, insanı insan yapan özgül ağırlığına da bir katkı anlamına gelebilse! Bunlar, insanların fizikî durumlarıyla ilgili gelişmeler. Ama maalesef günümüz insanı, fizikî değişikliklere odakladığı meşgâlelerle tüketiyor ömür sermâyesini. Bir nevî kendi kendisiyle oynuyor. Ve esas mâcerâsı ruh eksenli olan insanoğlu, sonsuz âhiret hayâtının alt yapısını oluşturacak imkânda bir ömrü, burada bırakıp gideceği fânî fiziğinin rötüşleriyle harcayıp, elinde bir şey kalmadan geçip gidiyor.

                   Çağlar karıştı; çünkü insanlar da artık çağına göre yaşamıyor. Daha çocuk yaştakiler genç gibi görünmeye, büyümüşlüğe özeniyor. İlkokul çağındaki çocukları allayıp pullayıp evli-barklı, veyâ en azından meraklı kılığına sokup onu doğasından uzaklaştırmak kendimize ve çocuğumuza, topluma yapacağımız en büyük saygısızlık ve münâsebetsizlik değil de nedir?

                   Yaşlılar da yaşlılıklarını bir türlü kâbullenemiyor, genç gibi görünmeye, genç gibi hareket etmeye, genç gibi yaşamaya çalışıyorlar. Yaşı asra yaklaşmış dedeler bile, saçı-sakalı bitmemiş gibi gözükmeye ve hareket etmeye çalışıyorlar. Kimse Allâh’ın verdiğine râzı gibi durmuyor. Herkes değiştirme peşinde. Mevcut hâli daha iyi olsa bile kendine anlamsız işler peydâ etme, zamanını ve imkânını gereksiz yere heder etme adına elinden geleni yapıyor. Acabâ neyi becerebiliyor, kendini oyalamak ve aldatmaktan başka?

                   “Bir ihtiyâr ki saçını siyâha boyuyor, gençliğe dönmek istiyor; kara karganın, ak doğan kadar değerli olmadığını bilmiyor demektir.” (Molla Câmî)

                   Peygâmberimiz (SAV) “ Kişinin mâlâyânî (kendisini ilgilendirmeyen, faydası da olmayan boş şeyleri, sözleri) terk etmesi Müslümanlığının güzelliğindendir.” Tirmizî

                   Her şey gibi, gürültülerin, anlamsız gevezeliklerin de hormonlarla sağlıksızca  abartılıp iç âlemlerini kanserleştirdiği günümüzde, Yüce Mevlâmız, kendini kaybetmeden, gerçeğe çağıran sesin ışığında yaşayıp sırât-ı müstakîm üzre dereceler elde etmeyi nasip eylesin cümlemize ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

06.03.2008


Toplam 517 Blog, 104 Sayfada Gösterilmektedir.
«« « 14 15 16 17 18 [19] 20 21 22 23 24 » »»

En Çok Okunanlar Son Yorumlananlar Hakkımda
POPÜLER MASONLAR ORDUDA (7140)
AKROSTİŞ YAZILARI (5512)
FOTOĞRAF-NÂME (5186)
MODA-NÂME (5064)
EYMÜR-NÂME 2 (4928)
EYMÜR-NÂME 1 (4652)
Bedford-nâme (4624)
Nûri KAHRAMAN (4617)
EYMÜR-NÂME 3 (4590)
BAYRAMLAŞALIM DOSTLAR! (3949)
ÜÇ ÖZTÜRK, BİR MEVLÂNÂ.. (1)
CHP-NÂME (1)
GACAROĞLU AHMET EFENDİ (1876-1962) (1)
FOTOĞRAF-NÂME (4)
37 YIL ÖNCESİ, KÖYDE BU GÜN.. (1)
NASIL BİR İL BAŞKANI? (1)
ERKAN TEMİZ BEYİN TELEFONU (1)
BİZ DE İMAM-HATİPLİYİZ Sn. ADİL AKYURT (1)
MODA-NÂME (3)
AKROSTİŞ YAZILARI (4)
 

Www.GirdapTasarim.Com Tarafından Hazırlanmıştır...